Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Alan Parker ve Angel Heart

Diğer Yazılar

Gencoy Sümer
Gencoy Sümerhttps://gencoysumer.com/
Gencoy Sümer İTÜ İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Master ve Doktora yaptı. www.polisiyedurumlar.com sitesini kurdu ve internette pekçok öykü ve makaleleri yayınlandı. İlerleyen yıllarda Dedektif'in kurucuları arasında yer aldı. İlk polisiye romanı Feneryolu Cinayetleri 2017 yılında, Göl Kıyısındaki Ev & Gizemli Öyküler ve Aile Sırrı & Bir Percule Hoirot macerası 2018 yılında yayınlandı. Gencoy Sümer'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

Midnight Express’ten Angel Heart’a

Ünlü İngiliz yönetmen Alan Parker’ın ölüm haberi geçen ayın son günü geldi. 76 yaşında hayata veda eden yönetmen, çok önemli filmlere imza atmıştı. Vietnam Savaşı’nı, tek bir savaş sahnesi göstermeden ama son derece etkileyici ve eleştirel bir sinema diliyle anlattığı Birdy ve Pink Floyd’un The Wall albümü üzerine yaptığı büyüleyici The Wall filmleri kişisel sinema belleğimin ilk sıralarında yer alırlar. Türkiye’yi ve Türkleri kötüleyen, tam anlamıyla ırkçı bir film olan Midnight Express’i nasıl ve neden çevirdiğini ise hâlâ anlayabilmiş değilim. Filmin yapımcısı Oliver Stone ve filmde anlatılan hikayenin kitabını yazan gerçek kahramanı William Hayes, daha sonra bu film için Türkiye’den ve Türklerden özür dilediler.[1] Ama bildiğim kadarıyla Parker özür dilemedi, filminin arkasında durdu. İşin ilginci, bu film gerçekten kötü bir filmdi. Ama o dönemin koşullarında Oskar bile aldı. Bu filmin etkisi –biraz da bizim sayemizde- o kadar büyütüldü ki, yabancı basında Alan Parker’ın ölüm haberi “Midnight Express filminin yönetmeni öldü” şeklinde verildi.

Olsun!.  Midnight Express gibi ırkçı ve kötü bir filme imza attığı için ona öfkeli ya da en azından kırgın olsak da bu, onun büyük bir yönetmen olduğu ve sinemaya çok değerli katkılar yaptığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

Kuzey Londra’nın İslington ilçesinde, işçi sınıfına mensup bir ailenin çocuğu olarak doğan Alan Parker’ın en iyi yapıtlarından biri olarak gördüğüm  ve aynı zamanda polisiye sinemanın da en önemli filmlerinden biri olduğunu düşündüğüm Angel Heart üzerinde durmak istiyorum bu yazımda.

Sinemada gerçek polisiye filmler, zannedildiği kadar fazla fazla yapılmamıştır. Bunların iyi olanları ise çok daha azdır. İşte Angel Heart, gerçekten iyi olan az sayıdaki polisiye filmlerden biridir.

Angel Heart’ın Hikayesi

Alan Parker ve Angel Heart 11950’lerin başında geçen film, bize Harry Angel adında, Newyork’lu bir özel dedektifin hikayesini anlatır. Basit işler alan, berbat bir ofise sahip, ikinci sınıf bir dedektiftir o. Kılığı kıyafeti, hayat tarzı, umursamaz tavırlarıyla tam bir looserdır.  Philip Marlowe ya da Sam Spade’in şanlı soyundan gelse de bir Humphrey Bogart karizması onda yoktur.

Bir gün, Louis Cyphre adında, gizemli ve zengin bir adam, kayıp bir arkadaşını bulması için Harry’yi tutmak ister. Müşterisinin talebi üzerine Harlem’de, tuhaf ayinlerin yapıldığı bir binanın ikinci katındaki bir odada yapılan görüşmeden sonra, Harry işi kabul etmek istemez. Ancak gizemli müşteri, ona rüyasında bile göremeyeceği kadar yüksek bir para teklif eder. Bir süre adamın şaka yaptığını zanneden dedektifimiz, karşısındakinin ciddi olduğunu anlayınca işi alır.Alan Parker ve Angel Heart 2

Gizemli adamın arattığı kişi, John Favorite adında bir caz şarkıcısıdır. İkinci Dünya Savaşı’na ABD’nin de girmesi üzerine askere gitmiş, bir süre sonra başından yaralanınca cepheden geri gönderilmiş, yüzü sargılar içinde ve hafızasını kaybetmiş bir durumda NewYork yakınlarındaki bir hastaneye yatırılmıştır. John Favorite’in yıllardır hastanede olduğunu zanneden  Bay Cyphre, kısa bir süre önce, arkadaşının hastaneden ayrıldığını öğrenmiştir. Şimdi tek isteği onun bulunmasıdır.

Filmin bundan sonraki kısmı, Harry’nin John Favorite’i aramasını anlatır. Dedektif önce hastaneye gider, orada aslında Favourite’in hastaneye yattıktan çok kısa bir süre sonra bir kadın ve bir erkek tarafından hastaneden alındığını, yetkili doktorun yıllarca sahte evrak düzenleyerek Bay Cyphre’i kandırdığını öğrenir. Topladığı bilgiler onu en sonunda New Orleans’a kadar sürükler. Orada onu bekleyense, büyücü kadınlar, woodo ayinleri ve cinayetlerdir. Filmin sonunda ise her iyi polisiyede olduğu gibi büyük bir sürpriz vardır.

Katıksız Bir Polisiye

Angel Heart, sinematografik açıdan katıksız bir polisiye. Birçok bakımdan 1930’ların kara filmlerini hatırlatıyor. Görsel açıdan da o dönem filmlerine  yaklaşmaya çalışmış Alan Parker. Örneğin; 1930’ların kara filmlerindeki siyah beyaz kontrasları yakalamak için parlak renkler yerine pastel renkleri tercih etmiş.

Sert polisiye dediğimiz ve daha sonra kara (noire) romana da öncülük yapacak olan Chandler/Hammet türü polisiyede ana mekan şehrin sokaklarıdır. O karanlık, izbe ve tehlikeli sokaklarda her türlü kirli iş çevrilir. Dedektif, bu sokaklarda adaleti tesis etmeye çalışır.

Alan Parker ve Angel Heart 3Harry’nin adaleti tesis etmek gibi bir derdi olmasa da, şehrin kendisi, bu filmde oldukça öne çıkmakta. İki şehirde geçiyor bütün hikaye. Önce karanlık ve kasvetli olduğu ölçüde pis ve tehlikeli sokaklarıyla Newyork’ta. Ardından, insanı bunaltan, terleten, nefes aldırmayan boğucu sıcaklarıyla New Orleans’ta. Birbirine zıt gibi görünen bu iki şehrin ortak noktası ise, seyirciyi çabucak etki altına alan atmosferleri. Alan parker, her iki şehri de  bir dekor olmaktan çıkarıp filmin karakterlerinden biri haline getirmiş.

Angel Heart, sadece gizem, merak ve gerilim ögeleriyle beslenmiyor. Neredeyse bütün dedektif klişelerinin yer aldığı film, korku ögeleriyle de harmanlanmış. Bu yönüyle ürkütücü bir polisiye. Bence Angel Heart’ı farklı kılan da bu.

Alan Parker ve Angel Heart 4Bir yandan “katil kim?”, diğer yandan “John Favorite’a ne oldu?” soruları zihnimizi kurcalarken, bir yandan da durmaksızın dönen vantilatörlerin, inip çokan asansörlerin, gizemli rahibelerin, derinden duyulan seslerin ve hıristiyanlığın sembollerinden kanlı çanak görüntülerinin de sırrını çözmeye çalışıyoruz film boyunca. Ve sonunda dehşet içinde gerçeği öğrendiğimizde sinema salonu adeta üzerimize yıkılıyor. Filmin bazen ıslık, bazen saksafonla çalınan melodisi ise gerçekten ürpertici.

1987 yılında çevrilen filmin senaryosu, William Hjortsberg’in 1978’de sert polisiye tarzında yazdığı Falling Angel adlı korku romanına dayanmakta. Parker Senaryoyu 1985 yılında Londra’da yazmış. 1986 yılında da yapım öncesi çalışmalara başlamış.

Angel Heart’ın Oyuncuları

Dedektif Harry’yi  canlandıran Mickey Rourke, bence  kariyerinin en iyi rolünü oynuyor. Gizemli müşteri Louis Cyphre’ı oynayan Robert De Niro ise, müthiş etkili. Robert De Niro’nun bu rolü üstlenmesi romanın yazarı William Hjortsberg’i de fazlasıyla memnun etmiş olacak ki, onun filme büyük bir değer kattığını söylemiş birçok kez.Alan Parker ve Angel Heart 5

Alan Parker, aslında Harry rolü için Robert De Niro’yu seçmiş. Fakat ünlü oyuncu, Louis Cyphere rolünü oynamayı tercih etmiş. Bence doğru seçim yapmış. Mickey Rourke, Harry için ikinci tercih de değilmiş. Ondan önce sırada Jack Nicholson varmış. İnsan, acaba Harry’yi Nicholson oynasaydı nasıl olurdu diye düşünmekten kendini alamıyor.

Alan Parker ve Angel Heart 6Filmdeki süresi kısa olmasına rağmen çok önemli bir karakter olan Margaret Krusemark rolü için de Parker, uzun süren bir arayışa girmiş. Ünlü İngiliz oyuncu Charlotta Rampling’de karar kılması, Mickey Rourk’un önerisi üzerine oyuncuyla yaptığı görüşmeler sonucu gerçekleşmiş.

Alan Parker ve Angel Heart 7Angel Heart’taki önemli rollerden biri de Epiphany Proudfoot karakteri. Parker, bu rol için Lisa Bonet’e teklif götürdüğünde, onun Cosby Ailesi adlı sitcomdaki hanım hanımcık Cosby’nin kızı rolünü oynadığından habersizmiş. Epiphany’nin oldukça cüretkar sahneleri olduğunu, senaryoyu okuyunca fark eden Bonet, bu rolde oynamak için -herhalde manevi babası yerine koyduğu- Bill Cosby’den izin istemiş. Cosby Baba da bu izni vermiş. Lisa Bonet,  filmdeki en hassas ve trajik rollerden biri olan Epiphany’ye  çok şey katmış. Ancak, filmin gösterime girmesinden sonra Bill Cosby yaptığı işten pek memnun kalmamış. Angel Heart’ı, seks ve voodo yapması için siyahi bir kızı kadrosuna dahil eden beyaz Amerikalının filmi olarak nitelendirmiş. Siyahi bakış açısından haklı olabilir.

Alan Parker ve Angel Heart 8Cristopher Nolan, Momento filmini çekerken büyük ölçüde Angel Heart’taki anlatım tekniğinden yararlandığını söylüyor. Fractured narrative denen bu anlatı, aslında polisiyelere özgü bir yöntemdir. Polisiye romandaki doğrusal olmayan kurgu, kırılmış anlatı (fractured narrative) tekniğine dayanır. Bu nedenle, Angel Heart, her türden daha fazla polisiye sinema türüne dahil olmayı hakeden bir film. Ama onu aynı zamanda korku filmi, gerilim filmi olarak tanımlamak da mümkün. Nitekim, birçok korku filmi ya da gerilim filmi listesinde Angel Heart yer almaktadır. Aynı zamanda, en sürprizli finali olan filmler listesine de girebilir. Bence bu konuda ilk sıraya yerleşmesi gerekir çünkü finalde, bir değil, iki  şok edici sürprizi vardır.

Alan Parker ve Angel Heart 9

Alan Parker ve Angel Heart 10Angel Heart, ilk gösteriminden bu yana aradan otuz iki yıl geçmesine rağmen, polisiye sinemada sınırları zorlayan, bugüne kadar daha iyisi yapılamamış, çok iyi bir noire örneği. Kültleşmiş bir film. Polisiyeseverlere, eğer bugüne kadar izlememişlerse mutlaka izlemelerini tavsiye ederim.

 

[1] https://www.tc-america.org/issues-information/general/billy-hayes-regrets-midnight-express-apologizes-to-turks-124.htm

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar