Cenk Çalışır’ın Beria romanını okurken içiniz burkulacak, yüreğiniz yanacak, gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Daha ilk sayfalarda sizi dehşete düşüren satırlarda bir anda kendinizi zalim bir dünyanın tam ortasında bulacaksınız. Üstelik bu dünyada elinizin kolunuzun bağlı olduğunu düşünecek, kötülere ve yapabildikleri kötülüklere lanet edeceksiniz. Gerçek hayatın çaresiz insanlara ettiği zulüm kanınızı donduracak. Sorgulayacaksınız… Kendinizi, insanları, dünyayı, gücü, güçlünün zalimliğini sorgulayacaksınız. Zayıfın, kimsesizin, fakirin, çaresizin çilesine şahit olacaksınız. Bitmeyecek sorgulamanız, yürek yangınınız dinmeyecek son satıra kadar. Beria’da bildiğiniz, bilmekle kalmayıp kabullendiğiniz, kabullenmekle kalmayıp göz yumduğunuz tüm gerçeklerin yüzünüze bir tokat gibi indiğini göreceksiniz. Hazır olun!
Cenk Çalışır’ın Beria’sını okuduktan sonra dönüp kendi çocuklarınıza bir bakın. Ne kadar şanslılar, öyle değil mi? Sıcacık bir yuvaları, onları her türlü kötülükten koruyacak aileleri, az ya da çok hayatın nimetlerinden yararlanabilme olanakları, giysileri, oyuncakları, çoğunun bilgisayarları, akıllı telefonları, kısaca bir çocuğu mutlu edebilecek her türlü imkanları var. Ne güzel…
Keşke yeryüzündeki bütün çocuklar rahat yaşam standartlarına sahip olabilseler. Ne yazık ki böyle bir dünya yok. Yoksulluk, açlık, kimsesizlik, savaşlar sadece büyükleri etkilemiyor. Çocuklar, büyüklerin başlattığı yaşama savaşı oyununda hep kaybeden taraf oluyor. Üstelik de acımasızca. İnsanoğlu kötülükte sınır tanımazken, bu kötülüklerine masumiyetin simgesi olan çocukları da bulaştırmaktan geri durmuyorlar bir türlü.
Cenk Çalışır Beria romanında, göçmen aileleri, onların hayatta kalabilme savaşlarını, başlarına gelenleri, insan kaçakçılığını, çocuk tecavüzlerini, insan ticaretini vicdansızca meslek edinmiş kodamanları, dünyayı kanserli bir tümör gibi sarıp sarmalayan organize suç çetelerini ve bu çetelerin para uğruna neler yapabildiklerini, muhteşem bir kurgu içerisinde anlatıyor. Yazarın, polisiye bir romanın içine oturttuğu, hayatın dehşete düşüren gerçeklerini, nefesiniz kesilerek, öfkeyle, acıyla ve içiniz yanarak okuyacaksınız. Kurgu diye okuduğunuz satırların arasında geçen olayların dünya üzerinde bir çok insanın başına gelen, yaşamak zorunda kaldığı hayatlar olduğu aklınızdan çıkmayacak. Romanın polisiye özelliği, verilen toplumsal mesajların arkasında kalıyor olsa da bunu o kadar da önemsemeyeceksiniz. Göreceksiniz ki cinayet sadece öldürerek işlenmez. İnsan yaşarken de ölebilir, insan bin kere ölerek de yaşayabilir…
Beria romanının en can alıcı konularından birisi çocuk tecavüzleri. Çocuk istismarı ülkemizde sandığımızdan daha ileri boyutta. Az biliniyor olması, az sayıda olduğunu göstermiyor, öyle ki son senelerde duyduğumuz istismar haberleri azın çok çok üstünde.
Bir insan nasıl olur da bir çocuğa karşı cinsel eğilim duygusu yaşayabilir. Ne yazık ki bu psikoseksüel bir hastalık. Adına da Pedofili deniyor, yani yetişkin bir kimsenin ergenlik öncesi çocukları cinsel açıdan çekici bulması. Halk dilinde sübyancılık olarak da bilinen pedofili toplum tarafından kötü karşılandığından, pedofiller mümkün olduğunca bu dürtülerini gizli yaşamaya yöneliyorlar. İlk bakışta içinde bulundukları psikoseksüel bozuklukları asla anlaşılamayan bu kişilerin sosyal konumları, maddi durumları, sınıf ve statüleri sapıklıklarını engellemeye yetmiyor. Üst düzey yönetici, saygın bir iş adamı, siyasetçi ya da sanatçı olmaları çarpık cinsel yaşamlarını dizginleyemiyor. Hele bir de onlara, vaad ettikleri güç ve para karşılığı hiç çekinmeden küçücük çocukları servis eden çeteler oldukça, önlerine geçmek de imkansızlaşıyor.
Evet, yanlış duymadınız. Yetişkinlere çocuk servis eden vicdansız, gözü dönmüş, bu işi adeta ticarete dökmüş, global çetelerden bahsediyorum. Kendilerine kurban olarak özellikle kimsesiz çocukları seçtikleri gibi son yıllarda tüm dünyanın başlıca sorunu olan mültecilerin çocuklarına pençelerini geçiren, bu da yetmezmiş gibi ailelerinin koynundan, gözlerini dahi kırpmadan yavrularını kaçıran cani bir oluşumdan bahsediyorum. Çocuk ticaretini, fuhuş batağını, insan kaçakçılığını, uyuşturucu mafyasını, organ mafyasını avuçlarında tutan baronlardan bahsediyorum. Cenk Çalışır’ın da Beria romanında çokca değindiği, kirli para peşinde koşan, insan müsveddesi şeytanlardan bahsediyorum.
Dünya, insanoğlunun kötülüklerine daha ne kadar dayanabilecek, bilemem. Bildiğim tek şey, kötülerle savaşabilecek cesareti bulamayan yetişkinlerin cezası sonsuza kadar çocuklara kesilecek. Dur, diyecek kanunların çıkmadığı her saniye, hiç bilmediğimiz bir ülkede, hiç bilmediğimiz bir şehirde, hiç tanımadığımız bir çocuğun daha hayatı zindana dönecek. Bir karış toprak, bir avuç para, güç hırsı için sınır tanımayan insanlar yüzünden vicdan duygusu yok olup gidecek. Durmamalıyız, dur, demeliyiz…
BERİA ROMANININ KONUSU
“Kanunların ne yazdığı önemli değil. Adalet her zaman güçlüden yanadır.”
Komiser Harun kısa süre önce eşini ve oğlunu kaybetmiş, hayata küsmüş, acısını unutmak için kendini yemeye vermiş, aldığı aşırı kilolar nedeniyle malulen emekli edilmiş eski bir polistir. Onun için artık yaşamanın bir anlamı kalmamıştır. Tek amacı canına kıymak ve karısıyla oğluna kavuşmaktır.
Aynı anda sınır ötesinde hayatlar cehenneme dönmüş, iç savaş Suriye’nin dört bir yanını sarmıştır. Kocasını ve tüm ailesini bir karış toprağa kurban verdikten sonra Aişe’nin tek çaresi kalır, o da biricik kızı Beria’yı alıp Suriye’den kaçmak. Peki, kolay mıdır kaçmak? Doğduğu toprakları ardında bırakıp elin memleketinde ayakta kalabilmek, kolay mıdır? Zor olduğunun farkındadır Aişe fakat başka çaresi kalmamıştır. Vatanının yaşanılamayacak hale getirilmesi onun suçu değildir ancak cezasını o ve onun gibiler çekmek zorundadır.
Elinde avucundaki üç beş kuruşla Türkiye sınırına geldiğinde onu eli silahlı, puşili, şalvarlı adamlar karşılar. Aişe’nin korkusu canından olmaktan çok kızı Beria’dan olmaktır. Ondan önce ölmek de ondan sonra ölmek de kabustur Aişe için. Eli kolu bağlıdır. Kim olduklarını bilmediği bu adamlara güvenmek zorundadır.
Getirildikleri köyde Bozo lakaplı bir adam Aişe’ye, Yunanistana kaçabilmeleri için yardım etme teklifi yapar. Düşünecek zamanı yoktur Aişe’nin; elinde avucunda kalan son varlığını, iki bileziğini de Bozo’ya verir ve sonunda pişman olacağı bir maceranın içinde bulur kendisini. Yunanistan sularına doğru ilerlemekte olan küçücük bir botun içinde can savaşı veren onlarca insanla aynı kaderi paylaşan Aişe, zorlu yolculuklarının sonuna yaklaştıklarını zannederken uğradıkları bir saldırı sonucu bottaki bütün çocuklar çalınır. Elbette Beria da çalınan çocuklar arasındadır.
Bu arada Harun, çocuğunun ve karısının hasretine daha fazla dayanamaz. Artık aylardır yapmak istediği şeyi yapacak ve canına kıyacaktır. Her türlü hazırlığı yapmıştır intihar planını gerçekleştirebilmek için. Deniz kıyısındaki uçurum onun için sonun başlangıcı olacaktır. Tam intihar etmek üzereyken denizin mavisinden çıkıp gelen yabancı bir kadın hayatının tamamen değişmesine sebep olur. Ölmek isteyen bir adam, ölümden kurtardığı kadına umut, o kadın da Harun’a yaşama sevinci olacak mıdır?
Aynı anda eski kabadayılardan, yeraltının racon isimlerinden Faysal Coşkay ve oğlu Okan Coşkay pavyonculuktan iş adamlığına geçiş yapmışlardır. Bu yeni iş imkanlarını iyi değerlendirebilmek için racon ve kabadayılık yeterli değildir. Girdikleri ihaleleri kazanmak için her yolun mübah olduğuna babasını ikna etmek zor olsa da Okan bunu başarır ve akıllara zarar bir tuzakla rakip firmanın patronu İlyas Sakin’i piyasadan kaldırmak için plan yapılır. Baba Coşkay hiç de hoşuna gitmeyen bu yolda sözü oğlu Okan’a bırakmaktan başka çare bulamaz. Ne kadar beğenmese de devir değişmiştir ve yeni devire uygun taze kan olacaktır oğlu. Okan Coşkay babasından habersiz bir başka yola daha girer. Ortaklık yaptığı adamların bağlı oldukları örgüt uluslararası boyutta bir çetedir ve Okan bu işten kazanacağı paraların hayaliyle çok mutludur.
Okan’ın mutluluğu uzun sürmez. Hain planlarını hayata geçirmek için iş yaptığı, rakip firmanın sahibi İlyas Sakin’in yakın koruması Bora, kentsel dönüşüm kapsamında yıkılan bir binanın molozları arasında ölü olarak bulunmuştur. Bulunduğu bölge Sakin İnşaat’ın yıkım alanının olduğu arazidir. Ne olmuştur? Yoksa İlyas Sakin, Okan Coşkay’ın Bora ile birlikte kendisine kurduğu tuzağı anlamış ve korumasını ortadan mı kaldırmıştır? Sıra Okan’a da gelecek midir? Bora’nın ölümünden sonra, korku ve endişe içinde kıvranan Okan bambaşka bir sorunla daha uğraşmak zorunda kalır.
Cinayet Büro Komiseri Enis, Harun’un en yakın arkadaşıdır. Bir yandan Bora cinayetini çözmeye çalışırken diğer taraftan da Harun ve Aişe’ye Beria’yı bulmaları için yardım etmektedir. Arkadaşı Harun’un Aişe sayesinde iyileştiğini, eski haline dönmek için çaba sarf ettiğini görmek Enis’i çok sevindirmektedir. Ancak yine de Harun için endişelidir. Beria’yı bulmak uğruna başını derde sokmasını istemez. Harun’un zaten kaybedecek bir şeyi kalmamıştır ve Aişe’ye verdiği söz ve umut onu hayata bağlamıştır.
Enis, Bora cinayetini eşeledikçe altından çıkan deliller onu hiç tahmin etmediği yerlere ve bambaşka bir suç alanına sürükler. Sürüklendiği bu yol belki de Beria’ya gidecek yolların da açılmasını sağlayacaktır. Beria’nın kaçırılmasının öldürülen Bora ile ne ilgisi vardır? Harun ve Aişe kaderin birleştirdiği yolda Beria’ya ulaşabilecekler midir? Bir anne yavrusu için neleri göze alabilir, neler yapabilir? Kötüler, yaptıkları kötülüklerin cezasını çekecekler midir? Adalet güçlünün mü yoksa mazlumun mu yanında olacaktır?
BERİA ROMANININ KÜNYESİ
YAYINEVİ: Oğlak Yayınları (Maceraperest Kitaplar)
BASIM YILI: 2019
SAYFA SAYISI: 408
CENK ÇALIŞIR KİMDİR?
1967 yılında Balıkesir’de doğmuştur. Babasının mesleği dolayısıyla farklı şehirlerde yaşamıştır. Gazi Üniversitesi İktisat Bölümü’nü bitirdikten sonra Bursa’ya yerleşmiştir. Basın ve otomotiv sektöründe görev yaptıktan sonra reklamcılığa yönelmiştir. Sinemayla da ilgilenen yazar, senaryo gruplarıyla çalışmalar yapmıştır. İlk romanı Satranç Cinayetleri 2010 yılında yayımlanmıştır. Aynı yıl içinde ikinci romanı Zehr-i Katil ve 2012 yılında üçüncü romanı Oyun İçinde Oyun yayımlanmıştır. Bunları 2014 yılında Kan Yağmuru, 2015 yılında Kilit Operasyonu romanları takip etmiştir. 2016 ve 2017 yıllarında öykü kitapları Her Temas Bir Öykü Bırakır 1 ve 2 yayımlanmıştır. Dijital Polisiye dergi Dedektif’te ve diğer sanal ortamlarda hikayeleri yayınlanmıştır. On altı yazarın on beş öyküsünün bulunduğu, Dedektif Dergi. Com Birinci Yıl Öykü Seçkisinde Camdan Eriyenler adlı öyküsüyle yer almıştır.