Herkese merhaba…
“Altın Çağ polisiyesi bitti mi?” Dünya polisiye edebiyatını yakından takip edenler bu sorunun cevabının “Hayır, bitmedi,” olduğunu iyi bilirler. Ama her konuda olduğu gibi polisiye konusunda da dışa kapalı toplumumuzun bazı kalemlerine göre çoktan bitmiş ve müzelik olmuştur. Bu kalemler, polisiyeye bir de vazife yüklerler: Polisiyenin topluma ayna tutması, sistem eleştirisi yapması gerekiyordur. Oysa hiçbir polisiye yazarının böyle bir yükümlülüğü olmadığı gibi herhangi bir yazarın da yoktur. Ha, siz toplumsal konuları ele alan, sistem eleştirisi yapan polisiye yazmak isteyebilirsiniz. Buna kimse bir şey diyemez. Ama polisiyeye böyle bir görev yüklemek yanlıştır. Yazarın böyle bir görevi yoktur.
Diğer yandan her yazar, istese de istemese de içinde bulunduğu toplum hakkında yazar. Bu da gayet normaldir. Romanlarını hiçbir toplumsal kaygı taşımadan yazan Agatha Christie’nin eserlerinde bile iki büyük Dünya Savaşı arasındaki İngiltere ve İngiliz toplumuyla ilgili birçok betimleme bulmak mümkündür. Tabii bizim dışa kapalı toplumumuzun saygıdeğer üyeleri, Agatha Christie’yi o berbat Altın Kitaplar çevirisiyle okudukları için bunlardan habersizdirler. Zannederler ki Christie kitaplarında toplumsal meselelere ilişkin hiçbir şey yoktur.
Burada sadece tek bir örnek vereceğim. ABC Cinayetleri’ni bilirsiniz. Kitabın tamamının çevrildiğini iddia eden Altın Kitaplar’da roman şöyle başlar:
- Mektup
Haziran ayında Güney Amerika’daki çiftliğimden vatanıma döndüm. İngiltere’de altı ay kadar kalmak istiyordum. Yapılması gereken bazı işler vardı. Bunları ancak kendim çözümleyebilirdim. Karım çiftliği idare etmek için Güney Amerika’da kalmıştı. (Çev. Gönül Suveren, Cinayet Alfabesi, 2019)
Şimdi bir de İngilizce orijinal baskıya bakalım:
Chapter 1. The Letter
It was in June of 1935 that I came home from my ranch in South America for a stay of about six months. It had been a difficult time for us out there. Like everyone else, we had suffered from world depression. I had various affairs to see to in England that I felt could only be succesfull if a personal touch was introduced. My wife remained to manage the ranch. (The ABC Murders, Harper Collins, 2013)
Türkçesi:
Haziran 1935’te yaklaşık altı ay sürecek bir ziyaret için Güney Amerika’daki çiftliğimden memleketime geldim. Orada zor zamanlar geçirmiştik. Herkes gibi dünya ekonomik buhranından etkilenmiştik. İngiltere’de halletmem gereken çeşitli işler vardı ve bunların üstesinden ancak kendim gelebilirdim. Eşim çiftliği yönetmek için orada kaldı.
Agatha Christie, toplumsal sorunları dert eden bir yazar olmadığı halde, yazdığı metinde buna ilişkin bir kelam etmeden duramamış. Altın Kitaplar çevirisindeyse ekonomik buhranın ve bunun Hastings’in işleri üzerindeki etkisine dair tek kelime göremiyoruz. Sadece olgular düzeyinde değil, karakterler ve toplumsal ilişkiler bakımından da Christie’nin pek çok kitabında içinde bulunduğu toplumdan yansımalar bulmak mümkündür.
Ve yine diğer yandan, toplumsal eleştiri yapan bir polisiye de yazsanız, türün bazı geleneklerine uymak zorundasınız. Aksi takdirde yazdığınız şey, polisiye roman olmaz. İşte zurnanın zırt dediği yer de burası. Polisiyeyi bir “tür” haline getiren ne varsa, hepsi Altın Çağ’ın yazarları tarafından ortaya konmuştur: Okuru aldatmama, suçluyu son sayfaya kadar gizleme ve ipuçlarını mantıksal bir muhakemeyle değerlendirerek kanıtlara, dolayısıyla suçluya ulaşma…
Tam da bu noktada Altın Çağ’ın 1940-1970 arasındaki demode olmuş eleştirilerine dayanan, “katil kim’in modası geçti”, “artık kilitli oda polisiyesi yazılamaz, çünkü hepsi yazıldı”, “suça dair yazılacak bir şey kalmadı” gibi abuk sabuk iddiaları elimizin tersiyle itmemiz gerekiyor. Çünkü bunlar anlamsız, gerçek dışı söylemler. Altın Çağ yazarlarına ilk tepki olan sert polisiyenin duayenleri Raymond Chandler ve Dashiel Hammet bile “katil kim” polisiyesi yazdılar. Her ikisi de katili (gizemin çözümünü) romanın sonuna kadar saklamayı gerekli gördüler. Ya sonra gelenler? Günümüzde noire, sert polisiye yazanlar? Onlar, Altın Çağ’ın türe yerleştirdiği bu gelenekleri yok mu saydılar? Tabii ki hayır… Bunu yaptıkları an yazdıklarının polisiye olmaktan çıkacağını biliyorlardı çünkü.
Yirmi birinci yüzyılda, Altın Çağ ekolü yeniden yükseliş trendinde. Cozy Mystery (rahat polisiye), polis prosedürü, olay yeri incelemesi, suç ve gerilim polisiyesi gibi yeni eğilimler de var.
Hepsinin ortak noktaları ise gizem, dedektif, adil oyun ve son sayfaya kadar saklanan katil. Bunlar da zaten Altın Çağ’ın formülü.
Hepinize iyi günler, keyifli okumalar dilerim.
Gencoy Sümer