Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ’NDE BU AY

Diğer Yazılar

TERSKÖŞE-2

KİRACI

NAZ BİTTİ

Gamze Yayık
Gamze Yayık
Gamze Yayık. 1972 yılında doğdu. Babasının memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin farklı şehir ve okullarında süren eğitimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezuniyetiyle son buldu. İşsiz bir mühendis olarak başladığı yetişkinliğini Ying Yang mahlasıyla DivxPlanet sitesinde polisiye dizi ve filmlere gönüllü altyazı çevirmenliği, altyazı editörlüğü yaparak geçirdi. En büyük tutkusu olan kitaplardan ve okuyup öğrenmekten asla vazgeçmedi. İzmir’de yaşıyor. Halen Handan Gökçek’in “Yaratıcı Yazarlık” Atölyesi’nde polisiye okuma tutkusunu yazma uğraşına çevirmeye çabalayan bir öğrenci.

Dedektif Dergi olarak geçtiğimiz sayılarda farklı kitap kulüplerine konuk olmuş ve toplantı notlarımızı sizlerle paylaşmıştık. Yaz tatili nedeniyle kulüp çalışmaları sona erdi, biz de neden bizim kendi okuma kulübümüz olmasın diye düşündük. Şimdilik sadece Dedektif Dergi yazarlarına açık olan kulübümüze ilerleyen aylarda belki sizlerin de katılımını planlamaktayız.

İlk toplantı için Gencoy Sümer önerisiyle Brigitte Aubert’in Dr. March’ın Dört Oğlu romanını seçtik. On Dedektif Dergi yazarının katıldığı toplantı hem okur olarak hem de yazar olarak bizler için ufuk açıcı oldu.

Sözü uzatmadan ilk kulüp toplantımızın sadeleştirilmiş metnini sizlerle paylaşmak isteriz.  Kitabı okumak isteyen okurlar için sürpriz bozan uyarısı vererek başlayalım. Keyifli okumalar.

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ’NDE BU AY 1

Gamze Yayık: Dedektif Dergi Polisiye Edebiyat Kulübümüz hayırlı olsun. Kulübü kurma amacımız, polisiye edebiyat literatürüne hakimiyetimizi artırmak, güncel, edebi polisiye metinleri takip ederek yerli ve yabancı yayınlardan haberdar olmak, doğru okuma ve sağlıklı tahlille bir eserin edebi ve polisiye değeri taşıyıp taşımadığını kavrama bilinci oluşturmak, polisiye edebiyat ilgisi ortak okurları bir araya getirmek, fikir ve eleştiri sunma imkânı tanımaktır.

Yazarı tanıyarak başlayalım. Brigitte Aubert 17 Mart 1956’de, Cannes’da doğmuş Fransız polisiye kurgu yazarıdır. Kariyerine sinema ve TV dizilerine senaryo yazarak başladı. Kısa metrajlı filmlerde yapımcı olarak görev aldı. Nice Fakültesi’nde iş hukuku alanında yüksek lisans derecesi aldıktan sonra, 1977 yılında sanat ve deneme programcısı olarak sinema sektörüne girdi ve halen ailesinden kalan sinemayı işletmektedir. 1984 yılında Série Noire ve TF1’in düzenlediği öykü yarışmasına katıldı. Kısa öyküsü Nuits Noires (Karanlı Geceler), Binbir Gece Masalları koleksiyonunda yayınlanan on ödüllü metinden biridir. O zamandan beri Fransız yayınevi Éditions du Seuil ile çalışıyor. Bir röportajında ‘casusluğa yakın macera romanlarında ve psikolojik gerilimde’ ustalaştığını belirtmiş. 

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ’NDE BU AY 2
Brigitte Aubert

Doktor March’ın Dört Oğlu yazarın ilk romanı. Kitabın kazandığı başarıdan sonra 1997 yılında “La Mort Des Bois- Ormandaki Ölüm” romanıyla- ki ülkemizde halen yayınlanmamıştır- Fransa’nın en önemli polisiye roman ödülü olan Grand Prix de Litterature Policiere ödülünü almış. Gisele Cavali ile birlikte yazdığı Video Tanıkları romanı Can Gençlik yayınlarınca basılmış. Orijinal dilinde ilk baskısı 1996’da yapılan romanı ülkemizde 1997 yılında Metis Yayınevi basmış.

Polisiye-gerilim türündeki bu kısa romanın çevirmeni Esin Talu Çelikkan.

Kimdir çevirmenimiz kısaca bakalım.

Yazar, çevirmen, 1931’de Varşova’da doğmuş. Babası Ercüment Ekrem Talû, dedesi Recaizade Mahmut Ekrem’dir. Notre Dame de Sion Lisesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu mezunu. On beş yıl boyunca makale ve köşe yazıları çeşitli gazete ve dergilerde yayımlandı. TRT’de on yıl memur olarak, on yıl da Yurtdışı Yayınlar Dairesi başkanlığı yaparak emekli oldu. 1998’de İstanbul’da vefat etmiştir.

Kitap seçerken ilk baktığımız şey; kapak…

Kısa bir kapak tasarımı değerlendirmesi yapalım. Mavi ve kırmızı renklerin hakim olduğu kapakta bir yanında çalı süpürgesiyle ahşap bir sandalyede oturan hizmetçi kızı görüyoruz – ki bu kız Jeanie’nin şişman tasvirine pek uymuyor- Elinde bir dergi, yerde açık bir defter ve arkada ipe asılı bir erkek içliği görülüyor. Arka kapakta yine ipe asılı bir içlik, bir büyü kitabı ve teyp var. Bu açıdan kapağın romanın içerdiği ögeleri yansıttığı söylenebilir. Orijinal dildeki baskılarda oldukça basit tasarımlı farklı birkaç kapak var. Onlarla kıyaslandığında bizdeki kapağın daha etkileyici olduğu söylenebilir. Kapakta yazar ve yayınevi adı var, üzücüdür ki çevirmen ancak iç kapakta yer bulabilmiş.

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ’NDE BU AY 3

Romanın kurgusu, olay ve yan olaylar

Dr. March ve eşi dördüz oğullarıyla sakin bir hayat sürmektedir. Evin hanımı sağlık sorunları yaşadığı için işe alınan hizmetçi Jeanie, Bayan March’ın mantosunu denerken astarında bir günlük bulur. Günlükte dördüzlerden birinin işlediği cinayetleri itiraf ettiği satırları okur. Bunun üzerine kendi de bir günlük tutmaya başlar. Yaşadıklarını gün gün yazarken bir yandan da katilin hangi oğul olduğunu bulmaya çalışır. Katil genç, kendini Jeanie ve polisten ustalıkla saklar. Günlüğünü okuduğunu fark ettiği hizmetçiye geçmişte işlediği cinayetin yanı sıra işleyeceği yeni cinayetleri de bildirmektedir. Genç kadınları tek tek farklı şekillerde öldürür ancak polis Andrew isminde bir evsiz adamı suçlu olarak tutuklar. Jeanie mahkûmiyet geçmişi ve hırsızlık suçundan aranıyor olması nedeniyle polise gidip cinayetleri ihbar edemez. Kaçmayı düşünür ancak, yoğun kar yağışı, taşıma sektöründeki grev, uyarı için Sharon’a yazdığı notu yanlış monta koyuşu gibi farklı nedenlerle kenti terk edemez. Olayları çözmek için gözlem ve analiz yapmakta, notlar almakta, kitaplar okumaktadır. Ancak içkiye olan düşkünlüğü sebebiyle doğru kararlar alamaz, hatalar yapar. Okurla birlikte evdeki herkesten tek tek kuşkulandığı gibi kendinden şüphe ettiği zamanlar olur. Kendini savunmak konusunda başarılı olsa da romanın sonunda katile yakalanır ancak kurduğu zekice tuzakla katili yakalatır. Romanın sonunda katilin, March ailesinin beşinci oğlu Zack olduğunu, aile üyelerinin cinayetlerden haberdar olup genci evde gizli bir odada sakladıklarını öğreniriz. Evin annesi oğlunun suça meylini daha çocukken fark etmiş hatta bir cinayetine şahit olmuştur. Katil işlediği cinayetlerin izlenmesinden memnundur. Kanun önüne çıkmaktan çekindiği için suçu Jeanie’ye yıkma planı yapar. Noel gecesi evde küçük bir çocuk öldürülür. Jeanie sarhoş olduğu için neler yaşadığını anımsayamaz, polisin bir numaralı şüphelisi olur. Jeanie köşeye sıkıştığını anlar ya hapse düşecektir yahut ölecektir. İki mektup hazırlar. Birini katilin bulması için mantosunun cebine yerleştirirken diğerini bir torbaya koyup yutar ki otopside gerçekler ortaya çıksın. Romanın sonunda Zackarias isimli oğlanın yirminin üzerinde kadını öldürdüğünü ve akıl hastanesinde olduğunu görürüz. Jeanie ölmüş, midesindeki mektup bulunmuştur. Hizmetçi ölmüş de olsa intikamını almıştır.

Romanın geçtiği zaman ve mekân/mekânlar

Romanda kesin bir ülke/şehir adı verilmiyor. Bir yerde Demburry ismi geçiyor ancak öyle bir yerleşim yeri yok. Belki de Connecticut eyaletindeki Danbury’i çağrıştırsın istenmiştir. Mekânın kente belli mesafedeki bir banliyö olduğunu anlıyoruz. Karakter isimlerine bakılırsa mekân Amerika’da bir kasaba. Burası komşuluk ve akraba ilişkilerinin sıkı olduğu küçük bir yer. Zaman, kitabın yazıldığı güncel zaman gibi duruyor yani 90’lar. Noel’e yakın kış ayları. Yollar kapanıyor, taşıma sektörü grevde, bölge dondurucu derecede soğuk.

Romanın Başlıca Kahramanları

Jeanie, mahkumiyeti sonrası işe girdiği evden değerli eşyalar çalmış ancak sevgilisi tarafından aldatılarak yarı yolda bırakılmıştır. Hırsızlık suçuyla arandığı için sahte kimlik belgeleriyle March ailesinin yanında çalışmaya başlar. Otuzlu yaşta, kilolu, mutsuz, okuma yazma bilen ancak iyi eğitim almamış bekar bir kadındır. Babasıyla ilgili travmaları olan çok zeki diyemeyeceğimiz, kurnaz biridir. Can korkusuyla karakterine ters düşecek kadar cesur ve hesaplı hareketler yapar.  Fazla içtiğinin farkındadır ancak buna karşı gelemez. Katili yakalamaya çalışırken verdiği çabadan az da olsa ahlaki değerleri olduğunu anlıyoruz. Yine de “Polise gitmektense masum çocukların ölmesini tercih ederim,” diyebilecek kadar bencil biridir.

Dr. March, bölgenin saygı duyulan tıp doktorlarından biridir. Eşi ve dördüz oğullarıyla mütevazı, müstakil bir evde yaşamaktadır. Kadınlara karşı aşağılayıcı cümleler kullandığını katilin günlüğünden öğreniyoruz. Hasta eşini bir meslektaşının karısıyla aldatmaktadır. March ailesi inançlı (Noel hazırlıkları), birbirine bağlı (birlikte oturulan akşam yemeği sofraları, beraber çıkılan geziler). Yine de Dr. March evin hizmetçisine karşı mesafeli ve terbiyeli davranıyor.

 Dördüzler, Clark, Stark, Mark ve Jack’i tek tek anlatmayacağım çünkü her okur gibi katili bulmak için kitabın başından itibaren ben de notlar aldım. Ancak dört genç için verilen onca detay aklımızı karıştırmaktan ve bizi oyalamaktan başka bir işe yaramadı. Gençler, ergenlik çağında, uzun boylu, güçlü, mavi gözlü, iştahlı ve yakışıklı olarak tanımlanıyor. Fiziksel olarak benzeseler de duygusal açıdan ve kişilik olarak birbirlerinden tamamen farklılar. Her biri farklı alışkanlıklara ve saplantılara sahip. Eğitimli, anne ve babalarına düşkünler. Kitabın sonunda aslında çocukların beşiz olduğunu ve katilimiz Zackarias’ın da evde gizli bir odada yaşadığını öğrendik.

 Anne karakteri roman boyunca psikolojik ve fiziksel olarak hasta, evden mezarlığa gitmek dışında pek çıkmayan dindar ve yaşlı bir kadın olarak tanımlanmış. Roman boyunca ketum ve gizemli tavırlar sergiliyor. Sır saklayabiliyor, acı ve üzüntü çekiyor.

 Kurbanlar: Romanın sonunda katilin aslında yirmiden fazla kadını öldürdüğünü öğreniyoruz. Ancak günlükler aracılığıyla tanık olduğumuz zaman diliminde yani hizmetçinin durumu anlaması sonrası sekiz kişi öldürülüyor.

 Romanda Karşılaştığımız edebi ve sanatsal göndermeler

 Kitabın adı, Louisa May Alcott’un Dr. March ve dört kızının öyküsünü anlattığı Küçük Kadınlar romanına göndermedir. Öyle görünüyor ki Brigitte Aubert din öğretileri ışığında erdemli bireyler olarak hayatta kalmaya çalışan kadın tiplemelerine tezat olarak kadın düşkünü ve düşmanı Dr. March’ı ve dördüzleri kurgulamış. Merak edenleriniz için 1994 ve 2019 yapımı Küçük Kadınlar filmleri izlenebilir.

Agatha Christie’nin ünlü romanı On Küçük Zenci (ya da yeni adıyla On Kişiydiler) Dördüzler tiyatroya gittiğinde bu oyunu izliyorlar. Christie bu romanda on kişiden tek tek şüphelenmemizi sağlamıştı.

 Samson ve Delilah göndermesi yine oğlanların TV’de izledikleri bir film aracılığıyla karşımıza çıkıyor. İzlemek isteyenleriniz için öykü 1949 yılında sinemaya da uyarlanmıştır.

 John McCormack’ın It’s A Long Way To Tipperary isimli şarkısına kitabın Noel gecesi bölümünde rastlıyoruz. 1. Dünya savaşı sırasında Batı cephesinde ilerleyen İngiliz kuvvetleri arasında popülermiş. Jeanie içkiyi fazla kaçırdığı anlaşılmasın diye bu marşın sözleriyle cesaret toplayarak ailenin yanına dönüyor.

 Star spangled banner; ABD ulusal marşı, Jeanie katili yakalamasına ramak kala karnına bir yumruk yemiş ve oğlanı elinden kaçırmıştı. Salona indiğinde ulusal marşın oğullardan Jack tarafından piyanoda çalındığını duydu.

 Bunlar dışında bazı Latince ve dini sözlere de rastlıyoruz.

Yazarın anlatım biçimi

Kitap iki baş karakterin (Jeanie ve katilin) günlükleri üzerinden ilerliyor. Bir süre sonra notlarla yazışma ve ses kaydı da kullanılmış. Günlük tekniğinde sade, genellikle iç ses kullanılarak, samimi kısa cümleler kurulur. Bu teknik okura yazanın kişiliğini, duygu durumunu ve ruhsal yapısını görme imkânı sağlar.

Yazar romanın son bölümünde düz yazı tekniğiyle bir gazetecinin ağzından düğümü çözüyor.

 Günlükler kullanılarak yazılmış ünlü romanlara örnek vermek gerekirse,

  • Brom Stoker’ın Dracula romanı
  • Jean Poul Satre’ın Bulantı’sı
  • Andre Gide’nin Pastoral Senfoni’si ve Kadınlar Okulu romanı
  • Gogol’ün Bir Delinin Hatıra Defteri
  • Anne Frank’in Hatıra Defteri
  • Polisiye edebiyatta Koreli yazar Kim Young-ha’nın Bir Katilin Güncesi
  • Luis Sepulveda’nın Duygusal Bir Katilin Günlüğü romanı sayılabilir.
  • Ramazan Atlen’in bu teknikle yazılmış bir piyango öyküsü vardı, anımsarsınız.

KİTABIN POLİSİYE EDEBİYAT AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Bir yeni çağ polisiyesi okuduk. Romanda bizim de dergi olarak polisiye edebiyatta aradığımız unsurlar mevcuttu. Öncelikle gizem unsuru ilk sayfadan başlayarak son bölüme dek sürdü. Normalde öykü ve romanlarda atılan düğümlerin sona yaklaşırken yavaş yavaş çözülmesini bekleriz. Ancak Aubert risk alıp düğüm üstüne düğüm atmış. Neredeyse tüm karakterlerden şüphe duyarak, pek çok ‘acaba’ ile son sayfalara kadar hızla ilerleyen bir roman. Orijinal dilde okuma şansımız yok ancak günlük tekniği ile yazılmış olması romanın dilini karakterlerin edebi yetkinliği içinde sınırlıyor. 

Ana karakterimiz bir polis ya da bir özel dedektif değil. Suça meyilli, meraklı, sıradan bir kadın. Bir Dr. Watson’ı, Yüzbaşı Hastings’i yok. Alkol bağımlılığı nedeniyle algıları bulanık. O nedenle delil niteliği taşıyan gözlemleri güvenilirlikten uzak. Yazar bizi mümkün olduğunca sınırları belirsiz, kaygan bir zeminde yürütüyor. Gereksiz detaylardan arınmış, sade, zaman ve mekân ayrıntıları ayıklanmış bir metin okuduk.

Elbette okurken ve sunum için hazırlanırken gözden kaçırdığım, unuttuğum yerler olmuştur. Toplantının bu kısmında sizlerden kısa genel görüşler almak ve romandaki polisiye unsurlar, karakter gelişimleri, gözünüze çarpan eksikler ve hatalar üzerine fikrinizi rica ederim.

Gencoy Sümer: Gamze bize romanı fabula olarak anlattı. Yazar -haklı olarak- katili saklamak için kronolojik olayları takip etmez. Reel dünyada aktığı gibi okumayız olayları. Ancak okur roman bittiğinde olay örgüsünü kafasında fabula olarak tekrar yaratır. Bilmiyorum neden, romanın Kanada sınırına yakın bir kasabada geçtiğini düşünmüştüm. Roman bizim klasik dedektif polisiyesi dediğimiz türde değil. Araştırma, soruşturma, delil bulup analiz etme falan yok. Daha ziyade noir bir polisiye gerilim romanı denebilir. Noir çünkü suçu araştıran kişinin hayatı tehlikede. Polisiyenin bütün özellikleri var. Kapalı bir alanda geçiyor, cinayetlerin işlendiği alanlar, şüpheli sayısı sınırlı. Aslında dört şüpheli var. Katil, Dr. March’ın dört oğlundan biri. Ancak yazar baştan beri bu dört kardeşi bize ayrıntıyla anlatmıyor. Kişileştirmiyor onları. Bazı genel özelliklerini öğreniyoruz ama hiçbir zaman onlarla bir yakınlığımız olmuyor. Dört kişiyi bir kişi olarak görüyoruz. Dördünden romanın ortalarına kadar şüpheleniyoruz. Ancak polisiye kurallarına göre bu dört kişiden birinin katil çıkması mümkün değil. Çok belirginler. Şayet roman ciddi bir polisiye örneğiyse bu olmamalıdır. O nedenle okurken ben anne ve babadan şüphelendim.

Emel Aslan: Zaten Jeanie roman boyunca şüphe tohumlarını atıyor, kendisi de dahil herkesten şüpheleniyoruz.

Gencoy Sümer: Evet, ‘Acaba katil ben miyim, çift kişilikli miyim?’ diye kendinden bile şüphe etti. Bu da bizi şuna götürüyor. Jeanie güvenilmez bir anlatıcı. Hayal görüyor, sarhoş, sürekli korku içinde. Doğru muhakemede bulunması güç. Bu bakımdan ilginç bir roman. Ayrıca roman bana bugüne kadar okuduklarımdan farklı olarak sinematografik göründü. Sürekli olarak hatıra defteri üzerinden anıları okumamıza rağmen bütün olaylar gözünüzün önüne geliyor. Finalde bahsedilen mezarlıkta çekilmiş fotoğraf bile çoğu gerilim filminde karşılaştığımız bir görüntü. Filmin sonunda problemli kişi garip bir şekilde gülümser ve film biter. Roman biçim olarak da çok enteresan. İlk defa böyle bir roman okudum. İki kahraman var, katil ve araştırmacı var, yazdıkları günlükler üzerinden olayları öğreniyoruz. Dolayısıyla hemen içine giriyor ve geriliyoruz. Merak unsuru ard arda sıralanıyor, finale kadar gidiyoruz. Finalde roman mecburen düz anlatıma geçiyor. Artık anı yoluyla hikâyenin finalini veremez. Çünkü Jeanie ölmüştür. Sonda anlıyoruz ki tüm okuduklarımız aslında bir dosyadaymış. Katilin önüne konuyor ve katil Jeanie’nin kafasının yerinde olmadığını söylüyor. Bu duruma şaşıyoruz. ‘Yoksa her şey Jeanie’nin hayali miydi?’ diyoruz. Neyse ki bu durum kısa sürüyor. Hemen sonraki sayfada gerçekler çabucak ortaya çıkıyor. Okuyucuyu yüz elli, yüz altmış sayfa boyunca merakta bırakabilen iyi bir gerilim romanı.

Birkaç gönderme de ben yakaladım. Doğu Ekspresi’nde Cinayet ve Sherlock Holmes’e göndermeler vardı. Romanda birkaç ipucu vardı. Katil ilk cinayetinden bahsederken, küçük kızı kazana atmaya çalıştığını ancak kızın ondan güçlü olduğunu söylüyor. Bu kız ondan üç yaş küçük. Bu olay oğlanlar on yaşındayken olmuş. Anlıyoruz ki oğlan ufak tefek bir fiziğe sahip. Zaten doğumunun zor olduğunu, ölü doğup canlandırıldığını okuyoruz. Buradan anlıyoruz ki bu o dört gürbüz oğlandan biri değil.

Annenin odasına bitişik banyo odası tabiri vardı. Jeanie annenin odasından gelen sesler duymuş, kadının kendi kendine konuştuğunu sanmıştı. Oysa kadın odada Zack’la konuşuyordu. Ama Jeanie bunların üstüne gidemedi.

Bir de kitabı ikinci okuyuşum olunca Jeanie’nin oldukça esprili bir kişiliği olduğunu fark ettim. Günlüğünde bir yığın espri var. Mesela ‘ailenin kutsal dinlenme saati’ tanımı var. Anne ağlarken “Bu kadında da ne mendil stoğu varmış,” diyor.

Yeşim Yörük: “Yarın öleceksem bugün neden yatayım,” diyor.

Gencoy Sümer: Velhasıl güzel, keyifli bir romandı.

Emel Aslan: Benim kafama takılan bir iki şey oldu. İpuçlarından bahsetmiştiniz. Parmak kütürdetme meselesi benim en çok dikkatimi çeken oldu. Bir o çocuk kütletiyor bir diğeri. Sonra parmak kütletme alışkanlığının aslında Zack’te olduğunu anlıyoruz.

Gencoy Sümer: Jeanie oğlanın birini yerken görüyor, bu oğlan az önce yemek yememiş miydi diyor. Halbuki o gördüğü Zack.

Emel Aslan: Palu ailesi gibi bir aileden bahsediyoruz. Seri katil bir çocukları var ve onu saklamak için canla başla uğraşıyorlar. Finalde anne ve babanın intihar ettiğini öğreniyoruz. Ancak dört oğlan ‘Bir şeyden haberimiz yok,’ diyerek temize mi çıkıyor? Bütün gerçek Jeanie’nin yuttuğu notla mı açığa çıktı? Bunları kafamda mantıklı bir şekilde oturtamadım.

Gamze Yayık: Romanda Jeanie’nin ağzından polisin yetersizliği üzerine epey cümle gördük. Muhtemelen onlar hakkında yeterli kanıt bulunmamıştır.

Gencoy Sümer: Şimdi son kısma tekrar baktım da, oğlanlar beraat etmişler. Muhtemelen anne baba tüm suçu üzerlerine alıp intihar etti.

Yeşim Yörük: Romanın hikayesi iyiydi de ben sonunu beğenmedim. Olay çok alel acele sonuca bağlandı gibi geldi bana. Örneğin Jeanie’nin öldüğü bölüm, ben Jeanie’nin öldüğünü anlamak için paragrafı iki kez okumak zorunda kaldım. Son bölümde doktorun odasında Zach aslında her şeyi Jeanie’nin uydurduğunu ve deli olanın o olduğunu söyledi. Sonra doktor gerçeği anlattı. Oralar bana çok hızlı anlatılmış gibi geldi.

Gencoy Sümer: Romanı sinematografik yapan da bu zaten. Film gibi düşün. Kız karda kaçıyor, üzerine bir karartı geliyor, aklından son düşünceleri geçiyor ve ekran kararıyor. Finalde bir gazete haberinde Jeanie’nin ölümü ve cenaze töreni hakkında bir yazı. Gayet açık aslında.

Emel Aslan: Zackharias’ın kadın düşmanlığı nereden kaynaklanıyor? Romanda bunun kökenine dair bir bilgi var mıydı?

Gamze Yayık: Babanın yani Dr. March’ın kadınları aşağılayan söylemlerini Zack’ın günlüğünden okumuştuk.

Gencoy Sümer: Bu yalnızca babanın tavrıyla açıklanamaz. Katil ilk cinayetini çok küçükken işlemiş. Dolayısıyla baba bunda etken olamaz. Finalde şöyle bir şey vardı, anne çocukta bir tuhaflık olduğunu anlamış, onu korumaya almış. Bu konuyla ilgili çok film yapıldı. Kötü Tohum bunlardan biri. Doğuştan gelen bir kötülük var. Ancak hikâyede gerçekleşmesi zor ihtimaller de var. Örneğin çocukların beşiz olması, onlardan birini öldü gösterip evde yıllarca saklayabilmek, bunlar çok uç ihtimaller.

Emel Aslan: O ev bana soyut bir evren gibi geldi. Dünyanın bir simülasyonu gibi ve Jeanie hayatının anlamını arıyor. Tam bulacakken de her insan gibi ölüyor. Kız hayatı boyunca oradan oraya savrulmuş, ilk kez bir şeye tutunmuş, ona vakfediyor kendini. Ne olursa olsun olayı çözmek istiyor. Bu artık Jeanie için hayatın anlamı. Okurken böyle düşünmemiştim ama şimdi konuştuklarımız böyle hissettirdi.

Gencoy Sümer: Jeanie’yi kaderi o noktaya getiriyor.

Emel Aslan: Evet, o da büyük bir çabayla kaderini değiştirmeye çalışıyor. İçki zaafından kurtulamıyor ama adalet yerini bulsun diye kendi küçük dünyası içinde çaba göstermeye başlıyor.

Gencoy Sümer: Bütün iyi romanlarda olduğu gibi karakter hikâyeyi başladığı yerde bitirmiyor. Yol kat ediyor, gelişiyor.

Gamze Yayık: Tam bir ‘kahramanın yolculuğu’ örneği. Karakterin gelişimini ve aldığı yolu çok net görüyoruz. Bir alkolik ve hırsız olarak başladığı yolculuğu bir kahraman olarak bitiriyor. Bana Jeanie’nin ev içinde gizli bir bölüm oluşunu anlayamaması mantıksız geldi. Tüm evi çekip çeviren biri illa ki dipte bucakta ne var bilir.

Emel Aslan: Herkes işini iyi yapmayabiliyor. Jeanie de belki işlerini savsaklıyordu.

Gamze Yayık: Yazar Jeanie’yi biraz bön ve sarhoş yaratarak bu tip şeyleri kabullenmemizi sağlamış.

Gencoy Sümer: Travma ve alkol, kahramanı güvenilir olmaktan çıkarıyor. Bazı kahramanlar hafıza kaybı yaşar. Jeanie de bu tür şeyler yaşıyor. Kitap kahramanın gelişimi açısından enteresan.

Reha Avkıran: Romanı beğendiğimi söyleyemem. Katille Jeanie’nin tekrarlayan söylemleri beni sıktı.

Gencoy Sümer: 165 sayfalık roman sıktı mı?

(Gülüşmeler)

Emel Aslan: Biz öykücüyüz, sıkılman normal.

Reha Avkıran: Yazar da sıkılmış olmalı ki yüz elli sayfadan sonra iki sayfalık bir son yazmış.

Gencoy Sümer: Bir bakıma haklısın ancak son okuduğum makalede Lee Child “Polisiye bir roman baş karakterin iki uç arasında gidip gelmesiyle yazılır,” diyor. Yani karakter bir varsayım üretir sonra karşı tezini üretir. Jeanie o kadar güvenilmez bir karakter ki kendine bile güvenmiyor. Sarhoş, bilgisi kıt, ölüm korkusu içinde olduğundan sürekli gelgitler yaşıyor.

Yeşim Yörük: Romanın başladığımda zamanın bin dokuz yüzlerin başı olduğunu düşünmüştüm. İlerleyen bölümlerde teknolojik aletler olduğunu görünce anladım. Neden öyle düşündüm bilmiyorum.

Gencoy Sümer: Ben önerdiğim için olabilir mi? (Gülüşmeler)

Derin Gezmiş: Okurken çok şaşıracaksınız demiştim. Romanı beğendim ancak, çok üstün körü okuduğumu düşünüyorum. Yazar bize beşinci oğlanı pek çok ipucuyla hissettirmiş. Roman bitince fark ettim ki dikkatli okumadığım için bunları kaçırmışım. Jeanie’nin mektubu yutup otopside açığa çıkması benim çok hoşuma gitti. Daha önce böyle bir şey okuduğumu, izlediğimi hatırlamıyorum. Jeanie’nin okuyarak kendini geliştirmesini, değişmesini beğendim. Zack’ın öldüğünü düşünmemiz bizi yanılttı. Benim şüphelim Jeanie’ydi.

Gencoy Sümer: Yazarın verdiği ipuçlarından bir şey çıkarmak zor. Yazar gerilimle, farklı bir bakış açısıyla anlatarak bizi kandırıyor. İnanıyoruz anlatılanlara.

Reha Avkıran: Benim aklıma şu takıldı. Katil, günlüğünde Jeanie’nin günlüğüne yazmadığı aklından geçirdiği şeyleri biliyor, ona göre cevap yazıyor. Bu nasıl olur?

Derin Gezmiş: Zack evde hayalet gibi dolaşıyor. İzliyor Jeanie’yi, kendi kendine konuşmalarını dinliyor.

İhsan Cihangir: Kitabı kulüp vesilesiyle okudum. Beğenmediğimi söyleyeyim. Kurgu ve anlatının zihin akışı oluşu ve sonucun hızlı olmasını sevmedim. Jeanie karakterinin alkolik olması beni etkiledi çünkü o dönem babamın alkol kaynaklı sağlık sorunları vardı. Dört oğuldan birinin katil çıkmayacağını tahmin ettim ancak beşinci oğulun varlığı da bana çok mantıklı gelmedi. Yine de kitap beni gerçek hayattan kopardı, zevkle okudum. Benim de yazma amacım insanları bir süre de olsa hayatın sorunlarından uzaklaştırmak. Bana göre, polisiye, gerilim bunun için var. İnsanlar kitaptaki bulmacayı çözüyor, karakterlerde kendini buluyor. Böylece kendini iyi hissediyor. Başka polisiyelerde ipuçlarını yakaladığım olmuştu ancak bu romanda detayları yakalayamadım.

Gamze Yayık: Edebiyat bir sanat dalı olarak sürekli gelişmesi gereken bir kavram. Aynı biçimde yazılmış romanları okumak, yazmak bizi geliştirmiyor. Polisiyeyi modern, post modern edebiyata adapte etmekte güçlük çekiyoruz ama bu roman iyi bir deneme olmuş. Sıra dışı bir roman okuduğumuzun hepimiz farkındayız sanırım.

Gencoy Sümer: Romanın birden bittiğine dair görüşlerinize katılmıyorum. Yazar roman boyunca Zack için ipuçları verdi. Zaten romanın sonunu muhtemelen önce yazdı. Tasarlamıştır. Bir de batıda sayfa sınırlaması yok. Bizde bazı yayınevleri yazarı belli bir sayfa sayısına zorluyor. Hakikaten bu kitap biraz daha uzun yazılsa çekilmez.

Derin Gezmiş: Hikâye şöyle başlayabilirdi. Jeanie ölmüş ve polis evde günlükleri buluyor. Günlükler üzerinden bir polis dosyası aracılığıyla olayları öğrenebilirdik. O zaman anlamamız daha kolay olurdu.

İlk toplantımız sonraki sayı için önerilen kitaplar üzerine yaptığımız konuşmalarla sona erdi. Umuyoruz bu okumalar bize yazar olarak fayda sağlarken sizlere de okur olarak bilgi ve zevk verir. Bir sonraki toplantıda görüşmek üzere…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar