Bu sayımızda benim de müdavimlerinden olmakla gurur duyduğum, Sapanca’daki tek sahaf olan Dervişane Sahaf’ın sahipleri Neva Hanım ve Mehmet Bey’le sahaflık, kitapseverlik ve elbette biraz da polisiye kitaplar üzerine bir söyleşi yaptık. Kendilerine bu keyifli sohbet için çok teşekkür ediyorum.
Bize kendinizden bahseder misiniz? Ne kadar zamandır sahaflık yapıyorsunuz? Sahaflık hikâyeniz nasıl başladı?
Tam da bugünlerde 6 sene oldu. Bizim hikâyemizin, biraz da evdeki fazlalık kitaplarımızın bizi yönlendirmesiyle başladığını söyleyebiliriz. En son taşınmamızdan sonra kolilerde mahsur kalmış kitaplara yeni gelenler yüzünden rafların dışına taşanlar da eklenince, bizim için küçük bir başlangıç sermayesi ortaya çıkmış oldu. Karı-koca felsefeci bir çiftiz; birimiz yüksek lisans, birimiz doktora öğrencisi. Son 10-15 yılda bu alandaki telif ve çeviri eser sayısında ciddi bir artış var. Bu da bizim evimizdeki kitapları ister istemez biraz mesleki hale getirdi. Aslında evde biriken kitaplar yekununun kaynağı biraz da bu.
Yine de “madem bu kadar kitabımız var, haydi, sahaf açalım,” diye yola çıkmadık. Prodüksiyon şirketlerine ve TV kanallarına dublaj ve altyazı çevirisi yaparak geçimimizi sağlayan, her ay ne kadar lazımsa o kadar çalışan bir aileyken; 2018 yılının yaz sonunda ortaya çıkan bir imkân sayesinde müteakip 4 sene boyunca her ay kurtulmamız gereken bir maddî lütufla yüklendik. İhtiyaç fazlası evde biriken kitaplar ile birleşince, bizi, “yaşadığımız ve bize sunduğu nimetlerden istifade ettiğimiz yöreye biz de bir karşılık verebilir miyiz?” düşüncesine iten bir motivasyon ortaya çıktı.
6 senenin sonunda oturttuğumuz düzen şu: Dükkanımız, 3 kişilik bir çekirdek aile olarak bizim için, tam gün mesai harcadığımız bir yer. Sabah evden çıkışımızla başlayan ve çoğunlukla gece eve dönüşümüzle sonlanan bir günlük rutin. İkinci ev derler ya hani, dükkân bizim için o kadar hayatımızın merkezi bir durumda ki, evimizin daha ikincil bir role sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Sahaflık ne demektir? Bu mesleğin zor ve keyifli yanları nelerdir? Sahaflık yapmak için kitaplara yönelik bir muhabbetin ya da duygusal bağın şart olduğunu söyleyebilir miyiz?
Burada mesleğin tanımını yapmaya kalkmak, bizim için biraz fazla cüretkâr bir iş olur. Biz sahaflığa nasıl bakıyoruz, bir sahaf olarak ne yapmaya çalışıyoruz, onu söylemek bizim için daha doğru olur: Kitapları, onlara artık ihtiyaç duymayan eski sahiplerinden alıyor ve onlara ihtiyaç duyacak potansiyel yeni sahiplerine sunuyoruz. Bu, işin hizmet tarafı. Ticari olarak bu işi, bir değeri, bir potansiyeli satın almak olarak da düşünebiliriz.
Kitaplarla bağınız zayıf olduğunda, aslına bakarsanız, işin en eğlenceli kısmını kaçırıyorsunuz. Ama diğer taraftan da kitaplarla bağınız haddinden fazla kuvvetli olursa, işinizi ticari açıdan zora sokabilirsiniz. Kitaplar, malum, çok geniş bir çoğunluğun öncelikli ilgi alanları arasında değiller. Bu da bir sahafı, bir kitapçıyı, muhtelif esnaf ya da işletmeye göre ticari açıdan biraz daha hassas bir iş yapar hale getiriyor ve bu açıdan kitaplarınızla fazla nazlı bir ilişki yürütme şansınız çok da olmuyor. Sanırım bu mesleğin en makbul hali, kitapçının kitapla bağını biraz ehlileştirilmesinden geçiyor.
Kitabevinizde kaç kitap var? Bunları ne kadar zamanda, nasıl topladınız?
Aktif olarak, yaklaşık 10 bin civarında kayıtlı, 4-5 bin civarında da henüz kaydedilmemiş kitabımız var. 5-6 senelik bir sirkülasyonun güncel durumu bu.
Kitaplar, genelde, kütüphanesini boşaltmak ya da kitaplarını yenilemek isteyenlerin bir şekilde bizi bulması yoluyla geliyor. Bu bulunma konusunda internet bir nimet. Dolayısıyla kitapların bir kısmı bağış. Satmak isteyenlere de biz daha çok takas öneriyoruz. İşin doğası gereği, kitap sayımız günden güne artıyor. Biz de bu artışla beraber kendimizi geliştiriyoruz. Bir yandan mesleği öğreniyor, diğer yandan da her geçen gün kitap dünyasının daha derin seviyelerini keşfediyoruz.
Günümüzde sahaflara yönelik ilgi nasıl? Son yıllarda kitapların internet üzerinden satışı giderek yaygınlık kazanıyor. Bu durumdan etkileniyor musunuz? Dijitalleşmenin artmasıyla birlikte kitapçıdan ya da sahaftan kitap alma alışkanlığı ya da geleneksel kitapçılık bitecek mi sizce?
Sahaf, kendi özel müşterisi, hatta belki daha doğru bir ifadeyle müdavimi olan bir işletme çeşidi. Bu, elbette kaçınılmaz bir durum.
Bizim kültürümüzde zaten bir esnaf ziyareti alışkanlığı var. Etrafınıza şöyle bir baktığınızda, fiziki ve ticari hacim olarak en küçüklerinden dahi olsa, hemen her esnafın dükkânında bekleme salonunu andıran bir misafir ağırlama köşesi görmeniz mümkün. Eğer söz konusu esnaf, bir ihtiyaçtan çok bir ilgiye, bir meraka hitap ediyorsa, ki sahaf dediğimiz de tam olarak böyle bir yer, ziyaretçi de kendiliğinden müdavime dönüşüyor.
Biz de dükkâna gelen müşterilerden rahat davranmalarını istiyoruz. Bazen böyle bir teklife gerek bile olmuyor. Gelen müşteri zaten kafasında bir sahaf algısıyla geliyor. Biz de ona benzer bir sahaf profili sununca, konuşmaya pek gerek kalmıyor.
Müdavimlerimiz ise çoğunlukla bizden farksız. Bazen kendimizi, dükkânda belli görevleri olan bir personel gibi gördüğümüz oluyor. Haftanın belli günlerinde belli etkinliklerimiz var ve zaten bu etkinlikler de müdavim alışkanlığını destekliyor.
Biz, açıkçası, bu işe başlarken şimdilerde bir parçası olduğumuz kadar yoğun bir rağbet beklemiyorduk. Dükkân için, olsa olsa var olan eş-dost ve tanıdıklarımız için bir uğrak yeri olur diye düşünmüştük ama dükkân bize yeni arkadaşlar kazandırdı ve kazandırmaya devam ediyor. Bir anlamda dükkân kendi kitlesini yarattı diyebiliriz. Biz de zaman içerisinde bu yeni durumun bir parçası olduk.
İnternet alışverişinin yaygınlaşması, ilk bakışta sahaflık gibi geleneksel bir meslek için olumsuz bir unsur gibi görülebilir. Ancak aynı teknoloji, size, bu global sisteme entegre olabilme şansı da tanıyor. Kitap da kitapçı da gelişen teknoloji sayesinde ve değişen alışkanlıklar çerçevesinde şekil değiştirecektir. Ben, kendi adıma, kitaba ilginin ve bir meslek olarak kitapçılığın epey bir süre daha biteceğini sanmıyorum.
Kitabevinizde gerçekleştirdiğiniz etkinliklerden bahseder misiniz?
Pazartesi akşamları bazı müdavim arkadaşlarla Tasavvufi metin okumaları yapıyoruz, Salı akşamları toplu hikâye (bazen de tiyatro oyunu) okuma etkinliğimiz var, Cuma akşamları ise film gösterimi. Bunlar, günleri ve saatleri belli olan, katılımın serbest olduğu, umuma açık etkinlikler.
Önümüzdeki günlerde, söyleşi, imza günü gibi etkinliklere daha çok zaman ayırabilmek gibi bir niyetimiz var. Bu bakımdan biraz geride kaldık. Bu tarz etkinlikler, okur ile yazarı daha dolaysız bir şekilde buluşturabilmek, okuyucu kitlesini kitap konusunda biraz daha heyecanlandırabilmek için mükemmel fırsatlar. Bu konuda ilk tecrübemizi sizinle yaşamıştık ve bu tecrübe, katılanlardan aldığımız olumlu tepkileri de düşünürsek, bizim için inanılmaz teşvik edici oldu.
Etkinliklerin olduğu günler dükkân ortamı tarifi zor bir ortak alana dönüşüyor: Birisi masaları düzenler, bir diğeri sandalyeleri taşır, bir başkası çay demler, diğer ikisi servisi üstlenir; çayından, kahvesinden, abur-cuburuna kadar muhakkak her gelen bir şeyler getirir… Bazen bizim de yardım ettiğimiz, etmeyince fırça yediğimiz olabiliyor.
Müşteri profiliniz nasıl? Daha çok hangi türde kitaplar satılıyor?
Müşterilerimizi belli bir kalıba oturtmak zor. Genç, yaşlı, öğrenci, çalışan, emekli… İbrenin bir tarafa doğru daha çok kaydığını söylemek bizim için pek mümkün değil.
Tür olarak, klasiklere, bilhassa da gençler arasında ciddi sayılabilecek bir rağbet olduğunu söyleyebiliriz. “Yeni nesil kitap okumuyor” söylemi öyle sanıldığı gibi keskin doğrulardan değil. Bizim çocukluk ve gençliğimizde de keyfi ve entelektüel kitap okuma alışkanlığının, oransal olarak şimdikinden katbekat fazla olduğunu düşünmüyorum. Nedense böyle bir algı var. Birkaç yıldır anime/manga olarak tabir edilen Uzakdoğu menşeli modern çizgi romanlar revaçta. Bu türü de çeyrek asır öncesinin çizgi romanlarıyla ilişkilendirebiliriz. Klasikler ve çizgi roman muadili anime/mangalar, nicelik olarak en çok talep gören türler.
Kendi müşteri ve müdavimlerimizi kategorize etmek gerekse, kabaca şöyle bir değerlendirme yapabiliriz: Gençler daha çok anime/manga okuyor. Orta yaş üstünde güncel politika üzerine yazılmış kitaplara daha yoğun bir ilgi var. Bir hobi olarak okumaya düşkün okurlar daha çok klasiklere rağbet gösteriyor. Lisans seviyesinin üzerinde eğitim alanlarda tarih, felsefe gibi hususi alanlara doğru bir yönelim var.
Son yıllarda yerli polisiye kitaplarda nicelik bakımından bir artış söz konusu. Okurlarda polisiyeye yönelik bir ilgi gözlemliyor musunuz? Polisiye kitap satışlarınız ne durumda? Okurlar daha çok hangi polisiye yazarlarına ilgi duyuyor? Hangi tür polisiye kitaplar daha çok talep görüyor?
Polisiyeye hususen meraklı çok fazla okurumuz olmadı şimdiye kadar. Sizi ayrı tutuyoruz tabii. Polisiyenin, bazen muhtelif türler arasında gezinen okuyucular için bir uğrak olduğuna, bazen de televizyon ya da dijital yayın platformlarındaki popülariteye paralel ilgi artışları yaşadığına şahit olduk. Mesela İskandinav polisiye dizilerinin popüler olduğu dönemlerde, bu dizilere kaynaklık eden kitaplara yoğun bir ilgi vardı. Aynı şekilde, Sherlock Holmes serisi için de bu tür bir dalgalanmadan söz etmek mümkün. Gerçi bu ikincide, “izleyici”den “okuyucu”ya evrilen müşteri, kitaplarda tam aradığı şeyi bulamıyor sanırım.
Arayış içerisindeki müşterileri klasik tabir edilebilecek polisiye romanlara yönlendirdiğimiz çok oldu. Ama bir noktadan sonra bu türde günceli takip etmeyişimizin bizim için önemli bir engel olduğunu fark ettik. Bu doğrultuda polisiye rafımızı büyütmeye ve bu alanda belli ölçüde bir kültürel birikim sahibi olmaya çalışıyoruz.
Yerli polisiye alanında son yıllarda gerçekten dikkat çekici bir arz artışı var. Belki abartılı gelecek ama, ben, bu anlamda bir kültürün oluşumuna şahitlik ettiğimizi düşünüyorum. Bu nicelik artışı sayesinde, yazarların muhtelif deneme-yanılmalarıyla, okuyucuya, kendisini yabancı hissettirmeyecek bir atmosfer ortaya çıkacak. Dilin yanında, karakterler de gitgide yerlileşecek; bu karakterlerin gezindiği mekânlar ve bu mekânlarda gözlerine ilişen ayrıntılar okuyucuya daha samimi, daha “kendisinden” gelecek.