Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

YeniSayı Çıktı

Polisiye Dergi Dedektif'in yeni sayısını şimdi ücretsiz okuyabilirsin!

Enfes Bir İlk Roman: Büyük Uyku – Raymond Chandler

Diğer Yazılar

Büyük Uyku, Raymond Chandler’ın ilk romanıydı. Okurken bilmediğim bu gerçek beni sonradan epey şaşırttı, zira bir ilk romanda bulunabilecek hiçbir amatörlük yer almıyordu içinde. Ayrıca Chandler son derece özgün bir dedektif yaratmıştı: Sert ve soğuk gibi algılanmasına rağmen duygusal, üzerinde silah taşımayan, ideallerine müthiş bağlı, kendine özgü bir mizah anlayışı olan ve bence egzistansiyalist bir adam. Özel Dedektif Philip Marlowe, müşterisini korumak için her şeyi yapabilecek, şahit olduğu adaletsizlik ve ahlaksızlıklardan bıkmış, hayat yorgunu bir karakter.

“Noir”, yani “kara roman” türünün ve “hard-boiled”/ “sert” polisiyenin ilk örneklerinden sayılan The Big Sleep/Enfes Bir İlk Roman: Büyük Uyku - Raymond Chandler 1 Büyük Uyku, Le Monde tarafından 1999 yılında “20. yüzyılın 100 kitabı” listesine seçilmiş, Guardian “En iyi 100 kitap”, Times Dergisi ise 2005 yılında “İngilizce yazılmış en iyi 100 kitap” seçkisine dâhil etmiştir.

Tür kısıtlamasından nefret ettiğini pek çok kez dile getiren yazar Raymond Chandler’ın şu sözleri günümüzde bile geçerli aslında: “Bu ülkede polisiye yazarının edebi açıdan alt bir kategoride yer aldığı düşünülüyor ve hor görülüyor çünkü o sadece bir polisiye yazarı… İnsanlar bana her fırsatta neden ciddi bir roman yazmadığımı soruyor, onlarla tartışmaya girmiyorum, ciddi bir roman derken neyi kastettiklerini sormuyorum bile. Bu faydasız. Onlar da bilmiyor ne olduğunu çünkü.”

Büyük Uyku beni etkileyen kitaplardan biri. Bunun pek çok nedeni var. İlk olarak, aslında Chandler’a “ciddi roman” yaklaşımıyla sorular yönelten insanların düşüncesinin aksine, eğer öyle bir roman türü varsa, Büyük Uyku’nun “ciddi bir roman”, yani klişe anlayışlara göre gayet edebi bir roman olduğunu düşünüyorum. Bir çırpıda yenip yutulacak, sonra da unutulacak “ucuz roman”lardan değil. Ağır ilerleyen ama ilerlerken insanı saran, sayfa sayfa egemenliğine alan, her cümleyle insanın içine işleyen bir sarmal Büyük Uyku. Roman epey karmaşık bir labirente benziyor ve son sayfaya dek gizemini korumayı başarıyor. Dedektif Philip Marlowe’un anlatıcısı olduğu öykü, 1930’ların Los Angeles’ında, ancak şaşaalı bir Los Angeles’ta değil, durmak bilmeyen yağmur eşliğinde soluk alıp veren kasvetli bir şehirde geçiyor. Bu atmosfer ise, Marlowe’un hayata bakışını, ahlakı sorgulayışını, hayat yorgunluğunu, varoluşçu yanını simgeliyor benim gözümde. Marlowe son derece karizmatik bir adam ve roman boyunca kadınlar tarafından epey ilgi görüyor. Hatta kitabın son derece seksi olduğunu belirtmeliyim. Üstü kapalı bir şekilde anlatılmış öylesine ateşli anlar, öylesine erotik bölümler var ki, bu kısımları okurken yağmurlu ve sıkıcı Los Angeles’ın varlığını unutuyorsunuz. Ancak Marlowe tüm karizmasına ve kendisine ilgi gösteren kadınları hemen elde edebilecek güçte olmasına rağmen, alttan alta hissettirdiği üzere ideallerine bağlı bir erkek, duyguları ön planda. Müthiş zeki ve roman boyunca zekâsını, Chandler’ın ustalıkla satırlara yedirdiği mizah anlayışında görebiliyorsunuz. Klasik dedektif normlarına pek uymuyor; üzerinde silah taşımıyor, sadece arabasında bulunduruyor ve roman boyunca karşısına çıkan kişilerden rastgele alıverdiği silahları kullanıyor. Bilindik dedektif pardösüsü falan da giymiyor, gayet şık takım elbiseler ve ayakkabılar içinde bir salon beyefendisi âdeta. Üstüne üstlük, sık sık klasik tarzdaki dedektif tiplemesiyle inceden inceye dalga geçen yorumlar yapıyor, klişelere mizahla karşı çıkıyor. Bu da aslında bence Raymond Chandler’ın ne kadar post-modern bir “noir” yazdığını, zamanının ötesinde bir yazar olduğunu kanıtlıyor. Chandler’ın dedektif profiliyle ilgili kendi sözleri ise şöyle: “Bu adi sokaklardan ne lekeli ne de korkak bir adam geçmelidir. Bu türden bir romandaki detektif böyle bir adam olmamalıdır. O kahramandır, o her şeydir. Sıradan biri ama eksiksiz biri, yine de sıra dışı biri olmalıdır. Öyle olduğunu aklına getirmeksizin ve şüphesiz Enfes Bir İlk Roman: Büyük Uyku - Raymond Chandler 2öyle olduğunu söylemeksizin, içgüdüsel olarak, kaçınılmaz bir şekilde şerefli biri olmalıdır.”

1946 ve 1973 yıllarında filme de çekilen Büyük Uyku, ilk versiyonuyla epey ilgi toplamış bulunuyor. Howard Hawks tarafından yönetilen ilk filmde, efsane ikili Humphrey Bogart ve Lauren Bacall başrolde ve tabii ki filme çekilen pek çok roman gibi özgün hâlinden bir şeyler kaybettiğini düşünsem de, benim zevkle izlediğim bir kara film. Türkiye’de “Birleşen Kalpler” adıyla gösterilen filmde Marlowe’u canlandıran Bogart’ın aslında Marlowe’la pek ilgisi olmadığını söyleyen yazar Chandler ise, bu rol için hep Cary Grant’i uygun bulduğunu belirtmiş. 1973 yılında çekilen, Türkiye’de Derin Uyku olarak gösterilen ikinci versiyonunu ise 1946 yapımı ilk filmden sonra izleyemediğimi itiraf etmeliyim. Harika bir oyuncu kadrosuna ve çok beğendiğim aktör Robert Mitchum’un mükemmel Marlowe tiplemesine rağmen sadece yarım saat dayanabildiğim filmin bence eksiği, romanın geçtiği zamanın atmosferini hissettirememiş olması,  dekorda hissedilen 1970’li yıllar etkisi ve Joan Collins dışındaki kadın oyuncuları, okurken gözümde canlandırığım kadın karakterlerle özdeşleştirememem yahut Lauren Bacall’la yükselen çıtaya bir türlü oturtamamış olmam.

Kitabı henüz okumamış olanlar için konudan da kısaca bahsetmek istiyorum: Varlıklı bir adam olan General Sternwood’un iki şımarık kızıyla başı derttedir. Büyük kız Vivian’ın kocası kayıptır ve bu hoş hanımefendi kumar borcu yüzünden şantajla karşı karşıyadır. General Sternwood Dedektif Marlowe’u şantaj meselesini çözmesi için tutar. Küçük olan Carmen ise epey delişmendir ve sürekli birtakım karanlık olaylara bulaşır. Marlowe iki kardeşin üzdüğü hasta ve yaşlı generali rahatlatmak için duruma el attığında, karmaşık bir olaylar zincirinin içinde kendini bulur ve adım adım çözüme yaklaşırken, aşk, mafyatik ilişkiler, pornografi, cinayet ve delilikle iç içe geçmiş bir öykünün baş kahramanı olur.

Ben kitabı özgün dilinde, sahaflarda bulduğum bir 2005 baskısından, harika bir kapak tasarımı ve eski kitap kokusu eşliğinde okudum. Bol jargonlu metinde o dönemin A.B.D.’sindeki sokak ağzından o kadar çok kelime ve terim vardı ki, bazı sayfalarda sözlük araştırması yapmak durumunda kaldım. İngilizce “noir” jargonunu merak edenler için orijinal dilinde okumak hoş bir deneyim olabilir. Türkiye’de ise Fatih Özgüven’in çevirdiği, Ahmet Ümit’in de editörlüğünü yaptığı, Everest Yayınları tarafından okura sunulan kitabın baskısının tükendiğini öğrendim. Ahmet Ümit gibi bir ustanın editörlüğünü yaptığı bu kitabı okumak bambaşka bir zevk olurdu diye düşünüyorum. Metis Yayınları tarafından da basılmış bir versiyonu olduğunu öğrendiğim kitabı henüz okumayanlara şiddetle tavsiye ediyor ve Raymond Chandler’ın sözlerinden biriyle yazımı son veriyorum. Chandler’a göre “polisiyenin on kuralı” hakkında beni bilgilendiren, yazar dost Armağan Tunaboylu’ya teşekkürlerimle. Chandler’ın on kuralından birincisi:

“Eğer doğru anlatmasını biliyorsanız, en akıl almaz hikâyenin gerçekliği konusunda bile okuru ikna edebilirsiniz. Polisiye roman, gerek olayın başlangıcını oluşturan koşullar, gerekse de olayın aydınlatılması bakımından inandırıcı biçimde gerekçelendirilmelidir. İnandırıcı koşullarda, inandırıcı kişilerin, inandırıcı eylemlerinden oluşmalıdır; inandırıcılığın ise büyük ölçüde üslup sorunu olduğu unutulmamalıdır. Bu kural, en olmayacak figürü, kimseye inandırıcı gelmediği hâlde zorla katil yapan bir hileyle elde edilen sonuçları dışlar. Bu kural, Agatha Christie’nin “Şark Ekspresindeki Katil” gibi, sanat düzeyi kusursuz oyununu da dışlar. Eserde, olayların tümü, cinayeti hazırlama amacına dönük, gerçekte kimsenin kolay kolay inanamayacağı fantastik bir ön-öyküye dayanır. Her yerde olduğu gibi burada da inandırıcılık, gerçeklerden ve olgulardan kaynaklanmayıp, yaratılan etkiyle elde edilir ve bir yazar, daha az yetenekli bir başka yazarın elinde aptalca etki yapacak bir öyküyle başarı kazanabilir.”

En Son Yazılar