Otuz altı yaşındaki kara sakallı adam, kilisenin kurduğu mahkeme heyetinin karşısında dururken, jüri üyeleri şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Nasıl olur da kiliseye bu kadar katkı sağlamış, bu saygın kişilik bunca kötülüğü yapabilmişti? Bir tanığın ifadesine göre, üzerlerinde oturduğu çocukların kafası kesilirken, o kendisini tatmin etmekteymiş. İddialar inanılmazdı. Askerî birliğin en yüksek rütbesine sahip, aristokrat bir ailenin çocuğu olan bu adam, bahsedilen canavar olamazdı. Fransa Kraliyeti adına vermiş olduğu hizmetlerden ötürü saygınlığının en üst seviyelerindeydi. Özellikle Fransa’yı, İngilizlerin elinden kurtarması, adını Fransa tarihinin en önemli isimlerinden birisi olarak yazdıracakken, bambaşka bir suçlama yüzünden yine tarih kitaplarında çok karanlık bir olay ile anılacaktı.
Mahkemenin işi oldukça zordu. Bu adamın ve askerlerinin yaptıklarına dair ortada iddialar vardı. Ancak bunlar yeterli değildi. İtiraf olmadığı sürece deliller yetersiz kalacaktı.
Fransa, 15. yüzyılın ortalarında, Avrupa’daki konumunu korumakla meşguldü. İngiltere ile Fransa arasındaki husumet daha da eskiye dayalıydı. Tarih kitaplarında Yüz Yıl Savaşları olarak bilinen bu çatışmanın geçmişi dört yüz yıl öncesinde 911’de başladı. Carolingionlu Charles The Simple[1], Carolingion Hanedanlığı’nın bir üyesiydi. Batı Fransa’yı kral olarak 883-922/923 e kadar yönetti. Viking Rollo’nun[2] krallığının Normandiya kısmına yerleşmesine izin verdi. 1066’da Normanlar savaşta William’ın komutası altındaydılar ve İngiltere’yi zaptettiler. Anglo-Saxon liderlerini Hasting savaşında yenerek yeni bir Anglo-Norman güç yapısını kurdular. Gelecekteki Viking Rollo ile başlayan olaylara dikkat çekmek önemlidir. Daha sonra İngiltere kralı olsalar bile Norman liderler, Fransa kralının vasalı[3] idi.
İngiltere’de anarşi olarak bilinen birbirini takip eden bir savaş ve huzursuzluk döneminde (1135-1154) Anglo-Norman Hanedanlığı’nı Angevin kralları başarı ile yönetiyordu. Gücün en yükseğindeki Angevin’ler Normandy ve İngiltere’nin yanı sıra Maine, Anjou, Touraine, Gaskonya, Saintogne ve Akitanya’yı kontrol ediyordu. Bu toprak kalabalığı bazen Angavin İmparatorluğu olarak biliniyordu. İngiltere kralı hâlâ Fransa kralının vasalı idi. O zamanki Fransa kralından başka doğrudan doğruya pek çok Fransa toprağını yönetiyordu. Bu durum sürekli çatışma sebebi idi. Fransa bu durumu bir dereceye kadar savaşla çözdü: Normandy’nin zaptı (1214), Saintogne Savaşı (1242) ve sonuncusu Saint-Sardos Savaşı (1324).
1413 yılında İngiltere tahtına V. Henry geçerken, Fransa kralı VI. Charles’in delirmek üzere olduğu söylenmekteydi. Ruh sağlığı açısından sorunlar yaşayan kral, paranoyalar yaşamakta, tuhaf hayaller görmekteydi. 1415 yılında aldığı karar ile hem kendi tahtının hem de ülkesinin mezarını kazmaktaydı. İngiltere’yi işgal etme fikri, hem zamanlama açısından, hem de ülkesinin konumu açısından tamamıyla yanlış bir karardı.
Kral VI. Charles çok zor durumdaydı. Fransa bölgesinde, Burgundy, Orleans ve Britany gibi bulunan küçük kraliyetlere birçok olanak sağlamıştı. Bu küçük kraliyetlerin kendi kanunları ve kendi para birimlerini oluşturmalarına dahi izin vermişti. Böylelikle her bir kraliyet ciddi biçimde bağımsız güce sahipti. Kral Charles için hizmet edebilecekleri gibi, Kral Henry ile ittifak oluşturarak güçlerine güç katabilirlerdi. Charles kime güveneceğini bilemez haldeydi. Agincourt, büyük bir çatışmaya sahne oldu. Ancak Fransızların bu istila harekâtı hüsranla sonuçlandı. V. Henry Fransa’da bile saygınlık kazanırken, ciddi akıl hastalığı belirtileri gösteren VI. Charles ise oğlu VII. Charles’i mirasından mahrum bırakmak ile meşguldü. Hatta biraz daha ileri giderek düşmanı olan V. Henry’yi Fransa tahtının yeni sahibi olarak ilan etti. Kralın delilik seviyesindeki sağlık sorunlarını göz önünde bulunduran Fransız soyluları, Henry’i kralları olarak kabul etmiyorlardı. Ne var ki 1422 yılında her iki kral Henry ve Charles öldüler. Fransa ve İngiltere’nin yeni kralı VI. Henry oldu. Ancak tahtın gerçek veliahtı bu durumu kabullenemiyordu. VII. Charles, en büyük destekçisi olan Gilles de Rais ile birlikte, İngiltere sömürgeliğine son vermekte kararlıydı.
Gilles de Rais 1404 yılında Fransa’da dünyaya geldi. Doğduğu yıl, VI. Charles çoktan delirmiş kabul edilmekteydi ve Fransa Papası, Roma Papası ile savaş halindeydi. De Rais’in ebeveynleri uzaktan akrabaydı ve aile baskısıyla evlenmeye zorlanmışlardı. Bu soylu aile, gücünü dışarıdan birisi ile paylaşmak niyetinde olmadığı için bu karar alınmıştı. Aile yapısı son derece disiplinliydi ve askerî düzen üzerine kuruluydu. İşkence ve askerî eğitim bu aile içerisinde son derece sıradandı. Gilles henüz on yaşındayken annesini ve babasını kaybetti. Aynı yıl ülkesi Fransa, Agnicourt’ta İngiltere’ye karşı büyük bir hezimete uğradı. Dedesi Jean d’Craon, Gilles ve kardeşini himayesi altına aldı. Artık şansı dönecekti. Henüz on sekiz yaşında, siyasî çıkarlar sebebiyle evlenen Gilles, eşinin soylu ailesi sebebiyle, kendisini Fransa’nın önde gelen soylularından yapacaktı. Kapkara sakalı ve duruşu ile kısa sürede soylular tarafından kabul edilmişti.
Kayıtlar başka bir Gilles de Rais’den bahsetmekteydi. Kendisinin kibirli ve bencil birisi olduğu söylenmekteydi. Şiddetten hoşlanan savaşçı bir kimliği vardı. Ama aynı zamanda katolik kilisesini desteklemekteydi.
Fransa, VI. Charles’in yönetimi altında sarsılırken, 1425 yılında, bu sefer veliahtın önderliğinde Yüz Yıl Savaşları tekrar canlanıyordu. Gilles, bu savaşın önderliğini üstlenerek, ülkenin en iyi iki yüz şövalyesini belirleyerek cepheye doğru ilerledi. Lude’da gerçekleşen çatışma, bu sefer Fransa’nın zaferi ile sonuçlandı. Gilles bir kahraman olarak ülkesine geri döndü. Diğer yanda Gilles’in kuzeni, kralın danışmanı olarak, bu zaferin mimarı olan akrabasının şöhretini her yere duyurmayı ihmal etmiyordu. 1428’de İngiliz güçleri Orléans’ı kuşattı.
Yaklaşık bir yıl sonra Orlèans’lı Jeanne[4], veliahta bağlılığını sunarak, kuşatma bölgesine gitmeyi teklif etti. Kendisinden çok etkilenen Charles, karşısında duran genç kızın tüm isteklerini kabul etti. Onun için özel beyaz zırh yaptırdı. Yanına da danışman olarak Gilles’i verdi. 10 bin askerlik büyük bir birlik eşliğinde kuşatılmış bölgeye doğru ilerlediler.
Jeanne ne öngörüyorsa, tamamı gerçekleşiyordu. Gilles her gerçekleşen kehanet ile birlikte, Jeanne’ye karşı inanılmaz bir saygı ile bağlıydı. Bu ikilinin kader birliği, çok sıkı bir dostluğa dönüştü. Jeanne kararlar alıyordu, Gilles ise askerlerini bu karar doğrultusunda yönetiyordu. Jeanne bir çatışma esnasında ölümcül sayılabilecek derecede yaralanmıştı. Ancak Jeanne mucizevi bir şekilde, Gilles’in gözleri önünde hızlıca iyileşerek, tekrar savaşa katıldı. Bu ve benzeri durumlar, Gilles’i ona karşı daha da bağlamaktaydı. Sadece dört gün içerisinde kuşatılmış bölge tekrar geri alınmıştı ve İngiliz askerler Orlèans bölgesinden kaçarak uzaklaşmışlardı. Bu olağanüstü zafer ödülsüz kalmayacaktı. Gilles, kral tarafından Fransa mareşali ilan edilmişti. Bu yirmi beş yaşındaki birisi için erişilebilecek en büyük ünvandı. Gilles daha sonra kendi elleri ile VII. Charles’i Fransa kralı olarak taçlandırmıştır. VI. Henry artık kral değildi.
Kral bu harekâtı sonlandırmak istese de, Jeanne ve Gilles aynı fikirde değildi. Jeanne savaşmaya devam etti ve çatışmaların bir tanesinde yaralanarak Burgundy dükü tarafından esir alındı. Çok iyi korunan bir hapishaneye atıldı. O’nu kurtarabilecek herkesten uzak bir yerde tutuldu. Gilles de Rais çaresizdi. Jeanne 1431’de kâfir ilan edilerek yakıldı. Bunu duyan Gilles, ciddi ruhsal sorunlar yaşadı. Rivayetlere göre Jeanne’nin bedeninin tümü yanarken, yanmayan tek organı kalbi olmuştu.
[1] 18 Eylül 879-7 Ekim 929 yılları arasında yaşayan Carolingionlu Charles, Simple (basit) diye adlandırılıyordu.
[2] Vikingler’in ilk Kralı. 860-932 yılları arasında yaşadı.
[3] Avrupa feodal sisteminde, derebeyine (feodal lord) hizmetleri karşılığında kendisine toprak ve köylü tahsis edilen kişi.
[4] Jeanne d’Arc