UYARI: Bu yazı şiddet ögeleri içermektedir. 18 yaş altı okuyucular için uygun değildir.
1928’de Budd ailesiyle yakınlaşan Fish, onların güvenini kazandıktan sonra küçük kızları Grace Budd’ı, yeğeninin doğum günü eğlencesine götürmek bahanesiyle kaçırarak boş bir eve soktu. Grace’nin cesedini parçalayan Fish, bazı parçaları kaldığı pansiyona getirdi ve dokuz gün boyunca hiç dışarı çıkmadan bu parçaları pişirip yiyerek mastürbasyon yaptı.
Yakalandıktan sonra itiraflar da gelmeye başladı. İlk cinayetini 1910’da bir adamı Dealware’de öldürerek işlemişti. Aşırı Hristiyan olduğunu söyleyen Fish, işlediği günahlardan ötürü kendisini daima çivili bir kırbaçla cezalandırmaktaydı. Kendisini cezalandırması bununla sınrılı değildi. Kasıklarına iğneler batırıyordu, cinsel organına gül sapları sokuyor ve daha önceden alkole batırılmış pamuk toplarını anüsünde yakıyordu. Gördüğü hayaller neticesinde, kendisinin İncil’deki Hazreti İbrahim olduğuna inanıyordu. Hazreti İbrahim, Tanrı’ya olan inancını göstemek için tek oğlunu kurban etmek istemişti. Bu sebepten kendisinin de çocukları kurban etmesi gerektiğine inanıyordu.
Fish zaman zaman dört çocuk öldürdüğünü söylüyordu. Ancak bazı ifadelerinde de dört yüz çocuktan bahsediyordu. Bazı uzmanlara göre kurban sayısı on beş idi. Albert Fish’in Budd ailesine göndermiş olduğu özür mektubu ise psikolojisini ve aklî dengesini gözler önüne sermekteydi.
1935 yılında yargılanmasının sonunda deliliğine kanaat getirildiyse de elektrikli sandalyede idam cezasına çarptırıldı. Kararı duyunca “Hiç tatmadığım bu büyük zevki tatmaktan mutlu olacağım” dedi. Albert Fish, 16 Ocak 1936 tarihinde Sing Sing hapishanesinde elektrikli sandalyede infaz edildi.
Albert Fish’in Budd ailesine yazmış olduğu mektubun tam metni:
“Çok Sevgili Bayan Budd,
1894’te bir arkadaşım Steamer Tacoma gemisinde denizci olarak denize açılmıştı. San Francisco’dan Hong Kong’a gitmek üzere yola çıkmışlardı. Limana varınca iki arkadaşı ile karaya çıkmışlar ve çok içip sarhoş olmuşlar. Döndükleri zaman geminin limandan ayrıldığını görmüşler. Bu sırada orada kıtlık hüküm sürmekteymiş. Etin kilosu 2-6 dolar arasındaymış. Çok fakir olanlar arasında açlık sıkıntısı o kadar büyükmüş ki diğerlerinin açlıktan ölmesini önlemek amacıyla 12 yaşından küçük tüm çocuklar, et olarak pazarlanmaları için kasaplara satılıyorlarmış. Herhangi bir kasaba gidip pirzola, biftek, kuşbaşı isteyebilirmişsiniz. Çıplak bir çocuk vücudunun bir kısmı önünüze getirilir ve istediginiz parçaları kestirebilirmişsiniz. Bir kızın veya oğlanın kalça kısmı, en lezzetli bölümmüş ve dana kotlet olarak satılan en pahalı etmiş. John orada çok uzun kalmış ve insan etine karşı bir düşkünlüğü oluşmuş. New York’a dönünce biri 7 diğeri 11 yaşında iki oğlan çocuğu çalmış. Onları evine götürüp soymuş ve bir dolaba kapamış. Sonra tüm giysilerini yakmış. Her gün etlerinin iyi ve yumuşak olması için onlara işkence yapıp dövmüş. Önce 11 yaşındaki oğlanı öldürmüş, çünkü onun poposu daha tombul ve tabii ki daha etliymiş. Kafası, kemikleri ve bağırsaklarından başka vücudunun her bir parçasını pişirip yemiş. Fırında pişirmiş (tüm popsunu), haşlamış, kızartmış ve kuşbaşı yapmış. Küçük oğlana da aynı şeyleri yapmış. Ben o zamanlar 409 Doğu 100. Sokak’ta oturuyordum. Bana insan etinin çok lezzetli olduğunu o kadar sık söylemişti ki ben de tatmayı aklıma koydum. 3 Haziran 1928 pazar günü sizin 406 Batı 15. Sokak’taki evinize geldim, peynir ve çilek getirdim. Öğlen yemeğini birlikte yedik. Grace, kucağıma oturdu ve beni öptü. Onu yemeyi aklıma koydum. Onu bir partiye götüreceğimi söyledim. Siz de “Evet gidebilir,” dediniz. Onu Westchester’de daha önce gözüme kestirdigim boş bir eve götürdüm. Oraya vardığımızda ona dışarda beklemesini söyledim. Kır çiçekleri toplamaya başladı. Yukarı çıktım ve tüm giysilerimi çıkardım. Çıkarmasaydım üzerlerine kanın bulaşacağını biliyordum. Her şey hazır olunca, pencereden onu çağırdım. O odaya girinceye kadar bir dolapta saklandım. Beni çıplak görünce ağlamaya başladı ve merdivenlerden inmeye çalıştı. Onu yakaladım ve o da bana annesine şikayet edeceğini söyledi. Önce onu tamamen soydum. Nasıl da tekmeledi, ısırdı ve tırnakladı. Boğazını sıkarak onu öldürdüm ve sonra da etlerini odama götürebilmek için ufak parçalara böldüm. Pişirdim ve yedim. Fırında pişen küçük poposu öylesine yumuşak ve tatlıydı ki. Tüm vücudunu yemem dokuz gün sürdü. Ona tecavüz etmedim, ama istesem bunu yapabilirdim. Bir bakire olarak öldü…”