Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

HARİKA, KIZIM HARİKASIN

Diğer Yazılar

EDİTÖRDEN

SUÇÜSTÜ

Ölmek için güzel bir gün

Word sayfasına yazdığı kelimelere beğeniyle baktı Fırat. Bu fazla bildik cümle şu anki ruh halini tam olarak anlatan yegâne sözdü. Şimdi sıra kafasının içinde iyice şekillenmiş olan hikâyeyi satırlara dökmeye gelmişti. Sade kahvesinin üstünde tüten dumana baktı. Az sonra damağıyla buluşacak, boğazını yakacak acı tadı düşündü. Kahvesinin kokusunu derin bir nefesle içine çekip tekrar ekrana odaklandı. Yazdığı satırı bir kez daha okudu, parmaklarını klavyenin üstüne yerleştirdi, tam tepesinden gelen sert bir sesle bütün bedeni kaskatı kesildi.  

1+1 dairelerden oluşan bu eski binayı yapan iş bilmez müteahhidin mahremiyet kelimesinden haberi olmadığı gibi üst kat komşusunun da sürekli duvara çarpan yatağın bir çaresine bakacağı yoktu. Yukarıdan yeniden çok tanıdık çarpma-sürtünme karışımı bir ses geldi. “Ya Sabır,” diyerek gözlerini karşısındaki pencereye dikti Fırat. Oturduğu yerden seyrettiği gökyüzü bulutsuzdu.

Bugün yılın son günüydü. Yılın son günü Fırat için hep bitişlerin günü olmuştu. Kahvesinden bir yudum daha içti. Bu son saatlerde burada, oturduğu yerden kar yağışını izlemek hoşuna giderdi. Penceresinin önünden düşen kar tanelerini hayal ederken üst kattan gelen yeni bir sesle dişlerini sıktı. Kahvesinin acı tadı boğazında yanma hissi oluşturmaya başlamıştı, aldırmadı. Bitişlerin kutlandığı bu son saatlerde komşusuna hoşgörülü olabilirdi. Bu rahatsız edici sesi çıkartan yatağın gıcırtısından kurtuluyordu nasıl olsa.

Bilgisayarının alt köşesindeki simgeye tıklayıp müzik listesini açtı. Gözleri sıralı şarkıları taradı. Aradığı parçanın üstüne tıklarken bakışlarında ukala bir ifade belirmişti. Cihazın ses seviyesini yükselterek odasının içini güzel bir kadının yakarışlarıyla doldurdu.

“Döndürsene beni senin yoluna, kahreden dünyamda sürünüyorum.”

Fincanını masaya bırakıp ekrandaki sözcüklere odaklandı.

‘Ölmek için güzel bir gün.’

Evet bu iyi bir başlık olmuştu. Yazmaya koyuldu. Şimdi parmakları klavyenin üstünde hızlıca hareket ediyordu.

‘Şarkıcı, ‘Bak da gör halimi, sürünüyorum,’ diyerek içli bir serzenişte bulunurken, yukarı katta sertleşen gürültülere kesik, boğuk bir çığlık eklendi.

Fırat sesi biraz daha açtı, bedeninde dalga dalga yayılmaya başlayan rahatlama hissiyle keyifle bağırdı.

“Harika, kızım harikasın.”

El yordamıyla aldığı kahvesini ağzına götürdü ama dudağına değen tek şey soğuk fincan oldu. Yüzünü buruşturarak arkasına yaslandı. İlk sayfayı hiç duraksamadan yazmayı başarmıştı. Satırlara hızlıca göz gezdirdi, iyi gidiyordu.

Yeni paragraf için parmaklarını tuşların üzerine yerleştirmişti ki gözü yazdığı son cümleye takıldı.

Şarkıcı, ‘Bak da gör halimi, sürünüyorum,’ diyerek içli bir serzenişte bulunurken, yukarı katta sertleşen gürültülere kesik, boğuk bir çığlık eklendi.

Yüzünü memnuniyetsizlikle buruşturdu Fırat. Hikayesinin kahramanı kadın karakter sevişirken çığlık atmamalıydı. Parmağı sil tuşuna giderken yine duraksadı. Artık tümüyle sükûnete kavuşmuş üst kattan gelen son sesi düşündü.

Komşusu çığlık mı atmıştı?

Harika Avcı, ‘Ne bir sevenim var / ne seven bir kalbim,’ diyerek şarkısına devam ederken, Fırat’ın sil düğmesinden kayan eli müziği durdurdu.

***

Sokaktan bile rahatlıkla duyulan müzik binanın içini resmen inletiyordu. ‘Bu şarkıyı kim dinliyor ve bu absürt duruma neden müdahale edilmiyor,’ diye düşündü Hakkı Paşa. Sesin yayıldığı dairenin kapısı önündeki basamaklarda bir kadın oturuyor, iki üç adım ötesinde üniformalı bir polis bekliyordu.

Hakkı Paşa açık duran daire kapısının önünde dikilen genç polis memuruna çıkıştı.

“Oğlum ne bu gürültü? Neden kapatmıyorsun müziği?”

Delikanlı yaşlı adamın sert sözleriyle şaşırarak öğretilmiş bir refleksle hazır ol vaziyeti almıştı.

“Şey, efendim… olay mahalli diye efendim. Amirim hiçbir şeye dokunmadan beklememi emretti efendim.”

Hakkı Paşa yanında duran Tunay’ı göz işaretiyle içeri yollarken polis memuruna kimliğini gösteriyordu. Müzik sesi kesildi, bina olması gerektiği gibi ölüm sessizliğine gömülünce sordu.

“Neden yalnızsın sen?”

“Başkomiserim, arkadaşımla geldik biz aslında. Telsizden anons geçtiği sırada arka sokakta devriye atıyorduk. Şey… arkadaşımın bebeği doğacak bu gece. O yüzden gitmek zorunda kaldı.”

“Ooo yeni yıl bebeği.”

Genç memur merdivenleri tırmanmayı henüz bitiren iri yarı adamın neşeli sesiyle gevşedi.

“Tam olarak öyle sayılmaz aslında. Bebek yeni yılın ilk saatlerinde doğsun diye sezaryen yapılacak bu gece.”

Genç polis bunları bir solukta anlatırken, ‘ben de anlamadım,’ der gibi omuzlarını kaldırmıştı ki Başkomiser’in sert sesi havada patladı.

“Oğlum ne anlatıyorsun sen? Burada olan işi anlat bize. Sana ne el alemin çocuğunun ne zaman nasıl doğacağından? Bizden başka kimse gelmedi mi? Sağlık görevlileri nerede kaldı?”

“Trafikte kalmışlar Başkomiserim,” diyerek bir solukta yanıt verdi delikanlı şimşek hızıyla esas duruşa geçerken.

“Savcı Bey de gecikecekmiş abi,” dedi hâlâ merdivenlerde dikilen Mete ve ekledi.

“Ölmek için güzel bir gün.”

“İçerdeki de senin gibi düşünmüş olmalı.”

Daire kapısında görünen Tunay’a baktılar. Yıllarını cinayet masasında geçirmiş komiserin yüzünde acı bir tebessüm asılıp kalmıştı.

***

Genç adam kafası klavyenin üstüne düşmüş halde yatıyordu. Gözleri açık, yüz hatları çektiği korkunç acıyla gerilmiş gibiydi. Ağzının kenarından akmış köpük-tükürük karışımı sarı-yeşil sıvı klavyeye bulaşmıştı.

“İntihar etmiş,” dedi Tunay. Henüz çok azı içilmiş kahve fincanı maktulün kafasının hemen yanında duruyordu. “Mutfak tezgahının üstünde bir ilaç kutusu var. Bütün şişeyi kahveye boşaltmış görünüyor.”

“Nasıl bu kadar eminsin?”

Başkomiserin sorusunu sakince cevapladı yardımcısı “Reçeteli ilacın faturası eczane poşetinin üstüne etiketlenmiş. Bugün saat on bir de almış ilacı.” Durdu bir an, müziği kapattıktan sonra incelediği mutfaktaki manzarayı gözlerinin önüne getirdi.

Temiz ve son derece düzenli tezgâhın üstünde, öylece atılmış küçük beyaz bir plastik şişe vardı. İlacın karton kutusu yere fırlatılmış, faturası evyenin içine düşmüştü. Bir düzen hastasının titiz temizliği ve aceleye getirilmiş bir intiharın izlerini taşıyordu mutfak.

“İlaç kutusu yeni açılmış,” dedi. “Lavaboya boşaltmamıştır diye düşünüyorum. Adam titiz birine benziyor. İçmeyi bitiremediği kahvesinden başka bir tek kirli bardak bile yok evde.”

Başkomiser açık duran Word sayfasına bakarak mırıldandı.

“Bu da intihar notu mu diyorsun?”

Tunay öncesinde okuduğu yazıya tekrar bir göz attı.

“Daha çok erotik bir hikâye yazmaya başlamış gibi geldi bana.”

“Kimmiş bu adam? Ne öğrendik hakkında?”

Oda kapısında görünen Mete cevapladı soruyu. “Fırat Diler, 28 yaşında. Yalnız yaşıyor. Bir firmada muhasebeci. Yazdığı hikâyeler dijital mecralarda yayınlanıyormuş. Bina kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılacağı için iki hane dışında boş. Fırat Diler’in cesedini de zaten tek komşusu olan Harika Yenidoğan bulmuş ve polisi aramış.”

Hakkı Paşa olay yerine geldiklerinde binayı sesiyle çınlatan güzel şarkıcıyı düşündü. Komisere kuşkuyla bakıyordu.

“Cesedi bulan komşunun adı Harika mıymış?”

Mete tereddüt etmeden yanıtladı amirini. “Harika Yenidoğan. İkameti üç yıldır bu binada, üst katta görünüyor. Kadıköy’de bir mekânda şarkıcı. Karıştığı vukuat yok. Mekân temiz. Harika Hanım aynı mekânın yöneticisi olan Metin Bilgi’le bir yıldır birlikte yaşıyormuş. Adam da temiz. Harika Yenidoğan bu ismi beş sene önce mahkemeye başvurarak almış. Ama öncesinde hastaneye gidip cinsiyet değiştirmiş.”

Harika Yenidoğan merdiven basamaklarında oturmaya devam ediyordu. Uzun boylu, zayıf ama iri kemikli bir kadındı. Uzun ıslak kirpikleri birbirine yapışmış, akıttığı gözyaşları ağır makyajını yer yer bozmuştu. Elindeki çoktan ıslanmış kâğıt mendili tırnaklarıyla didikleyip duruyor, ara ara burnunu çekiyordu. Başına dikilen polislere şöyle bir bakmıştı ama ayağa kalkmaya gerek görmemişti.

“Adamı sen bulmuşsun,” diye söze başladı Hakkı Paşa. “Nasıl oldu, anlat bakalım.”

Kadının yüzü fiziksel bir acı çekiyormuş gibi gerildi. Dalgalı sarı saçlarının döküldüğü omuzlarını çekti.

“Komisere anlattığım gibi…” Sesi de konuşması da etkileyici şekilde düzgün ve netti. “Öyle masaya kapanmış yatıyordu. Uyuya kaldı sandım. Seslendim, duymayınca dürtüm. Sonra gördüm, gözleri açık, ağzından köpük falan gelmiş. Nefes de almıyordu. Bedeni buz gibi kaskatı kesilmişti. Polisi aradım hemen.”

Hakkı Turan’ın kaşları çatıldı.

“Müziği neden kapatmadın?”

“Sesi kısmak istedim ama başı klavyenin ve mouseun üstüne düşmüştü. Bilgisayarın fişini de çekmek istemedim. Olay yerinde hiçbir şeye dokunmamak gerektiğini artık beş yaşındaki çocuklar bile biliyor.”

Yaşlı başkomiserin hep dimdik duran bedeni gerildi.

“Hiç panik olmadın mı? Kadınlar ölü görünce hemen çığlık atarlar. Sen korkmadın mı?”

Harika Yenidoğan’ın keskin bakan gri gözleri vardı. Kati bir sakinlikle ve kısaca cevapladı soruyu.

“Daha önce de ceset gördüm.”

“Eve nasıl girdin?”

Kadın geniş omuzlarını silkti.

“Anahtar var bende. Önce zile bastım elbette. Müzik o kadar yüksekti ki duymuyor diye anahtarımı kullandım.”

“Neden anahtarın var?” diye sordu Tunay. “Birlikte misiniz?”

“Hayır değiliz.” Kadının kelimeleri hep net ve mesafeliydi. Kimliğinden beklenen samimi işveye cilveye sahip gibi görünmüyordu. “Eski kiracıdan kaldı anahtar. Yaşlı bir teyze oturuyordu bu dairede. Acil durumlar için vermişti oğlu. Uğrayıp haber alır, bir ihtiyacı var mı diye bakardım.”

“Anlıyorum,” diye mırıldandı Hakkı Paşa. Bu açıklamayı samimi ve inandırıcı bulmuştu. Genç komiserlerden de ses çıkmadığına göre bir komşuya anahtar bırakmak uygun bulunmuş olmalıydı. “Bugüne dönelim. Komşunun kapısını neden çaldın?”

“Müzik sesi. Siz de duydunuz, bina başımıza yıkılacaktı. Bunu hep yapıyor zaten. Erkek arkadaşımla… duvarlar çok ince bu binada.” Karşısında durmuş dikkatle kendisini süzen üç erkeğe bakıp bir an durdu kadın, sonra gözlerini devirdi. “Anlayın işte canım.”

Harika mahcubiyetle sustuğunda anlamıştı polisler.

“Neden aşağıya erkek arkadaşın inmedi?” diye sordu Tunay.

Harika’nın dudaklarında ilk kez koyu kırmızı bir tebessüm belirdi.

“Yok, öyle değil. Yanlış anladınız. Bu akşam sahnem var benim. Sabah erkenden kuaföre gittim. Metin de benden hemen sonra çıkacaktı. Malum yılbaşı hazırlıkları var mekânda. Ben geri döndüğümde müzik sesi sokaktan duyuluyordu. Evime çıkmadan çaldım kapıyı, açılmayınca çıkıp anahtarımı aldım.”

Durdu Harika, mat kırmızı dudaklarının içini ısırdığını fark etti polisler. Komşu Harika şimdi kendi kendine mırıldanıyordu.

“Neden o şarkıyı açtın ki? Ben evde bile yoktum.” Sesini biraz yükselterek devam etti. “Neden intihar etsin ki? Hiç anlamıyorum.”

“Psikolojik sorunları varmış galiba,” dedi Tunay. “Reçeteli ilaç kullanıyormuş.”

“Evet, bazı rahatsızlıkları vardı ama hiç intihardan söz ettiğini duymadım. Bu gece onu mekâna davet etmiştim. Ben iki gün sonra taşınıyorum, erken bir veda gecesi olsun istemiştim. Yeni hikâyesinin üstünde çalışacağını söyledi bana. Oysa bambaşka bir veda planlıyormuş.”

Usulca ayağa kalktı kadın.

“Ben gidebilir miyim artık?” Tutuk, dalgındı hareketleri. “Geç oluyor. Akşam için hazırlanmalıyım.”

“Git,” dedi Hakkı Paşa. “Ama ortadan kaybolma. Savcı ifadeni isteyecektir.”

***

Mete zile bastı, güzel sesli bir kuşun ötüşünü dinlerken bekledi. İçeriden ses gelmiyordu.

“Harika,” diye seslendi. “Benim Komiser Mete.”

Kapı beş saniye sonra açıldı. Kırmızı bir parıltı kamaştırdı komiserin gözlerini. Harika kabarık etekleri yerlerde sürünen, geniş göğüs dekolteli kırmızı bir elbisenin ihtişamı içinde duruyordu karşısında. Uzun bir beğeni ıslığı çaldı genç adam.

“Harika kız, bu ne güzellik?”

Hiç oralı olmadı beriki. Yüzünde kusursuz makyajının bile saklayamadığı ağır bir keder vardı.

“İyi misin?” diye sordu Mete.

Kırmızı boyalı dudaklarını büktü kadın.

“Eh işte. Siz ne istemiştiniz?”

“Aşağıda işimiz bitti. Cenazeyi götürdüler. Doktor ilacın etkisiyle gerçekten masasında uyuya kaldığını, uykusunda kalbinin durduğunu düşünüyor. Elbette otopsi raporları verecek gerçek cevabı. Biz de gidiyoruz şimdi. Haber vermek için uğradım. Saat geç oldu. Sen nasıl gideceksin? İstersen mekâna bırakabiliriz.”

Omuzlarını çekti Harika. Çevresi boyalı gri gözleri yaşardı aniden. Elindeki telefonu uzattı ama tek söz etmedi.

Ekranda Ferit adında birinden gelen uzun bir mesaj yazılıydı.

“Abla, patron senin programı iptal etmiş. Alev Hanım çıkacakmış sahneye. Metin abi çok sinirlendi ama patron bu gece gelmeyecekmiş. Bir şey yapamadı Metin abi. Sana haber vermemi istedi. ‘Gelmesin buralara kadar,’ dedi. Bu gece bitsin, çözecekmiş sorunu.”

Mete açıklama istermiş gibi baktı kadına. Harika çıplak omuzlarını kaldırdı hep yaptığı gibi.

“Öyle işte. Bu geceki iş iptal.”

“Böyle son anda mı? Nasıl olur?”

“Öyledir bizim işler,” diye dalgın mırıldandı kadın.

“Ne yapacaksın şimdi?”

“Metin’i arıyorum ama açmıyor. Şimdi kendisini mahcup hissediyordur. Yanına gideceğim. Onun için hazırlandım.”

“Senin için ‘gelmesin’ demiş ama.”

“Gidip bir rezillik çıkaracağımdan korkmuştur. Aptal bir sahne için gecemi berbat etmeyeceğim. Biz eski yılı uğurlamayı planlarken gencecik bir yaşam hayata veda etti bugün. Ailesi ne yapıyordur şimdi? Düşünmek bile korkunç.” Derin bir soluk aldı. “Ah Fırat… neden intihar etti? Aklım almıyor bir türlü. Onu yaşamdan koparacak kadar büyük bir sıkıntısı varmış ve ben fark etmedim. Ne aptalım. Yeni hikayesini bitirecekti bu gece.” Acı acı gülümsedi güzel Harika “Taşınacağım ya, gitmeden önce benim okumamı istediğini söylemişti.” 

Mete de gülümsedi aynı acıya eşlik ederek.

“Hikâyenin ilham kaynağı olduğun içindir.”

Huzursuz bir kuşkuyla baktı kadın.

“Ne demek istiyorsun?”

Hınzır hınzır gülümsedi adam.

“Hiç…”

Aşağıdan seslenen Tunay girdi araya. “Mete! Yatıya kalmayacaksan gidelim artık.”

“Yok, kalmayacağım,” diye cevap verdi arkadaşına Mete, buz gibi ifadelerle kendisini süzen komşu Harika’nın gri gözlerine bakıyordu ve sinsi sinsi fısıldadı “Ben yatakta yılan gibi kıvrak ve sessiz kadın severim.”

Vahşi vahşi parladı o gri gözler. Yılan gibi sessizdi zaten bütün hareketleri, bir o kadar da kıvrak sokuldu kendisinden on santim kadar uzun olan adama.

“Ne anlatıyorsun sen Komiser?”

Pis pis sırıttı komiser.

“Bu bina diyorum, duvarlar gerçekten çok inceymiş.”

***

Tunay’ın aklı mutfak tezgahının altında duran küçük çöp kovasına takılmıştı. Hakkı Paşa ekiplerle gitmiş, o da kapının önünde Mete’yi beklemekten vazgeçip mutfağa geri dönmüştü. Poşeti yeni değiştirilmiş çöp kovasının dibinde iki adet hazır kahve ambalajından başka bir atık yoktu. Sokağın aşağısındaki eczanenin çalışanı, Fırat Diler’in saat on birde çöpünü eczanenin karşısındaki konteynıra attıktan sonra ilacını almaya geldiğini, hiçbir zaman çok konuşkan bir adam olmadığını, bu sabah da, ‘günaydın, kolay gelsin, iyi seneler,’ gibi laflar ettikten sonra gittiğini anlatmıştı. Hastanın davranışlarında olağan dışı bir durum fark etmemişti.

Cebindeki telefonu mesaj sesiyle birlikte titredi. Cihazı alıp gelen iletiyi okudu. Bakışları telefon ekranından, annesinin mutfağındaki halı kadar temiz, beyaz halının üstüne atılmış ilaç kutusuna kaydığı sırada Mete’nin merdivenleri pat pat inen ayak seslerini duydu. Genç adam yüksek sesle konuşuyordu.

“Neden bu kadar hiddetleniyorsun anlamıyorum? Sen demedin mi duvarlar çok ince diye?”

Tunay başka bir ayak sesi duymamıştı. Harika arkasından gelen komisere aldırmadan eve dalmış, hemen girişteki mutfağa bakmadan salona yürümüş, olay yeri inceleme ekibinin kapattığı bilgisayarın karşısına geçmişti bile. Mete kadının neden apar topar aşağı indiğini anlamaya çalışıyordu. Küçük mutfağın ortasında dikilen Tunay’ı gördü. İki dakika önce gitmek için sabırsızlanan ekip arkadaşında bir başkalık olduğunu hemen anladı.

Komşu Harika, bilgisayar kasasının güç düğmesine çoktan basmış, ekranın açılmasını bekliyordu. Fırat’ın masaya düşmüş soğuk hareketsiz bedeni ve kafasının yanında duran kahvesi inceleme için götürülmüş, klavyenin üstünde ani ölümün kirli izleri kalmıştı.

“Şifreyi biliyor musun?” diye sordu Tunay. Sesi gereksiz tehditkârdı. Kadın cevap vermedi. Kapının önünde dikilmiş iki polise bakmadı bile. Kollarını göğsünde birleştirmişti.  Beyaz bir ışıkla aydınlanan ekrana diktiği gözlerinde buz gibi bir ifade parlıyordu. Kırmızı ojelerle süslenmiş uzun parmaklarıyla, çok usta hareketlerle şifreyi yazdı, açılan ekrandaki dosyaları gözden geçirmeye koyuldu.

“Silmek istediğin bir şey varsa çok geç kaldın Harika Hanım. Bilişim polisleri cihazın içindeki her şeyi çoktan yedekledi.”

Harika kadar Mete de şaşkın baktı soğuk soğuk konuşan komisere.

“Fırat’ı neden öldürdün Harika?” diye sordu komiser. Ve gözlerini kadının gri ışıklar saçan gözlerinden hiç çekmeden devam etti. “Müzik sesiyle seni rahatsız etti, diye mi? Bunu daha önce de yapmıştın değil mi?”

“Sen…” Buz gibi bir sesle fısıldadı Harika. “Sen ne demek istiyorsun?”

Hafifçe gülümsedi Tunay.

“Kimliğini hatta cinsiyetini değiştirsen de geçmişten kurtulmak o kadar kolay değildir Harika Hanım. Geçmiş öyle sadık bir arkadaştır ki hiç ummadığın anda gelip karşına dikilir ve suratına okkalı bir yumruk patlatır.”

Kolları iki yanlarına düşen kadın sinirli sinirli fısıldadı.

“O olay bir kazaydı. Kendimi savundum. Mahkeme beni suçsuz buldu.”

“Burada neler oluyor? Biriniz bana anlatacak mı artık?”

Tunay yüksek sesle soran arkadaşına baktı.

“Harika Hanım mahkeme kararıyla terk ettiği eski hayatında askerliğini dağ komandosu olarak yapmış. Ne dersin?”

“Yok artık!”

Mete kırmızılar içinde alev alev yanan, alev alev yakmaya hazır kadını inanamaz bir ifadeyle süzerken devam etti Tunay.

“Evet, bu bilgi şimdi merkezden geldi. Ve dahası var. Harika komşu vatan borcu diyerek gittiği asker ocağında bir arkadaşını vurarak öldürmüş.”

“O it benim arkadaşım değildi,” diyerek adeta nefretle hırladı Harika. “O hayvan bütün gün patates soyarken, ben sırtımda kırk kilo yükle dağ tepe dolaşıyordum. Hakkımda mahalle karıları gibi dedikodu ettiği yetmiyormuş gibi bir de bana tecavüz etmeye kalkıştı. Ben sadece kendimi savundum.”

Tunay karşısında sinirden ve belki de çaresizlikten titreyen, sarsılan kadının yürek burkan haline hiç aldırmadan devam etti baskısına.

“Demek öyle? Bugün de kendini mi savundun? Şimdiki harika mazeretin ne? Müzikle taciz mi?”

“Tunay!”  Sonunda sertçe bağırmıştı Mete. Bir intihar vakası olarak kapanacağını düşündükleri olay onu daha ne kadar şaşırtabilirdi ki?  “Ne demek istiyorsun? Açıkça anlat.”

Tunay yüzünde küçümseyen bir ifadeyle ama daha sakin kelimelerle konuştu.

“Fırat Diler’in ilaçlarını aldığı eczane çalışanıyla sohbet ettik biraz. Temizlik ve düzen takıntısı hayatını engelleyecek boyutlara ulaştığı için ilaç tedavisine başlamış Fırat. Bu evde, ilk girdiğim andan itibaren beni rahatsız eden bir uyumsuzluk vardı. Ne olduğunu biraz geç fark ettim. Kendine hazırladığı son kahvenin ambalajını çöpe atmayı ihmal etmeyen bir adam diğer çöpleri neden ortalığa fırlatır?”

“Bunu yapmaz,” diye inledi Harika. İki komiserin ortasından geçip bir solukta mutfağa attı kendini. Şimdi, yerde, tezgâh üstünde, evye içinde duran çöplere bakıyor, “Fırat bunu yapmaz,” diye tekrarlıyordu. “O yere hiçbir şey atamazdı.”

Evet,” diyerek kadını onayladı Tunay. Bütün gün beynini kemiren kurttan artık kurtulmuştu. “Fırat istese de bunu yapamazdı. Her şeyden önce el alışkanlığı olarak kahve poşetini attığı gibi diğer şeyleri de çöpe atardı. Fırat’ın kahvesine ilacı sen karıştırdın Harika. Neden?”

“Neden?” diye mırıldandı Harika ama onu cinayetle itham eden komiseri duymuyordu sanki. Aynı kelimeyi tekrar ederek bilgisayarın başına yürüdü. Aradığı dosyayı hızlıca buldu ve dikkatlice kendini izleyen polislere aldırmadan okumaya koyuldu.

Polisler kadının yüzünün renkten renge girişini, ince kaşlarının çatılışını, dekoltesinin açıkta bıraktığı göğüslerinin hırıl hırıl inip çıkışını izliyorlardı. Sonunda Mete yaklaştı cinayet şüphelisi komşuya ve arkadaşının aksine dostça konuştu.

“Harika, sorun her ne ise bize anlatabilirsin. Askerde zor zamanlar geçirmiş olmalısın. Eski olayları düşünme. Kapanmış bir dava, aklanmışsın zaten. Ama burada, bugün ne olduğunu anlat bize. Sana elimden geldiği kadar yardım edeceğim, söz veriyorum.”

“Neden böyle yazdın,” diye inledi Harika. Fırat’ın yarım kalan hikayesinin son paragrafını okuyordu ve hep ‘neden böyle yazdın?’ diye inliyordu. Makyajlı yüzü, pudralı boynu, buram buram parfüm kokan göğsü ter içinde kalmıştı.

Mete yine güven vermek için konuştu.

“Sorun ne anlamıyorum Harika. Sadece bir hikâye. Adam öldü gitti. Apartman hayatında birbirinin sesini duymayan komşu var mıdır?”

Harika yanı başına kadar sokulmuş polise baktı. Kırmızı dudakları titredi, gözlerinden yaşlar süzüldü.

“Ben… ben sevişirken çığlık atmam komiser.”

Durdu Mete. Anlamadı önce, utandı hatta biraz da uzaklaştı kadından. Onları dikkatlice izleyen Tunay’a baktı bir an, sonra komşu Harika’ya döndü, güldü ve ani bir hareketle sarıldı kadına. Sımsıkı sarıldı.

“Harika, kızım harikasın!”

***

 Harika kıpkırmızı elbisesinin kabarık eteğini savura savura girdi mekâna. Kadıköy’deki küçük restoran benzerlerinin aksine aydınlık, ferah ve temizdi. Sahneden güncel, fazla neşeli ve gürültülü bir şarkı yükseliyordu. Masalar doluydu, herkes halinden memnun görünüyordu. Mete kadının hemen yanında yürüyor, Tunay iki adım geriden önünde hiç tereddütsüz ilerleyen tuhaf çifti izliyor, Tan’ın bugün şehir dışında olmasına içinden şükürler ediyordu.

Harika, masaların doldurduğu bölüme yönelince bir garson yetişti kesti kadının yolunu.

“Abla, neden geldin şimdi?” diyerek yalvarır gibi acizce sızlandı. “Metin abi çok sinirli inan ki.”

Bu sırada şık giyimli, yakışıklı bir adam hızlı adımlarla yaklaşıyordu. Harika dişlerinin arasından tısladı.

“Benimle misin Komiser?”

Selamsız sabahsız adam bir hışımla Harika’yı kolundan yakaladı.

“Harika, ne işin var burada? Hemen eve dönmeni istiyorum. Canım çok sıkkın zaten. Yarın sabah konuşacağız.”

Harika bir koluna baktı, bir adamın suratına. Bütün yüzünü kaplayan kocaman bir gülüş eşliğinde şakıdı sonra.

“Sakin ol hayatım. Alev’i tebrik etmeye geldim sadece.”

Adamın yüzü asıldı, kaşları çatıldı.

“Ne tebriği Harika? Bak bütün masalar dolu. Hiç sırası değil. Bu gece rezalet istemiyorum. Şimdi sessizce git lütfen.”

Mete gülümsedi, bu adam bu gece çıkacak her türlü rezaleti fazlasıyla hak ediyordu. Ve bu sırada Metin sevgilisinin dibinde dikilen uzun boylu yabancıyı daha yeni fark ediyordu.

“Kim bu adam Harika? Neler oluyor burada?”

Yakışıklı meyhane yöneticisi kendi kırdığı fındıklara bakmadan bir de kıskanıyordu sevgilisini.  Mete’yi eğlendirmişti bu durum. Kadının kulağına eğildi, “Seninleyim,” dedi ama o an hiç beklemediği bir şey oldu. Harika yılan gibi kıvrılarak sokuldu, kolunu ustaca bir hareketle polisin beline doladı, genç adam daha, ‘ne oluyor,’ diyemeden silahının kemerinden sıyrıldığını hissetti. Anlık refleksle kadını durdurmak istedi ama tabancasının namlusu Tunay’a dönmüştü bile.

“Sakın Komiser!” Kadının beklenenden sert çıkan sesi gök gürültüsü gibi patladı salonda. Tunay’ın eli tabancasının kabzasında donup kaldı. “Tek bir ani hareketinle burada birilerinin ölümüne sebep olursun.”

Tehdit çok acıktı, mekân fazla kalabalıktı. Genç adam ellerini yavaşça iki yana açarken Mete müdahale etmek istedi.

“Harika! Ne yaptığını sanıyorsun? Hemen ver silahımı!”

Namlu sükunetle sahibinin göğsüne döndü, geniş salonun girişinde birkaç saniyedir yaşanılan hareketliliğin farkına varan bir kadın müşteri bunu gördü. “Silahı var!” diye bağırdı, müzik durdu, aynı anda şarkıcı sustu, salonda zincirleme bir hareketlilik oldu, birkaç kadın histerik çığlıklar attı. Polislerin birkaç adım da olsa geri durmasını sağlayan Harika, namluyu tavana doğrulttu, bir el ateş etti.

Sert ve kararlı bir sesle, “Kesin lan sesinizi! Gıkını çıkaranı öldürürüm,” diye bağırırken birkaç sıva parçası döküldü saçlarına. Kadının ağır makyajlı güzel yüzüne nefret dolu bir ifade gelip oturmuştu, tek bir kası bile hareket etmiyordu.

Mekândaki kargaşa başladığı gibi aniden durdu. Herkes olduğu yerde bir masa altına, bir sandalye ardına, bir garsonun gölgesine sindi.

Harika sükuneti sağladıktan sonra ortamda istediği hakimiyeti kurduğundan emin olmak için önce elleri silahından uzakta bekleyen Tunay’ı, sonra da öfkeyle bakan Mete’yi süzdü. Tabancayı önünde taş olmuş duran sevgilisinin alnına doğrulttu.

“Bu gece bana sahne sözün vardı Metin Bey!”

“Harika ne yapıyorsun?” diye inledi adam.

“Sahneye çıkıyorum. Sen hep, müşterinin şovlarıma bayıldığını söylemez miydin? Bu gece için müthiş bir veda performansı hazırladım. Yürü!”

Metin kafasına hedef almış namlunun gölgesinde sahneye doğru kararsız adımlarla yürürken müşteriler ilk anın korkusunu üstlerinden atmış, neler olduğunu anlamaya çalışarak ilgiyle izlemeye koyulmuşlardı.

Mete sırtını onlara dönmüş sahneye çıkan Harika’yı derdest etmek için doğru anı kolluyordu. Tunay bakışlarıyla durdurdu arkadaşını. İki polis de bu gibi durumlarda son derece sakin ve soğukkanlı davranmaları gerektiğini biliyorlardı. Karşı karşıya oldukları tehdidin sıradan bir kadın değil, eğitimli bir komando ve zora gelince elini kana bulamaktan çekinmeyen bir katil olduğunu unutmamaları gerekiyordu. Şimdi sahnede kızıl bir yalım gibi parlayan kadının elindeki silahtan çıkacak kurşunla ölecek bir kişi iki polisin meslek hayatının sonu olurdu.

Harika sevgilisinin hareketlerine tabancasının namlusuyla yön vererek sahnenin ortasında duran şarkıcının yanına dikti adamı. Rakibinin sahnesini çalan Alev şaşkın, yüzü korkudan bembeyaz, fal taşı gibi açılmış gözleri üstüne doğrulmuş namlunun ucunda, titreyen parmaklarıyla elindeki mikrofonu sıkıyordu.

Herkes silahlı kadının sıradaki hamlesini endişeli bir merakla beklerken Harika tatlı tatlı gülümsedi yeni assoliste.  

“Hayırlı olsun şekerim. Sahneye çıkmanın en kısa yolunun yataktan geçtiğini keşfetmişsin. O yatak benim olmasaydı bu alemde bir şansın olurdu belki.”

Alev gözlerini kapatarak yutkundu, Metin kravatını gevşetti. Bu sırada Mete iyice sokulmuştu kadına. Bu tehlikeli oyunun daha fazla uzamasına göz yummamalıydı.

“Harika,” diye fısıldadı “Bak kızgın olduğunu anlıyorum ama bu şaka çok uzadı. Silahımı ver lütfen.”

Olmaz anlamında başını salladı kadın. Güldü beyaz dişlerini göstererek.

“Şaka mı? Yanılıyorsun Komiser. Benim yatağımda beni boynuzlayan bu iti geberteceğim. Bir kansızı öldürmenin cezası ne ise gider yatarım.”

Bu kez yutkunan Mete oldu. İki adım ötede, olanları izlemekle yetinen Tunay’a yardım bekler gibi baktı, bir umut bulamayınca kadına döndü.

“Sadece kendini değil bizi de harcayacaksın Harika. Elindeki silah benim. Ve ben bir polisim. Bunu hesabını veremem.”

Harika nişan alarak dengeledi polis silahı tutan elini. Kadının parmağı tetiğin üstünde oynarken gözlerinde gri bir ışık yanıp söndü. Metin yerinde sarsıldı.

“Ne o korktun mu hayatım? Benim yatağımda bu sürtükle eğlenirken de korkuyor muydun?”

“Harika,” titredi adamın sesi. “Lütfen bırak o silahı da konuşalım.” Sözcükler, boğazına takılmış gibi kesik kesik çıktı ağzından. “Özür dilerim hayatım. Bir anlık gaflete uğradım. Beni dinlersen sana kendimi affettirebilirim. Biliyorsun seni çok seviyorum.”

Harika bu kez düşünceli düşünceli salladı kafasını.

“Demek bana kendini affettirebilirsin? Hmm… Peki Fırat nasıl affedecek seni?”

Adamın yüzü sıkıntıyla gerildi, inler gibi mırıldandı.

“Yemeyip içmeyip sana yetiştirdi değil mi?”

“Ulan it!” diye kükredi Harika. “Zavallı çocuğu bu yüzden mi öldürdün? Bir orospuyu evime aldığını anladığı için mi kıydın Fırat’ın canına?”

Allak bullak oldu Metin’in yüzü.

“Ne diyorsun Harika?” Şimdi gerçekten şaşkın, afallamıştı çapkın sevgili. “Ne öldürmesi? Fırat öldü mü?”

Ani kısa bir kahkaha attı Harika.

“Performansı görüyorsun değil mi Komiser? Az kaldı inanacağım Fırat’ı bu kansızın öldürmediğine.”

Mete gözleri silahında kadına doğru eğildi.

“Onun öldürdüğünden emin değiliz Harika. Lütfen dur artık.”

“O öldürdü!”

Alev’in tiz titrek garip çığlığıyla gelmişti itiraf. Ve aceleci başka kelimeler döküldü, zar zor sahip olduğu mikrofonu biri elinden kapacakmış gibi sıkmaya devam eden güzel assolistten.

“Metin yaptı. Alt kat komşu sesimizi duymuş, kapıyı çaldı. Seni sordu, Metin müsait olmadığını söyledi. Adam kapıdan gitmedi. Islarla seni görmek istedi. Metin sinirlenip adama küfretti. Adam, ‘sen eve kadın mı attın,’ dedi ve gitti. Metin hemen adamın peşinden indi. Onu ikna etmeye çalıştı ama o hep, ‘sen Harika’ya söylemezsen ben söyleyeceğim,’ diyordu. Metin mutfak tezgahında duran bir fincan kahvenin içine hapları boşattı.”

Kadın hıçkırıklar içinde konuşmasını bitirdiğinde Metin bembeyaz bir yüzle olduğu yere, dizleri üstüne çökmüştü. Hiçbir şey söylemiyor, sadece omuzları sarsılıyordu. Mete usulca Harika’nın gevşemiş parmaklarının arasından silahını aldı. Tunay sahneye yürüdü. Gerçekten görülmeye değer bir performans olmuştu. Şimdi izleyici ve sahnedeki assolist, polisin, katilin bileklerine kelepçe takacağı finali bekliyorlardı.

Metin ellerini yüzüne kapamış sarsılıyor, Harika adamın önünde diz çökmüş, “Bir can almaya değer miydi?’ diye soruyordu.

Ve beklenilen son replik Komiser Tunay’ın sesinden duyuldu.

“Alev Hanım, sizi Fırat Diler cinayeti zanlısı olarak gözaltına alıyoruz.”  

***

Harika, Emniyet binasının merdivenlerine oturmuş gökyüzünde seçebildiği bir iki yıldızı seyrediyordu. Vakit gece yarısına yaklaşmış olmalıydı. Birazdan yeni bir yıla gireceklerdi. Bu gece için neler planlamışlar ve neler yaşamışlardı. Burnuna sıcak kahve kokusu geldi, Fırat’ı anımsadı, içi acıyla doldu. Biliyordu, hayatı boyunca ne zaman kahve kokusu duysa artık hep bu acıyı hissedecekti.

Yanına oturan adama bakmadı ama uzatılan kâğıt bardağı aldı.

“Hava çok soğuk. Üşümedin mi? İçeride oturabilirdin.”

Harika kahvenin kokusunu içine çekti.

“Biliyor musun, Fırat kahvenin tadını çok acı bulur ama kokusunu çok severdi.” Derin bir iç geçirdi “Soğuk hava iyi geldi. Ne anlatıyorlar?”

Mete bol şekerli kahvesinden bir yudum içti.

“Hemen hemen kadının anlattığı gibi olmuş. Fırat kapıya dayanıp ısrarla seni görmek istemiş. Metin göndermeye çalışınca gerilmişler. Fırat seni telefonla arayacağını söylemiş. Seninki de hemen giyinip inmiş, çalmış kapıyı. Salonda konuşuyorlarmış. Seninkisi yediği haltı itiraf etmiş. Sana söylememesi için dil dökmüş. Fırat böyle bir çirkefe ortak olmayacağı konusunda diretmiş ve Metin’e yarın akşama kadar süre tanımış.”

“Yani, zavallı çocuğu birlikte mi öldürmüşler?”

“Öyle görünmüyor. Alev açık kalan kapıdan girip gizlice tartışmayı dinlemiş. O sırada mutfak tezgahının üstünde hazır bekleyen kahveyi fark etmiş. İlacın içinde olduğu poşet de masanın üstünde duruyormuş.”

“Tanımadığı birini hiç sebepsiz öldürdü ve şimdi de Metin’e iftira mı atıyor? Neden?”

“Alev sorgu sırasında her şeyi itiraf etti. Metin senden ayrılacağına ve mekânda sahneyi ona vereceğine dair vaatlerde bulunuyormuş bir süredir. Fırat ilişkilerini öğrenince her şeyin bozulmasından ve en çok da senin tepkinden korkmuş. Masanın üstünde duran ilacı annesi de kullanıyormuş ve bu ilaçla intihar etmiş kadın. Fırat’ın ilk yudumlarda uykuya dalacağını ve uykusunda öleceğini böylece biliyormuş. Metin’in ne kahveden ne de ilaçtan haberi yokmuş tabii. Alev kahveyi Fırat’a kendi elleriyle vermiş, müziği kendi elleriyle açmış, soğumadan içmesini ve şarkı bitinceye kadar düşünmesini rica etmiş. Metin’i çıkartmış evden. Bu ifadeler Metin’i ne kadar kurtarır savcı ve mahkeme karar verecek. Bundan sonrası adaletin tecellisi.”

Harika yüzünü yukarı kaldırdı, aynı anda gökyüzü rengarenk ışıklarla aydınlandı. Havai fişek sesleri kulaklara dolarken bütün sema türlü renk ve desene boyanıyordu.

İçeriden başka polisler çıktı, yeni yıl kutlamalarına, şakalaşmalara, iyi, hayırlı dileklere flaş sesleri karıştı. Harika usulca uzanıp gökyüzündeki görsel şöleni seyreden polisin yanağına bir öpücük kondurdu.

“Mutlu Yıllar.”

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar