Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Harry Potter, Agatha Christie ve Ötekileştirme

Diğer Yazılar

Necva G. Esen
Necva G. Esenhttps://necvaesen.com/
Necva G. Esen, Zonguldak doğumludur; ilkokulu orada, orta ve liseyi Erenköy Kız Lisesi’nde bitirdi. İstanbul Teknik Üniversitesi mezunudur. İngiltere’de önce çocuk eğitimi üzerine okudu ve çalıştı. Sonra yetişkin eğitimi üzerine yüksek lisans yaptı ve halen bu alanda eğitimci olarak çalışmakta. Ailesi ile birlikte Londra’da yaşıyor. İlk romanı Görünmez Gemi 2019 yılının başında Herdem yayınlarında çıktı. Tabii bizler onu daha önce Dedektif Dergi’ye yazdığı hikaye ve yazılarıyla tanıdık. İkinci romanı Kara Ölüm, Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı’nın 2019 Çocuk Romanı Ödülü’nü kazandı. Kendi değimiyle ‘gizemli’ hikaye ve romanlar yazmayı seviyor. Her iki kitabının da yediden yetmişe her yaştan edebiyat severlere hitap ettiğini söylüyor.

Harry Potter eleştirmenleri, bu meşhur serinin ötekileştirme teması üzerine kurulduğu konusunda söz birliği ederler, başka temaların işlenmesinin yanı sıra tabii. Seriyi okuyanlar bilir. Birinci kitaptan son kitaba kadar kahramanlarımız ötekileştirme ve onun katettiği yolun son mertebesinde oluşan hal ve tavırlarla;
bunların başlarına getirdikleriyle uğraşır dururlar.

Herkesin bildiği ya da belki de ilk defa şimdi duyacağı gibi ötekileştirme son raddede ırkçılığa kadar giden yolun yapı taşlarını döşer. “Sizinki”, “bizimki” demeler; “A, bizde böyle yapılır şekerim/hemşerim,” diye kesip atmalar; “dudak bükmeler”; “burun kıvırmalar”; onun bunun saçına başına, kaşına gözüne, derisinin rengine, giysisine, yemek yeme biçimine, adet, usul ve alışkanlıklarına laf söylemeler; ‘şakacıktan’ takılmalar; “Dost acı söyler,” deyip laf sokuşturmalar; arkadan konuşmalar; guruba almamalar; dışlamak için bahaneler yaratmalar; bir tüy hafifliğinde kullanılan çarpınca kafa göz yaran kelimeler; abartılarak değeri düşürülen anlamlar hiç kimsenin gözünden kulağından kaçmaz. Hele hele size yakın olmak isteyen, sizi seven büyük ve özellikle küçüklerin radarından hiç kaçmaz. Kopya edileceğinden emin olarak gönül rahatlığıyla mışıl mışıl uyuyabilirsiniz. İşte bir taş daha döşediniz bu yola. Tebrikler.

J.K. Rowling, cadılık kavramını ele alıp baş aşağı çevirdi. Ona gelene kadar Roald Dahl bile bunu yapmamıştı. Masallarda, gerçek yaşamdaki anlayışa paralel olarak hep kötü, çocuk düşmanı, aile yıkıcı, fesat, canavar ruhlu kişilikler taşıyan cadılar, Harry Potter ile birlikte birden bire stereotype, yani düz ve hep birbirinin aynısı kişilikler olmaktan çıkıp, iyi ve kötü yanlarıyla gerçek bir kimliğe büründüler. Üstelik şimdiye kadar hep kadın olan cadılar, Harry Potter ile birlikte erkek kimlikleriyle de büyücü olarak karşımıza çıktılar. İşte kişiler ya da karakterler ötekileştirilince dümdüz ve hepsi aynıymış gibi görünür. Oysa kimse tek boyutlu değildir. Bu görüşü satır aralarında veren Harry Potter serisi, çocuklar ve gençler hatta büyükler için bile yumuşak, sağaltıcı bir sığınak oluşturdu. Ne zaman isterlerse kaçıp saklanabilecekleri bir sığınak. Bugün çocuk kitapları Harry Potter’dan önce ve Harry Potter’dan sonra diyerek inceleniyor ve kim ne derse desin bu hep böyle olacağa benziyor.

J.K.Rowling gençken Agatha Christie hayranıymış. Bütün kitaplarını devşirmiş. Bu arada eklemeden edemeyeceğim. Torununun söylediğine göre meğer Halide Edip Adıvar da “çuval çuval” Agatha Christie okurmuş. Fakat önce kitapların ilk on beş sayfasını, sonra son on beş sayfasını okur, katili öğrenir, ondan sonra da geri kalanını bitirirmiş. Böyle yapmazsam “meraktan uykum kaçıyor,” dermiş. Şöyle bir düşününce insan garipsiyor. Agatha da onun çağdaşı bir yazar. Bazı yönlerden hem çok benzer hem de çok farklı iki ayrı hayat. Neyse, belki bu başka bir yazı konusu olur.

Harry Potter serisi bitince J.K.Rowling kocasına sormuş, yetişkinler için yazmak istiyorum ama ne tür yazsam acaba, diye. Kocası da demiş ki, “Harry Potter serisi bir whodunnit (kim yaptı) idi. Bu konuda çok ustasın, yine öyle yaz.” Bunun üzerine Harry Potter kitaplarını değişik bir gözle inceleyen J.K.Rowling kocasına hak vermiş ve Cormoran Strike dedektif serisini (www.robert-galbraith.com) yazmaya başlamış.

J.K. Rowling günümüz yazarıdır ve günümüzün anlayışına uygun olarak yazar. Ya da tartışma götürür bir biçimde yazarsa, geçenlerde Twitter’da yaptığı gibi başı ağrır. (bkz https://dedektifdergi.com/j-k-rowlingin-basi-dertte/) Bugün hakim olan anlayış bundan yüz sene öncekiyle aynı değil. Bırakalım yüz seneyi, elli sene öncekiyle aynı değil. Hatta on sene öncekiyle aynı değil.  Bundan on sene önce pek çoğumuzun varlığından bile haberi olmadığı ya da henüz yaratılmamış kelime ve kelime gruplarını bugün günlük yaşantımızda kullanıyoruz; çünkü onların ifade ettiği anlamlara bugün artık ihtiyacımız var. Örnek vermek gerekirse: empati, geri dönüşüm, (Her ne kadar ifade etmek istediği anlamı tam olarak ‘recycle’ kelimesi kadar ifade edemese bile artık yerleşti.) küresel, küresel ısınma, farkındalık, engelli, rahat polisiye, sert polisiye, sosyal mesafe ve daha birçok. Ama bir kelime var ki zamanı çoktan geldi de geçiyor bile, onu kullanmamakta her nedense inanılmaz bir direnç gösteriyoruz.

Evet dedim ki J.K.Rowling günümüzün yazarıdır ve bütün günümüz yazarları gibi bugünün anlayışına uygun yazar. Ondan siyah bir insanı tarif ederken ‘nigger’ yani ‘zenci’ demesini beklemezsiniz. Sadece o değil bugün aklı başında hiçbir batılı yazar ‘nigger’ kelimesini kullanmaz, teni kara olan insanlardan söz ederken. Bu kölelik kültürünün hakim olduğu ve köleliğin kendisi fiziksel olarak yıkıldığı halde kültürel yaşamda hâlâ etkisini sürdürdüğü dönemlerden kalan bir kelimedir ve günümüzde artık tarihin çöplüğündeki yerini almış durumdadır. Bugün, değil edebiyatta ya da basında n-kelimesinin (nigger) kullanılması, sokakta bile söylendiğide ırkçılık temelli sözlü saldırı yapıldığı belirtisi olarak kabul edilir ve bu kelimeye hedef olan taraf için şikayet hakkı doğurur.

Derileri kara olan insanlar, illa ki bizi kategorize etmeniz gerekiyorsa bize ‘black’ yani ‘siyah’ deyin diyorlar. Tıpkı siz kendinize ‘white’ yani ‘beyaz’ dediğiniz gibi. Elbette beyaz tenin de bin bir çeşit tonu olduğu gibi siyah tenin de bin bir çeşit tonu var. Bunlar için yok kahverengi, açık kahve ya da siyahi demeniz gerekmiyor. Nasıl ‘beyaz’ hepinizi ifade ediyorsa ‘siyah’ da bizleri ifade eder, diyorlar.

Bizde de ‘zenci’ kelimesi, köleliğin toplum içinde bir üretim aracı olarak kullanıldığı dönemlerden kalmıştır. Her ne kadar Osmanlıdaki kölelik kavramı bugünün bazı düşünür ve yazarları tarafından bulandırılmaya çalışılsa da gerçekte toplumun temelinde yüzyıllarca varlığını sürdürmüş ve insan ilişkilerine damgasını vurmuştur. O dönemlerde yazan bir yazarın, düşünürün siyah kölelerden bahsederken ‘zenci’ kelimesini kullanması kadar doğal bir şey olamaz. Çünkü o zamanlar öyleydi. Normal olan buydu. Yani ırkçılık ‘normal’ idi. Bir yaşam tarzıydı. Fakat şimdi, geldiğimiz bu aşamada, o anlayışın dilimizdeki artıklarını hâlâ kullanmak zorunda değiliz. Ne zaman biri yanımda ‘zenci’ kelimesini kullansa, ne zaman gazete başlığında o kelimeyi görsem içimde bir şey eziliyor. Peki bu neyi ifade ediyor? Bizim ülkece ırkçı olduğumuzu mu? Hayır değil. Fakat bu konuda farkındalığımızın olmadığını; bu konuda kendimizi eğitmediğimizi gösteriyor. Sokaktaki vatandaşı ve günlük basını anlarım da bugünün yazarlarının, çevirmenlerinin hâlâ ‘siyah’ kelimesi yerine ‘zenci’ demelerini anlamam mümkün değil. Hele bir çevirmenin, İngilizce bir kitabı çevirirken yazarın ‘black’ diye yazdığı kelimeyi ‘zenci’ diye çevirmesi farkındasızlığımızın derecesini gösteriyor. İki gün önce sosyal medyada ünlü yayınevlerimizden birinin çıkarttığı bir çeviri kitap gördüm, siyahlar hakkında. Bu Harry Potter yazısını dilimizdeki ırkçı söylem kökenli “zenci” kelimesinin farkındalığına ayırmamın nedeni işte o kitaptır.  Resmen yüzüm kızardı onlar adına.

Bugün her şey küresel. Hastalıklarımız bile. Dünyanın bir ucunda ne olsa hemen her yere ulaşıyor, herkesin her şeyden haberi oluyor. Yazar ve çevirmenlerin yukarıda anlattıklarımdan haberlerinin olmaması imkansız. Ayrıca hepsi yurtdışında bulunmuş, gezip görmüş insanlar. Tamam ülkemizde çok siyah olmayabilir. Bu bizim, dilimizi canımızın istediği gibi zorbalığa alet etmemizi, başkalarını incitecek şekilde kullanmamızı gerektirmiyor. Siyahlar sanmayın ki ‘zenci’ kelimesini bilmiyorlar. Her dilde, kölelik döneminde siyah derili insanların nasıl çağırıldıkları herkes tarafından biliniyor. “Zenciler isyanda,” diyeceğine “Siyahlar isyanda,” diye yazmak çok mu zor? Biraz daha derin bakmak bu yazının sınırlarını aşıyor ama şu kadarını da söyleyebilirim sanırım. ‘Siyah’ deyince ‘Beyaz’a eşit, başa baş bir politik güç verilmiş oluyor ama ‘siyahi’ denince bu politik güç esirgeniyor; ‘zenci’ dendiğinde ise hor görme, aşağılama işin içine giriyor.

Şimdi şöyle bir soru sorabilirsiniz. Peki Agatha Christie ırkçı mıydı? Niye bir kitabında ve hatta adında ‘nigger’ kelimesini kullandı? Hangi kitabından söz ettiğimi, sıkı bir polisiye okuru olarak biliyorsunuz tabii ki: Ten Little Niggers yani On Küçük Zenci.

Agatha Christie bu kitabı 1939 yılında yazmış. Kitabın güzelliğine hiç girmeyeceğim. Şu kadarını söyleyeyim yazarın en iddialı kitaplarından biri olduğu tüm eleştirmenler tarafından kabul edilmekte ve içinde ırkçılığa kayacak hiçbir görüş verilmiyor. Sadece o dönemin ötekileştirilmişlerine karşı duyulan egzotik duygularla korkuyu uyarmak için eski bir çocuk şarkısı kullanılmış. Okuyan bilir zaten. Kitap İngiltere’de, “Ten Little Niggers” adıyla basılmış. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise hemen ertesi yıl, yani 1940 yılında “And Then There Were None” yani “Ve Sonra Kimse Kalmadı” adıyla basılmış. Demek o zamanlar bile ABD’de ‘zenci’ kelimesini kullanmayı istememişler, haklı olarak.

Dediğim gibi, Agatha bu kitabını mükemmel bir şekilde eski bir çocuk şarkısı üzerine işlemiş. Bizde de tuhaf sözleri olan, bugünkü anlayışa ters düşen birçok eski çocuk hikayesi, masalı, şarkısı ve ninnisi vardır; özellikle kadınları aşağılayanlara sıkça rastlanır. Bu o zamanlar için ‘normal’ karşılanan bir anlayıştır ama bugün kabul edilemez. İngiliz kültüründe de birçok çocuk şarkısının sözleri bugünkü anlayışa göre değiştirilmiş ya da o şarkılar terk edilmiştir.

Agatha’nın kullandığı şiir, 1869’da, on tane küçük siyah çocuktan bahsederek on rakamından sıfıra kadar geriye saymayı öğretmek amacıyla yazılmış bir çocuk şarkısının sözleridir. On tane küçük siyah çocuk varmış, diye başlayıp ve sonra hiç kimse kalmamış, diye biten bir şiir. Agatha bu şiiri keskin zekasıyla ustaca kullanmış ve mısralarda söylendiği gibi herkesi tek tek öldürerek kimsenin kalmayacağını okuyucuya onu korkutarak sezdirmiş. Şiirdeki gibi kimi yemek yerken ölmüş, kimi uyurken vs.

ABD’de 1940 yılında gösterilen hassasiyet, İngiltere’ye anca 1963 yılında gelmiş ve onlar da kitabın adını, önce “Ten Little Indians” yapmışlar sonra da Amerikalılar gibi “Ve Sonra Kimse Kalmadı”ya çevirmişler. Bakalım biz bu hassasiyeti ne zaman göstereceğiz?

Şimdi şöyle bir soru sorulabilir: “Indian” yani “Kızılderili” ya da “Hintli” demek ırkçılık temelli bir incitme taşımıyor mu? Taşımıyor çünkü onlar zaten kendilerini bu kelimelerle tanımlıyorlar. “On küçük Türk”, “On küçük İngiliz”, “On küçük Eskimo”, “On küçük Arap”, “On küçük asker” demek nasıl kırıcı olmuyorsa o da olmuyor. Burada n-kelimesinin ve z-kelimesinin kölelik ile ilişkisini gözden kaçırmamak gerekiyor.

Tabii siz birey olarak günlük yaşamınızda ne istiyorsanız onu deyin. Bu sizin kişilik ve dünya görüşünüzle bağıntılı bir şeydir. Fakat bir edebiyatçı, araştırmacı, çevirmen, editör, yayınevi, basın mensubu iseniz küresel kültüre ayak uydurmanız; küresel farkındalıkların farkında olmanız ve onları desteklemeniz beklenir sizden. Yoksa dünya aleme karşı yüz kızartıcı olursunuz.

Harry Potter’dan nereye geldik. Bu sefer de böyle olsun.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar