• Zehirli Kalem Öykü Ödülü
  • Katkıda Bulunanlar
  • Hikayeler
    • Hikaye Dinle
    • Tüm Hikayeler
    • Bilim Kurgu
  • Makaleler
    • Tüm Makaleler
    • Kitaplar
    • Röportajlar
  • Bulmacalar
  • Blog
  • Sayılar
    • Dedektif 30. Sayı
    • 2020 Sayıları
      • Dedektif 29. Sayı
      • Dedektif 28. Sayı
      • Dedektif 27. Sayı
      • Dedektif 26. Sayı
      • Dedektif 25. Sayı
      • Dedektif 24. Sayı
      • Dedektif 23. Sayı
      • Dedektif 22. Sayı
      • Dedektif 21. Sayı
      • Dedektif 20. Sayı
      • Dedektif 19. Sayı
      • Dedektif 18. Sayı
    • 2019 Sayıları
      • Dedektif 17. Sayı
      • Dedektif 16. Sayı
      • Dedektif 15. Sayı
      • Dedektif 14. Sayı
      • Dedektif 13. Sayı
      • Dedektif 12. Sayı
    • 2018 Sayıları
      • Dedektif 11. Sayı
      • Dedektif 10. Sayı
      • Dedektif 9. Sayı
      • Dedektif 8. Sayı
      • Dedektif 7. Sayı
    • 2017 Sayıları
      • Dedektif 6. Sayı
      • Dedektif 5. Sayı
      • Dedektif 4. Sayı
      • Dedektif 3. Sayı
      • Dedektif 2. Sayı
      • Dedektif 1. Sayı
  • Reklam
  • Sık Sorulan Sorular
Dedektif | Polisiye Dergi

ipuçlarını takip edin!

Dedektif
  • Zehirli Kalem Öykü Ödülü
  • Katkıda Bulunanlar
  • Hikayeler
    • Hikaye Dinle
    • Tüm Hikayeler
    • Bilim Kurgu
  • Makaleler
    • Tüm Makaleler
    • Kitaplar
    • Röportajlar
  • Bulmacalar
  • Blog
  • Sayılar
    • Dedektif 30. Sayı
    • 2020 Sayıları
      • Dedektif 29. Sayı
      • Dedektif 28. Sayı
      • Dedektif 27. Sayı
      • Dedektif 26. Sayı
      • Dedektif 25. Sayı
      • Dedektif 24. Sayı
      • Dedektif 23. Sayı
      • Dedektif 22. Sayı
      • Dedektif 21. Sayı
      • Dedektif 20. Sayı
      • Dedektif 19. Sayı
      • Dedektif 18. Sayı
    • 2019 Sayıları
      • Dedektif 17. Sayı
      • Dedektif 16. Sayı
      • Dedektif 15. Sayı
      • Dedektif 14. Sayı
      • Dedektif 13. Sayı
      • Dedektif 12. Sayı
    • 2018 Sayıları
      • Dedektif 11. Sayı
      • Dedektif 10. Sayı
      • Dedektif 9. Sayı
      • Dedektif 8. Sayı
      • Dedektif 7. Sayı
    • 2017 Sayıları
      • Dedektif 6. Sayı
      • Dedektif 5. Sayı
      • Dedektif 4. Sayı
      • Dedektif 3. Sayı
      • Dedektif 2. Sayı
      • Dedektif 1. Sayı
  • Reklam
  • Sık Sorulan Sorular
  • Dedektif Dergi 16. Sayı
  • Hikaye
  • Hikaye Dinle

Hikaye: Sürpriz! 🔊🎧

  • Emel Aslan
  • 8 Ekim 2019
  • 9 dakika okuma
Beğeni
Tweet
Paylaş
Beğeni

Bu sefer her şey kusursuz olacak.

İşten erken çıkmak için izin aldım. Evi süsleyeceğim. Onun çok sevdiği yıldızlardan yapıştıracağım duvarlara, vanilya kokulu mumlar yakacağım, nergisler saçacağım dört bir yana. Pikaba Zeki Müren koyacağım. Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın diye inceden söyleyecek. En sevdiği kıyafetlerimi giyeceğim; tanıştığımız gün giydiğim çizgili gömleğim, mavi renkli v-yaka süveterim, koyu kahve kadife pantolonum. Buz gibi rakılarımızı hazır edeceğim; yoğurtlu semizotu, kabak çiçeği dolması, şakşuka, humus hazır bile. Dolmayı anneme yaptırdım, “Gelinini getireceğim sana” dedim, heyecan içinde haber bekliyor benden. Fırına çinekop atacağım, ağır ağır pişecek. Arabayı park ettim, elimde paketlerle, hızlı adımlarla evine doğru yürüyorum. Ceplerimi yokluyorum. Her şey yerli yerinde. İyi ki anahtarı vaktiyle çoğaltmışım. Dışarı yemeğe çağırsam, şüphelenirdi şimdi. Bugün bizim tanışma yıldönümümüz. Mükemmel bir gece olacak.

. . .

Her şey iki sene önce başladı. İşyerinden bir arkadaşın doğum günü kutlamasıydı. Birilerinin arkadaşıymış. Görür görmez anlamıştım hayatımın kadını olduğunu. Açık kahve, iri dalgalı saçları ensesinde rastgele toplanmıştı. Hafif bir makyaj vardı yüzünde. Sade, yaprak desenli, krem rengi bir triko giymişti üzerine, altına da üzerine cuk oturan, açık mavi bir kot pantolon. Onun da uzaktan attığı kaçamak bakışlardan dikkatini çektiğimi sezmiş, ne yapacağımı bilemeden kadehi dikip durmuştum kafama. Gecenin ilerleyen saatlerinde içkinin saçtığı cesaretimi yerlerden toplayıp yanına yanaştım. Neler anlattım hatırlamıyorum. Onun inci dişlerini göstererek gülümsediğini, gonca dudaklarının kıpır kıpır oynadığını, gecenin sonunda da avucumda bir telefon numarasını ter içinde sıktığımı biliyorum sadece.

Sonrası bir şölen zaten. Birkaç gündüz buluşması, ardından birkaç akşam yemeği. Zaman nasıl geçti bilmiyorum; her gece kalbim ağzımdan çıkacak bir kuşmuş gibi çarparak, beni kabul etmesini diledim. Sonra o gece geldi; kavımı attığım, içimde hapsolmuş beni ayyuka çıkaran, beni başka bir ben yapan, kadınımla “bir” olduğumuz o müthiş gece… Her şey değişti; yerle gök, güneşle ay yer değiştirdi. Nereye gittikleri de umurumda değildi. Hayat ne kadar güzeldi! Evimin kokusu değişti, ben değiştim, ağaç değişti, yaprak değişti; kapıcı Sami bile farklı davranmaya, minibüs şoförleri “Abi” demeye başladılar bana, ona “Yenge”. Bakkal Hüseyin, adam yerine koydu, veresiye açtı dokuz yıldır ilk kez. Annemler durumdan haberdar oldu; ne tantana koptu evde, görmeniz lazımdı…

Artık biz birbirimize aittik. Bazen o bende kalıyordu, bazen de ben onda. Evlerimiz yakın sayılırdı. Zaman zaman her ilişkideki gibi sorunlar yaşıyorduk, ama bunlar aşılamayacak sorunlar değildi. Bazen, “Neden haber vermeden işyerime geliyorsun, tedirgin oluyorum” diyordu, bazen “Ne olur biraz nefes alayım, boğuluyorum” diye yalvarıyordu ya da “Beni hiç şaşırtmıyorsun. Yine tam beklediğim şeyi yaptın” diye çemkiriyordu kıskançlık krizlerim sonrası bana. Evet, biraz kıskanç bir adamdım, evet, sürprizlerden biraz uzaktım. Hiç bilmemiştim ki nasıl sevilir, görmemiştim ki sürpriz nasıl yapılır, nasıl şaşırtılır, mutlu edilir insan? Biz birbirimizi seviyorduk, önemli olan da buydu. O benim için vazgeçilmezdi. Onsuz nefes alamıyor, insanlıktan çıkıyordum. Onun da benim için aynı hisleri beslediğine emindim. Onun beynini okuyor, ne düşündüğünü kelime kelime görüyordum. Benliğimizi birleştirmek için daha fazla beklemeye gerek var mıydı? Bence yoktu. İşte bu gece gerçek bir sürprizle şaşırtacaktım onu. Kararlıydım.

Anahtarımı kapı kilidinde döndürürken, kapıcısı Levent’le karşılaştım. Gözlükleri üzerinden hafif tedirgin bakarak, “Hayırdır, epeydir görmüyorduk sizi?” dedi. “Şehir dışına çıkmam gerekti, bir süredir yoktum” dedim. Ne anlama geldiğini anlamadığım bir şekilde kafasını yukarı aşağı salladı. Çok da umurumdaydı. Kendimden emin bir şekilde kapıyı açtım ve hemen kapının ağzında dik dik beni süzen kara kediyle karşılaştım. Hâlâ kapı dışarı etmemişti bu mendeburu demek. Ne buluyordu şu gudubet hayvanda bilmem; şeytanın sureti, çirkin şey… İçeri süzülürken, çaktırmadan beni gözleyen Levent’e yandan bir bakış attım ve kapıyı suratına çarptım. Mutfağa doğru yöneldim ve birden arkamı dönerek peşim sıra seğirten kediye gönül rahatlığıyla nefis bir vole vurdum. Ciyaklayarak karşı duvara yapıştı ve ayakları yere değer değmez patinaj çekerek küçük odaya kaçtı. Oh be! Ne zamandır içimde kalmıştı. Ayağımın altında dolanmazdı artık. Zaten illallah etmiştim “Vurma kediye, etme kediye, iyi davran kediye” baskılarından. Teklifimi bir kabul etsin, bu konuyu da halledeceğim nasıl olsa.

Bir saat kadar zamanım var. Avucumun içi gibi bildiğim mutfakta yanımda getirdiğim malzemeleri tezgâha dizerken, içki şişelerini buzdolabına yerleştirdim. Mezeleri orta tabaklara hazırladım, çinekopları fırına vermeye hazır şekilde tepsiye dizdim. Salon her zamanki gibi düzenliydi. Havalanması için pencerenin birini açtım. Yıldızları hızlıca paketlerinden çıkarıp duvarlara yapıştırdım. Nergisleri tane tane serptim koltuklara. Orta sehpayı boşalttım, yemek servislerini, mezeleri koydum. Pikabı ayarladım. Mumları konsola dizdim. Kibriti hemen mumların yanına bıraktım, son anda yakmak için. İki hediye paketimi de birbirine paralel, yan yana özenle yerleştirdim sehpanın kenarına. İkisini de ince, uzun kutulara hazırlattım ki, dışarıdan bakınca ne oldukları anlaşılmasın.

Biliyorum ki tam yediyi yirmi geçe servisi evin önünde olur. Hadi diyelim trafik varsa, en kötü ihtimalle yedi buçuk. Sıkıysa daha fazla geciksin zaten. Az kavga etmedik sevgilimle de servis şoförüyle de departman müdürleriyle de bu konu yüzünden.

Saatin yedi yirmiyi göstermesiyle birlikte, mumları yaktım, rakıları doldurdum, ışıkları söndürdüm fonda müzik ve elimde yakılmaya hazır maytapla bekliyorum.

Kapıda anahtarın döndüğünü duydum.

“Hayırdır inşallah…” dedi sanki.

Tedirgin ayak sesleri.

Salon kapısından kafasını şöyle bir uzattı.

Gözleri şaşkınlıkla büyüdü.

“N’apıyorsun sen burada?!” diye haykırdı.

En güzel gülümsememle, bir elimde yanan maytap, kollarımı da iki yana açarak, “Sürpriz!” diye bağırdım.

“Ne sürprizi be manyak, ne işin var evimde?!” diye bağırarak şaşkınlığını iyice belli etti.

“Tamam hayatım, abartma, şaşırttım değil mi?” dedim sırıtmaya devam ederek.

“Hayatımmış? Ne hayatı be? Hayat mı bıraktın? Nasıl girdin evime? Hemen çık, yoksa polis çağıracağım!” diye feryada devam etti.

“Çağır… Ne olacak ki çağırınca? Daha önce de çağırmadın mı sanki?” dedim, tüm sempatikliğimle.

“Lütfen bak, biz ayrıldık uzun zaman önce, bitti, ne olur kabullen artık! Taş çatlasa iki ay sürdü zaten, o kadar! Yürütemedik… Anlaşamadık… Bitsin artık bu kâbus, ne olursun!” diye ağlayarak yalvarmaya başladı bu kez. Bu hâline hiç dayanamıyorum. Yufka yüreğim dağılıveriyor.

“Niye öyle diyorsun aşkım? Hiç kâbus olur mu? Biz birbirimize aitiz, sen de biliyorsun bunu? Her ilişkide olur sorunlar, çözeriz ki biz?” diye sarılmaya, teselli etmeye çalıştım.

“Ne ilişkisi, ne sorunu, yok ortada ilişki falan, çek ellerini!” diye beni iteklemeye başladı bu sefer.

“Tamam” dedim, geri çekilerek. “Son bir oyun oynayalım seninle. Sonra sonsuza dek çıkacağım hayatından, söz!” dedim.

“Ne oyunu?” dedi, sümüklerini çekerek. Senin sümüklerini bile yerim ben be…

“Önce gel, lütfen karşıma bir otur… Bak, senin için ne hazırlıklar yaptım ben… Bir lokma yemek ye, bir yudum rakı içelim birlikte. Ne olursun, kırma beni…” dedim en zarif hâlimle.

“Sonra gidecek misin?” dedi, umut dolu zeytin gözlerini gözlerime dikerek.

“Evet, sen hediyeni seçtikten sonra gideceğim” dedim. “Bu paketlerden biri senin olacak bu gece. İlk seçtiğin paketteki hediyeyi kabul edersen, senindir, mesele yok. Etmezsen, mecbur ikinciyi alacaksın.” diyerek, paketleri gösterdim.

“Ne var ki o paketlerde?” dedi, şüpheyle gözlerini kırpıştırarak.

“Lütfen önce benimle bir kadeh tokuştur, ne olursun, bir dakika sessizce oturalım birlikte, o kadar uğraştım…” dedim, en çocuk hâlimle.

Sessizce razı oldu, geçti karşıma oturdu.

Kadehimi uzattım, kadehine hafifçe vurdum. Birer yudum içtik. “Bak, sen kabak çiçeği dolması çok seversin diye anneme yaptırdım” dedim. Çatalın ucuyla azıcık aldı. “Ellerine sağlık annenin” dedi. Elbet Bir Gün Buluşacağız dinleyerek biraz oturduk.

“Evet” dedi, “Ben istediğini yerine getirdim, lütfen şimdi sen de sözünü tut. Artık gitmeni istiyorum.”

“Bu paketlerden birini seç. Ondan sonra gideceğim.” dedim yumuşakça.

“Niye yapayım ki böyle bir şey? Ne var bu paketlerde? İstemiyorum hediye falan…” diye çıkıştı bana.

“Aşkım, fazla seçenek sunmadım sana! Seç işte birini, işimi zorlaştırma!” diye tısladım. Sinirlenmeye başlıyordum.

O sırada gerzek kedi, korkusunu yenmiş olacak ki, tırsak adımlarla odaya girip sehpaya doğru burnunu uzattı. Yemek kokularını almış iblis. Kararlılığımı göstermek için kediyi yakaladığım gibi, açık pencereden dışarı fırlattım. Garip bir çığlık attı aşağı doğru uçarken.

Sevgilimin gözleri yuvalarından oynadı, “Ne yapıyorsun sen ruh hastası hayvan! S*ktir git hayatımdan!” diye delirdi birden, üzerime saldırmaya, beni iterek pencereye doğru koşmaya kalktı.

Bu kadarı da yeterdi artık. İnsanın biraz saygısı olurdu verilen emeğe, gösterilen çabaya canım! Şu kedi kadar değerim yoktu. Seviyorum ulan işte, daha ne istiyordu acaba? Kolundan yakaladığım gibi suratına yumruğu çaktım, koltuğa yapıştırdım bu sefer.

“Bana bak!” diye kükredim, “Ya şunlardan birini seçersin ya da ben seçerim senin yerine, sonuçlarına da katlanırsın!”

Bu sefer onu cidden şaşırtmayı başarmıştım. Burnundan sızan kanlar pıt pıt gömleğine damlarken, gözleri doldu. Titreyen elini yavaşça uzattı, birbirinin aynı iki paket arasında kısa bir tereddüt yaşayıp birini eline aldı. Dualarım kabul olmuş, benim istediğim kutuyu seçmişti.  Diğerini nasıl açıklayacağımı bu aşamada tam bilemiyordum zira. Paketi donuk gözlerle açtı. Kutunun kapağını kaldırınca, gözlerindeki donukluk garip bir pırıltıya dönüştü.

“Bu ne bu?” dedi. “Tek taş mı? Benimle evlenmek mi istiyorsun?”

“Evet aşkım, elbette, bundan doğal ne olabilir?” dedim, dizimin üstüne çökmüş, elini tutarak ve tüm arzumla gözlerini yakalamaya çalışarak.

Gözlerini gözlerime dikip baktı, baktı, sinirli, gülmeye benzer bir ses çıktı genzinden. “Sen kafayı yemişsin” diye hırıldadı, yüzüğü pencereden aşağı fırlatırken.

“Sen bilirsin” dedim, en sakin halimle. “O zaman diğer paketi kabul etmek zorundasın. Kuralları baştan sana söylemiştim.”

“Ver ulan, ver her ne boksa orospu çocuğu, seninle evleneceğime ölürüm daha iyi, yeter ki s*ktir git hayatımdan!” diye avaz avaz bağırmaya başladı.

Kendi bilirdi artık… Benden bu kadar.

. . .

Yolda arabama doğru yürüyorum. İnsanlar tuhaf, tedirgin gözlerle bakıyorlar bana. Muhtemelen üzerimdeki kan lekelerinden. Ne kadar titiz davranmaya çalışsam da, olayı biraz doğasına bırakmaya özen gösteriyorum, mücadele etme fırsatı veriyorum karşımdakine. Nasıl olsa annemin çıkaramadığı bir leke olmadı şimdiye kadar. O değil de, aslında ikinci paketteki aile yadigârı kamanın üzerindeki pırlantalar, yüzüktekinden daha fazlaydı, daha değerliydi. İkna etmem daha kolay olabilirdi. Önce onu mu verseydim acaba?

Yorum Bırakın:

yorum

Emel Aslan

1975 yılında Antalya’da doğdu. ODTÜ’de Çevre Mühendisliği okudu. Yıllarca Ankara’da özel sektörde farklı disiplinlerde çalıştıktan sonra 2008 yılında istifa ederek daha keyfî işlere yöneldi; serbest çevirmenlik yapmaya başladı, yazı-çizi işlerine bulaştı. Ankara’da birkaç sene yayınlanan Mahalle Baskısı adındaki kültür, sanat, edebiyat ve eğlence dergisinin kurucusu, editörü ve yazarlarından biriydi. ODTÜ Yayıncılık için çeşitli kitaplar çevirdi. Halen ONK Ajans’a bağlı olarak Devlet Tiyatroları ve özel tiyatrolar için tiyatro oyunları çeviriyor, zaman zaman öyküler, denemeler yazıyor. Polisiye-gerilim ise hep ilgisini çekti. Fırsat buldukça izliyor, okuyor.

Önceki Yazı
İstanbul Hikayesi Unutulmaz Cinayet Dedektif Dergi
  • Dedektif Dergi 16. Sayı
  • Hikaye

Bir Alpaslan Kaya Polisiyesi | Unutulmaz ci̇nayet | Bölüm – 4

  • Mete Karagöl
  • 8 Ekim 2019
Oku
Sıradaki Yazı
  • Dedektif Dergi 16. Sayı
  • Hikaye

Tilda ve Diğerleri: Tilda Woodstock’tan Seslendi | Ben de #susamam | 16

  • Tuğba Turan
  • 8 Ekim 2019
Oku
Mutlaka Oku
kaçış hikayeleri
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Tilda ve Diğerleri: Bangkok’ta Kalmak İsteyeceğiniz Son Yer: Bangkok Hilton | 27

  • Tuğba Turan
  • 17 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Beni Güzel Hatırla | 1

  • Derin Gezmiş
  • 17 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Niyazi

  • Yeşim Yörük
  • 17 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Taş, Kağıt, Makas!

  • Gamze Yayık
  • 16 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

İnsta’ndan Öptüm Seni

  • Güneş Barguş
  • 16 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Yeşil Kapılı Ev | 1

  • Esra Gürel Şen
  • 16 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Ne Bileyim Ben

  • Deniz Öztürk
  • 16 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

3 Aylık Ceza

  • Yasin Yıldız
  • 16 Ekim 2020
about
Dedektif Dergi’de

Sizin de yazılarınız yayınlanabilir:

Dedektif Yazarı Olmak İçin Tıkla
30. Sayıyı Şimdi Okuyabilirsin:
dedektif sayı 30 kapak gencoy sümer

Dedektif'in yeni sayısını ücretsiz, PDF olarak okumak için lütfen e-mail listemize üye olunuz:

* gerekli bilgi
Dedektif | Polisiye Dergi
  • Zehirli Kalem Öykü Ödülü
  • Bize Ulaşın
  • Dedektif Dergi Sayıları
  • Türkiye Polisiye Yazarları 🇹🇷
  • Dedektif’te Yazar Olmak
  • Sık Sorulan Sorular:
  • Hakkımızda
Polisiye Dergi Dedektif’in yayınlandığı dedektifdergi.com sitesinin ve yazarlarının hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda belirtilen hükümlerle korunmaktadır. Dedektif’de yer alan içerikler kopyalanamaz, değiştirilemez ve diğer dijital alanlarda (web sitesi, blog, vb.) yayınlanamaz. Dedektif’de yer alan öykü ve makalelere link verilerek atıf yapılabilir, içerikler kaynak olarak gösterilebilir.Alıntı yapmak için, izin almak, yazarın adını belirtmek ve yazının yayınlandığı bu sitedeki sayfaya link vermek, hem yasal hem de etik açıdan zorunludur. Alıntılarda kesinlikle değişiklik yapılamaz.

Aradığınızı yazıp enter'a basın. Bakalım sitede var mı.