‘Öyle yaralıyım ki ölmem ben artık.
Ölmem de kanarım, kanarım seve seve.’
Hakan Güneri’nin ‘Suç Mahalli’ ismini verdiği polisiye serinin ikinci kitabı Hotel İstanbul, 2023 Kasım ayında okurlarıyla buluştu. Hotel İstanbul, yazarın ilk kitabı Turan Caddesi No: 25 gibi Mona Polisiye etiketini taşıyor.
Yazıma kitap kapağıyla ilgili bir küçük eleştiriyle başlayacağım. Ön kapaktaki karanlık kalabalık ve bütün görselin sadece erkeklerden oluşması biraz itici geldi. Oysa Turan Caddesi No: 25’in kapağı çekmişti beni kitaba. Hotel İstanbul’un arka kapağının alt tarafına iliştirilmiş küçük görsel ise son derece ilgi uyandırıcı. Keşke ön kapak görseli olsaymış diye düşünmeden edemedim.
Ve arka kapak yazısı…
‘Kartalın gagası, aslanın pençesi, kurdun dişleri silah, insan öyle mi? İnsan istediği an bütün bedeni ve aklıyla silaha dönüşür. Hem de en acımasızına, en kanlısına silahların.’
Mükemmel.
Hotel İstanbul’u okumaya başlamadan, Turan Caddesi No: 25’in sonunu da bir hatırlamalıyız değil mi?
Salih Komiseri, çikolatalara bulanmış, kırmızı çilek, Hindistancevizi ve Oreo bisküvilerle bezenmiş, ayak parmaklarından şeker paketleri sarkan küçük Mustafa’nın cesedi yanında bırakmıştık.
Ve Halis sakince soruyordu. “Eee Salih Efendi söyle bakalım. Cemil ve Mustafa’yı kim öldürdü?”
‘Değişen bir şey yok ki hiç
Ölüm hariç
Aynı gökyüzü
Aynı keder.’
Cinayet Büro’nun sorgu odasının kapısı sıkı sıkıya kapalı. Salih Komiser elinde bir ilaç kutusu, soruyor. “Doğru mu lan?”
Üç sandalye, bir masanın olduğu sorgu odası az önce yere yığılan adamın kanıyla sulanmış. Bu kadar acıyı, bu kadar öfkeyi nereye koyacağını bilmiyor Salih. Yemiyor, uyumuyor, ağlıyor. Beş ayda on yedi kilo vermiş Salih Komiser.
Halis sakin.
“Salih, bacının intikamını bu adamdan değil, Ferit Canıtez kime yaptırdıysa ondan alacaksın lan!”
Cevap vermiyor Salih. Bağırmıyor, kovmuyor düşman kardeşini. Bacısının ölümünden sonra Salih gündüz ölüyor, gece ölüyor.
Halis hep olduğundan daha ısrarcı artık ve hep sakin. İstanbul bir mezarlık. Gece ölen, gündüz ölen, yaz ölen, kış ölen.
Hotel İstanbul’da gencecik bir hayat kadını öldürülüyor. İki aylık hamile. Kenan koruması altına aldığı Safir’in kaybolduğunu haber veriyor. Salih bir yandan katiller peşinde koşuyor ve küçük Safir’in akıbeti diğer çocuklarınki gibi olmasın diye hep arıyor.
İstanbul başka bir karanlık artık.
“Uyu yavrum ninni.”
Uyuyor numarası yapıyor ama uyuyamıyor çocuk.
“Büyü yavrum ninni.”
Canavarların dolaştığı bu şehrin sokaklarında büyüyemiyor çocuklar.
“Benim güzel yavrum ninni.”
Bütün yavrular güzel ama İstanbul başka bir karanlık artık.
‘Hüzün zaman zaman deli dalgalar gibi gelip gönlümün kıyısına vurur.’
Sadece hüzün mü Salih Komiserin kapısına vuran? Sadece hüzün mü Salih Komiserin kapısını kırıp teklifsizce içeri dalan?
Daha kimler yok ki Salih Komiserin sokağına dolan.
Komşular, polisler, kameralar, muhabirler.
Salih Komiserin balkonunun altında bir kara sandık. Kara sandığın içinde yatan on yaşında bir kız çocuğu. Saçları mısır püskülü, ağzında kanlı papatyalar.
Safir…
Rahman Dayı bir küfre dönüştürdüğü sözcüğü tükürüyor.
“Suç bile çürüdü ulan, suç bile çürüdü.”
Halis geliyor olay yerine. “Gidelim,” diyor Salih. Halis gülüyor.
“Sen git. Benim işim daha yeni başlıyor.”
Komiser bir hastane odasında uyanıyor, katil yeni bir kurban arıyor.
’Uyu yavrum ninni.
Büyü yavrum ninni.’
Bangır bangır Müslüm çalıyor. Duvardaki çerçevenin içinden Eflatun bakıyor. Aynı şarkı kim bilir kaçıncı kez çalıyor.
‘Aylar oldu, yıllar oldu gelmedin.’
Ben
Sen
O
Canavarlar
Halis İstanbul sokaklarında dolaşıyor. İstanbul sokakları hep olduğundan daha karanlık. Canavarlar hep olduklarından daha cesurlar. Halis de aynı değil aslında. Uyumuyor Halis. Durup dinlenmiyor. Gündüzleri alışveriş yapıyor, geceleri dehşet dağıtıyor.
O geceler kadar karanlık Halis. Ve hiçbir zaman olmadığı kadar özgür Halis.
Korku insanların soluğunu tüketmiş. Müslüm Baba bütün zamanları aşarak haykırıyor.
‘Böyle bir aşk görülmemiş dünyada’
Salih deli gibi bağırıyor.
“Seni öldürmeden ölmeyeceğim Komando.”
Hotel İstanbul yaşanılan toplumu, var olan düzeni yansıtan karanlık bir hikâye. Bu karanlığın satır aralarına serpiştirilen şiirler okuyucuda durma, geriye dönüp düşünme molası, acıdan kaçmak için sığınak oluyor. Hakan Güneri’nin ilk kitaptan tanıdığımız gergin anlatımı okuma hızına ve zevkine asla sekte vurmuyor. Hotel İstanbul’da duygular o kadar canlı ve yoğun anlatılıyor ki kitabın ikinci okumasını yaparken o acıyı daha bir derinden hissediyorsunuz.
Ve çaresizliği…
Tiyatro oyuncusu, yönetmen, oyun ve roman yazarı Hakan Güneri hem yazıyor hem yönetiyor hem de oynuyor. İyi ki de öyle yapıyor. Romanları kadar sahnesi de etkileyici.
Rahman, Suç Mahalli üçlemesinin son kitabı olacak. Salih Komiseri bu son macerada zor işler bekliyor. Hotel İstanbul cinayetinin failleri yakalanacak. Kız kardeşin intikamı alınacak…
Rahman…
Bu isim içimde kötü duygular uyandırıyor.
Bekleyip göreceğiz.
Keyifli okumalar.