Hasan Bulut – Aynadaki Düşman
Duru bir dille yazılmış, gereksiz ayrıntı ve sayfa doldurmaya yönelik uzatmalara girmeyen kitapları seviyorum. Hele bir de “taşra” dediğimiz İstanbul dışında bir şehrimizde geçiyorsa. Kurtuluş Savaşı sırasında sıhhıye yardımcılığı yaptığı için lakabı Sıhhıye İhsan olan baş rolümüz, Karadeniz’de köy köy dolaşarak elinden geldiğince şifa dağıtıyor. Bir köyün imamını öldürdüğü için tutuklanan oğlunun masum olduğunu kanıtlamasını isteyen, yüreği acı dolu bir annenin yardım çığlığına kayıtsız kalamaz ve araştırmaya başlar. Türlü engellerle de karşılaşır bu soruşturması sırasında. Yaratılan karakterler de son derece başarılı ve gerçek. Öneriyorum.
Murat Aloğlu – Kuzgunun Ayak İzleri
Kristal Kelepçe adaylarından biri “Kuzgunun Ayak İzleri”. İstanbul’un sahillerine bırakılan acımasızca öldürülmüş cesetler, toplumu bir panik havasına sokar. Başkomiser Levent ve ekibi Kudret ve Metin Komiserler tüm güçleriyle katilin peşine düşerler. Soruşturma ilerledikçe peşpeşe işlenen bu korkunç cinayetlerin aslında uzun yıllar önce yaşanan acı bir olayın yansıması olabileceği olasılığı ortaya çıkar.
Yazarı ilk kez okudum. Genel olarak kurgu ve karakterleri beğendim. Soruşturmayı normalde kitabın kahramanı olması gereken Başkomiser Levent’den çok Komiser Kudret götürüyor. Heyecanlı ve akıcı bir kurgu. Öneriyorum. Ama bir mini eleştiri. Sevgili yazarlarımız keşke şu “giriş yaptı”, “çıkış yaptı”, “yapıyor olacağız” gibi Türkçemizde yeri olmayan tamlamaları kullanmasalar.
Harun Çimen – Kutlu Kan
Yerli polisiyemizde ender görülen fantastik kurgulardan biri “Kutlu Kan”. Genelde çok sevdiğim bir tür değildir ama “Kutlu Kan” işin fantastik tarafını çok abartmayarak oldukça başarılı bir kurgu koymuş ortaya. Balat’da bulunan metruk bir köşkte yıllar önce yaşanan bir katliamda altı genç katledilir. Sadece genç bir kız bu olaydan sağ olarak kurtulur. Korkunç görünümlü katil zanlısı tutuklanır. Katliamdan sağ kurtulan Çiğdem Duman hukukçu kimliğiyle başarılı bir TV programcısı olmuştur. Başka bir Avukat Cihan Akça yıllar sonra failin masumiyetini kanıtlamak için olayı tekrar araştırmaya başlar ama her aşamada özellikle Çiğdem Duman tarafından karşısına dikilen duvarlara çarpar. Akıcı ve oldukça heyecanlı bir kurgu, inandırıcı karakterlerle desteklenerek oldukça başarılı bir polisiye ortaya çıkarmış. En sevdiğim yazarlardan biri olan Stephen King’in “Yeşil Yol-The Green Mile” romanından izler hissettim desem yalan olmaz. Öneriyorum.
Aydan Okurer – Üzgün İblis
Ürkütücü hacmine rağmen bir günde okuyup bitirdiğim son derece eğlenceli ve sürükleyici bir roman “Üzgün İblis”. Yine İstanbul’da peşpeşe işlenen vahşi cinayetler ve her cesedin üzerine kazınan matematik denklemleri. Bu denklemler bulunan ceset sayısı arttıkça iyice içinden çıkılamayan bir durum halini alır. Cinayet Masası Başkomiseri Lokman Mansuroğlu ve ekibi delirmek üzere. Bir türlü ele geçirilemeyen katil adeta ekiple dalga geçmektedir. Her güne “acaba bu gün nerede ceset bulunacak?” korkusuyla başlıyor Başkomiser Lokman. Son derece akıcı ve eğlenceli bir dille yazılmış, 499 sayfalık tuğlamsı görünümüne rağmen sıkılmadan okunan bir roman. Bir başka başarılı polisiye yazarımız olan Armağan Tunaboylu’nun tarzına benzeyen esprili bir dille yazılan romanı çok beğendiğimi söyleyebilirim. Karakterler hele Başkomiser Lokman son derece gerçekçi çizilmiş. Kristal Kelepçe yarışmasında yolu açık olsun. Öneriyorum.
Kayahan Demir – Pera Palas’ta On Bir Gece
Kayahan Demir’in okuduğum 5. kitabı “Pera Palas’ta On Bir Gece”. Daha önce de “İstanbul Portresi” isimli romanıyla Kristal Kelepçe’ye aday olmuştu. Daha önceki kitaplarına yaptığım yorumları şöyle bir gözden geçirdim de, ne yazık ki hemen her kitabı için yaptığım “Türkçede olmayan giriş yapmak, çıkış yapmak, yapıyor olmak gibi kalıpları lütfen kullanmayın” uyarım hiç yerini bulmamış. Aynı abuk cümleler bu kitapta da var ve baştan söyleyeyim beğenmedim. Bu Pera Palas ve Agatha Christie göndermeli öyküler bana kabak tadı verdi. Tüm kitap boyunca ne olup bittiğini anlamaya çalışarak ve sıkılarak okudum, bitirdim. Kitabın sonundaki dedektif Milas oturdu açıkladı da anladık ama o açıklamalar da inandırıcı ve mantıklı değildi bana göre. Yeni çıkan kitabı “Mona Lisa Senfonisi” ile benim açımdan son bir şans vereceğim. Üzgünüm.
Michael Connelly – Örümcek Kuşu (Fair Warning)
Daha bu gün demiştim. 191 sayfalık bir kitap 2 gündür elimde sürünüyordu. 66. sayfada pes ettim. “Örümcek Kuşu”nu aldım elime öğleye doğru. 423 sayfa. Bir günde bitti. Kitap okutuyor kendini. “Şair” ve “Korkuluk”tan sonra üçüncü Jack McEvoy macerası “Örümcek Kuşu”. Her zamanki Michael Connelly ustalığı ile mükemmel bir kurgu. Su gibi akıp giden bir roman. Ayrıca DNA teknolojisinin geldiği dehşet verici nokta ve aslında bu konuda hiç bir denetimin olmadığı gerçeğini yüzümüze tokat gibi çarpıyor.
Tesadüfen uzun süre önce tek bir gece ilişkisi olduğu bir kadının öldürülmesiyle kapısı polisler tarafından çalınan McEvoy artık AdilUyarı isimli bir internet sitesinde çalışmaktadır. İçindeki tükenmek bilmeyen gazetecilik dürtüsüyle sağı solu karıştırırken maktulün bir arkadaşının söylediği bir söz ile olayın göründüğü gibi olmadığını ve en az üç kadının daha aynı şekilde öldürülerek kaza süsü verildiğini öğrenir. Birbirleriyle alakasız gibi görünen bu dört kadını bağlayan tek şey ise yakınlarını bulmak için DNA larını gönderdikleri GT23 bir şirkettir.
Dediğim gibi Connelly asla sizi hayal kırıklığına uğratmayan bir yazar. Anlatıları hiç eskimiyor. Her kitabında mutlaka güncel bir konuyu bularak ona en uygun kahramanını seçiyor. Benim favorim her zaman ve daima Bosch elbette. Ama artık sahneden çekiliyor gibi bir his var içimde. Yerini muhteşem Renee Ballard’a bırakacak gibi. Mickey Haller ve Jack McEvoy da takip edilesi yeni dostlarımız olacak. Connelly bir klasik. Mutlaka öneririm.
Not: Nemesis Kitap biraz dikkat. Seri Altın Kitaplar’dayken asla olmayan hatalar var. “duman olmayan yerden ateş çıkmaz” ya da “çoklu yolcu taşıyan araçlar” nedir Allah aşkına?
Sibel Avcı – Frezya Cinayetleri
Kurbanlarının cesetlerini delik deşik eden, son olarak boğazlarını keserek öldüren bir katil. Taçlandırmak içinde kulak arkalarına bir frezya çiçeği iliştiriveriyor. Hatta karısından kurtulmak için kendisini taklit eden adamı da aynı şekilde harcamaktan çekinmiyor. Cinayet Büro Komiserleri Ozan, Batu ve son anda aralarına katılan Beste. Kitap boyunca saçma sapan bir şekilde kavgalar ettiler ilk andan itibaren. Öyle saçma ki çocuklar yapmaz. İlkokul çocukları arasında yaşanmış gibi adeta. Tek bir polis işi yoktu kurguda. Oradan oraya koşturan şaşkın komiserler, sorgu odasında zanlının ellerini tutarak teselli eden komiser, telefonuna gelen tehdit mesajlarını silen komiser, kurbanın ailesini sorguya gittiklerinde kapıyı açan gözü yaşlı kişiye “Aaa merhaba, biz cinayet için gelmiştik” diyen komiser. Dil, anlatım, kurgu, karakterler vasatın çok altında. Son okuduğum romandaki “duman olmayan yerden ateş çıkmaz” cümlesi beki bir çeviri ya da yazım hatasıydı. Ama bu yerli ve milli romanımızda da “tabancasını kabzasına yerleştirmek” kavramını öğrenmiş olduk. Üzgünüm.
Murat Yüksel – Cennetten Bir Cehennem
Dedektif Dergideki öykülerinden tanıdığım Murat Yüksel’in ilk kitabı son derece başarılı. Polisiye yazmak zordur. Polisiye öykü yazmak daha da zordur. Yüksel bunu gayet başarıyla yapmış. Son derece iyi bir Türkçe ile yazılmış çok lezzetli 12 öykü var kitapta. “Aynur’un Hikayesi” en favorim oldu diyebilirim. Benim pek sevmediğim fantastik ögeleri bile abartmadan ve rahatsız etmeden kullanmış yazar. Böyle öyküler okudukça Türk Polisiye Edebiyatına olan inancım artıyor ve öncesinde okumak zorunda kaldığım kötü kitapların üzerine içilen bir soda etkisi yapıyor. Öneriyorum.
Derin Gezmiş – Suçun Rengi
Yine Dedektif Dergi’de yayınlanan öykülerinden tanıdığımız bir başka yazardan bir ilk kitap. Yine bir öykü kitabı ve yine harika. Biraz uzunca yazılmış beş öyküden oluşan kitap adeta su gibi akıp gidiyor. Her öykü başka bir dünya ve zorlanmadan okunuyor. Karakterler, kurgu, olmazsa olmaz Türkçe kullanımı son derece başarılı. “Karadeniz Kadını” ise tek kelimeyle muh-te-şem. Dedektif Dergi’nin, 221B dergisinin, “Kristal Kelepçe” ve “Zehirli Kalem” yarışmalarının ülkemiz polisiyesine yaptıkları katkılar gerçekten paha biçilemez. Arkasındaki herkese teşekkür etmeliyiz. Öneriyorum.
Zafer Ercan – Naylon Fiyaka Cürmümeşhut
Yazar narkotikçi bir emniyet müdürü. Aynı zamanda uyuşturucu konusunda farkındalık yaratmak için pek çok entellektüel çalışması da var. Tiyatro oyunları yazmış ve yönetmiş, iki binden fazla konferans vermiş, dizi ve sinema filmlerinde danışmanlık yapmış. Kitap bir tek kurguya bağlı değil. Her biri diğerinden farklı 13 bölümde Komiser Yavuz Yaman’ın ve 52-32 ekibinin yaptığı operasyonları anlatıyor. Kurgu dili akıcı ve Türkçe iyi kullanılmış. Karakterler de gayet iyi oluşturulmuş. Kendisi de emniyet mensubu olduğu için operasyon süreçlerini, ekip üyelerinin davranışlarını, atılan her adımı son derece iyi anlatmış. Kendisinin uyuşturucuya olan nefreti her satırdan hissediliyor adeta. Sanki daha çok kendi deneyimlerini kurgu haline getirerek anlatmış gibi. Sıkılmadan okunuyor. Öneriyorum.
Beni sürekli okuyanlar bilir, polisiyede fantastik yapıdan, olağanüstü vurgudan ve tesadüflerden pek hoşlanmam. Ama bir de her karşılaştığımda canımı sıkan bir konu daha var. Kitap boyunca ekip üyelerinin ve Komiser Yavuz’un inanç vurgulu iç sesleri vardı sürekli. Edilen dualar, aile tonlaması, vs. Bunu bir tür “subliminal” algı yaratma çalışması olarak görüyorum ve hiç hoşuma gitmiyor.
Ercan Akbay – Kayıp Şahıslar Bürosu
Ercan Akbay Türk polisiye edebiyatının seçkin kalemlerinden biri hiç kuşkusuz. Daha önceki üç romanı ve Dark Polisiye serisine yaptığı çok değerli katkılar kendisini (elbette Cenk Çalışır ile birlikte) seçkin bir yere koyuyor. Beş yaşındaki Simten’in parkta kaybolmasıyla başlıyor “Kayıp Şahıslar Bürosu”. Kayıp Şahıslar Büro Amirliğinde görevli Komiser Sedat ve Komiser yardımcısı Mahmut’un tüm çabaları boşa çıkar ve bir tek iz bulunamaz. Onlar araştırmalarına devam ederken bu kez çevresinde medyum olarak tanınan, ölümcül bir kas hastalığına mahkum olan özel dedektif Doruk ile tanışıyor ve onun davalarına bakıyoruz bir süre. Birbirlerinden bağımsız görünen bu iki yol bir süre sonra beklenmedik bir şekilde kesişecektir. İnce ince, adeta oya işler gibi oluşturulmuş bir kurgu. Biraz da bilim-kurgu kokuyor. Benim çok sevdiğim bir tarz olmamasına rağmen gerek karakterlerin oluşumu ve kurgu içinde mükemmel bir şekilde yer almaları gerekse oluşturulan öykü baştan sona mükemmel. Kesinlikle öneriyorum.
Elif Doğan – Eksi Otuz Beş
2023 “Kristal Kelepçe” adaylarından biri”Eksi Otuz Beş”. Mutsuz bir evlilik, sağda solda işlenen vahşi cinayetler, olmayan ip uçları. Okurken notlar aldım. Sözde değerlendirirken kullanacaktım. Kitabın sonuna geldiğimde hepsi çöp oldu. Ters köşe yapılmaya çalışılırken sanki okur kandırılmış gibi biraz. Neyse, ben sevemedim.