Kanlı Kontes Elizabeth Bathory, kana susamış bir kadın. 7 Ağustos 1560 yılında Macaristan’da doğan zengin ve güçlü bir ailenin kızı ancak hayatı ise tamamen sıradışı.
1609’da, noel zamanında, Macar Kral II. Mathias, Csetjthe şatosuna bir kaç askerini bir olayı araştırmak üzere gönderdi. Dedikodulara göre, bölgede bir kaç genç kız kaçırılmıştı. Askerler görevlerinin zorluklarını çok iyi bilmekteydiler. Çünkü devasa şatonun sahibi, son derece varlıklı ve hatrı sayılır kişilerle çok iyi bağlantıları olan bir kadındı. Macarlar tarafından kahraman ilan edilmiş “Black Hero” (Kara Kahraman) lakaplı savaşçıyla evlendikten sonra, Prensesler ve Krallar, Başpiskopos ve Kardinallerden birçok önemli kişiler ile son derece yakın ilişki içerisindeydi. Şatoya giden patika yol, engebeler ve tehlikeler ile doluydu. Gün gece yarısını çoktan geçmişti. Dolunay zaman zaman bulutların arasında kendisini gösterip askerlere ışık oluyordu. Ancak geceyi seçmelerinin bir sebebi vardı. Başarı süprizde gizliydi. Şatonun kontesi bu saatlerde gizli toplantılarından bir tanesini düzenlemekteydi. Askerlerin aldığı talimat, kontesi suç üstü yakalamaktı. Şatonun yakınında bulunan kasabanın sakinleri, bazı gecelerde malikanenin içerisinde kız çığlıkları duyduklarını söylemişlerdi. Tam da bu saatlerde. Askerler birçok dedikodu duymuştu. Kontes, kara büyü ile yakından ilgilendiklerini duymuşlardı. Şatoya girerken kadın tarafından lanetlenecekleri için korkuyorlardı. Şatonun arka tarafından girmeyi hedefledikleri için taşlık alanı tırmanarak aşmaya çalışıyorlardı. Şatonun ayağına ulaştıklarında, nefeslerini kontrol etmek için durdular. Pencereler kapkaranlıktı. İçeriden hiçbir ses duyulmuyordu. Her şey yolunda gibiydi. Artık şatoya baskın düzenleme zamanıydı. Şatonun arka tarafında bulunan girişin aralık olması şaşırtıcıydı. Bu gece şanslı günleriydi. Ağır ahşap kapıyı iterek içeri girdiler. İçeri girmeleri ile birlikte sağ taraflarından sıçrayan bir kedi onları korkutsa da ilerlemeye devam ettiler. Kontesin bu tür hayvanları şatosunda barındırması ile ilgili çeşitli söylentiler vardı. Askerlere bir papaz eşlik etmekteydi. Onları kötü ruhlardan korumak için görevlendirilmişti. Kediyi gören papaz, hemen parmakları ile havaya bir haç çizdi. Toplamda altı tane kedi gördü. Daha sonra o kedileri asla unutmaması için bir sebebi olacaktı.
Kanlı Kontes Elizabeth Bathory işkenceleri
Şatonun içine ilerledikten kısa bir süre sonra, geliş amaçlarıyla karşılaştılar. Karşılarında büyük bir salon vardı. Salonun tam merkezinde taş zeminin üzerinde yarı çıplak bir kız yatıyordu. Askerler etraflarını gözlemledikten hemen sonra yerde yatan kıza doğru koşar adımlarla ilerlediler. Dedikodular doğruysa, en azından bir kızı kontesin elinden kurtaracaklardı. Ancak kızın yanına ulaştıklarında kızın ölü olduğunu farkettiler. Kızın vücudundan tamamıyla kan çekilmiş gibiydi. Anlatılanların dedikodudan öte olduğunu anlamaya başlıyorlardı. Birkaç adım ötede başka bir kız yerde yatmaktaydı. Yüzü koyun yatan kızın ölüp ölmediğini anlamak için çevirdiklerinde daha da büyük bir dehşete kapıldılar. Kız halen yaşıyordu. Ancak vücudunun birçok yerinde derin kesikler vardı ve kız can çekişiyordu. Ekip ilerlemeye devam etti. Koridorda ilerlerken duvara zincirlenmiş başka bir kızla karşılaştılar. O da ilki gibi ölmüştü. Vücudunun birçok yerinde yara ve yanık izleri vardı. Vücudunun belli yerlerinde kırılmış kemikler teninden dışarı fırlamıştı.
Papaz gördükleri karşısında tutulmuş gibiydi. Burada neler oluyordu? Şu ana kadar buldukları bedenlerin ortak özellikleri kansız olmalarıydı. Kontes bu kanı ne yapıyordu? Acaba kara büyü için mi kullanıyordu? Şatonun derinliklerine inen taş basamaklara vardıklarında tereddüt etseler de, ilerlemeye karar verdiler. Etrafları ilerledikçe kararıyordu. Artık karanlıkta ilerlemek için taş duvarlara elleri ile dokunarak ilerliyorlardı. İlerden tiz çığlık seslerini duyduklarında adımları hızlandı. Koşar adımlarla bir odaya girdiler. Sesin kaynağı karşısında dehşete kapılan askerler, tüm tecrübelerine rağmen böyle bir manzara beklemiyorlardı. Önlerinde duran çeşitli ebatlardaki kafeslerin içerisinde kadınlar ve çocuklar çığlıklar atarak yardım istiyorlardı. Neredeyse tamamının vücudu derin kesiklerle doluydu. Belli ki kontesin çok kana ihtiyacı vardı.
Askerler tüm tutsakları serbest bıraktıktan sonra tekrar şatonun üst katlarına çıktılar. Kontesi bir an önce yakalamak zorundaydılar. Bu gecenin süprizleri henüz bitmemişti. Büyük bir odanın kapılarını açtıklarında, içeride kendinden geçmiş ve dans eden, besbelli sarhoş bir insan topluluğu ile karşılaştılar. Odanın içerisindeki manzara ile ilgili kayda geçmiş bir bilgi olmasa da, mahkemeye çıkan tanıkların ifadeleri yazılı olarak kayıt altına alınmıştır. O gece tutsaklar serbest bırakılmış, aralarında kontes’in de bulunduğu bazı kişiler ise tutuklanmıştı. Tutuklanan kontesin adı Elizabeth Bathory’di.
Kanlı Kontes Elizabeth Bathory çok güçlü ve itibarlı bir aileden gelmekteydi. Bu efsane ile ilgili yazlı kaynağa 1744 yılında yayınlanan bir monografta rastlamaktayız. Daha sonrasında 1796 yılında Almanya’da yayınlanan bir yazıda yine bu hikâye anlatılmaktadır. Bu kaynaklara göre Elizabeth Bathory, henüz 15 yaşında, 1575’de kahraman olarak ilan edilmiş Kont Ferencz Nadasdy ile evlendi. Bathory’nin akrabası olan Transilvanya Prensi, deliliği ve şiddet eğilimi ile bilinmekteydi. Halası daha önceki yıllarda, mahkeme tarafından cadı olarak ilan edilmiş ve idam edilmişti. Dayısı simyacı ve kara büyücü olarak bilinirken, abisi ise kilise tarafından günahkâr olarak ilan edilmişti. Fısıltılara göre, Elizabeth Bathory ’nin ensest bir ilişkiden çocuğu vardı. Durumu biraz daha vahimleştirmek adına bir örnek daha sunayım. Elizabeth Bathory ’nin çocukluk yıllarında bakıcılığını üstlenen Ilona Joo, kara büyü yapmaktan ve insan kurban etmekten ötürü tutuklanıp idam edilmişti. Elizabeth Bathory ergenliğe geçiş döneminde, nöbet geçirme, şiddetli başağrısı ve öfke nöbe
tleri yaşamaktaydı. Bu tür bulgular nevrolojik ve psikolojik temelli hastalıklar olduğunu göstermekteydi.
Yine mevcut kaynaklara göre, Kanlı Kontes Elizabeth Bathory ’nin son derece narsist olduğu ve saatlerce aynasının karşısına geçip ülkenin her bir köşesine nam salmış güzelliğini incelerdi. Etrafındaki herkes emrine amadeyken, her istediği anında gerçekleşiyordu. Evlendikten sonra, eğlence anlayışı çok değişti. Bir tane eğlence örneği, genç bir kızı çırılçıplak soyup, vücudunun her yerine bal sürüp, arı ve böceklerle dolu bir odaya kapatıp, olup biteni izlemekti. Elizabeth Bathory ’nin eşi, kendisine, evdeki çalışanları nasıl dövmesi gerektiğini de öğretmeyi ihmal etmemişti. Evinde çalışan genç kızları döverken yaşadığı hazzı çabuk keşfeden Elizabeth Bathory, eğlencenin şiddetini arttırıyordu. Bazı çalışanlarını öldüresiye dövdüğü anlatılmaktaydı. Eşi savaşçı olduğu için uzun süren savaşlara katılırken, Elizabeth Bathory, genç erkekleri şatoya çağırıp sevişmekteydi. Sıkça lezbiyen ilişki yaşadığı da bilinmekteydi.
Kanlı Kontes Elizabeth Bathory ‘nin eşi
Eşi Nadasdy, 1604’de öldükten sonra, Elizabeth Bathory 4 çocukla genç yaşta dul kaldı. Önce Viyana’daki şatolarına taşınsa da, kısa sürede tekrar Macaristan’daki şatoya geri döndü. Oradaki işkence mesaileri yeterince zevk vermemişti. Şatonun çevresinde bulunan kasabalardan kızlar kaybolmaya başladı. Aile fertleri, korkularından ötürü kızlarının akıbetini sorgulayamıyorlardı. Kanlı Kontesin gazabından korktukları için susmayı tercih ediyorlardı. Bir süre sonra tek çareyi kasabanın papazında buldular. Birçok görgü tanığı atları gibi simsiyah olan bir faytondan bahsetmekteydiler. Fayton şatoya giderken içerisinde bulunan kızların asla bir daha görülmediği söylenmekteydi. Bu durum senelerce sürdü.
Elizabeth Bathory kana susamışlığını genç kızlarla giderirken, eğlence anlayışını geliştirmekteydi. Örneğin, şatosuna getirdiği bazı kurbanlarının kaçmalarına izin verip peşine adamlarını salıyordu. Kız yakalanınca adamlarını kızın bedeni ile ödüllendiriyordu. Bunu ise izlemekten büyük bir zevk alıyordu. Daha sonraları ise hayatına daha da fazla heyecan katmak için, öldürdüğü kurbanlarının eşyalarının kasabanın etrafına bırakılması emrini verdi. Birçok seri katil gibi, O da otoritelerin tepkisi ölçmek istiyordu. Acaba onu bulabilecekler miydi?
Kanlı Kontes
1609’da bir genç kızı yüksek bir tepeden attı ve olaya intihar süsü verdi. Bu sefer fazla ileri gitmişti. Yetkililer intihardan şüphelenip olayı araştırmaya karar verdiler. Kral bu araştırmayı desteklemekteydi. Çünkü söylenenlere göre kral, Elizabeth Bathory’e eşinden kalma borçları ödüyordu. Eğer dedikoduların gerçek olduğu ıspatlanırsa, borcundan kurtulacaktı. Bölümün girişinde anlattığım gibi, Elizabeth Bathory ’nin dehşet verici gerçek yüzü ortaya çıktı ve tüm dedikodular ispatlandı. Bu zulüm sona ermişti. Kanlı Kontes tutuklandıktan sonra, şatonun içerisi detaylı bir şekilde aranmaya başlandı. Bulunan kemikler, kıyafteler ve özel eşyaların, kaybolan kızlara ait olduğu kısa sürede anlaşıldı. Olay patlak verince suç ortağı olduğu düşünülen kişiler kaçmaya çalıştılar. Yetkililer bu suç ortaklarının da peşine düşmüştü. Elizabeth Bathory mahkemeye bizzat katılmadı. Tutuklanmasına rağmen kendisine bir ayrıcalık yapıldı ve şatosunda gözetim altında kalmasına izin verildi. Mahkemeye katılmasa da etrafında bulunanlara masumiyetini sık sık dile getirmeyi ihmal etmiyordu.
Mahkeme 2 Ocak 1611’de başladı. 21 jüri üyesi oayı aydılatmak için salonda bulunuyorlardı. Duruşmayı ise yargıç Theodisus yönetmekteydi. İlk 4 tanık, Kanlı kontesin çalışanlarıydı ve kendilerini olaydan sıyırmak için bildikleri ve gördükleri tüm dehşeti anlatmayı ihmal etmediler. Hepsine aynı 11 soru yöneltildi. Kurbanlar kimlerdi? Nasıl şatoya getiriliyorlardı? Nasıl öldürüldüler? Kurban sayısı vs. Fizcko isimli cüce, zorla şatoya götürüldüğünü anlattı. Kaç genç kadının öldürülmesine yardımcı olduğunu bilmediğini söyledi. Ancak genç kurbanların sayısını net bir şekilde hatırlamaktaydı: 37. Hatırladığı 5 kurban gömülmüştü. İkisi şatonun ön bahçesine, ikisi hava kararınca bir kilisenin bahçesine… İtirafları bu şekilde devam etti. Genç kızları bulmak çok zor değildi. Bazıları ailenin bilgisi dahilinde para karşılığında şatoya gönderilmişti.
Kızlar kendi rızasıyla gelmek istemiyorlarsa, dövülerek ikna ediliyorlardı. Kurbanlar, tenlerinin ve dillerinin yumuşaklığına göre seçiliyorlardı.
Sıra işkencelerin nasıl gerçekleştiğine geldi. Ürkek gözlerle mahkeme salonunda bulunanları süzen Ficzko tüm detayları anlatmaya başladı: “Kızların elleri ve ayakları sıkı bir şekilde bağlanıyordu. Sonrasında bağlı olan kızlar bedenlerinin her yeri kömür karası olana kadar dövülüyorlardı. Ciltlerinde derin kesikler oluşuyordu. Genç kızlardan bir tanesi yüzüne aldığı yaklaşık 200 yumruk darbesinin ardından can çekişerek öldü. Dorko (şatoda çalışanlardan bir tanesi) kızların parmaklarını teker teker makas ile kesmekle görevliydi.”
Elizabeth Bathory ’nin çocukluğundaki bakıcısı, Illona Joo da idam edilmeden önce 50 kızı yakarak öldürdüğünü itiraf etmişti. Kurbanlarının bedenlerine derin kesikler atıp onları izlemekten de hoşlanıyordu. Elizabeth Bathory ’nin de paralel zevkleri olması manidardı. O da genç kızların, özellikle parmak aralarını derin bir şekilde kesmekten hoşlanıyordu. Bazı kurbanlarının ağzına dört parmağını sokan Elizabeth Bathory, çenelerini hızlıca aşağıya çekerek dudak kenarlarının yırtılmasını sağlıyordu.
Tanıkların itirafları inanılmazdı. Şatonun içerisi bir işkencehâneden ibaretti. Ölen kızların bedenleri kesilerek parçalara ayrlıyordu. Elizabeth Bathory, kızları kemikleri kırılana kadar dövüyordu. Kış geldiğinde ise bazı kızlar ölmek üzereyken dışarı bırakılıyordu. Onlar ise donarak ölüyordu. Kanlı Kontes hastalanıp da yatakta yattığı zamanlarda dahi işkenceye ara vermiyordu. Yatağına getirilen kızları tokatlıyor, yumrukluyor ve ısırıyordu. Yardımcılarına yattığı yerden talimat veriyordu. Genç kızlardan bir tanesini yatağın karşısına getirtiyordu. Yağlı kağıt genç kızın bacaklarının arasına sokuluyor, ardından kağıt yakılıyordu. Yatağın etrafına bolca kül serpiştiriliyordu. Amaç, dökülen kanın kül tarafından emilmesiydi. Başka bir tanık, kontesin başka bir eğlencesinden daha bahsetti. Kor demir ile kızların tabanlarını yakmak büyük bir zevkti. Bazı kızlar kaçırılıp kanlı kontese sunulmadan önce, bodrum katında duvara zincirlenerek, şişmanlamaları için özel yemekler veriliyordu. Kanlı kontes böylece bedenlerinin daha kanlı olacağına inanıyordu. Kaçırılan kızlar, aynı zamanda kanlı kontesin cinsel tatmini için de kullanılıyorlardı. Cinsel yakınlaşma esnasında, zevklenmeyen kızlar, ceza olarak işkenceye maruz kalıyorlardı. Görevini iyi bir şekilde yerine getiren kızlardan sıkılan Elizabeth Bathory, onları da işkence odasına göndererek ölüme terk ediyordu. İşkenceler bunlarla sınırlı değildi. Kontes’in seçtği kızlar, ölümle tehdit edilerek, kendilerine işkence etmeleri için zorlanıyorlardı. Bir tanesi, kendi kolundan bir et parçasını keserek yemeye zorlanmıştı. Bazıları çivi dolu küçük bir kutunun içerisine mahkûm ediliyorlardı. İşkencenin sıradan olduğu bir çağda dahi, yargıç ve jürinin duydukları karşısında dehşete düşmüşlerdi. Baskın sonrası kurtulanların durumu ise içler acısıydı. Bazılarının bedeni yanıklarla doluydu. Bazılarının ise kolları veya bacakları kesilmişti.
Günden güne daha da dehşet verici ifadelere şahitlik eden dava şubat ayında sonuçlandı. Kanlı kontes Bathory, bulunan kemik ve cesetlerden ötürü 80 kişiyi öldürmekten ötürü suçlu bulunmuştu. Ancak başka bir delil, kurban sayısının çok daha fazla olabileceğini göstermekteydi. Elizabeth Bathory ’nin kendi el yazısı ile hazırladığı ve 650 kadın ismini içeren bir liste bulundu. Ancak bu isimlerin kurban olduklarına dair bir ispat bulunamadı. Dolayısıyla resmi kayıtlara göre 80 kurban olduğu bilinmektedir.
İfadeler ve itiraflar son derece somut olsa da, yargıcın karar almakta zorlandığı gözlemleniyordu. Kral Mathias idam cezasından yanaydı. Ancak buna kanunlar engel oluyordu. Çünkü asil soydan olması kendisini dokunulmaz yapıyordu. Ünlü Thurzo ailesinin fertlerinden olan Kont Johann Thurzo nihayetinde bir çözüm buldu. Ona göre Elizabeth Bathory deliydi ve idam yerine kendi şatosunun içerisinde belirlenen bir bölümde mahkûmiyetini sürdürmeliydi. Yargıça göre de mantıklı olan bu çözüm önerisi karara bağlandı. Bulunduğu odanın pencereleri taşlar ile kapatıldı. Bölümün girişi de taşlarla örülüp, sadece yemek için küçük bir delik bırakıldı. Kararın yürürlüğe girmesinden 3 yıl sonra Elizabeth Bathory, 55 yaşında öldü.
Cesedini çıkartmak için duvarları kırdıklarında sadece kontesin bedenini bulmadılar. Mahkûm olduğu süre içersinde kontesin kaleme aldığı ve kara büyü tarifleri içeren bazı el yazmalarına da ulaştılar. Kara büyünün bir tanesi 93 kediyi büyüleyip kendisini mahkûm edenlerin ölmeleri için hazırlanmıştı. Bahsi geçen 93 kediye, kendisine ihanet edenleri bulup, kalplerini bedenlerinden tırmalayarak çıkartmaları için büyü yapılmıştı. Baskın anında askerlerin yanında bulunan papaz, hemen karşılaştıkları kedileri anımsadı.
Elizabeth Bathory, mahkeme kayıltarına göre kan tutkusu sebebiyle insanları öldüren ilk seri katildi. Tarihin kayıtlarına bakılacak olursak, vampirizm kökenli kan tutkusu sebebiyle cinayet işleyenlerin çoğunluğu erkek katillerdir. Elizabeth Bathory bu durumda gerçektende farklı bir örnektir. Ölümünden sonra dedikodular durmadı. Genç kurbanlarının kanını küvete doldurup içinde yattığı, dedikodulardan bir tanesiydi. Başka bir dedikoduya göre, kontes bir gün kurbanlarından bir tanesine şiddetli bir tokat attı. Tokadın şiddeti ile eline bulaşan kanı kendi yüzüne sürünce, cildinin daha güzel durduğunu fark etti. Kendisine hizmet eden simyacılar, bakire bir kızın kanı içerisinde sıkça yıkanarak genç kalabileceğini söylüyorlardı.
Bu iddiaların gerçekliği ile ilgili hiçbir kanıt bulunmamakta. Elizabeth Bathory ’nin kana susamışlığını bilimsel olarak değerlendirmek gerekirse bu durum, kan gördüğünde yaşadığı cinsel hazdan ibarettir. Ayrıca kara büyü ile ilgilendiği bilinmektedir. Kurbanlarının kanını büyü ayinlerinde kullandığını söylemek daha gerçekçidir. Kurban sayısını 80 ile 650 arasında varsayarsak, insanlık tarhinin en kana susamış seri katilinden bahsetmek yanlış olmaz. Asil soylu olmasından ötürü, dokunulmazlığından faydalanan kanlı kontes, farklı bir statüde belki de bunca cinayeti bu kadar kolay işleyemezdi. Kimbilir, belki de kendisini yargılayanlar, tüm olup bitenleri daha önceden bilmekteydiler. Belki de kişisel çıkarlar, bu olayın ortaya çıkmasına sebep olmuştur.