Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

KAZA SÜSÜ

Diğer Yazılar

KOLOKAS

OZAN ILGIN 17: İNFERNO

BİR EFSANE BİR CİNAYET

Emel Aslan
Emel Aslanhttp://www.onkajans.com/emel-aslan/
Yazar, çevirmen ve editör. 1975 yılında Antalya’da doğdu. ODTÜ’de Çevre Mühendisliği okudu. Uzun yıllar Ankara’da özel sektörde farklı disiplinlerde çalıştıktan sonra 2008 yılında kurumsal hayata veda ederek güneye doğru yepyeni bir hayata uçtu. Serbest çevirmenlik yapmaya başladı, yazı-çizi işlerine bulaştı. Ankara’da 2011-2013 yılları arasında yayımlanan Mahalle Baskısı adındaki kültür, sanat, edebiyat ve eğlence dergisinin kurucusu, editörü ve yazarlarından biriydi. ODTÜ Yayıncılık için çeşitli kitaplar çevirdi. ONK Ajans’a bağlı olarak Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve özel tiyatrolar için tiyatro oyunları çevirmeye ve yazmaya başladı. Bir gün yolu Türkiye’nin ilk ve tek polisiye e-dergisi Dedektif ile kesişti ve kendini suç, gizem ve gerilim öyküleri yazarken buldu. Dedektif Dergi ve Herdem Kitap / Polisiye Serisi için editörlük yapmaya başladı. Türkiye Polisiye Yazarları Birliği (POYABİR) üyesi oldu ve Türkiye’nin önde gelen polisiye yazarlarıyla birlikte birçok kolektif öykü seçkisinde yer aldı. Yazarın öyküleri, deneme ve incelemeleri Dedektif Dergi’de ve çeşitli öykü seçkilerinde düzenli olarak yayımlanıyor. Türkçeye kazandırdığı tiyatro oyunları sahnelenmeye devam ediyor. Artık yılın büyük bölümünü güney kırsallarında, küçük bölümünü ise Ankara’da geçiriyor. Yazmaya, çevirmeye ve düzeltmeye aklı yettiğince devam etmeyi planlıyor.

“Ben sizinle mi yazıştım onca zaman?” Kırışmış alnının altında şaşkın bakan gözleriyle karşısındakini süzdü adam. “Prof. K. siz misiniz?”

“Hı-hım,” diyerek kafasını salladı Eylem. Bu tepkilere alışıktı. “Bu iş için seçtiğim isim Karya. Bana öyle hitap edebilirsiniz.”

Adamın gözlerindeki kuşku bir nebze olsun azalmamıştı.

“Bunu yapabileceğinizden emin misiniz?”

“Beni uzun araştırmaların sonucunda bulmadınız mı? Sizi şüpheye düşüren nedir?”

“Yani, ne bileyim… Hiç böyle hayal etmemiştim.”

Eylem’in ağzının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı.

“Ben size nedenini söyleyeyim: Çünkü çok standart bir kafa yapınız var. Kiralık katillerin pardösülü, şapkalı, gizemli ve en önemlisi erkek olduklarını zannediyorsunuz.”

Adam kulaklarına kadar kızardı.

“Haklı olabilirsiniz. Okuduğumuz romanlarda, izlediğimiz filmlerde hep öyle ya…”

“Gerçek hayatta öyle değil işte.” Önündeki bol köpüklü soğuk kahveden pipetle kocaman bir yudum çekti Eylem. “Ne kadar sıradan görünürsen o kadar görünmez olursun. Hayatın içine ne kadar karışırsan o kadar kaybolursun.”

“Yine de… Bu iş için çok genç değil misiniz?”

“Siz z-kuşağını fazla hafife alıyorsunuz. Portföyümden haberdar olmalısınız. Hem, kim benim gibi birinden şüphelenir, sorarım size?”

Ağır ağır başını salladı adam.

Şehrin epey dışındaki geniş kırlık alana yayılmış salaş kafede günün bu saatinde neredeyse kendilerinden başka kimse yoktu ve Kerem ilk kez profesyonel bir katille yüz yüze oturuyordu. Ensesinden kuyruk sokumuna kadar inen soğuk bir ürperti yaladı bedenini. Karşısında, sokakta görse asla kafasını çevirip ikinci kez bakmayacağı kadar sıradan, sivilceli, şişe dibi gözlüklü, ergen bir kız vardı. Koyu kahve, düz saçlarını atkuyruğu yapmıştı. Sıfır makyaj, sıfır beden. Üzerinde polo yaka mavi bir tişört, sıradan bir kot pantolon, ayağında beyaz spor ayakkabılar ve elinde LC Waikiki poşeti…

“Peki, nasıl yapıyoruz şimdi? Siz beni yönlendirin.”

Eylem’in bakışlarına buyurgan bir ışıltı yerleşti.

“Önce bana anlatıyorsunuz. Dürüstçe ve detaylı. Neden karınızı öldürtmek istiyorsunuz? İkna olmazsam işi kabul etmem.”

Kerem boğazını temizledi.

“Başka türlü ondan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum çünkü. Hayatı bana zindan etti.”

“Nasıl?”

“Severek evlendik. Peşinden çok koştum, yalan yok. Ne derse yapmaya, ne isterse vermeye çalıştım. Karşılığında tek isteğim beni sevmesiydi.”

“Eee?”

“Olmadı. Sevemedi beni. Yalandan seviyormuş gibi yaptı sadece. On yıldır evliyiz ve durum bu.”

“Peki, sizinle neden evlendi sizce?”

Burnundan sert bir nefes vererek güldü adam. “Param için tabii ki. Önüne serilmiş uçsuz bucaksız bir servet. Reddetmek kolay değil.”

“Boşanın o zaman? Genelde evliliklerinde mutluluğu yakalayamayan insanlar öyle yaparlar. Kiralık katil tutmazlar.”

“Boşanmıyor.”

“Siz davayı açın, devamı gelir.”

“Başlangıçta o kadar sağlam bir evlilik sözleşmesi yaptı ki, çok affedersiniz, donuma kadar alır. Avukatım bile çıkar yol bulamıyor.”

“Çocuğunuz var mı?”

“Yok. İstemedi. Bana bir evladı çok gördü.”

Eylem, acı bir tebessümle başını iki yana sallayan Kerem’i dikkatle inceledi. Kahvesinin dibini pipetle fokurdattı, dudaklarını yaladı.

“Bu anlattıklarınız bana yeterli gelmedi, kusura bakmayın.”

Adam gözlerini tereddütle karşısındaki genç kıza dikti tekrar. Bakışları teslim olmakla olmamak arasındaki o ince çizgide gitti geldi.

“Size tamamen açık olabilir miyim?”

“Yüzde yüz.”

Biraz daha duraksadıktan sonra sesli bir soluk vererek arkasına yaslandı. Bakışlarını kaçırdı.

“Yıllar önce başımıza bir iş geldi. Büyük bir hata yaptık.”

“Nasıl bir hata?”

“Bir insanın ölümüne neden olduk. İstemeden. Kazaydı.”

“Anlatın.”

“Tatilden dönüyorduk. Üzerimizde hem tatlı bir yorgunluk hem biraz sarhoşluk vardı. Kırsaldaydık. Bir tarafı dağlık, diğer tarafında uçurum olan virajlı, ıssız bir yoldu. Çalan müziğe eşlik ederek araba kullanıyordum. Neşemiz yerindeydi. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Nasıl olduğunu anlamadım. Birden önümüze bir motorcu fırladı. Her şey o kadar hızlı oldu ki…” Parmaklarını şıklattı. “Tüm hayatımız bir anda tepetaklak oldu. Adamcağız anında öldü. Karım çığlıklar atıyordu. Ben donakalmıştım. Ne yapacağımızı şaşırdık. Alkollüydüm. Geleceğimiz, itibarım, her şey tehlikedeydi. Oracıkta karar verdik. Karım yüreği kaldırmadığı için arabada oturdu. Ben adamı ve motorunu sürükleyerek uçurumdan aşağı attım. Yoldaki izleri sildim. Hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam ettik. Evimize döndük ve bu konuyu bir daha hiç açmadık. Ama olan olmuştu bir kere. Aramıza ölümün gölgesi girmişti. Birbirimizin yüzüne bakamıyor, o günü aklımızdan çıkaramıyorduk.”

“Ne zaman oldu bu olay?”

“Sekiz sene önce.”

“Sonra?”

“Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. Kazanın üzerinden bir sene geçmişti ve ben artık bu olayı yavaş yavaş aştığımızı düşünmeye başlamıştım ki… Karım bana şantaj yapmaya başladı.”

“Nasıl yani?”

“Meğer o gün ben cesedi ve motoru uçurumdan atarken arabadan gizlice beni videoya çekmiş. Ben olayın şokuyla farkına bile varmamışım. Elinde görüntülerim varmış.”

“Şaşırtıcı.”

“Hem de nasıl.”

“Neler talep etti sizden?”

“Neler etmedi ki… Sanki her türlü imkânımı onun önüne sermemişim gibi para, daha çok para. Telaffuz etmesi bile güç rakamlardan bahsediyorum. Kendisine yurt dışında yeni bir hayat kuruyor. Beni resmen kölesi olarak kullanıyor. Tüm kaynaklarımı sonuna kadar sömürürken yüzüme bile bakmıyor, istediği kişilerle istediği gibi yaşıyor. Öyle bir cendereye girdim ki kurtulmam imkânsız. Üstelik yolun sonuna yaklaşıyoruz. Yakında sömürülecek kaynaklarım tükenince eminim beni polise ihbar edecek ve tamamen yurtdışındaki yeni hayatına gidecek.”

“Anlıyorum.”

“O zamanki kararım için çok pişmanım. Şimdiki aklım olsa cezam neyse çeker, hayatıma öyle devam ederdim. Bir anlık gaflet tüm yaşantıma mal oldu. Başka şansım yok. Karımı ortadan kaldırmak zorundayım. Ben onu yok etmezsem o beni edecek.”

Eylem uzaktaki garsona işaret ederek bir soğuk kahve daha sipariş etti.

“Tamam. Şimdi biraz da iş konuşalım. Benim nasıl çalıştığımı biliyor musunuz?”

“Yani, az buçuk bir fikrim var,” dedi Kerem. “Kaza süsü veriyormuşsunuz galiba.”

Başıyla onayladı Eylem. “Önce biraz dedektiflik yapıyorum. Kurbana izim sürülemeyecek şekilde yaklaşıyorum. Onu bir miktar tanıyorum. Günlük rutinlerini öğreniyorum. Yöntemlerim, her kurbana özeldir. Bu bazen zehir olur, bazen trafik kazası, bazen intihar, bazense yüksekten düşme. Gidip de kimsenin kafasına sıkmıyorum veya boğazlamıyorum. Genellikle yani.”

Masadaki peçetelerden birini çekip alnında biriken terleri sildi adam. Beti benzi atmıştı.

“Kusura bakmayın. Şu anda karım için bunları konuştuğumuza inanamıyorum. Fena oldum biraz.”

“Sorun değil, beklerim,” dedi Eylem o sırada kahvesini getiren garsona gözleriyle teşekkür ederken. Kahvesinin köpüğünü pipetle biraz karıştırdı ve ilk yudumunu aldı. “İyi misiniz?”

“Evet, iyiyim.”

“Neyse, bu detaylar sizi ilgilendirmiyor zaten. Siz, ücreti ayrıca bildireceğim offshore hesabına talimatlara uygun şekilde transfer ettikten sonra çalışmaya başlayacağım. Bir işe ayırdığım maksimum süre bir aydır. İşlem birinci haftada da gerçekleşebilir, yirmi dokuzuncu günde de. Haftada bir, kendi uygun gördüğüm şekilde size ulaşır ve gelişmeler hakkında sizi bilgilendiririm. Söz verdiğim sürede işi tamamlayamazsam ücretinizi kesintisiz olarak iade ederim ve birbirimizden bir daha haber almayız. Eh, söylememe gerek yok, işi tamamladığım durumda da bir daha asla iletişimimiz olmaz. Bana hiçbir şekilde ulaşamazsınız.”

Başıyla onayladı Kerem.

“Kafanıza takılan bir konu var mı? Sormak istediğiniz herhangi bir şey?”

Başını iki yana salladı adam. “Ne kadar az bilirsem o kadar iyi. Size güvenmekten başka çarem de yok açıkçası. Siz benim son şansımsınız.”

Eylem, gümüş rengi diş tellerini göstererek gülümsedi. LC Waikiki poşetinden çıkardığı plastik kapaklı not defterini ve metal gövdeli tükenmez kalemi ona uzattı. “O zaman karınızın telefon numarasını ve e-mail adresini şuraya yazmanızı ve sonra gitmenizi rica edeceğim. Gerisi bende.”

Kerem tam bir teslimiyet içinde söyleneni yaptı ve şapkasıyla güneş gözlüğünü takarak hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Eylem keyifle arkasına yaslanarak kahvesinin yanına bir de trileçe sipariş etti.

***

Kadın yoga dersinden çıkmış, soyunma odasında üzerini değiştirirken kolu yanındaki genç kıza çarptı istemeden.

“Çok pardon canım,” dedi. “Görmedim seni.”

“Önemli değil,” diyerek diş tellerini gösterdi genç kız. “Bu hafta yeni başladım ben. Nasıl bu stüdyo? Siz memnun musunuz?”

“Yıllardır geliyorum, çok memnunum. Özellikle Yonca ve Esin hocaların dersini hiç kaçırmam. Aklında olsun.”

“Bunu duyduğuma sevindim.”

Karşılıklı gülümseyerek önlerine döndüler. Eylem birkaç gündür kadını uzaktan izliyordu. Hoş biriydi. Kendine has, farklı bir güzelliği vardı. Nazik ve kendi hâlinde görünüyordu. Hatta biraz durgun. İçine kapanık. Pek alışık olmadığı bir tedirginlik hissi belirdi içinde. Midesinden yükselen bir gıdıklanma.

“Yakınlarda mı oturuyorsunuz?” dedi kadına. “Ben şehre yeni taşındım, pek bir yer bilmiyorum. İnternetten buldum burayı da. Puanı iyiydi.”

“Evet, yakınım. Semtimiz güzeldir. Çok keyifli mahalle kafeleri, publar, restoranlar var.”

“Ayıp etmiyorsam eğer… Uygun olduğunuz bir gün ders çıkışı otursak bir yerlerde? Biraz arkadaş eksikliği çekiyorum da bu sıralar…”

Bu dolaysız konuşan genç kızdan hoşlanmıştı kadın. Kocaman gülünce gamzeleri ortaya çıktı. “Olabilir tabii. Bugün olmaz ama. Şimdi acilen eve gitmem gerekiyor.”

“Tamam, elbette. Çok memnun oldum. Benim adım Karya.”

El sıkıştılar. “Ne güzel ismin varmış. Ben de Şirin. Memnun oldum canım. O zaman bir sonraki derste görüşmek üzere,” diyerek hızlı adımlarla stüdyodan çıktı. Eylem bir müddet onun koşarak yolun karşısına geçip bir taksi durdurmasını ve uzaklaşmasını izledi.

Taksi mi?

Kerem’in anlattıklarına göre zevküsefa içinde yaşayan biriydi bu kadın. Neden taksi kullanıyordu ki? Özel şoförü falan olması gerekirdi. “Belki trafikle uğraşmamak için öyle yapmıştır,” diyerek rahatlattı kendini.

Şirin’in sosyal medya hesaplarını da incelemişti. Öyle adım başı paylaşım yapan biri değildi. Hatta neredeyse hiç kullanmıyordu sosyal medyayı. Onun yaşındaki genç kadınların hayatının önemli bir bölümü telefon ekranı başında geçiyordu oysa. Sadece eski paylaşımlarının birinde bu yoga stüdyosunu görmüştü. Şahane bahçeli, devasa bir yalıda hayat sürüyorlardı. Lüks içinde yaşıyor olmalıydılar. Fakat kadını bizzat takip ettiği birkaç seferde ya markete gitmişti ya bankaya ya da spora. Pek arkadaşı yoktu. Dışarıda buluştuğu, konuştuğu kimse yoktu. Yerine oturmayan bir şeyler vardı. Kocasının anlattığı profile uymayan bir şeyler…

Bu sıralar geçici evi olarak kullandığı dairesine geldiği gibi spor çantasını bir kenara attı, parmaklarını kütürdeterek ana bilgisayarının başına geçti ve küçük yaşlardan beri karanlık dehlizlerini avucunun içi gibi bildiği yazılım dünyasının derinliklerine daldı. Bu adamla kadını biraz daha yakından tanımalıydı.

***

Üç gün sonra rahatlatıcı bir yoga seansının ardından Şirin’le ara sokaktaki minik bir kafede karşılıklı otuyorlardı. Eylem biraz kendisinden bahsetti. Daha doğrusu Karya’nın uyduruk hayatından, oraya sözde taşınmalarından, sıradan ergen problemlerinden. Onu rahatlatmak ve kendisine açılmasını sağlamak istiyordu. Aksi gibi ketum çıkmıştı kadın.

“Siz neler yapıyorsunuz? Evli misiniz? Çocuğunuz var mı?” diye sordu Eylem sevimli sevimli.

Şirin’in bakışlarından yoğun bir hüzün bulutu geçti.

“Evliyim, evet. Çocuğum yok canım.” Bu kadarcık.

“Çalışıyor musunuz?”

“Çalışıyor…dum. Bankacıydım eskiden. Artık çalışmıyorum.”

Kadın doğru söylüyordu. Eylem bu bilgiye hünerli parmakları sayesinde ulaşmıştı.

“Neden?”

“Öyle gerekti.” Yine sustu. Eylem’e kaçamak bir bakış atıp gözlerini kaçırdı. “Kocam istemedi. O yeterince para kazanıyormuş, ne gerek varmış.”

Eylem karşılık vermedi. Kadın düpedüz mutsuzdu. Bu işte yolunda gitmeyen bir şeyler vardı.

“İnsan bazen hiç tanımadığı kişilere daha rahat anlatır ya… Benimle dertleşmek ister misiniz? Kimseyle paylaşmayacağımdan emin olabilirsiniz. Zaten bu şehirde sizden başka kimseyi tanımıyorum.”

Şirin onun yüzünü dikkatle inceledi. Zihninin derinliklerinden geçenleri görürmüş gibi berraktı bakışları… Sonra dudaklarından o hiç beklenmedik sözcükler döküldü.

“Seni o tuttu, değil mi?”

Eylem oturduğu yerde bir anda buz kesti. Buna hiç hazırlıklı değildi.

“Nasıl yani? Anlamadım. Kimden bahsediyorsunuz?”

“Daha fazla numara yapma tatlı kız. Kocamdan bahsettiğimi biliyorsun. Benden işine yarayacak bilgiler tırtıklaman için seni o tuttu, değil mi? Gençlere, çocuklara olan zaafımı kullanıyor. Kozunu güçlendirmek istiyor.”

Rahat bir soluk aldı Eylem. Kadın en azından sadece bilgi için olduğunu düşünüyordu. Şimdilik… Daha önce böylesi bir durum hiç başına gelmemişti. Nerede açık vermişti acaba? Seçeneklerini hızlıca taradı. Reddet, kaç veya kabul et! Şu an için en akıllıca karar, bu durumdan faydalanmak olacaktı galiba.

“Çok özür dilerim,” dedi ağlamaklı bir sesle, mahcup bakışlarını önüne eğerken. “Ben yapamam, beceremem demiştim aslında ama beni çok zorladı. Nereden anladınız?”

“Daha önce de yaptı çünkü. Defalarca peşime birilerini taktı ama istediği sonucu alamadı. Hâlâ tırmalayıp duruyor.”

Ağzı bir karış açık kaldı Eylem’in.

“Aklınca benim sadakatimi sorguluyor. Kime, ne anlatıyorum, onu ele veriyor muyum görmek istiyor. Ona göre cezamı kesecek. Bıktım artık, yıllardır bu kapanın içindeyim, kurtulamıyorum!”

Bu kadarı da fazlaydı cidden.

“Lütfen bana şu işin doğrusunu anlatır mısınız? Benim kafam çok karıştı.”

Şirin önce duyulmadığından emin olmak için sağı solu kolaçan etti, sonra masaya eğilip sessizce anlatmaya koyuldu.

“Bu evlilikte tam bir esaret altındayım. Yıllar önce hiç istemediğim hâlde beni onunla evlenmeye mecbur etti. Beni uyuşturup uygunsuz görüntülerimizi kaydetti. Tutucu bir aileden geliyorum, hayatım kayardı. Mecburen evlendim. Hâlbuki bir sevdiğim vardı.” Gözpınarları tomurcuk yaşlarla doldu. “Onu öldürdü!”

“Nasıl yani? Bilerek mi?”

“Tabii ki bilerek! Hem de gözlerimin önünde! Kaza süsü verdi. Beni cesedinin yanına oturtup fotoğraflarımı bile çekti. Yıllardır bana bununla şantaj yapıyor!”

Eylem derinden bir “Offf!” çekti. Ben neye alet oluyorum böyle?

Kadın gözyaşları içinde uzanıp ellerini tuttu Eylem’in.

“Lütfen Karya! Bana yardım et! Sana onun ödediğinin iki katını öderim, param var! Lütfen bana bu cinayetle ilgili deliller bul! Onun elindeki kayıtları bana getir! Bu esaretten kurtar beni!”

***

Kerem önemli bir iş yemeği için gittiği lüks restorandan çıkarken saatler gece yarısını gösteriyordu. Çıkmasına beş dakika kala şoförünü aramış, arabayı getirmesini söylemişti. Pırıl pırıl parlayan gece mavisi Cadillac kaldırımın kenarına yanaşıp durdu. Kerem arka kapıyı açıp binmeye yeltendiği anda içeride oturan Eylem’le burun buruna geldi. Gözleri hayretle büyüdü.

“Sen ne yapıyorsun burada?”

“Sürpriz, amcacığım!”

Kerem gözlerini belerterek şoföre baktı.

“Efendim, beklerken yeğeniniz Karya Hanım geldi. ‘Yolda kaldım, taksi param yok, amcam geleceğimi biliyor,’ deyince bırakmadım.”

Çabucak toparlandı adam.

“İyi yapmışsın Mustafa. Hadi, sen şuradan taksiye bin de git. Yeğenimi eve ben bırakırım.”

Şoför seri hareketlerle arabadan indi, önünü ilikleyip iyi akşamlar diledikten sonra uzaklaştı. Kerem şoför koltuğuna yerleşip arabayı hareket ettirdi. Gerilmişti.

“Görüşmek için tuhaf bir yer ve zaman seçmişsin sevgili yeğenim.”

“Böyle icap etti. Sürmeye devam et, arabada konuşalım.”

“Peki, öyle olsun bakalım. Bu hafta nasıl gitti? Bir gelişme var mı?”

“Evet, var. Sen büyük bir yalancısın.”

“Ne! O da ne demek?”

“Bana yalan söyledin. Karın hiç de anlattığın gibi biri değil. Üstelik beni seni tuttuğunu anladı.”

“Allah kahretsin! Kesin peşime dedektif takmıştır! Her hareketimi izliyor! Ya da sen bir açık verdin… Çoluk çocukla iş yaparsan böyle olur tabii!”

Adam haykırırken sinirden kıpkırmızı kesilmişti. Eylem hiç istifini bozmadı.

“Hoop, yavaş gel. Daha önce de peşine birilerini takmışsın. Kadın bu konuda tecrübeli. Bana bundan niye bahsetmedin?”

Alev saçan bakışlarını dikiz aynasından Eylem’e dikti Kerem.

“O patolojik bir yalancıdır! Tek ayak üstünde öyle rahat, öyle doğal bir şekilde seri yalanlar söyler ki şaşar kalırsın. Dur tahmin edeyim, evlilikte esaret altına alınmış zavallı bir kadını oynadı, değil mi? Benim ona eziyet ettiğimi falan da söylemiştir kesin.”

Eylem ağzını kocaman açarak esnedi. “Sadece o kadarla kalsa iyi. Senin katil olduğunu da söyledi. Onun sevdiği adamı öldürmüşsün. Taammüden. Ha, bir de asıl sen ona şantaj yapıyormuşsun.”

“Yok artık, bu kadar da olamaz. Bu kadın resmen kafayı yemiş! Şimdi anladın mı neden ondan kurtulmak istediğimi?”

“Valla hanginize inanacağıma tam olarak karar vermiş değilim.”

“Yok, daha neler! Hatırlatırım: Seni ben tuttum. Ödemeni ben yapıyorum.”

“O bana iki katını teklif etti. Buna ne buyurulur?”

Kerem hırsla bağırarak direksiyonu yumruklamaya başladı. “Aaaaaağğğğh! Allah kahretsin bu kadını! Lanet olsun onu tanıdığım güne! Allah’ın belasııı!”

Eylem dikiz aynasından onu kayıtsız bakışlarla izledi.

“Şu hâllerine baktıkça karına daha çok hak veresim geliyor, ne yalan söyleyeyim…”

“Bana bak, Prof. K. mısın, Karya mısın, ne haltsan… Onun sana teklif ettiğinin çok daha fazlasını ödeyeceğim! Hemen yarın hesabına geçiyorum. Ne kadar istersen! Yeter ki kurtar beni bu ruh hastasından, yalvarıyorum sana! Yalvarıyorum…”

Koca adam bu sefer sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. İyice sinirine dokunmaya başlamıştı bu kontrolsüz herif. Eylem tekrar ağız dolusu esnedi.

“Of tamam be, sen de ne ağlak çıktın. Sana yardım edeceğim. Yalnız sen bir hafta kadar eve gitme, otelde falan kal, karına iş gezisinde olduğunu söyle. Rahat çalışmak istiyorum.”

***

Eylem saatlerdir bilgisayarın başındaydı. Kafasındaki tüm taşların yerine oturması için daha derinlere inmesi gerekiyordu belli ki. Yıllar öncesine… İlk evlendikleri zamanlara. İyice diplere dalıp gitmişken telefonun zırlamasıyla dikkati dağıldı, reel dünyaya ışık hızıyla dönüş yapıp yüzeye çıktı. Telefonun ekranında “Big Boss” yazıyordu.

“Efendim patroncum.”

“Eylem, ne yapıyorsun?”

“Çalışıyorum, ne yapabilirim?”

“Bu hesaptaki para neden sürekli artıp duruyor? Anlaştığımız rakamın iki katından fazla. Zaman da ilerliyor, ne aşamadasın?”

“Tuhaf bir çiftin arasında kaldım. İçime sinmeyen bir şeyler var. Durum biraz karışık ama çözeceğim, merak etme.”

“Eylem, sen terapist değilsin, biliyorsun değil mi?”

“Bizde de danışan gizliliği diye bir şey var, benziyor aslında,” diyerek kıkırdadı.

“Bak, içine sinmediyse, sorun çıkacak gibiyse işi iptal et. Hemen uzaklaş oradan. Unutma: Önce güvenlik.”

“Halledeceğim, bana güven. Karar vermeye çalışıyorum sadece.”

“Kafana göre hareket etme. Lütfen!”

“Tamaam, öptüüüm,” derken çat diye kapattı telefonu.

Parmakları klavyede tıkırdamaya devam etti. Adamın da kadının da evlilik öncesi maddi durumları pek parlak sayılmazdı. Öyle aileden zengin falan değillerdi ikisi de. Şirin, taşradan gelmiş sıradan bir bankacıydı. Evlendikten iki sene sonra işi bırakmıştı. Kerem de küçük bir şirket kurmuş olan basit bir girişimci. Sonra ne olmuştu da o işletme devasa bir holdinge evrilmiş, bunlar da varlık içinde yüzmeye başlamışlardı böyle? Bu adam bir ticaret dehâsı mıydı, neydi?

Katmanlar arasında gezinirken daha ilginç bir bilgiyle karşılaştı. Şirin’in çalıştığı bankanın o zamanki müdürü, bankadan muazzam miktarda para hortumlamış ve sırra kadem basmıştı. Bu haber, o sıralar basın gündemini epeyce meşgul etmişti.  Adamın izine hiçbir şekilde rastlanamamıştı. Yurtdışına kaçtığı tahmin ediliyordu. Bu olay, tam da kadının bankadaki işinden ayrıldığı dönemlere denk geliyordu. Müdürün ortadan kaybolduğu tarihi bir kenara not etti Eylem.

Bu işte bir bit yeniği vardı.

***

“Tamam,” dedi telefonda Şirin’e. “Sana yardım edeceğim. Yalnız beni eve sokman gerekiyor, rahat rahat araştırma yapabilmem için. Mesai saatleri içinde, kocan işteyken gelip odasını biraz karıştırayım. Bilgisayarını, kasasını, ne varsa…”

“İş seyahatinde zaten, eve gelmiyor birkaç gündür. Ama bilgisayarı çok kıymetlidir, hayatta evde bırakmaz, her yere yanında götürür. Evdeki kasada da önemli bir şey tutmaz, sadece benim birkaç parça takım var. Kendisine ait değerli ne varsa holdingdeki kasasındadır. Oraya da beni sokmuyor.”

“O zaman holdingdeki odasını incelemem gerek.”

“İçeri nasıl gireceksin?”

“Onu ben hallederim.”

“Karya…”

“Evet?”

“İçinde benim olduğum kayıtları bulursan lütfen izleme, olur mu? Çok utanıyorum. Hemen bana getir.”

“Tamam.”

“Bir de… Lütfen dikkatli ol. O göründüğünden çok daha tehlikelidir…”

***

Kerem’in son derece düzenli ve disiplinli süregiden iş hayatının yanı sıra hiç aksatmadan gittiği bir de spor salonu vardı. Holdinge yakın konumdaki bu devasa tesiste haftanın iki günü squash oynuyordu.

Squash oynamak zenginliğin en üst mertebesi herhâlde,” dedi Eylem kendi kendine, köşe başından onun spor salonuna doğru hızlı adımlarla yürüdüğünü gözetlerken. İyice uzaklaştığından emin olunca holding girişindeki güvenliğe yaklaştı.

“Şoför Mustafa Bey’i görmeye gelmiştim.”

“Kim diyelim?”

“Karya diyebilirsiniz.”

Güvenlik telefonun tuşlarına bastı, kısık sesle bir şeyler söyledi, kapattı.

“Şimdi geliyor.”

Uzaktan Mustafa’nın koşturarak geldiğini gördüler.

“Karya Hanım, hoş geldiniz, neden girmediniz?” Güvenliğe döndü. “Kerem Bey’in yeğeni kendisi.”

Güvenlik panikledi.

“Öyle mi? Hay Allah, keşke söyleseydiniz, bekletmezdik sizi, buyurun buyurun,” diyerek hemen otomatik kapıyı açtı.

“Amcamın bu saatlerde spora gittiğini biliyorum. Belki siz bana odasını gösterirsiniz, orada beklerim diye düşündüm,” dedi tatlılıkla sırıtarak.

“Tabii, çok iyi düşünmüşsünüz,” dedi Mustafa ve Eylem’i koca holdingde tek başına oradan oraya dolaşarak oda aramak zahmetinden kurtardı. Onu, Kerem Bey’in odasında kocaman bir bardak limonlu sodayla baş başa bıraktı ve kapıyı çekip çıktı.

Eylem hemen eldivenlerini taktı. Zamanı kısıtlıydı. İlk iş, masaüstündeki bilgisayara işine yarayacak casus yazılımları kurmaya başladı. Onlar sisteme yüklenirken odadaki kasayı aradı gözleri. Koca odanın duvarlarında, kasanın arkasına monte edilebileceği büyüklükte sadece bir adet tablo vardı. Klasik.  İşte, şifreli kasa karşısındaydı. Kasayı açabilmek için bir müddet uğraştı. Farklı rakam kombinasyonları denedi. Önemli tarihler, doğum günleri, evlilik yıl dönümü… I-ıh. Sonra zihninde bir ampul yandı. Ve banka müdürünün ortadan kaybolduğu tarihi tuşladı: Trink!

Holdingin ana kapısından rahat ve kendinden emin adımlarla çıkarken güvenliğe minik bir baş selamı vermeyi ihmal etmedi. Sırt çantasında, sevgili amcasının bilgisayarındaki tüm verileri kopyaladığı harddiskle kasasından çıkan tüm belgeler, kuzu kuzu Eylem’in evde onları inceleyeceği zamanı bekliyorlardı.

***

Kerem arabasını ıssız yolun kenarındaki toprak alana park etti. Uçurumdan aşağı göz ucuyla şöyle bir baktı ve hemen geri çekildi. Yıllar sonra tekrar buraya gelmek tüylerini diken diken etmişti. Sıkıntıyla saatine baktı. Herhâlde gelmek üzereydi. Bu oyun artık iyice canını sıkmaya başlamıştı. İşler daha fazla sarpa sarmadan şu kızdan bir an önce kurtulmalıydı. Sabırsızlıkla yine saatine baktı. Tam elini telefonuna atmıştı ki uzaktan tozu dumana katan bir aracın yaklaşmakta olduğunu gördü. Yanına gelip park etti ve arabadan indi kadın.

“Şirin? Senin ne işin var burada?”

“Asıl senin ne işin var? Şu peşime taktığın çocuk çağırdı beni buraya.”

Kerem dişlerinin arasından anlaşılmaz bir küfür savurdu. “Ne halt ediyor bu kız böyle?”

“Kusura bakma da asıl senin halt etmen! İçişlerimize üçüncü şahısları karıştırmayalım diye sana on defa söyledim. Laf dinlemiyorsun. Hırs yapıyorsun.”

“Allah aşkına sus! Bin pişmanım zaten…”

“Olmalısın!”

Üçüncü araba da ufukta göründü, ikisinden biraz uzakta durdu.

“Kusura bakmayın, trafiğe takıldım,” dedi Eylem arabadan inerken.

“Senin ehliyet için yaşın tutuyor mu?” diye şüpheyle sordu Şirin.

“Karya’nın tutuyor,” diyerek sırıttı Eylem.

Kerem burnundan soluyordu. “Eee, hanımefendi? Neler oluyor böyle? Ofisime gizlice girmeler, kasayı patlatmalar falan? Böyle mi anlaşmıştık?”

“Cidden yaptın mı? Helal olsun sana,” diyerek kesik bir kahkaha attı Şirin.

“Hayır, böyle anlaşmamıştık ama anlaşmayı önce sen bozdun. Dürüst olmanı söylemiştim. İkna olmadan kimseyi öldürmem.”

“Ne öldürmesi?” Şirin bu sefer dehşete kapılmıştı. “Beni öldürmesi için mi tuttun bu kızı? Bendeki kayıtları ele geçirmek için değil miydi? İnanamıyorum sana! Beni öldürtecek miydin cidden?”

“Şirin, bir sus Allah aşkına! Tabii ki öldürtmeyecektim. Yalan söylüyor, sen ona ne bakıyorsun?”

“Burada müdahale etme gereği duyuyorum, evet öldürtecekti. Bana anlattığı hikâye bambaşkaydı.”

Kadın hayal kırıklığı içinde arkasını döndü, elleriyle yüzünü kapatarak hıçkırıklara boğuldu. “Demek bu da oldu ha! Yaşadığımız onca şeyden sonra…”

Eylem yine müdahale etti. “Yalnız burada tekrar araya girmem gerekiyor. Senin anlattığın hikâye de tamamen uydurmaydı. Yani diyeceğim o ki, ikiniz de büyük yalancılar ve soğukkanlı katillersiniz. Tam tencere kapak olmuşsunuz.”

Kadının hıçkırıkları birden kesildi. Buz gibi bakışlarını yavaşça Eylem’e çevirdi.

“Kayıtları izledin, değil mi?”

“Tabii ki izledim. İşimi şansa bırakamazdım.”

“Ah be güzelim, ben sana izleme demiştim…”

“Harika görüntülerdi, ne yalan söyleyeyim. Sanatsal. Özenle çekilmiş. Soft porn sitelere salsanız zirveyi zorlar. Sanırım onlar senin eserin, değil mi Kerem?”

Kerem dişlerini sıkarak uzaklara bakmakla yetindi. Şakağındaki damar tık tık atıyordu. Eylem tekrar Şirin’e döndü.

“Yıllar önce çalıştığın bankanın müdürü Cevat değil mi o yanındaki? Hani şu bankayı ‘güya’ hortumlayıp kayıplara karışan… Nasıl kandırdınız adamı? Kerem’i bırakırım, birlikte yurtdışına kaçarız mı dedin?”

“Hepsi Kerem’in fikriydi! Beni para için elin adamına peşkeş çekti!”

“Hayır, yalan söylüyor! Asıl onun fikriydi! Kanıma girdi, beni zorla ikna etti!” Karısına döndü. “Benim için kolay mıydı sanıyorsun? Seni o adamla birlikteyken defalarca izleyip bir de kaydetmek?”

“Ööff, kesin be!” diyerek araya girdi Eylem. “İşin pornografik kısmı beni ilgilendirmiyor. Adamcağıza ne yaptığınız ilgilendiriyor. Parayı zimmetinize geçirdiniz ve adamı anında ortadan kaldırdınız, değil mi? Hem de tam olarak bu noktada.”

İkisinin de gözü otomatik olarak uçurumdan aşağı kayıp geri geldi. Eylem devam etti.

“Birbirinize o kadar güvenmiyordunuz ki her ikiniz de elinizde koz olsun diye cesetle fotoğraf ve video çektirip birbirinize verdiniz. Karşı kanıtları kendi kasalarınızda özenle sakladınız. Yıllarca. Bu yüzden çekip gidemiyordunuz bir türlü. Ama artık bu mecburi birliktelik canınızı sıkmaya başlamıştı. Sonunda da iş birbirinizi öldürme noktasına kadar geldi.”

Kadın üzgün bakışlarını önüne eğdi.

“Hayır, ben Kerem’i öldürmeyi asla düşünmedim. Elindeki kanıtları ele geçirmek istedim, doğru. Ama bu, sadece özgürlüğüme kavuşmak içindi.”

“Ya bırak Allah aşkına,” dedi Kerem. “Ben neysem sen de osun! Bıktım senin bu mağdurum da mağdurum edebiyatından!”

Şirin bu sefer panikle Eylem’e döndü. “Doğru söylüyorum Karya! Ben onu öldürmeyi hiç düşünmedim!”

Kerem durdu. Karısına hüzünlü gözlerle baktı. “Tamam,” dedi. “Bu işe son noktayı koyalım artık. Ben sana elimdeki tüm kanıtları vereceğim. Sen de benimkileri ver ve bu konuyu sonsuza dek kapatalım. İkimiz de yolumuza gidelim.”

Şirin bir anlık tereddütle ona baktı. Sonra hafifçe başını salladı. “Anlaştık,” dedi. “Önce sen. Karya da şahit.”

“Yalnız biliyorsun, sendeki kayıtlar benim elimde sevgili amcacığım,” dedi Eylem.

“Biliyorum,” dedi Kerem. “Bu anlaşmaya sen de hayır demezsin herhâlde. Sana ödediğim parayı geri istemeyeceğim. Elindekileri ver yeter. Sendekiler dışında benim arabada birkaç şey daha var. Onları da getireyim.”

Eylem cevap vermedi. Dikkatle Kerem’i izlemekle yetindi.

Kerem arabasına gitti, torpidoyu karıştırdı. Sakince geri döndüğünde elindeki Glock tabancayı karısına doğrulttu.

“Bunu çok daha önce yapmalıydım. İşler bu hâle gelmeden önce.”

“Hayır Kerem! Sakın ha! Buna gerek yok!”

“Çok üzgünüm aşkım. Hayatıma devam edebilmem için ikinizden de kurtulmam gerekiyor.”

Şirin ani bir refleksle gözlerini sımsıkı yumarak yere çöktü. Tabancadan çıkan kurşunun ıslığını duydu.  Kurşun “zıp” sesiyle Kerem’in şakağına saplandı.  Adam ipleri kesilmiş bir kukla gibi yere yığıldı. Şirin gözlerini açtığında Eylem elinde Kerem’e doğrultulmuş susturuculu bir CZ P-07 tutuyordu. Kadın, oturduğu yerden Eylem’e minnetle baktı.

“Biliyordum. Bana inandığını biliyordum. Teşekkür ederim…”

“Ne yazık ki yanılıyorsun. Senin de onu öldürtmek istediğini biliyorum. Hem de defalarca. İzini sürdüm. Yalnız, tuttuğun kişiler yeterince iyi değildi. Bu konuda ucuza kaçmamalısın.”

Silahın namlusunu Şirin’e çevirdi.

***

Eylem evde bir taraftan haberleri izlerken diğer taraftan bilgisayarını söküyordu.

“…Şirin ve Kerem Çağlayan çifti kafalarına isabet eden birer kurşunla ölmüş olarak bulundu. Olayın bir mafya hesaplaşması mı, yoksa cinayet-intihar mı olduğu henüz kesinleşmedi. Çiftin arabasında, yıllar önce işlenen bir cinayete ait kanıtların bulunduğu da gelen bilgiler arasında. Polis, bölgede kapsamlı araştırmalara başladı…”

O sırada telefon çaldı.

“Evet patron?”

“Eylem, sen ne yaptın?”

“Görevi tamamladım. Toparlanıyorum.”

“İkisini birden neden öldürdün? Hem kafalarına sıkmak falan nedir? Ortalık çalkalanıyor.”

“Her zaman kaza süsü vereceğim diye bir şey yok. Bu sefer öyle gerekti. Hak etmişlerdi.”

“Eylem, sen seri katil değilsin, profesyonelsin, farkındasın değil mi?”

“İkisi birden olamaz mıyım?” diyerek kıkırdadı Eylem.

“Hey Allah’ım, bunu sonra konuşacağız! Şimdi çabuk toparlan ve çık! Ben evi temizlemesi için birini gönderdim bile. Sana yeni adresi mesaj atıyorum. Orada yeni kimliğinle pasaportun seni bekliyor. Bir süreliğine İtalya’ya gidiyorsun.”

“Ooo, harika haber. Bu iş sinirlerimi bozmuştu. Biraz tatil iyi gelecek.”

“Tatil olduğunu kim söyledi? Eğitime gidiyorsun.”

“Yok artık, daha ne eğitimi ya?”

“Öğrenmenin sonu yok, hadi sızlanma, çabuk ol!”

Eylem oflayarak televizyonu kapattı. Bilgisayarının tüm parçalarını ve üç-beş parça kıyafetini valize tıkıştırıp çıktı. Birkaç sokak öteden taksiye binmek üzere valizini çekiştirerek yürürken kendi kendine söyleniyordu. “On sekizimi bir doldurayım, kendi işimi kuracağım. Bıktım oradan oraya sürünmekten, bu ne ya!”

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar