I.
Puslu ve soğuk bir Londra akşamı…
Thames üzerinde yoğunlaşan sis, yavaş yavaş kentin kuzeyine doğru yayılıyor…
BBC’nin söylediğine göre hava sıcaklığı altı derece…
Neyse ki, Tahsin’in Camden Town’daki dairesi yeterince ılık. Hatta, bir çokları için, fazlasıyla sıcak bile sayılabilir.
II.
Gazetecilikten emekli olduktan sonra, Westbridge Koleji’nde halkla ilişkiler dersleri veren Tahsin, o akşam eve geldiğinde, havanın iyice kararmış olmasına rağmen ışığı açmadı. Paltosunu karanlıkta çıkarıp holdeki askıya astıktan sonra, posta kutusuna atılmış mektupları aldı ve salona girdi.
Burayı hem çalışma hem de oturma odası olarak kullanıyordu. Geniş bir yer değildi ama, gelip gideni çok olmadığı için ona fazlasıyla yetiyordu.
Mektupları çalışma masasının üstüne koydu, pencereye doğru gitti. Perdeyi biraz aralayıp dışarıya baktı. Ama kimseyi göremedi. Sokak bomboştu.
Birkaç akşamdır, ısrarlı bir gölge takılmıştı peşine. Metroda, otobüste, sokakta adım adım izliyordu onu. Varlığını hissettiriyor ama görünmüyordu. Ustalıkla gizliyordu kendisini.
Perdeyi kapatan Tahsin, belki, sadece bir vehim benimki, diye düşündü. Açıkçası, gerçekten takip edilmektense, hayal görüyor olmayı tercih ederdi.
Mutfağa gitti. Izgara balık, haşlanmış patates ve biraz brokoliden oluşan akşam yemeğini on dakikada hazırlayıp bir tepsiye koydu. Buzdolabından çıkardığı beyaz şaraptan kadehine bolca doldurmayı da ihmal etmedi.
Yemekten sonra kallavi fincanındaki bol köpüklü kahveyle çalışma masasının başına oturdu. Bir süredir yazmakta olduğu Londra’daki Türk Lokantaları kitabıyla ilgili notlarına göz atmadan önce, akşam eve geldiğinde posta kutusunda bulduğu ve okumadan çalışma masasının üzerine bıraktığı mektuplara uzandı. İçlerindeki bir zarf ilgisini çekmişti. Mavi renkliydi ve üzerinde sadece kendi adı yazıyordu. Ne adres ne de pul ve damga vardı. Diğer mektupları bir köşeye iten Tahsin mavi zarfı itinayla açtı. İçinden çıkan kağıdın tam ortasında şunlar yazıyordu:
“O mahur beste çalar, müjgan’la ben ağlaşırdık”
Tahsin, başını kaldırıp “Müjgan’la ben ağlaşır mıydık?” diye mırıldandı.
Birden içi cız etti, boğazına bir şey düğümlenir gibi oldu.
-Öykünün tamamını GÖL KIYISINDAKİ EV adlı kitaptan okuyabilirsiniz-