“Ben, hikâyesi olan bir insanım!”dedi genç kadın. Sesi mahkeme salonunda yankılandı. Yüzündeki sert ifade, sesindeki meydan okuyuş insanı ürperten cinstendi. Salondaki insanlar adeta nefeslerini tutmuş bir şekilde duruşmayı izliyorlardı.
Hâkime Hanım bu söze cevap vermek için hafifçe öne doğru eğilerek ”Aynı zamanda başkalarının hikâyelerini yarıda bırakmış bir insansın!” dedi.
Mahkeme salonundan bir anda uğultular yükselmeye başladı. Bu söz genç kadının üzerinde beklenilen etkiyi yaratmamıştı.
“Hikâyesi yarıda bırakılanları iyi tanırım, bir tanesi bizzat ablamdı,” dedi genç kadın.
Mahkeme heyetinden biri söz alarak ”Bu ifadenizle bunun bir intikam cinayeti olduğunu itiraf etmiş oluyorsunuz,” dedi.
Genç kadın derin bir nefes aldı. Dönerek ona yakın bir tarafta oturan Aybars Bey’e ve Zerrine baktı.
Zerrin genç kadının vereceği cevabı çok iyi biliyordu. Artık hemen hemen her şey açığa kavuşmuştu. Genç kadın mahkeme önünde yargılanıyordu. Fakat açıklanması gereken sadece bir önemli konu kalmıştı, o da Aybars Bey’in elinde tuttuğu ve birazdan mahkeme heyetine sunacağı dosyanın içindeydi.
“Ben kimseyi öldürmedim,” dedi genç kadın.”Onların ölüm sebebi kalp krizi. Nitekim önünüzdeki dosyada da böyle yazıyor.”
“Bu kalp krizine sebep olan sensin. En son karşılarında seni görmüşler,” dedi Hâkime hanım.
“Asıl buna sebep olan onların vicdanları. Karşılarına geçtiğim zaman korkudan titriyorlardı. Amacım intikam almak değil sadece hesap sormaktı. Sırf bu yüzden her yeri dağıttım. Pişman olduklarını görmek istedim. O üç kişi benim ablamın ölümüne sebep oldu.”
“Bahar Şenal!” dedi Hâkime hanım. “Ablanız Edilay Şenal’ın ölümüne sebep olanların onlar olduğunu biliyoruz. Ablanızın arabasına çarpan kişi suçunu itiraf etti, adaletin karşısında cezasını aldı ve şuan cezasını çekiyor.”
Genç kadın bunu ilk defa duyuyordu. Yüzünde bir an şaşkınlık ifadesi belirdi. Daha sonra bu ifade yerini buruk bir gülümsemeye bıraktı. Mahkeme salonundan uğultular yükselmeye devam ediyordu. Hâkime Hanım mahkeme salonundaki kalabalığa sert bir şekilde baktı. Uğultuların azaldığından emin olunca tekrar genç kadına döndü.
“Bahar Şenal, size sormak istediğim tek bir soru var. O da şudur; Karşılarına hesap sormak için çıktığınız, bu üç kişinin evinde neden ablanızın parmak izi var?”
Zerrin dönerek Aybars Bey’e baktı. Şimdi dosyayı heyete sunmanın tam zamanıydı Fakat genç kadının vereceği cevabı merak ediyordu.
Genç kadın derin bir nefes alarak cevap verdi.
“Makberlerden korkar mısınız? Ben küçükken korkardım. Ama büyüdükten sonra bir şey fark ettim. Makberler içinde büyük bir sır saklıyor. Her makberin bir malumatı, her makberin yarım kalmış hikâyesi var. Bu dünya başka bir gezegenin makberi olabilir. Her insan yeryüzünde bir iz bırakırken, ölülerin de parmak izi olabilir.”
Genç kadın sözlerini bu şekilde tamamlayarak sustu.
Şimdi salondan çıt çıkmıyordu. Aybars Bey bu sessizlikten memnun olmuştu. Yerinden kalkarak söz istedi.
“Sayın heyet, izninizle önemli bir gerçeği size açıklamak istiyorum. Ben emekli polis Aybars Güntan, kızım Zerrin Güntan, bu dosyayla en başından beri ilgileniyoruz. Açıklayacağım bu gerçek tüm sorularınızın cevabı niteliğinde olmakla birlikte, duruşmanın da seyrini değiştirecektir.”
“Buyrun, sizi dinliyoruz Aybars Bey,” diye konuşmasına izin verdi Hâkime Hanım.
Aybars Bey derin bir nefes alarak bakışlarını salondaki kalabalığa çevirdi.
“Sevgili dostlar, öncelikle herkese merhaba. Biraz sonra anlatacaklarım, uzun süredir üzerine konuştuğumuz ve açığa kavuşmasını merakla beklediğimiz şu malum konu, parmak izi meselesi ile ilgilidir. Hepinizin bildiği üzere bu meselenin çözümü aslında bütün olayın aydınlığa kavuşmasına vesile olacaktır.”
Burada durarak derin bir nefes aldı. İnsanların yüz ifadelerine bakarak salonun nabzını yokladı. Zerrin ise çok heyecanlı olmakla birlikte insanların vereceği tepkiyi merakla bekliyordu. Aybars Bey bakışlarını Hâkime Hanım’a çevirdi.
“Gerçekleşen bu üç cinayetin, olay yerinde bulduğumuz parmak izleri Edilay Şenal’a aittir. Edilay Şenal ise yine bildiğimiz üzere trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Fakat burada öyle bir durum söz konusu ki Edilay Şenal hayatını kaybetmiş dahi olsa onun parmak izleri bugün hâlâ bizimle ve hatta bu mahkeme salonunda yani çok yakınlardadır.”
Mahkeme heyetindekiler şaşkınlıkla Aybars Bey’e baktılar.
“Umarım bu sözlerinizi kanıtlayabilirsiniz. Yoksa çok boş bir iddia olacak,” dedi Hâkime Hanım.
Aybars Bey gülerek elindeki dosyayı havaya kaldırdı. “Kanıtlayamayacağım bir konuda ortaya iddia atmam Sayın Yargıç. Bu dosyayı size sunmak istiyorum. Hatta şu an incelemenizi öneririm. Duruşmanın seyri için bu çok önemli.”
Aybars Bey, Hâkime Hanım’ın yanına gelerek dosyayı ona uzattı. Eğilerek kısık sesle, “Eğer içinde yazanlara inanmak istemezseniz, bunu size kanıtlamanın başka bir yolunu mutlaka bulurum,” dedi.
Hâkime Hanım gülümseyerek mırıldandı. “Aybars Bey, sizi az çok tanıyorum. Kazanmadığınız savaş yok biliyorum. Ama o parmak izlerinin bu salonda olması demek, katilin de aramızda olduğu anlamına gelir.”
“Bana güvenin, katilin düşündüğünüz kişi olduğundan emin olabilirsiniz.”
Hâkime Hanım başını kaldırarak karşısında sanık sandalyesinde oturan Bahar Şenal’a baktı. Bakışlarını onun ellerine çevirdi. Aybars Bey’in günler önce fark ettiği gerçeği şimdi o da fark etmişti. Genç kadının ellerinde gözle görülür bir tuhaflık vardı. Heyecanla yanındaki heyete döndü. “Duruşmaya on beş dakika ara verelim. Dosyayı incelemek istiyorum,” dedi. Dosyayı eline aldı. Yerinden kalkarak, kürsüden indi.
“Bu iyiye işaret,” dedi Zerrin, Aybars Bey’e dönerek.
“Sona yaklaşıyoruz,” diye cevapladı onu Aybars Bey. Bakışlarını genç kadına çevirdi. Genç kadının öyle düşünüldüğü gibi telaşlı bir hali yoktu. Sadece o da herkes gibi her şeyin açığa kavuşmasını bekliyordu.
“Ceza almaktan korkmuyor değil mi?” diye sordu Zerrin.
“Korkmuyor çünkü hayatta tek bir amacı vardı, onu da gerçekleştirdi. İntikamını aldı.”
Meraklı bekleyiş Hâkime Hanım’ın dakikalar sonra kürsüye çıkmasıyla son buldu. Salondaki herkes eski yerini aldı. Hâkime Hanım önündeki mikrofonu açtı. “Bahar Şenal’ın parmak izini istiyorum!”dedi.
Bunun üzerine yanındaki heyetten biri önünde bulunan dosyayı karıştırarak içinden çıkardığı sayfayı Hâkime Hanım’a uzattı. Bu parmak iziyle diğer parmak izini karşılaştırdı. İkisi arasında bir farklılık görülmüyordu. Zerrin’in bakışları mahkeme heyeti ve Aybars Bey arasında gidip geliyordu. Nihayet beklenen son gelmişti.
“Gereği düşünüldü!” dedi Hâkime Hanım. “Emekli polis Aybars Güntan’ın bize sunmuş olduğu dosyada, şu an sanık sandalyesinde oturan Bahar Şenal ile trafik kazasında hayatını kaybeden Edilay Şenal’ın parmak izlerinin birbirleriyle çok büyük benzerlik gösterdiği ve neredeyse tıpatıp aynı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumda ben ve heyet üyelerinin verdiği karar; gerçekleşen bu üç cinayetin Bahar Şenal tarafından gerçekleştirildiği ve failin yirmi beş yıl hapisle cezalandırılması yönündedir.”
Bu karar salonda alkışlarla karşılandı. Zerrin üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi hissediyordu.
Genç kadın kelepçelendikten sonra, jandarma eşliğinde mahkeme salonundan çıkarıldı. O an Aybars Bey’in yüzüne bir gurur ifadesiyle bakmıştı. Bu ifadeyi Aybars Bey hiç unutmadı.
“İşte böyle!” dedi, yıllar sonra küçük bir çocuğa bakarak.
Parktaki bir bankta, yanında oturan küçük çocuk ona gülümsedi.
”Bitti mi?” diye sordu merakla.
“Evet, bitti buraya kadardı.”
Küçük çocuk omuzlarını silkti. “Biraz garip bir hikâye. Annemin anlattığı hikayelere benzemiyor.”
Aybars Bey gülümsedi. “Ama ben sadece böyle hikâyeler biliyorum. Hem hikâye ile ilgili merak ettiğin bir ayrıntı yok mu?”
Küçük çocuk bir an düşündü. “Yok,”dedi.
Gerçekten de bu hikâye ona biraz garip gelmişti. Oysa bu ayrıntı Aybars Bey’i bugün bile heyecanlandırırdı.
Küçük çocuk yerinden kalkarak parka doğru ilerledi. Zerrin uzun bir süredir ikisini izliyordu. Aybars Bey’e dönerek “Küçük çocuklara böyle hikâyeler anlatılmaz,”dedi.
“Ama gerçek bir hikâye dinlemek istemişti.”
Zerrin gülümsedi. Sessizliğe büründüler. Şimdi ikisi de hikâyedeki o ayrıntıyı düşünüyorlardı..
O trafik kazasında iki abla kardeş aynı arabadaydı. Birisi ölmüştü. Fakat diğeri küçük olan yaşıyordu. Ama onun da elleri yanmıştı. Yıllar önce bu ameliyatı yapan doktor, genç kadının hayatını kurtarmak için bir şey düşünmüştü. O da ölen kadının ellerindeki deriyi, kardeşine nakletmekti. Bu durumda ablanın parmak izleri şimdi kardeşinin ellerinde hayat buluyor ve onun gittiği her yere o da gidiyordu.