• Zehirli Kalem Öykü Ödülü
  • Katkıda Bulunanlar
  • Blog
  • Sayılar
    • Dedektif 32. Sayı
  • Reklam
    • Sık Sorulan Sorular
      • Bulmacalar
      • Bilim Kurgu
      • Tüm Hikayeler
      • Hikaye Dinle
      • Tüm Makaleler
      • Röportajlar
      • Kitaplar
Dedektif | Polisiye Dergi

ipuçlarını takip edin!

Dedektif
  • Zehirli Kalem Öykü Ödülü
  • Katkıda Bulunanlar
  • Blog
  • Sayılar
    • Dedektif 32. Sayı
  • Reklam
    • Sık Sorulan Sorular
      • Bulmacalar
      • Bilim Kurgu
      • Tüm Hikayeler
      • Hikaye Dinle
      • Tüm Makaleler
      • Röportajlar
      • Kitaplar
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Niyazi

  • Yeşim Yörük
  • 17 Ekim 2020
  • 12 dakika okuma
Beğeni
Tweet
Paylaş
Beğeni

“Aloooo!!! Kimse yok mu be?”

Hey Allah’ım, sonum böyle mi olacaktı? Ne ara geldim buraya anlamadım ki? En son Cumali abinin mekanında demleniyordum. Yeni bir dansöz gelmiş mekana. ‘Gel bak Niyazi, tam sana göre avrat,’ demişti Cumali abi. Sahiden de dibek gibiydi dansöz. Azıcık yaşı geçgindi ama olsun. Cami yıkılmışsa da mihrap yerindeydi. Bir iki el de pişpirik oynamıştık arka odada. Büyük paralar dönmüştü masada. Çok kaybettim yalnız bu sefer. Kaybetmek yaramıyor arkadaş bana. İçtikçe içiyorum kaybedince. Nasıl çıkmıştım dışarı? Hah, sahi o garson omuz vermişti sokağa kadar. Taksi mi ne çağıracaktı. Bak, oralarını hiç hatırlamıyorum.

“Çıkarın ulan beni buradan. Kimsiniz ulan siz?”

Sahi, kim ulan bunlar?

Eyvah!!! Sümüklü İsmail’in adamları olmasınlar sakın. Herifçioğlu, dostunu alaşağı ettiğimi mi öğrendi yoksa? Öff, ne karıydı o da bee? Fıstıklı lokumdu mübarek. Yıllar önceydi, yirmi yıl olmuştur belki. O zamanlar mafyanın kapısına yeni yeni yüz sürmüşüm. Daha içeri girememişim haa, dış kapıda dış mandalım. Bizim Sümüklü İsmail’i babayiğit bir şey sanıyorum o zamanlar. Elinden eteğinden başım eksik olmuyor. Her türlü pis işe beni koşturdukça, ben de kendimi fasulye gibi nimetten sayıyorum. Genciz tabii, daha bıyığımız terlememiş. Bıyığımız terlemediyse, gözümüz de açılmadı, demedik ya. Tekmil kızlar ardımda sıra sıraydı. Birine el ederken, ötekine göz süzerdim. Hey gidi günler, hey! Gençtik anasını satayım.

İşte bir gün bu Melahat’i gördüm İsmail’in yanında. Anaaam ben böyle afet görmedim daha önce. Cin mi çarptı, cereyan mı bilmem. Titredim resmen olduğum yerde. Neyse, gel zaman git zaman Melahat oldu yengen. İsmail’e belli etmeden, yıllarca boynuzun her şeklini taktık kafasına. Sonra Allah bana da yürü ya kulum, dedi. İsmail’e fedailikten, mafyaya babalığa atandım. Kolay da olmadı ha.

“İsmail! Ulan İsmail! Sen misin?”

Ses yok… İsmail değilse daha kötü anasını satayım. Hadi onu ne yapar eder razı ederim. Sonuçta ortada ne Melahat kaldı, ne de İsmail’in babayiğitliği. Ondan korkmama gerek yok da ya Hüsrev kasasını patlatanın ben olduğumu anlamışsa. Allaaah, yanarım o zaman! Adam demez mi “Ulan it! Bir de sokak sokak hırsız aradın utanmadan benimle beraber!” diye.

Tam bir ay hazırlık yaptı eşşoğlueşşek. Altı üstü Tırtıl Rüstem’in gazinosunu soyacak. Tamam, iyi para kazanıyordu o zamanlar Rüstem. Bir de şarkıcısı vardı ki bülbül mübarek. Kel Necmi’nin gazinosundan silah zoruyla getirtmişti kadını. Onunla da az fındık kırmamıştık. Ne karıydı beee!

Hüsrev, Tırtıl Rüstem’i soyunca, mekanındaki kasaya koymuştu paraları. Az para değildi ha. Üç haneyi bir yıl geçindirir. Gözlerimin önünde, tek tek yerleştirmişti Hüsrev desteleri kasaya. Ulan pezevenk, insan üç deste de bize vermez mi? Göz hakkı diye bir şey var. “Dur ulan,” dedim. Göstereyim şu aç gözlü puşta gününü. Gençliğimde az kasa patlatmamıştım, anlarım o işlerden. Biraz da Hüsrev’in parasını yiyelim dedim ve patlattım kasayı. Yıllar oldu, Hüsrev hâlâ paralarını çalan hırsızı arar. Acı koydu ona bu kayıp. O mudur acaba yahu?

“Hüsreeev! Hüsreev! Ulan Hüsrev!”

Yok yok, boşuna yırtınmayayım, Hüsrev değildir bu işin altındaki. Değildir, değildir de… Kimdir o zaman oğlum? Çatlayacağım be, kim kaçırır benim gibi adamı?

Bana bak ulan, sakın Artist Nihat’ın akrabaları olmasın bunlar? Çok da uzun yıllar geçti o olayın üstünden ama ne bileyim ulan? Boyu neredeyse iki metre olduğundan biz ona Tarık Akan da, derdik. Eh, yakışıklıydı da piç. Ne karılar rahat bırakırdı herifi, ne de adamlar. Neyse, tercihleri bizi hiç ilgilendirmezdi zaten. Yazık oldu çocuğa ama vallaha da billaha da kazayla oldu. Öldürmek için vurmadım ensesine. Hani filmlerde olur ya, bir odun sallarlar adama, adam hoop yerde. Ölmemiştir ama bayılmıştır. Ben de bayıltmak için sallamıştım kolum kadar kalın odunu kafasına.

Mal kaçırıyormuş açıkgöz. O zamanlar ben daha patron değilim ama patronun hem sağ, hem sol koluyum. Her iş önce benden geçiyor, sonra patrona geliyor. Ben beğenirsem giriyoruz işe. Artık ne iş olursa. Tehditle para kaldırma mı istersin, haraç alma mı, adam dövme mi, uyuşturucu mu, içki mi, ne ararsan önce benden soruluyor.

O gün de Çatal Hasan’dan taze taze eroin alacağız. Daha imalathaneden yeni çıkmış. Dört çanta malı, inci tanesi gibi dizmiş adam masaya. Tarık Akan sağ tarafımda, Tekgöz Halil öbür yanımda, elimde de para dolu çanta, öyle dikiliyoruz malın karşısında. Malları görür görmez “Öf anam bee! Mallara bak!” dediğinde anlamam lazımdı o itin bu boku yiyeceğini.

Patronun çiftliğine varmadan saman deposu vardır yol üstünde. Orada bekletirdik bütün malları. Her zamanki gibi zulaya koyup dağıldık. Ben tabii doooğru Naciye’nin koynunda almıştım soluğu. Ne Naciye’ydi o da bee. Öff.

Aslında o sıralarda daha yeni evlenmiştim. Nurten’i anam görmüş, bir akrabanın düğününde. “Alacağım o kızı sana,” dedi de başka bir laf demedi. Mecbur aldım Nurten’i. Şu hayatta anamdan korktuğum kadar kimseden korkmam. Sıkıyorsa alma. Nurten’i aldım ama Naciye’yi de şutlamak gelmedi içimden.

Neyse işte, sabaha karşı şeytan dürttü uyandım. Naciye’nin tombul kolu üzerimde, mışıl mışıl uyuyor. İtiverdim sessizce kenara. Bir yandan giyiniyorum, öbür taraftan içimdeki sesi dinliyorum. “Git bir kolaçan et depoyu Niyazi,” diyor içimdeki zat.

Gittim. Ne göreyim? Deponun kapısında Tarık Akan dikiliyor. Deponun iki anahtarından biri bende, biri onda dururdu. Sokmuş kilide kendi anahtarını, kapıyı kilitlemeye uğraşıyor. Anında çöktüm tepesine. Üstünden neredeyse yarım kilo mal çıktı. Meğer her partiden sonra azar azar tırtıklıyormuş eroinden. “Sen misin bana kazık atacak ulan!” dedim çullandım üstüne. Yer misin yemez misin? Genç adam, güçlü kuvvetli, eh elleri de armut toplamadığı için, o da boş durmadı tabii. Nasıl olmuşsa olmuş, deponun duvarına koca bir odun yaslanmış. Kaptığım gibi geçirdim başına. Valla bayıltıp patrona götürecektim. Meğer gebermiş it. Paketlediğim gibi gömdüm ormanın içinde bir ağacın dibine. Cebindeki mallar da bana kaldı. Patrona “Malları çalıp kaçmış herif,” dedim. İnandı patron.

Nereden bilecek ulan Artist Nihat’ın akrabaları on sene önce onu paketlediğimi. İyice salaklaştım korkudan valla. Off kıçım dondu. Yer de buz gibi.

Anacıım!  Kesimhane olmasın ulan burası? Doğrayıp lime lime edip sağa sola gömmesinler bir de beni. Şu gözlerimin bağını açsaydılar bari. Bileklerim kopacak şu kelepçeden vallaha.

“Ben buradan bir kurtulayım, teker teker hepinizi s….!”

Kızmışlar mıdır acaba küfür ettim diye? Kızarlarsa kızsınlar be. Ne yani, öldürmesinler diye bir de yağ mı çekeceğim elin haydutlarına. Yok arkadaş olmaz öyle şey. Bu yaşıma kadar kimselere yağ çekmedim, çekmem de. Çek diyeni sulu dereye götürüp susuz getiririm. Hayattan bezdiririm anam avradım olsun.

“Duydunuz mu ulan? Hayattan bezdireceğim hepinizi.”

Çişim de geldi yahu. Nasıl dayanacağım tutmaya? Geçenlerde Handan demişti zaten, dinlemedim kadını.

“Beş dakikada bir tuvalete gidiyorsun Niyazi . Sen de prostat olmasın sakın. Bir doktora görün bence.” Oyy, o kadife sesi geldi şimdi kulaklarıma. Ne güzel de “Niyazi,” derdi. Tombul sevgilim benim.

Hatçe de az değildi ama. Handan kadar olmasa da onda da ne numaralar vardı. Sen akıllanmayacaksın ulan Niyazi. Bok yoluna gideceksin buralarda, hâlâ karı kız düşünüyorsun.

Ölmeden önce bir kerecik görebilseydim şu karıları yahu. Leylamı da iki aydır boşlamıştım. Bari onu görebilseydim. Dur ulan Niyazi, nereden çıkardın ölmeyi? Alt tarafı elini kolunu bağlayıp buz gibi bir yere kapadılar seni o kadar. Marizleyip bırakırlar en kötü ihtimal.

Hiii, anaaaa! Şimdi aklıma geldi. Ya bunlar mabadımla alakalı planlar yapıyorlarsa. İnsan içine çıkamam bir daha vallaha. Koskoca mafya babasına. Tövbeee. Bak, şimdi korkmaya başladım işte. Öldürseler daha iyi.

“Canım kardeşlerim… Bir tanecik kardeşlerim… Gelin konuşalım. İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa…”

Ne diyorsun sen be Niyazi? Neden adamların aklına koklaşmayı falan sokuyorsun?

“Erkek erkeğe hallederiz neyse sorununuz kardeşlerim.”

Yok, bu laf da sakıncalı.

“Din kardeşiyiz şurada. Yukarıda Allah var, Allah’tan korkun. Adam öldürmek büyük günahtır. Ne bu dünyada yüzünüz güler sonra, ne de öbür dünyada.”

Korkmuşlardır belki yapmazlar o işi. Off, ne hallere düştün Niyazi? Salak Niyazi! Aptal Niyazi! Mafya babalığı kim, sen kimsin? Otursaydın ya sıcacık evinde. Dolandırmadığın adam kalmadı. Uyuşturucu sende, haraç sende, yalan sende, hırsızlık sende, kumar, içki, karı kız sende. Yatacak yerin yok Niyazi! Allah’ım ne olursun, mabadımı da beni de koru şu haydutlardan.

Organ mafyası değildir inşallah. Düşünsene, organ mafyası, uyuşturucu mafyasından Niyazi Baba’yı kaçırmış ve böbreğini çalmış. Ne iş be? Sadece böbreği alsalar iyi. Beğendikleri organı alırlar valla. Halbuki insan gibi gelip konuşsaydılar, ortak bile olabilirdik.

“Canım kardeşlerim, ben size dört kişi bulurum. Hem benim organların elle tutulacak hali kalmamıştır. İçki, sigara, ne ararsan var bende. Para etmez benim organlar. İsterseniz, beş kişi de bulurum. Bulurum işte kaç kişi derseniz. Siz bırakın beni. Hadi canım kardeşlerim. Bende çok para var. İhya ederim sizi. Sırtınız yere gelmez yeminle.”

Organ mafyası da değil bunlar galiba. Baksana hiç ses gelmiyor. Off, kim kaçırdı o zaman beni ulan?

Hadddi beee!!! Nasıl aklıma gelmedi? Aylardır şehirde dönüp duran o seri katilin eline mi düştüm yoksa. Hep adamları öldürüyordu hani. Hem de işkenceyle! Sonra da en değerli organını kesiyordu. Tamam Niyazi! Bittin sen Niyazi!

“Katil Bey kardeşim elini kana bulama. Beni öldürüp ne yapacaksın? Tamam, günahkârım ben ama vallahi de billahi de şimdi senin önünde tövbe ediyorum bütün günahlarıma. Ne olursun, işkence etme bana. Öldürme beni. Hele hele oramı sakın kesme. Bak yemin verdim, iki gözüm önüme aksın bir daha çalıp çırparsam. Karımı da aldatmayacağım bir daha. Çoluğa çocuğa uyuşturucu da satmayacağım. Dini bütün bir müslüman olacağım.”

Namaz nasıl kılınıyordu yahu? Bildiğim tek bir dua var o da Fatiha. Yeter mi ki acaba? Hey Allahım, karıncaya can veren Allahım, sen affet şu Niyazi kulunu. Elin herifinin elinde ziyan ettirme beni.

Gazetede okumuştum geçen gün. Tırnaklarını söküyormuş, gözlerini oyuyormuş, etlerini cımbızla çekiyormuş, sonunda da basıyormuş böğrüne bıçağı. Acaba en kıymetli organı ayıkken mi kesiyor? Kafayı yiyeceğim ulan.

Aha, biri kapıyı açıyor. Sessizce durayım şurada da belki vazgeçer beni öldürmekten. O ne lan? Gözümün bağını mı söküyor o? Karı kokusu geliyor burnuma sanki. Çok da tanıdık bir koku ama…

“Anaa, kız Nurten! Ben senin Allahına kurban olayım kız. Nasıl buldun beni? Ne varsa insanın karısında varmış zaten. Kurtar hadi beni. Aslansın be karı. Vallaha o gördüğün gerdanlığı alacağım yarın sana. Hatta dur, biz seninle bir tatile çıkalım istersen. En son balayında gitmiştik tatile. Sen beni bu azılı katilden kurtardın ya, dünyaları iste, sereyim önüne. Çok kalamayız yalnız tatilde. İşlerim yoğun bu sıralar, biliyorsun. İki gece kalırız.”

“İki gece çok be kocacım, hiç gitmesek de olur. İşin gücün vardır senin.”

“Aslanım Nurtenim ya. Hep derim ama ben, Nurten kadar iyi yürekli, anlayışlı, vur ensesine al ekmeğini bir karı daha yoktur şu yeryüzünde, diye. Nasıl da düşünür kocasını. Giderdik aslında iki gece bir yerlere ama madem istemiyorsun gitmeyiz. Ee, hadi… Çözsene elimi ayağımı. Buz gibi betonda oturmaktan kıçım dondu. Ne kasvetli oda burası böyle ulan. Şuraya bak, pencere bile yok.”

“Ne yapacaksın pencereyi Niyazi?”

“Doğru ya, s*ktr et pencereyi. İyi de bu kelepçeleri nasıl açacaksın? Testere mestere neyin, bir şey olaydı.”

“Testere mi? Çok istiyorsan onu da buluruz Niyazi.”

“Aslansın be karı. Ben senin kıymetini bilememişim. Her şeyi de düşünmüş. Sahi, sen beni nasıl buldun? Neyse ya, boşver şimdi nasıl bulduğunu. Buldun ya sen ona bak. Hadi, kurtar beni de tüyelim hemen buradan. Kimin elindeyim belli değil. Hayır, yakalanırsak hem candan, hem maldan oluruz, Allah muhafaza.”

“Yakalanmayız, korkma.”

“Öyle deme Nurten! Duymadın mı sen o seri katili. Yemeğe soğan doğrar gibi doğruyor adamları. Allah kimseyi onun eline düşürmesin. Ee, ne duruyorsun, kurtarsana artık beni.”

“Hâlâ anlamadın değil mi Niyazi?”

“Anladıım, anlamaz mıyım? Bugün de anlamazsam hayatın kıymetini, hangi gün anlayacağım.”

“Tek istediğim benim kıymetimi anlamandı be Niyazi.”

“Onu da anladım hayatımın güneşi. Çöz hadi artık ellerimi ayaklarımı. Dondum yeminle. Gidelim artık şu mezbaha gibi yerden. İşlere de bakamıyorum kaç gündür zaten. Kim bilir çocuklar ne bok yediler bensiz.”

“Anlamamışsın… Doğru ya senin gibi bir öküzden bu kadar ince düşünmesini nasıl beklediysem?”

“O ha, ne diyorsun sen be karı? Ne öküzlüğümü gördün? Çok gücendim vallaha şimdi sana. Dur ya… Neyi anlamamışım? Sen önce onu söyle.”

“Hani şu korkudan donuna ettiğin katil var ya.”

“Evet, var. Onun için acele edelim, diyorum sana. Ama inadın tuttu, dinlemiyorsun beni.”

“Hah, işte o katil benim Niyazi.”

“Ahahahahaha! Hiç güleceğim yoktu. Sen misin? Ahahahahaha!”

“Gül Niyazi, gül… Son gülüşün olacak nasılsa.”

“Bana bak karı, şaka da bir yere kadar. Başlatma şimdi şakana ve çöz beni. Hadi!”

“İki aydır, bu günün hayalini kuruyorum, bu günün planını yapıyorum Niyazi. Çok şükür artık senden kurtuluyorum. Üstelik hiç kimse benden şüphelenmeyecek. O kadar adamı boşuna mı öldürdüm sanıyorsun.”

“Sen mi öldürdün? Gerçekten o adamları sen mi öldürdün? Aman Allah’ım, neden yaptın bunu? Cani misin sen be kadın?”

“Senin kadar cani olamam Niyazi. Yıllardır yemediğin halt kalmadı. Bana çektirmediğin eziyet kalmadı. Dayak sende, hakaret sende, sadakatsizlik sende. Evlendiğimiz gece bile koynumdan kalkıp dostuna gittin. Ertesi gün ötekine, sonraki gün ötekine. Sende karı biter mi? İki tane aslan gibi evlat doğurdum sana, yetmedi mi? Belki artık akıllanır, dedim ama nerede? Senden adam olmaz Niyazi. Öleceksin, kaçışın yok. Polisler leşine ulaştığında bana gelecekler, haber vermeye. Bir iki ayılıp bayılacağım karşılarında, kapanıp gidecek iş.”

“Onca adamı beni öldürebilmek için mi öldürdün? Ulan karı neymişsin sen?”

“Hiç zor olmadı, biliyor musun? Bu günün hayaliyle çabucak hallediverdim. Biri karı satıyordu, pezevenk. Diğeri küçük kız çocuklarını taciz ediyordu. Öteki gencecik insanlara uyuşturucu satıyordu. Hele bir tanesi, utanmadan yaşlıları dolandırıyordu. Hiç birinin yaşamaya hakkı yoktu, tıpkı senin gibi. Planım tıkır tıkır işledi. Hepsini tere yağından kıl çeker gibi geberttim. Sıranın sana geldiğini hayal ettim her seferinde. Şimdi artık polis, beş kişiyi hunharca katleden katili arayadursun, ben sevgili kocacığımın mevlidinde helvaya fıstık mı yoksa ceviz mi koyacağımı düşüneyim.”

“Yapma karı, gözünü seveyim, yapma!”

“Sevme Niyazi. Sen beni sevme. Bu güne kadar sevmedin zaten, şimdi de sevme beni. Bırak yalvarmayı, koskoca mafya babası Niyazi Yandançarklı’ya hiç yakışıyor mu yalvarmak? Salya sümük ağlayıp yalvaracağına biraz dinlen, bu gece uzun olacak Niyazi.”

Yeşim Yörük
Yeşim Yörük
Yazılarını Oku

Yorum Bırakın:

yorum

Yeşim Yörük

Yeşim Yörük

Önceki Yazı
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Taş, Kağıt, Makas!

  • Gamze Yayık
  • 16 Ekim 2020
Oku
Sıradaki Yazı
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Beni Güzel Hatırla | 1

  • Derin Gezmiş
  • 17 Ekim 2020
Oku
Mutlaka Oku
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Röportaj

Kerem Kaş İle Röportaj

  • Turgut Şişman
  • 18 Ekim 2020
kaçış hikayeleri
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Tilda ve Diğerleri: Bangkok’ta Kalmak İsteyeceğiniz Son Yer: Bangkok Hilton | 27

  • Tuğba Turan
  • 17 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Beni Güzel Hatırla | 1

  • Derin Gezmiş
  • 17 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

Taş, Kağıt, Makas!

  • Gamze Yayık
  • 16 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Makale

Genç Wallander, Şair Ruhlu Dedektifin Gençliği

  • Ramazan Atlen
  • 16 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Hikaye

İnsta’ndan Öptüm Seni

  • Güneş Barguş
  • 16 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Makale

Kara Romana Yazık Etmeyin

  • Gencoy Sümer
  • 16 Ekim 2020
Oku
  • Dedektif Dergi 27. Sayı
  • Makale

Gencoy Sümer’in Yeni Polisiye Romanı: Mavi Kolye

  • Funda Menekşe
  • 16 Ekim 2020
about
Dedektif Dergi’de

Sizin de yazılarınız yayınlanabilir:

Dedektif Yazarı Olmak İçin Tıkla
32. Sayıyı Şimdi Okuyabilirsin:
Dedektif Sayı 32

Dedektif'in yeni sayısını ücretsiz, PDF olarak okumak için lütfen e-mail listemize üye olunuz:

* gerekli bilgi
Dedektif | Polisiye Dergi
  • Zehirli Kalem Öykü Ödülü
  • Bize Ulaşın
  • Dedektif Dergi Sayıları
  • Türkiye Polisiye Yazarları 🇹🇷
  • Dedektif’te Yazar Olmak
  • Sık Sorulan Sorular:
  • Hakkımızda
Polisiye Dergi Dedektif’in yayınlandığı dedektifdergi.com sitesinin ve yazarlarının hakları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda belirtilen hükümlerle korunmaktadır. Dedektif’de yer alan içerikler kopyalanamaz, değiştirilemez ve diğer dijital alanlarda (web sitesi, blog, vb.) yayınlanamaz. Dedektif’de yer alan öykü ve makalelere link verilerek atıf yapılabilir, içerikler kaynak olarak gösterilebilir.Alıntı yapmak için, izin almak, yazarın adını belirtmek ve yazının yayınlandığı bu sitedeki sayfaya link vermek, hem yasal hem de etik açıdan zorunludur. Alıntılarda kesinlikle değişiklik yapılamaz.

Aradığınızı yazıp enter'a basın. Bakalım sitede var mı.