Hoş geldiniz sevgili Onur Dikenova. Öykülerinizle emek verdiğiniz Dedektif Dergi sayfalarında bu kez sizi röportaj konuğu olarak ağırlamak istedik. Öncelikle sizi biraz tanıyalım. Ne işlerle meşgulsünüz? Yazma, özellikle de polisiye tutkunuz nasıl başladı, bahseder misiniz?
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bir okulda İnşaat Teknolojisi Alanı öğretmeniyim. İş dışında genelde ailemle olurum. Bir oğlum var. Tüm bunların dışında bir de edebiyat var benim için. Özellikle polisiye. Okumak, yazmak, izlemek… Bir ara Yılan Hikâyesi dizisi vardı. Polisiyeye merakım ilk o zamanlar başladı. Ortaokul ve lise döneminde okuduğum Cingöz Recai ve Sherlock Holmes kitapları ile de devam etti.
İlk romanınız “İşaret” Herdem Polisiye etiketiyle 2023 yılında polisiyeseverlerle buluştu ve Başkomiser Bülent Doğu ile tanışmış olduk. İlk kitabınızı elinizde tutmak nasıl bir duygu? Okurlardan ne tür geri dönüşler alıyorsunuz?
Her yazar adayının en büyük hayalidir kitabının basılması. Zaman içerisinde emek verdikçe başarabileceğini düşünürsün. Kararlı bir şekilde yazmaya ve kendini geliştirmeye devam edersen en sonunda başarıyorsun. İlk kitabımın çıkma süreci benim açımdan da böyle oldu. Üzerinde çokça uğraşılan bir çalışmanın istenilen sonuca ulaşması muazzam bir his; hani derler ya anlatılmaz yaşanır, aynen öyle. Yine de birkaç cümleyle anlatmaya çalış derseniz, kitabımı ilk elime aldığımda başarmış olmanın verdiği mutluluk ve gurur karışımı bir duyguya kapılmıştım. Tabii, bu daha küçük bir başlangıç, başarmak istediğim çok hedefim var, hepsi zamanla olabilecek şeyler. Şimdilik darısı yeni kitaplara diyelim.
Okurlarımdan çok güzel dönüşler alıyorum. Hiç tanımadığım insanların bana bir şekilde ulaşarak kitabım hakkında düşüncelerini paylaşmaları bu işin en keyifli kısmı bence. Okurlarımla kitabım hakkında sohbet ettiğim zaman yazma sürecinde yaşadığım tüm zorlukları unutuyorum.
Kitabınızın yayımlanma sürecinde editörlüğünüzü ben üstlenmiştim. Üzerinde titizlikle çalışılmış bir eser olduğu hemen hissediliyordu. Her alanda aynı hassasiyeti gösterir misiniz, yoksa konu edebiyat olunca mı böyle dikkatlisiniz?
Aslında benim en büyük özelliğimdir titizlik. Hayatım boyunca ne iş yaptıysam eksiksiz olması için uğraştım. Beni tanıyanlar bu tutumumu bildiklerinden, ona göre davranırlar. İşaret kitabını yazmam dört yılımı aldı ama bu süreçte kendi yazma yöntemimi bulmaya da çalıştım. Kısacası ilk kitabım benim için de bir nevi yazı okulu oldu. Hem yazdım hem öğrendim. Öğrenmenin sonu yoktur o ayrı, yazdıkça ve yaşadıkça bakalım daha neler görüp öğreneceğiz.

Gelelim (Ser)Bülent Başkomiserimize. Bize onu biraz anlatır mısınız, nasıl biri? Bu karakteri nasıl şekillendirdiniz, nerelerden/kimlerden esinlendiniz? Romanınızın yazım sürecinde sizi en çok zorlayan kısım ne oldu? Şimdiden serinin devam kitapları da zihninizde hazır, bildiğim kadarıyla. Bülent Doğu’nun yeni maceraları yolda mı?
Özellikle Bülent demenize çok sevindim. Başkomiserimiz bu konuda çok hassas. Bülent ve diğer karakterlerim hayatın içinde karşıma çıkan pek çok insandan izler taşıyor. Kitabın merkezinde baba oğul ilişkisi içerisinde olan Başkomiser Bülent ve yardımcısı Komiser Kudret var. Başkomiserimiz, oğlu gibi sevdiği yardımcısına kızmayı ihmal etmiyor ama yeri geliyor, üstlerine karşı onu koruyarak babalığını da yapıyor.
Romanı yazım sürecine başlamadan önce olay örgüsü ve karakterlerim kafamda hazırdı. Beni en çok zorlayan yazım yöntemlerimi geliştirme çalışmaları oldu. Mesela en başta kitabı Serbülent’in gözünden birinci tekil yazmaya başladım ama ilerleyen sayfalarda Kudret buna izin vermedi. Mecburen başa dönüp üçüncü tekile geçtim.
Bir aksilik olmazsa İşaret ile başlayan macerayı dört kitaplık bir seri olarak planlıyorum. Bu aralar vakit buldukça, devam kitabı olan Şikâyet üzerinde çalışıyorum. Kısacası Cinayet Büro ekimiz Büyükçekmece ve çevresinde yeni maceralara yelken açacaklar.
Yazarken ritüelleriniz var mıdır? Nasıl başlar, nasıl bitirirsiniz? Bittiğinden nasıl emin olursunuz?
Yazmaya başlamadan önce, süreçte işime yarayacak ne varsa masama yığarım. Ne gerekiyorsa elimin altında olmalı. “Şu neredeydi?” deyip masadan kalktığım an, yazma ritmimi toparlamam zaman alıyor. Bir de diyalog yazmıyorsam klasik müzik açarım. Bunların dışında başka bir şey yok.
Öncelikle kitap içeriği hakkında gerekli araştırmaları tamamlarım. Elde ettiğim bilgileri özenle kâğıda dökerim. Önüme yığdığım dosyalara baka baka yazmaya başlarım. Olay örgüsünü daha yazmaya başlamadan zihnimde tamamladığımdan, yolun sonuna gelmem süreç içerisinde kendiliğinden olur. Bundan sonra benim içi en zor kısım başlar; düzenleme. Bu aşamanın bir sonu yok aslında. Her seferinde “Şimdi oldu,” desem bile memnun olmadığım bir yer bulurum ve kendimce düzeltmeye başlarım. “Yeter, artık iyi bir seviyeye geldi,” dediğim anda da kitap hazırdır.

Hem öykü hem roman yazıyorsunuz. Hangisinde kendinizi daha rahat hissediyorsunuz? Bir tercihiniz var mı?
Öykü yazmak gerçekten çok keyifli ama bir o kadar da zor. Kısa tutarak net olmalısınız. Roman öyle değil. Yazınızı istediğiniz kadar detaylandırabilirsiniz. Bu yüzden roman yazmak bana daha cazip geliyor. Konuşmayı, bir şeyler anlatmayı çok severim. Belki de bu yüzden öğretmen oldum. Hatta konuşmak yetmedi, yazmaya başladım.
Eşiniz Ayşe Dikenova da edebiyatla iç içe ve Dedektif Dergi’ye roman incelemeleriyle katkı sunuyor. Aynı evde edebiyatla uğraşan iki kişinin olması nasıl bir his? Birbirinizi ne şekillerde destekliyorsunuz? Arada çatışmalar oluyor mu?
Eşim aynı zamanda ilk okurum ve eleştirmenim. İşaret kitabı bugün raflardaki yerini aldıysa bunda Ayşe’nin payı çok büyüktür. Her şey onun bir cümlesiyle başladı. Bundan birkaç yıl önce kitap taslağımı kâğıtlara yazıp topluyordum. Belirli bir seviyeye gelince okuması için eşime verdim. Edebiyat konusunda tarafsız ve acımasızdır kendisi. Kötü bir yazıya denk gelirse anında söyler. Bu yüzden benim verdiğim taslaklar konusunda pek bir ümidim yoktu ama öyle olmadı. Taslağımı okumayı bitirdiğinde, “Şaşıracaksın ama çok beğendim, ben de şaşkınım, bu kadarını beklemiyordum,” demişti. İşte her şey o cümleyle başladı.
Aynı evde iki edebiyatçı olmak harika bir şey diyebilirim. Kitaplar hakkında uzun uzun konuşabiliyoruz. Kitap okurken bizi gören iki buçuk yaşındaki oğlum bile eline kitabını alıp yanımıza geliyor. Resimlerine baka baka sayfaları çeviriyor.
Eşimle okuduğumuz kitaplar hakkında konuşurken zaman zaman farklı fikirlerde olabiliyoruz. Burada önemli olan farklı bir zihnin değerlendirmesinden neler öğrenebileceğimizi düşünüp dersler çıkarmak. Biz de böyle yapıyoruz.
Gelecek planlarınızı öğrenebilir miyiz? Hedefinizde neler var?
Başarılı bir eğitimci ve ardı ardına kitaplarını yayımlayan nitelikli bir yazar olmak istiyorum. Zihnimde yazılmayı bekleyen pek çok kitap ve anlatılmayı bekleyen onlarca karakter var.
Onur Bey, bu güzel söyleşi için teşekkür ediyor, Dedektif Dergi ailesi olarak yeni çalışmalarınızda başarılar diliyoruz…