Interaktif Hikaye OYUNA DAVET’in 1. bölümü için tıkla!
Interaktif Hikaye OYUNA DAVET’in 2. bölümü için tıkla!
Giden arabanın arkasından bir kez daha bakarken sert küfürleri frenlemeden sıralıyordu. Yavaşça geçip arkasında duran banka yığıldı ve kâğıda tekrar baktı.
GÖREV-1: Kendine bir silah edin.
“Neden ama, yok yok ben katil olamam! Hayır, tabii ki kabul etmiyorum, olmaz öyle şey! Silahmış, gidin başkasını bulun.”
Yıkıldığı yerden kalkıp eve doğru yürümeye başladı. Aklındaki bir sürü cevapsız soruyla beraber. Aslında sırf onları öğrenmek için bile silah bulabilirdi.
Bu düşüncelerle boğuşurken evin önüne gelmişti. Selçuk Bey kapının önünde durmuş, 1. kattaki Nermin Hanım’la konuşuyordu.
Hafif bir tebessüm ile bu ikiliye baktı. Her ikisinin de dul olmasından dolayı apartmanda dedikoduları çıkmıştı. Pek ilgilenmese de duymuştu bir şekilde. Selam verip geçti yanlarından ve eve girdi.
Akşam olmak üzereydi. Koltuğa oturup kapalı olan televizyona dikkat kesildi. Zihninde, kurduğu senaryoların gösterimi vardı sanki. Karmaşık hisler içinde uykuya daldı.
Uyandığında saate baktı. “Aman Allah’ım sabah olmuş,” diye söylendi. Hiç uyanmadan, deliksiz uyumuştu. Belki de uyanmak istememişti.
Önce kalkıp kendine bir çay demledi, biraz daha rahatlamıştı. Bir bardak, bir bardak daha derken çayını arka arkaya yudumluyor ve elinde tuttuğu sarı kağıdı tekrar tekrar okuyordu..
O adam belirdi yine gözlerinin önünde. “Ne istiyorlar benden?” diye kendi içinde cevapsız sorulara gömüldü.
Sonra parayı düşündü, gülümsedi. Bu eski evi satıp çatı katı, manzaralı bir daire aldığını düşündü. Oğlu da yanındaydı. “Onun için yapmalıyım,” dedi kendi kendine.
Sonra tekrar yüzü düştü. “Ama ya başım daha çok derde girerse? Ya oğlumu bir daha hiç göremezsem?” diye hayıflandı. Hem soruları kendi soruyor, hem de kendi cevabıyla bozuyordu.
Sonuç olarak, her türlü oğlunu o kadar sık görmüyordu. Ama ya adam haklıysa? O zaman işler değişir, oğlu yanında kalabilirdi. Düşüncelerinden sıyrılarak bir hışımla yatak odasına gitti. Elbise dolabından yeşil kapaklı bir kutu çıkardı. Siyah kadife bezin içinden babasından kalma 1960 model Smith Wesson marka altıpatları çıkardı ve başka bir poşete sardığı 12 adet mermiyi avucuna aldı. Tüm bakımlarını düzenli yapıyordu. Hatta bu bakım zamanları, Serpil silahı evde istemediği için kavga sebebi oluyordu. Baba yadigârı olması sebebiyle satmıyor, gözü gibi bakıyordu. Üzerini değiştirip silahı beline taktı. Saate baktı. “Bakalım bizi ne bekliyor?” diyerek çıktı evden.
Meydana geldi. Ortalık sakin ve boştu. Aynı bankın üzerine oturdu. Bir gözü saatinde, bir gözü meydandaydı. O sırada yanına bir simitçi geldi.
“Simit vereyim mi abi?”
Birden dünden beri bir şey yemediğini fark etti.
“Ver bir tane, taze mi?”
“Fırından yeni çıktı, buyur abim, 2 lira.”
Cebindeki bütün bozuklukları avuçlayıp simitçinin avucuna bıraktı.
“Dökülüyor cebimden, al hepsini,” dedi.
“Eyvallah abim.”
Etrafına bakınırken canı pek istemese de karnını doyurdu. O sırada gizemli adam arkasından gelip yanına oturdu.
“Afiyet olsun, erkencisin.”
Ne olduğunu anlamadı Osman, yuttuğu son lokma şaşkınlıkla takıldı boğazına.
“Burada olduğuna göre para cazip gelmiş. Umarım ilk görev tamamdır.”
İsteksizce cevapladı Osman:
“Sonuç olarak geldim, istediğiniz bu değil miydi? Evet, ilk görevi tamamladım. Burada mı göstereyim?”
Adam pis pis sırıttı.
“Neyi? Şaka şaka. Önemli olan aşamayı geçtin, görmeme gerek yok. Şimdi düşünüyorsun değil mi, ‘Ben neden buradayım, buna değer mi?’ diye, yanılıyor muyum?”
“Hayır, yanılmıyorsunuz hatta fazlası var. Ee, şimdi sıradaki nedir?”
Adam gülümsedi.
” Osman Bey, biliyor musun, aceleci insanları sevmem. Ama sevdim seni, o yüzden bunu hoş karşılıyorum.”
Osman kızgın bir ifadeyle adama döndü:
“Dalga mı geçiyorsunuz?”
Adam kahkaha atarak gözlüğünü yukarı kaldırdı:
“Tabii ki de evet, çaresiz insan suratı bu, nerede görsem tanırım.”
Birden ciddileşti.
“Neyse, konumuza dönelim. Buraya geldiğine göre hazırsın ve artık başlayabilirsin.”
Elini cebine götürdü ve çıkardığı zarfı Osman’a uzattı. Hafif bir gülümsemeyle Osman zarfa baktı:
“Açıkça ne olacağını söyleseniz? Böyle şeylere ne gerek var?”
Adam ukalaca gülümsedi.
“Osman Bey, böyle daha zevkli oluyor, biliyor musun? Hadi ama, oyun oynamayı sevmiyor olamazsın, şimdi zarfı aç.”
Zarfı açıp adama baktı. Bu sefer zarftan çıkan bir resimdi.
“Bu kim?”
“Yeni görevin, ama emin ol yüz bin liraya değer bir görev.”
“Tamam da adı nedir, kimdir, ne yapacağım, adres isim falan yok mu?”
Adam yine ukalaca gülümsedi.
“Bir tabanca ve bir hedef olunca ne geliyor aklına? Şöyle düşün, yavaşça yaklaşıyorsun ve bum bum! Sonuç yüz bin, bu kadar basit. ”
“Yani cinayet işleyeceğim, öyle mi?”
“Hayır, hayır, sadece bir görev.”
“Görev mi? Resmen kiralık katil olarak tutuluyorum. Peki, kabul, artık dönüşü yok. Yapacağım. Kimdir, necidir bu şahıs?”
Adam gülümsedi ayağa kalktı.
“Sana mesaj yoluyla kim olduğunu ve nerede bulacağını ileteceğim. Şimdi gidiyorum. Umarım vazgeçmezsin.”
Osman adamın son söylediklerini duymadı bile. Elindeki resme dalıp gitti. Kafasını kaldırdığında adam gitmişti. Hemen ayağa kalktı, etrafına bakındı, kimse yoktu. Telefonuna gelen mesaj onu kendine getirdi. Çıkarıp mesaja baktı.
GÖREV-2: Avukat Selim GÜMÜŞ
Tren Garı Arkası, Koza İşhanı, Kat: 3
– 3. BÖLÜMÜN SONU –
***
Bu oyuna var mısın? Öykünün FİNAL bölümünü sen yazmak ister misin?
Cevabın evet ise tüm yaratıcılığını kullan ve ilk 3 bölüme uygun, şık bir finalle öyküyü sonlandır!
Öykünün finali için önerilerini 5 Haziran 2020 tarihine kadar [email protected] adresine gönder! En uygun bulunan metinler 23. sayıda yayınlanacak ve yazarlarına birbirinden güzel polisiye kitaplar hediye edeceğiz.
Haydi, bekliyoruz!
***