Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Sarı Oda

Diğer Yazılar

BU AYIN KİTAPLARI

BENİM ADIM KIRMIZI

HOTEL İSTANBUL

Gencoy Sümer
Gencoy Sümerhttps://gencoysumer.com/
Gencoy Sümer İTÜ İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Master ve Doktora yaptı. www.polisiyedurumlar.com sitesini kurdu ve internette pekçok öykü ve makaleleri yayınlandı. İlerleyen yıllarda Dedektif'in kurucuları arasında yer aldı. İlk polisiye romanı Feneryolu Cinayetleri 2017 yılında, Göl Kıyısındaki Ev & Gizemli Öyküler ve Aile Sırrı & Bir Percule Hoirot macerası 2018 yılında yayınlandı. Gencoy Sümer'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

Amerika’nın Agatha Christie’si

Klasik polisiye roman, sadece İngilizlere özgü bir form değil. Polisiye edebiyatın var olduğu her ülkede az ya da çok farklılıklarla ortaya çıkmış, yazılmış, okunmuş ve sevilmiş. Britanya dışında, en yaygın biçimde görüldüğü ülke ise Amerika Birleşik Devletleri. 1930’larda, sert dedektif romanları ilk örneklerini vermeye başladığında, klasik polisiye çoktan popüler edebiyattaki yerini sağlama almış, hatta zirvesine ulaşmıştı. Polisiye romanın bu Altın Çağı’nda  hakimiyet kadın yazarların elindeydi.

Mary Roberts Rinehart bu yazarların en önemlilerinden biri. Ne yazık ki adı ülkemizde fazla duyulmuş değil. Kendisi Amerika’nın Agatha Christie’si olarak tanınıyor. Oysa, ilk romanını, Agatha Christie’nin ilk romanı The Mysterious Affair at Styles’den 12 yıl önce yayınlamış. 1908’de basılan bu roman oldukça ünlü: The Circular Staircase. Türkçeye 1965’de Akba yayınevi tarafından Ölüm Merdiveni adıyla çevrilmiş. Romanın 1915’de sessiz sinema döneminde bir de filmi yapılmış. Ne yazık ki filme ait bir kopya artık mevcut değil.

Sarı Oda 1
Mary Roberts Rinehart

Rinehart’ın romanları, aynı Agatha Christie’ninkiler gibi daima çok satan kitaplar arasında yer almış. 1927’de yazdığı Lost Ecstasy, 1931’de Take This Woman adıyla sinemaya uyarlanmış. Dönemin gözde oyuncuları Carole Lombard ve Gary Cooper’ın rol aldığı film, sesli sinemanın ilk örneklerinden. Neyse ki ona bir şey olmamış! Hâlâ izlenebilir durumda!

Hikayeleri, romanları ve oyunlarıyla 20. Yüzyılın ilk yarısında adından sıkça söz edilen Rinehart’ın polisiye edebiyata iki hediyesi olmuş. Birincisi, meşhur the butler did it uşak yaptı ifadesi var ya, işte bu ifade ona ait. İlk kez, The Circular Staircase’de kullanılmış. Diğeri ise, daha çok bir edebi teknik. Türkçeye “bilseydim” diye çevirebileceğimiz “had I but known” biçimindeki ifadenin mucidi gene Mary Roberts Rinehart. Bu tekniği kısaca açıklayayım. Genellikle hikayenin başında şöyle bir cümleye rastlarız. “Eğer, başıma o korkunç olayın geleceğini bilseydim, oraya asla adımımı atmazdım.” Bu bir yakınma cümlesidir ama aynı zamanda muhtemel bir felaketi de haber vermektedir. Öte yandan belirsizliklerle doludur. Anlatıcının hatasının ne olduğu ve mahiyeti,  sonuçları ortaya çıkıncaya kadar okur tarafından anlaşılamaz. Bu teknikle, okur bir beklentiye sokularak metne gerilim ve merak unsurları katılmış olur. Sadece hikayenin başında değil, olayların herhangi bir aşamasında da bu tekniğe başvurulabilir.

1876’da Pennsylvania’da dünyaya gelen Mary Roberts Rinehart, çok ünlü bir yazar olarak 1958 yılında New York’ta öldü. Öldüğünde kitapları 10 milyondan daha fazla satmış durumdaydı. En büyük rakibi Agatha Christie’ydi ve ondan daha ünlü olduğu söyleniyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda muhabirlik yaptı; aralarında Churchill’in de olduğu pek çok tarihi karakterle mülakat gerçekleştirdi.

Agatha Christie ile yazarlık rekabeti, ilginç bir biçimde sansasyon alanında da sürdü. 1947 yazında uşağı tarafından öldürülmek istendi. O sırada 71 yaşındaydı, olaydan yara almadan kurtuldu. Emektar uşak ise hapishanede kendisini astı.  Bu olay, Amerikan basınını günlerce meşgul etti. Cinayet teşebbüsü, Maine’de, deniz kıyısındaki yazlık evde yaşanmıştı. Bu ev, aşağıda ele alacağım 1945’de yayınlanan Sarı Oda romanının geçtiği yerdeydi. Yazara esin kaynağı olan da evin kendisiydi muhtemelen. Cinayet teşebbüsünden kısa bir süre sonra bölgede çıkan büyük bir orman yangını tehditi üzerine yazar ve ailesi Maine’i terk etmek zorunda kaldılar. Yangın, kısa sürede büyüdü ve evi sarıp küle çevirdi. Böylece, yazdığı polisiye romanlarla günümüz polisiye yazarlarının önünü açan  Mary Roberts Rinehart’la ilgili pek çok eşya, not ve el yazması tamamen yok oldu.

 

Sarı Oda

Mary Roberts Rinehart, Sarı Odayı 1944 yılında yazmış. Doğrudan olmasa bile, romanın konusu savaşla ilgili. Romanın kahramanı Carol Spencer, nişanlısını iki yıl önce savaşta kaybetmiş bir genç kız. Ağabeyi Greg Spencer de, en şiddetli hava savaşlarının yaşandığı Pasifik’te görev yapan bir pilot. Greg, gösterdiği yararlıklar dolayısıyla madalyaya layık görülmüş. Hikaye, onun madalya töreni için bir aylık bir izinle ülkesine dönmesiyle başlıyor. New York’ta annesiyle birlikte yaşayan Carol, bir haziran sabahı New Port’ta yaşayan ve zengin bir adamla evli olan ablası Elinor’a gitmek üzere yola çıkarlar. Annesinin amacı oğlunu karşılamak ve onunla birlikte izin süresi boyunca Maine’deki yazlıkta kalmaktır. Carol, ağabeyinin bu emrivakiden hoşlanmayacağını, çünkü bu aylarda Maine’in henüz soğuk olduğunu, denize bile girilemeyeceğini düşünür. Ayrıca ev de bu ani gelişe hazır değildir. Gerçi, eve sürekli bakan bir kadın ve bahçıvan vardır ama onların da Spencerler gelene kadar evi toparlamaları zordur. Elinor’un garip bir şekilde annesiyle kız kardeşini evde bırakıp tek başına New York’a gitmesi, Greg’den de bir türlü haber alınamaması üzerine Bayan Spencer, Carol’u  biri emektar ikisi yeni hizmetçiyle birlikte Maine’e göndermeye, kendisi ise evde kalıp oğlunu ve büyük kızını beklemeye karar verir.

Sarı Oda 2Carol, sıkıntılı ve yorucu bir yolculuktan sonra yazlık eve ulaşır. Ancak onu orada iki sürpriz beklemektedir. Bahçıvan, geçirdiği apandisit ameliyatı yüzünden ev ve bahçeyle hiç ilgilenememiştir. Eve bakan kadın Lucy ise, hiçbir hazırlık yapmamıştır. Çünkü, iki gün önce yazlık evin merdivenlerinden düşmüş ve ayağı kırılmıştır. Carol, onu ziyaret etmek ister ama tuhaf bir biçimde polis buna engel olur. Kadının kimseyle görüşmesine izin verilmemektedir. Söylentilere göre, yazlık evde tek başına kalan Lucy, gece yarısı bir ses duymuş, merdivenlerin başına geldiğinde birisi onu aşağıya itmiştir. Dedikodular bununla bitmez. Komşulardan biri o gece, New York’ta olması gereken Elinor’u kasabada gördüğünü iddia etmektedir. Bir başka komşu ise, evdeki “sarı oda” diye bilinen odanın penceresinden yansıyan bir ışık gördüğünü söyler.

Eve girdikleri andan itibaren bir yanık kokusuyla karşılaşan Carol ve yanındakiler, bir süre bu kokunun kaynağını bulamazlar. Ancak çok geçmeden vaziyet anlaşılır. Ütü dolabında yarı yanmış bir kadın cesedi vardır.

Böylece Carol için, heyecan ve kuşku dolu günler başlar.

Bir polisiye roman olmanın ötesinde aynı zamanda bir gerilim ve heyecan romanı Sarı Oda. Yazar, ilmik ilmik ördüğü küçük olaylarla okuru büyük bir gerilim içine sokuyor. Bir yandan gizemi çözmeye çalışan, diğer yandan da kuşku içinde kıvranan kahramanlarıyla okurun merak duygusunu en üst düzeye çıkarmayı başarıyor.

Bu romanı ilk kez uzun yıllar önce okumuştum. Konusu hiç aklımdan çıkmadı ama yazarının kim olduğunu unuttum. Yıllar sonra polisiye ile ciddi ciddiSarı Oda 3 ilgilenmeye başlayınca Sarı Odanın Esrarı adlı bir kitaptan söz edildiğini işittim. Gaston Leroux’nun bu romanının polisiyenin temel taşlarından biri olduğu söyleniyordu. Sarı Odanın Esrarı’nın, yıllar önce okuduğum Sarı Oda olduğunu zannederek, eski bir dosta yeniden kavuşmanın heyecanına benzer bir heyecanla kitabı satın alıp okudum. Sonuç: Tam bir hayal kırıklığı. Bir kere, bu farklı bir romandı. Ama daha fenası, Sarı Odanın Esrarı, tarihi (!) olmasının dışında, polisiye türü açısından Sarı Oda kadar nitelikli bir kitap değildi. Yıllar sonra, Mary Roberts Rinehart’ın Sarı Oda romanını tekrar okuduğumda bunu bir kez daha anladım. Gaston Leroux’la hemen hemen aynı yıllarda ilk şaheseri The Circular Staircase’i yayınlayan bu büyük Amerikalı yazarın ülkemizde adının bilinmemesi, kitaplarının yayınlanmaması gerçekten yürek sızlatıcı.

Doğal olarak, Mary Roberts Rinehart diye bir yazardan haberleri olmayan kimi polisiyecilerin, “katil kim” romanlarının İngiltere’ye mahsus ve Agatha Christie’yle biten bir tür olduğunu zannetmeleri hiç şaşırtıcı değil.

Bu vesileyle tekrar yazıyorum: Polisiye, temel olarak “katil kim?” muammasına dayanır. Bir polisiye roman, sadece katilin (suçlunun) belirlenmesi sürecine odaklanmalıdır. Çözümle doğrudan bağlantısı olmadığı sürece, kahramanların özel hayatlarının girdi-çıktısı, tarihi olayların ya da ideolojilerin tasviri ve karakter analizleri gibi ayrıntılara, polisiyede yer yoktur.

***

Kitabın Künyesi:

Adı: Sarı Oda

Yazan: Mary Roberts Rinehart

Çeviren: Günseli Arran

Yayınevi: Hayat Kitapları

Basım Yılı: 1964

Sayfa Sayısı: 160

En Son Yazılar