Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

YeniSayı Çıktı

Polisiye Dergi Dedektif'in yeni sayısını şimdi ücretsiz okuyabilirsin!

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ’NDE BU SAYI- ÖLÜMCÜL OYUN

Diğer Yazılar

Gamze Yayık
Gamze Yayık
Gamze Yayık. 1972 yılında doğdu. Babasının memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin farklı şehir ve okullarında süren eğitimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezuniyetiyle son buldu. İşsiz bir mühendis olarak başladığı yetişkinliğini Ying Yang mahlasıyla DivxPlanet sitesinde polisiye dizi ve filmlere gönüllü altyazı çevirmenliği, altyazı editörlüğü yaparak geçirdi. En büyük tutkusu olan kitaplardan ve okuyup öğrenmekten asla vazgeçmedi. İzmir’de yaşıyor. Halen Handan Gökçek’in “Yaratıcı Yazarlık” Atölyesi’nde polisiye okuma tutkusunu yazma uğraşına çevirmeye çabalayan bir öğrenci.
DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ'NDE BU SAYI- ÖLÜMCÜL OYUN 1

Dedektif Dergi yazarları olarak polisiye metinler üretmek için hem güncel hem de eski eserleri okumak kadar tartışmak gereğini hissetmiş ve kendi kitap kulübümüzü kurmuştuk. Kasım 2023 tarihinden itibaren iki ayda bir yaptığımız toplantılarımıza ait notlarımızı önceki sayılarımızda sizinle paylaştık. Okumayanlar veya tekrar okumak isteyenlere bir göz atmalarını salık veririz.

Bu sayı için Amerikalı yazar David Foley’in Ölümcül Oyun (Deadly Murder) oyununu okuduk ve konuştuk. Eseri dilimize kıymetli yazar ve editörümüz Emel Aslan’ın kazandırdı.

Emel Aslan’ın sunumunu yaptığı kulüp toplantımızın sadeleştirilmiş metnini sizlerle paylaşırken, oyun metnini okumak yahut oyunu izlemek isteyenler için sürpriz bozan uyarısı vererek başlayalım.

Keyifli okumalar.

Emel Aslan: Ölümcül Oyun (Deadly Murder) oyunu, halen NYU’da yaratıcı yazarlık dersleri vermekte olan Amerikalı oyun yazarı David Foley’in heyecan ve gerilim yüklü bir eseri. Yazarın tanınmış yapıtlarından bazıları; Nance O’Neil, Paradise, Sad Hotel, Cressida Among the Greeks, Suffering the Witch, The Last Days of Madalyn Murray O’Hair in Exile’dır.

Ölümcül Oyun ilk olarak 14 Haziran 2007’de Owensboro, Kentucky’deki Polisiye Yazarları Festivali’nde “If/Then (Eğer/O zaman)” adıyla görücüye çıkmış, sonrasında Amerika başta olmak üzere Avrupa ve Asya’nın büyük kısmında sahnelenmiş, pek çok dile çevrilmiş ve 2008 yılında En İyi Tiyatro Oyunu dalında Edgar Ödülleri’ne aday gösterilmiştir.

Ölümcül Oyun benim 2015 yılında yaptığım Türkçe çevirisiyle Türkiye sahnelerinde de kendine yer buldu. 2020-2021, 2021-2022 ve 2022-2023 yıllarında üç sezon boyunca Erzurum Devlet Tiyatrosu’nun yetenekli sanatçıları tarafından değerli yönetmen Mehmet Yıldız rejisiyle sahnelenen oyun, Türkiye’nin pek çok bölgesine turne yaparak izleyicilerin büyük beğenisini topladı. Ayrıca Ankara’da yerleşik bulunan Ritüel Sanat Merkezi de 2022-2023 sezonunda oyunu izleyicileriyle buluşturdu.

Ölümcül Oyun, yazarın muamma ve gerilim dozu en yüksek oyunlarından biridir. Konusunu kısaca özetlemek gerekirse: Oyun kırklı yaşlarının sonundaki çekici, entelektüel, varlıklı ve özgüveni yüksek bir mücevher tasarımcısı olan Camille’in New York-Manhattan’daki apartman dairesinde geçer. Küçük bir kasabada, yoksul bir ailenin çocuğu olarak büyüyen Camille’in hayatı, kendisinden hayli yaşlı ve zengin kocasının ölümüyle değişmiştir. Çalışkan ve hırslı yapısının da yardımıyla iş hayatında başarıyı yakalamış, oldukça tanınan bir kadındır. Tek gecelik ilişki yaşadığı genç ve yakışıklı garson Billy’nin beklenmedik şekilde ona şantaj yapmasıyla gerilimli ve gizemli bir ilişkiler yumağı başlayacak, geçmişlerine dair pek çok ortak noktaları olduğu ortaya çıkacaktır. Binanın güvenlik görevlisi Ted’in de bu ölümcül oyuna dâhil olmasıyla olaylar gelişir ve tüm düğümler tek tek çözülür. Oyunun tüm haklarının ONK Ajans, İstanbul tarafından korunduğunu da belirtmeden geçmeyelim.

Gelelim detaylı incelememize. (Bundan sonrası oyunu okumayan/izlemeyen okurlarımız için spoiler içermektedir.)

Birinci Perde:

Oyunumuz üç kişinin arasında geçiyor: Kırklarının sonundaki çekici, zeki ve aykırı mücevher tasarımcısı Camille Dargus, yirmilerinin başındaki yakışıklı garson Billy ve Camille’in binasında çalışan güvenlik görevlisi, Ted. Zaman; günümüz. (Tabii, günümüz derken, 2000’lerin başından bahsediyoruz.) Mekânımız, Camille’in Manhattan’daki Soho Loft dairesi. Oyunun tek mekânda geçmesi ve yalnızca üç kişilik oyuncu kadrosu gerektirmesi, sahne geçişleri açısından rejiye rahatlık ve ekonomik şartlar bakımından kumpanyalara kolaylık sağlıyor.

Perde, Camille’in evinin salonunda üzerinde havluyla dolaşan genç ve yakışıklı Billy ve hemen ardından salona gelen Camille ile açılır. Aralarındaki diyaloglar ilerledikçe tek gecelik bir ilişki yaşadıklarını, Billy’nin bir önceki akşam ziyafetinde Camille’e servis yapan garson olduğunu anlarız. Camille’in genç ve yakışıklı erkeklere zaafı vardır ve bunu açıkça söylemekten çekinmemektedir. Ciddi bir ilişki aramaz, zeki, başarılı ve özgüveni yüksek bir kadındır. Kısa süreli sohbetlerinde aralarındaki entelektüel farklılıklar ve Billy’nin zengin olmayı kafasına koymuş bir genç olduğu yavaş yavaş anlaşılır. Billy sohbeti uzatmak ve Camille’i daha yakından tanımak, Camille ise onu bir an önce evden gönderip uyumak arzusundadır. Sohbet ilerledikçe Camille’in hâlihazırda başarıyla yürüttüğü mücevher işini kurarken, ölmüş kocasından kalan mirastan faydalandığını öğreniriz.

Camille, Billy’yi gitmeye ikna etmeye çalışırken Billy yatak odasına bir kamera gizlediğini ve geçirdikleri geceyi kayda aldığını ifşa ederek Camille’e şantaj girişiminde bulunur. Eğer kendisine 50 bin dolar vermezse kayıtları internete yükleyeceğini söyler ancak Camille buna burun kıvırır. Konuşmaları esnasında aslında Billy’nin kendisini önceden araştırdığını, zaaflarından haberdar olduğunu ve o geceyi Camille ile geçirmek için plan yaptığını anlarız. Ancak Billy’nin şantajı Camille’e sökmez. Camille görüntülerin itibarına hiçbir gölge düşürmeyeceğini, bilâkis gencecik bir adamla birlikte olan orta yaşlı bir kadın olarak ününe ün katacağını söyleyerek Billy’yi hayal kırıklığına uğratır.

Billy evden ayrılmamakta inat eder. Dolayısıyla Camille onu göndermek için binadaki güvenlik görevlisi Ted’i çağırmak zorunda kalır. Ted gelir, Billy’yi zor kullanarak evden dışarı atmaya çabalarken kamerayı Billy’nin çantasından alır, Camille kamerayı yere atıp kırar. Ted, Billy’yi kapıdan çıkarmaya çalışırken Billy, bir anda Ted’in silahını kapar, başına vurup adamı bayıltır ve silahını Camille’e doğrultur. Artık işler biçim değiştirmeye ve tehlikeli bir hâl almaya başlamıştır.

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ'NDE BU SAYI- ÖLÜMCÜL OYUN 2
New York Vertigo Tiyatrosu, Shari Wattling, Jay Northcott Fotoğrafçı: Fifth Wall Media

Ted baygındır. Billy Camille’i bağlayarak koltuğa oturtur, ellerine eldiven giyerek evde bir şeyler aramaya başlar. Çekmeceleri, dolapları karıştırır. Camille ısrarla sormasına, ona para teklif etmesine rağmen ne aradığını söylemez. Yalnızca Camille’e geçmişiyle ilgili sorular sormaya devam eder. Gizemin, geçmişte bir yerlerde saklı olduğunu anlamaya başlarız.

Billy’nin bir süreliğine odadan çıkmasıyla Camille, Ted’in üzerine atılarak onu uyandırır. Ted sersemliğini atamadan Billy odaya döner. Elindeki silahı sallarken yanlışlıkla ateş alır ve silahın boş olmadığını anlarız. Billy, Ted’i odadaki borulardan birine kelepçeler ve Camille’ı ortalıktan kaldırmak için sırtlayarak yatak odasına götürür ve yatak başlığına bağlar. Ağzını da bağlamıştır.

Billy, Ted’in yanına geri döndüğünde aralarında geçen konuşmalardan, bu planı ikisinin birlikte tasarladıklarını anlarız. İkili evin altını üstüne getirerek ne olduğunu bilmediğimiz bir “şey” aramaktadırlar. Ted, kadına sormalarını önerse de Billy asla kabul etmez. Aramaya devam ederler ama bulamazlar.

Billy, bilgi alabilmek ve aradığını bulabilmek için Camille’i salona geri getirir. Mutfaktan da bir bıçak alıp gelir ama kullanmaz, masanın üzerine bırakır. Camille, Billy ile birlikte serbestçe evde dolaşan ve ortalığı karıştıran Ted’i görünce onun da planın bir parçası olduğunu anlar. Billy, Camille’e sorular sormaya devam eder. Camille’in kocası ölmeden önce Wisconsin’de yaşadığını öğrenir. “Ne tesadüf,” diyerek geçmişlerinin oralarda bir yerlerde çakıştığının ipucunu verir.

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ'NDE BU SAYI- ÖLÜMCÜL OYUN 3
The Winnipesaukee Playhouse New Hemshire

Artık Camille de oyunun bir parçası olmuştur. Billy’nin aklından geçenleri çözebilmek için o da ona geçmişiyle ilgili sorular sormaya başlar. Billy’nin gerçek adı olmadığını tahmin eder ancak gerçek adını öğrenemez. Camille’in gerçek adının Edna olduğu anlaşılır. Kocasının neden öldüğünü sorgulandığında Camille hiç açık vermez.

Billy’nin bir süreliğine odadan çıkınca Ted’le baş başa kalan Camille, onun ağzından bilgi almaya çalışır. Ted, Billy tarafından güzel sözlerle kandırılarak bu tehlikeli oyuna dâhil olmuştur. Camille, çok da zeki olmayan Ted’e doğru soruları sorarak ne aradıklarını anlamaya çalışır. Evdeki mücevherleri alabileceklerini söyler. Diğer mücevherleri bankadaki kasasında tutmaktadır. Ancak Ted’in söylediğine göre “aradıkları şeyi” kasada tutması imkânsızdır.

Camille, Ted’i kendisini koltuğa oturtması ve ellerini çözmesi için ikna eder. Salona dönen Billy, Camille’i o hâlde görünce Ted’e kızar. “Ona nazik davranmak zorunda değilsin, şeye ne yaptığını hatırlasana…” derken, asıl konunun geçmişte yaşanmış birtakım olayların intikamı olabileceğine dair bir ipucu alırız.

Camille bir punduna getirip koltuğun altındaki panik butonuna basar ve polisin yolda olduğunu söyler. Ted korkuya kapılır ve oradan ayrılmaları için Billy’yi ikna etmeye çalışır ama başaramaz. Bu arada Camille sürünerek cep telefonuna ulaşmayı başarır. Billy bunu fark eder, silahını ona doğrulturken Ted masadan aldığı bıçakla Billy’yi bıçaklar. Billy kanlar içinde, cansız yere düşer. Ted silahı alıp Camille’e doğrultur ve perde kapanır.

İkinci Perde:

Billy yerde kanlar içinde cansız yatmakta, Ted elinde silahı tutmakta, Camille şok geçirmektedir. Ted bıçağın sapındaki izleri temizler, Camille’in eline tutuşturur. Böylece polis geldiğinde Ted arka kapıdan kaçacak, Camille cesetle baş başa kalacaktır. Bu arada Camille’i kan tutmaktadır. Kadın polisin gelmeyeceğini, sistemin henüz devreye girmediğini, onlara blöf yaptığını itiraf etmek zorunda kalır.

Ted ne yapacağı konusunda kararsızlıklar yaşar. Camille’i de mi öldürsün, öldürmeden orayı terk mi etsin yoksa cesedi yok mu etsin derken, Billy’i banyoda parçalara ayırıp evden çıkarmaya karar verir. Salondaki cesedi banyoya doğru sürüklerken sahne kararır.

Sahne tekrar aydınlandığında Ted salona içinde ceset bulunan kocaman bir valizi sürükleyerek getirir. Her yeri temizlemiştir. Camille’in bağlarını çözer. Camille her ikisine birer viski doldurur. Karşılıklı sohbet devam ederken Ted’in kumar borcu yüzünden bu işe bulaştığı anlaşılır. Ted, Billy’nin cazibesine kapılmıştır ve bu konuda ikisinin de aynı tuzağa düştüğü aşikârdır. Camille olanları unutmayı ve hayatlarına devam etmeyi teklif eder ancak bu sefer Ted buna yanaşmaz. Oraya Billy ile birlikte almak için geldikleri “şeyi” almadan gitmeyeceğini söylemekte ısrar eder, ancak bu “şeyin” ne olduğunu bir türlü anlayamayız. Camille’in geçmişiyle bağlantılı bir şey olduğu kesindir. Camille yoksul bir aileden gelmektedir. Babası bir araba kazasında erken yaşta ölmüştür. Annesi çocuklarını zor koşullar altında büyütmüştür. Camille de zamanı gelince kendisinden yaşça büyük, çok zengin bir adamla evlenmiştir. Ancak kısa sürede yoğun bir psikolojik baskıya ve manipülasyona maruz kaldığını idrak etmiştir. Kocası onunla âdeta kedinin fareyle oynadığı gibi oynamış, kişiliğini, var oluşunu yok etmiştir.  Bu yüzden çok mutsuz olmuş ve ayrılmak istemiştir.

Ted’in iddia ettiğine göre; kocasıyla gittiği bir Jamaika seyahati sırasında 5 milyon dolar değerindeki meşhur mücevher Zümrütler Yıldızı’nı çalınmış göstererek sigortadan parasını almışlardır. Camille o mücevheri hayat sigortası olarak kendisine saklamıştır. Kocası ölünce, tüm parası ve aslında çalınmamış olan mücevher Camille’de kalmıştır. Bu yüzden onun varlığından kimse haberdar değildir ve evde saklamaktadır. Tabii Ted’in iddiasına göre. Camille böyle bir şeyin kesinlikle söz konusu olmadığına Ted’i ikna etmeye çalışır. Öyle bir mücevher yoktur. Ancak Ted, Billy’ye inanmıştır bir kere. Asla ikna olmaz.

Camille’in kafasına silah dayayarak istediği bilgiyi almaya çalışır. Feci şekilde kan tutan Camille’i içinde cesedin bulunduğu valize yaklaştırarak korkutur. Camille bayılır, daha doğrusu bayılmış numarası yapar. Ted’le mücadeleye girişir ve bir şekilde silahı adamın elinden almayı başarır. Şimdi roller değişmiştir.

Camille, silahın elinde olmasının verdiği güçle ve etkili konuşmaları sayesinde Ted’i valizle birlikte evden gitmeye nihayet ikna eder. Ted kapıdan çıkmadan önce son kez iki kelime söyler: “Mildred Johanssen.” Billy kendisine bunların Camille’in çözülmesini sağlayacak anahtar kelimeler olduğunu söylemiştir çünkü. Camille bu ismin kendisi için bir şey ifade etmediğini söylese de rengi atar. Ted’in iddiasına göre Billy’ye Zümrütler Yıldızı’ndan bahseden kişi bu kadındır. Üstelik bu hanım Billy’nin rahmetli annesidir. Ted’in anlattığına göre Mildred zamanında Camille ile kocasının hizmetçisi olarak çalışmıştır. Sonra oradan ayrılmış ve zorlu bir hayata düşmüş, alkolik olmuştur. Bir gün arayıp Camille’den yardım ister ancak Camille onu geri çevirir. Mildred zamanında Camille’e bir iyilik yapmıştır ancak karşılığında istediği yardımı göremediği için ölüm döşeğindeyken Zümrütler Yıldızı hikâyesini oğlu Billy’ye anlatır.

Bunları duymak Camille’i fena hâlde sarsar. Olayın aslını anlatmaya başlar: Evet, Zümrütler Yıldızı gerçektir ve anlatıldığından daha da muhteşem bir şeydir. Haiti’ye kocasıyla tatile gittiklerinde Camille odayı yağmalamaları için birilerini tutmuştur. Hâlbuki mücevher daha önce Mildred’ın çantasında Wisconsin’e geri dönmüştür. Kocasının bundan haberi yoktur ve sigortadan parasını alır. Asıl kritik nokta ise Mildred, Camille’in hizmetçisi değil, kız kardeşidir. Billy de yeğeni değil oğludur.

Ted’e Zümrütler Yıldızı’nı vereceğini söyler, yerini tarif eder. Ted çekmecede mücevheri bulmaya çalışırken kafasına fil saatiyle olanca gücüyle vurup adamı öldürür. Polisi aramak üzere cep telefonunu alır. Son anda valizi hatırlar ve mide bulantıları içinde onu ortadan kaldırmaya çalışır. O esnada Billy tekrar sahnede belirir, ölmemiştir. Ölümünü Ted’le birlikte kurgulamışlardır.

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ'NDE BU SAYI- ÖLÜMCÜL OYUN 4
KELLERTEATER’da 2022’de oynanan oyundan bir sahne. Foto: siimvahur_huge

Oyunun tamamında olduğu gibi yine taraflar birbiri üzerinde psikolojik üstünlük kurma ve istediğini elde etme mücadelesi verirler. Artık final düellosu başlamıştır. Billy’nin anlattığına göre Camille (o zamanki adıyla Edna) kocası öldüğünde hamiledir. Çocuğu aldırmak ister ancak dindar bir kadın olan kız kardeşi Mildred buna karşı çıkar ve çocuğu kendisi alır. Aslında Zümrütler Yıldızı, Ted’i bu oyunun içine çekmek için Billy’nin uydurduğu bir şeydir.

Gelgelelim, Camille bir daha Mildred ile iletişime geçmemiştir. Mildred ondan yardım falan istememiştir. Bu da Billy’nin uydurduğu bir hikâyedir. Ve çok şükür ki Billy, Mildred’ın oğlu falan değildir.

Aslında işin gerçeği şudur: Billy, Camille’in kocası Gerald’ın başka bir kadından gayrimeşru doğmuş oğludur. Gerald öldüğünde kadın hak iddia etmiş ancak 50 bin dolar verilerek geri gönderilmiştir. Kadın kötü bir hayat sürmüş ve oğlunu Camille’in kız kardeşi Mildred’dan bilgi alması için yönlendirmiştir. Mildred, kocasını öldüren Camille’e cesedini uçurumdan atarak kaza gibi göstermesinde yardım etmiş ve bu yüzden hayat boyu vicdan azabı çekmiştir. Billy tüm bunları öğrenmiş ve Camille’in karşısına çıkmaya karar vermiştir. Zamanında Camille’in kocasıyla evlenerek yaptığı çıkışı o da Camille ile evlenerek yapmak isteğindedir. Hayatını garantiye almak için Camille’e evlenme teklif eder. Tüm bunları direkt söylemek yerine türlü türlü psikolojik oyunlar oynayarak yapmıştır: Tıpkı babası Gerald gibi.

Camille fil saati alıp Billy’ye fırlatır, Billy refleksle üzeri kanla kaplı saati tutar. Camille silahı alıp adama doğrultur. Polisin numarasını çevirir ve son sözlerini söyler:

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ'NDE BU SAYI- ÖLÜMCÜL OYUN 5
The Winnipesaukee Playhouse. Oyuncular: TJ Lamando ve Wendi Yellin

Evimde bir adam var. Güvenlik görevlimi öldürdü. Şu anda ona silah doğrultmuş durumdayım… Evet, güvenlik görevlimin silahı… Tamam. Tamam… Yine de ne olur acele edin. Bu şekilde onu ne kadar tutabilirim bilmiyorum. [BILLY’e bakarak] Kaçıp gecenin karanlığında kaybolabilir ve onu asla bulamayabilirsiniz. Ya da onu vurmak zorunda kalabilirim. Şu anda – bunu kestirmek çok zor…”

Ve perde kapanır…

Evet, kısaca fikirlerimi söyleyerek sözü size bırakayım. Oyunun karakter ve psikolojik derinliğini, diyalogların akıcılığını ve mantık silsilesini çok sevdim. Âdeta bir pinpon maçı izler gibiydi. Bu kadar sınırlı bir ortamda ve yalnızca üç kişiyle gerilim dozu bu kadar yüksek ve ters köşeleri bu denli fazla bir oyun yazmak önemli bir başarı diye düşünüyorum. David Foley harika bir iş çıkarmış.

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜ'NDE BU SAYI- ÖLÜMCÜL OYUN 6
Erzurum DT Ölümcül Oyun Afişi

Erzurum DT’nin Mehmet Yıldız rejisini de kanlı canlı (kelimenin tam anlamıyla kanlı canlı, zira finalde kan gövdeyi götürüyordu, tüm sahne ve oyuncular kana bulanmıştı) izleme şansına eriştim. Oyunu çok iyi bilmeme rağmen heyecandan yerimde duramadım desem yeridir.

Umarım sizler de keyif almışsınızdır. Belki bir gün tekrar sahnelerde izleme şansımız olur. Olsa ne güzel olur…

Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ederim…

Gamze Yayık: Harika bir metin ve güzel bir sunumdu Emel, teşekkür ederiz.

Serap Gökalp: Emel Aslan’a önerisi için teşekkür ederim, asıl önemlisi çok temiz bir çeviri olmuş. David Foley adına da kabul etmesini diliyorum.

Üç kişilik, bir odada geçen bir oyunun sıkıcı olmasını beklerdim ama hiç de öyle olmadı. Olay ve piyes eş zamanlı akıyor. Hatta metin öyle dinamikti ki okumadım da sanki izledim.

Oyunun önermesi bence “Zekâ, soğukkanlılıkla birleştiğinde mükemmel olur.” Metin başkarakter Camille’in kazanması için kurgulanmış. Zaman zaman zor duruma ve hayal kırıklığına düşse de sonunda mutlak zafer onun oluyor. Bu karakteri yaratarak kadın olma kavramını etkin çizip öne çıkarması nedeniyle de yazar kalbimi kazandı.

Ölümcül Oyun her ne kadar etkileyici karakterlerden oluşsa da karakterden değil, olaydan hareket eden bir metin, bilmem bana katılır mısınız? Beni olaylar, daha doğrusu olay örgüsü çok etkiledi. Karakterler olayın seyirciye aktarımı için var edilmişler sanki. Beri yandan piyeste tüm ögelerin (karakterlendirme, diyalog, olay örgüsü, çatışma vs.) birbirinin içinde eriyip kaynaştığını görüyoruz ki bu yazarın başarısıdır.

Eksen karakterin geçmişte içsel ve dışsal birtakım zorunlulukların baskısıyla eyleme itilmiş olduğunu izledik. Olayın ‘şimdi’sinde de aynı baskı var ve onu eyleme itiyor, parasını koruma, kendini koruma gibi dertleri var ki bunlar onu başarılı kılıyor.

Yapıtta diyalektik yaklaşım (karşıtlıkların kullanılarak olayın ilerlemesi) son derece hızlı ve başarılı kullanılmış. Bu hem oyunun soluksuz izlenmesini hem de seyircinin zihnini sürekli tetik ve etkin tutmasını sağlıyor. Zıtlıklar, dengeler sarkaç gibi bir karakterden diğerine bir olaydan diğerine gidip geliyor.

Oyundaki çatışmaların son derece başarılı olduğunu görüyoruz, sürekli bir eylem var. Çatışma çeşitliliği nedeniyle ilgi hep dorukta oluyor. Sıçrama, (Kimi zaman kademeli kimi zaman karakter yapısı gereği çok hızlı) dönüşüm, (Birbirinden daha büyük ve tehlikeli küçük çatışmaların belirmesi, krize dönüşüp doruk noktasında patlaması) olası çatışmalar (kadının imdat düğmesine yaklaşmaya çalışması süreci gibi) gördük.

Oyunun bu denli diri olmasının bir nedeni de sanırım kriz veya saldırı noktası dediğimiz karakterlerden en az birinin yaşamında dönüm noktası olması hali ki metinde bu sürekli değişti, bir karakterden diğerine geçti.

Oyunun finali tam bir şok dalgasıydı. Hele Camille’in polisten yardım almak için yaptığı telefon görüşmesini muhteşem buluyorum. Çünkü ihbar gibi görünmekle birlikte Bill’e verdiği mesaj çok güçlü, kontrolü ele aldığının göstergesi ve neredeyse adama bir talimat veriyor.

Oyunun sonunda baştaki güçlü kadınla başlayan çember tamamlanıyor, oyun yine güçlü kadınla son buluyor. Sahnede izlemeyi çok arzu ederim.

Güneş Barguş: Emel’in sunumunda söylediği gibi oyunda psikolojik bir savaş var ve bu aslında hayatta kalma mücadelesi. İç çatışmalar, ahlaki ikilemler, karakterler arası çatışmalar gözlemliyoruz. Özellikle bu çatışmalar okurun/izleyicinin merakını en üst seviyede tutmayı sağlıyor. Dipnotlardaki açıklamalar için çevirmenimize teşekkür ederim. Çingene bohçası gibi benzetmeler yerindeydi. Metin açık ve tutarlıydı. Bittiğinde aklımızda herhangi bir soru işareti kalmadı. Baştan sona sıkılmadan okudum ve beğendim.

Gencoy Sümer: Ben yönetmen olsam, Mary Poppins’in çantası tabirini kullanırdım. Mary Poppins’i ve çantasını bilmeyen de tiyatro izleyicisiyim demesin kendine.

Mehtap Sezer: Polisiye türünde bir tiyatro oyunu okumamıştım ve çok hoşuma gitti. Kurgu başarılı, diyaloglar netti, sahneler birbirine kesintisiz geçti. İniş çıkışlar ve ters köşeler heyecanlandırdı beni de. Kısa bir metinde bunu başarmak da zekâ ve beceri gerektirir.

Bill bir yerde “Bu oyun yüz farklı şekilde oynanabilirdi,” demişti. Kurgunun bir anda farklı bir yöne döndüğünü görünce bu sözün yazarın biz okura bir notu olduğunu düşündüm.

Okuması çok zevkliydi, ben de bir gün izleyebilmeyi diliyorum.

Gencoy Sümer: Ölümcül Oyun, minimal mekân ve karaktere dayanan ve izleyiciyi sürekli şaşırtan bu nedenle deyim yerindeyse diken üstünde tutan polisiye-gerilim türünde bir eser. Olaylar bir satranç maçı gibi hamle hamle ve milimetrik hesaplarla ilerliyor. Yazar daha ilk sahneden itibaren gerilim yaratıyor ve bu gerilim giderek artıyor. Art arda gelen sürprizler, beklenmedik hamleler, ters köşeler, karakterlerin ruh hallerindeki ve amaçlarındaki değişmeler eseri bir zekâ oyununa dönüştürüyor. Açıkçası, bu hamlelerin ve sürprizlerin çoğuna hazırlıksız yakalandım.

Oyunda, dikkatimi ilk çeken şey, kadın-erkek rollerindeki (sosyolojik anlamda) transformasyon oldu. Polisiyede geleneksel anlayışa uygun olarak, genellikle yaşlı erkeklerin genç kadın sevgilileri olur, yaşlı kadınlarsa adeta cinsiyetsizleşirler.  Yaşlı ve zengin erkekler, geçmişlerinde bir sır (çoğu kez ölümcül) barındırırlar. Genç kadınlarsa baştan çıkarıcı ve komplocudurlar. Bu oyundaysa, geleneğin aksine kendisine tek gecelik genç sevgililer bulan bir kadın var. Bu kadının geçmişi sırlarla dolu. Erkeklerse femme fatale rolündeler. (Hommes fatale!…) Oyunu izlemedim ama metinden anladığım kadarıyla oldukça keyifli. Diyaloglar minimal ve yer yer esprilerle süslü. Sürekli twistlerin olması, izleyicinin ilgisini kaybetmemesini ve temponun düşmemesini sağlasa da okur açısından aynı şeyi söylemek zor. Bu kadar çok twist biraz yorucu ve bir süre sonra beklenti yaratıyor. Yani artık her an yeni bir twist bekliyorsunuz ve gerçekten de oluyor. Buna rağmen 2. perdede gerilim daha düşük. Bu yüzden 2. perde, arka plandaki hikâyelerin neden olduğu twistlerle sürükleniyor. Bu perdeyi ayakta tutan kadının geçmişi ve aranan nesneyle ilgili gizem.

Sürekli sürpriz beklentisi bir kere başladıktan sonra, artık söylenen hiçbir şeye inanmaz oluyor insan. Komplonun ucunun nereye dayanacağını kestirmek zorlaşıyor. Ben finalde (ironik) bir mutlu son tahmin etmemiştim. Açıkçası böyle biteceğini düşünerek ve sonraki günlerin çok daha kötü şeylere gebe olduğunu hayal ederek, yazarı tebrik etmek üzereydim ki, David Foley orada da son bir twist yaparak beni hayal kırıklığına uğrattı: Geleneksel polisiye-gerilim şablonuna geri döndü. Her şeye rağmen oyunun çok iyi yazılmış bir polisiye tiyatro oyunu olduğu kanısındayım. Benzer şekilde yazılmış, klasik polisiye-gerilim oyunlarıyla aynı düzeyde. 

Sleuth ve Detahtrap oyunları da minimal oyuncu kadrosuyla (Sleuth: 2 kişi, Deathtrap:4 kişi) ve twistlerle genişleyip muazzam ters köşelerle biten iki oyundur. Deadly Murder biraz onlara benziyor. Bu oyunların sinema filmleri de var. Eğer izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederim.

Bu metinde dedektif yok. Daha doğrusu yok gibi görünüyor ama aslında var. Burada dedektif, izleyici (okur). Çözüm, olay örgüsünün doğal gelişimiyle geliyor. İzleyici de olaylara tanık olan biri olarak, çözümü görüyor. Entrika inandırıcı. Ancak twist beklentisi bazı gelişmeleri öngörülebilir kılıyor. Ana gizem, yani kadının geçmişinde bir sır olduğu, daha açık bir deyişle kocasının ölümünde parmağı olduğu daha ilk anlardan itibaren anlaşılıyor. İkinci ana gizem, yani aranan nesneyse tahmin edilebilir olmaktan uzak. Hatta son sahnelere kadar varlığı bile kuşkulu.

Oyunun bol aksiyon içermesi bana ilginç geldi. Boğuşma, dövüşme, iple bağlama, kelepçeleme, bıçaklama, ağır bir cisim fırlatma, tabancanın patlaması, kan akması gibi aksiyonlar var. Ayrıca bazı erotik sinyaller veren sahne duruşları var. Bu yüzden iyi bir oyuncu kadrosu ve iyi bir yönetmen tarafından sahnelenmesi gereken bir oyun olduğunu düşünüyorum. Aksi halde iş komediye dönebilir.

Oyun hakkındaki eleştirim şu; Ölümcül Oyun bazı klasik metinlerin tekrarı gibi. Yukarıda sözünü ettiğim, Sleuth (Anthony Shaffer) ve Deathtrap (Ira Levin) gibi klasiklerin formülünü kullanmış. Metni okurken, bu iki oyunu ister istemez hatırladım ve birçok benzerlik buldum aralarında. Karakterlerin arka planları derin değil ama bunun polisiye bir metin için kusur olduğunu düşünmüyorum. Yine yukarıda değindim: Sürekli twist yapma arzusu, bir noktadan sonra tahmin edilebilir hale geliyor ve tempo bir tekrara dönüşüyor. En azından bunu hissettiriyor. Bu yorucu biraz.

Gamze Yayık: Sizlerin de diliniz sürekli ‘okudum’ yerine ‘izledim’ diyerek sürçtü. Oyunu okurken kendimiz de kurgucu olduğumuz için ve elbette yazarın başarılı sahne yaratımıyla izliyor duygusu oluştu hepimizde. İlk perde bittiğinde bile isteye bir mola verdim ki o heyecan sürsün. Tansiyonun sürekli yüksek olması benim çok hoşuma gitti. Oyunu izliyor olsak “Ne ara başladı, ne ara bitti anlamadık,” derdik muhtemelen. Tiyatro oyunlarında ilk perde biraz daha ağır ilerler bazen sıkıcıdır, ikinci perdede oyun açılır, aksiyon başlar. Burada ise işler öyle yürümedi. Billy havlusunu çıkarıp kıyafetini giydiği anda ortalık bir karıştı ki olanlara ve anlatılanlara sürekli şaşırdım, bir süre sonra da bunu kabullendim. İkinci perdenin ortalarında artık söylenen hiçbir şeye inanmaz haldeydim.

Oyunda hiç masum karakter yok, aksine kurban rolüne bürünen üç kötü var.

Gencoy hocamın da tespit ettiği gibi bir dedektifimiz yoktu, o nedenle okur olarak ben dedektiftim ve yol boyunca sürekli verilen ipuçlarını değerlendirdim. Billy’nin kitap aralarına bakması oysa aranan nesnenin bir mücevher olduğu gerçeği yazarın okur için hazırladığı bir yanıltma olmalı ki bence ‘adil oyun’ kuralına tersti. Evde değerli parçalar olmasına rağmen farklı bir şey aramaları bana bunun bir çocuk olabileceğini düşündürdü. Billy ve Ted’in ortak olması, Billy’nin ölmesi, aslında Billy’nin bavulda parçalanmış bir ceset olmadığı ve sahneye dönüşü beni arka arkaya şaşırtan aksiyonlar oldu.

Oyunda iki temel olay vardı, biri geçmişte Camille’in kocasını öldürüp kız kardeşinin yardımıyla bu suçtan sıyrılması, diğeri Ted ve Billy’nin mücevher için Camille’in peşine düşmesi. İkinci olayı sahnelerken diğerini diyaloglarla bize anlatarak gösterdiler. Hikâyelerde hep görmeyi arzuladığımız kısa, net bir anlatıydı.

Sıra dışı ilişkiler dikkatimi çekti. Yaşlı kadın-genç adam ilişkisi ve iki erkek arasında yakınlaşma vardı, teyze – yeğen, anne – oğul ensest şüphesi yaratıldı.

Benim tek eleştirim Camille ve Billy arasında geçen konuşmaların zaman zaman o karakterlerden beklenmeyecek bir entelektüel düzeyde olmasıydı. Buna en güçlü örnek olarak Billy’nin Yunan tragedyalarıyla ilgili cümlesini verebilirim.

Aksiyonu bol, okuru/izleyeni ters köşelere savuran eğlenceli bir metindi. Okuduğum için mutluyum.

RAMAZAN ATLEN: Ölümcül Oyun’u birkaç yıl önce Emel sayesinde keyifle okumuş, bol sürprizli kurgusuna hayran kalmıştım. Kitap kulübü için tekrar okurken yine aynı merak, heyecan ve şaşkınlığı yaşadım. Özellikle karmaşık ve sürprizli kurgu nasıl yapılıra dair iyi bir örnek… Ancak bu defaki okuyuşumda aklıma bazı şeyler takıldı. Örneğin Billy’nin ölmüş görünmeyi planlamakla ne elde etmeyi amaçladığını tam anlayamadım. Billy’nin asıl amacı Camille ile evlenmekse, Ted’i sahte bir senaryoyla işe dâhil ettiyse kadının onu ölmüş sanması nasıl bir işlev görecekti? Öte yandan Ted’i en sonda nasıl ekarte edecekti? Belki de artarda gelen onca heyecanlı olay nedeniyle bu soruların cevaplarını gözden kaçırmış olabilirim. Ters köşelerin çok olmasının bir handikabı da okur ya da izleyicilerin bazı ayrıntılara tam hâkim olamaması sanırım… Oyundaki karakterlerin hiçbiriyle özdeşlik kurmak mümkün değil, hepsi az veya çok defolu. En “masum” ve zekâ bakımından saf olan Ted hikâyenin kaybedeni oluyor. Billy ile Camille arasındaki düelloyu ikincisinin kazanmasını yazarın kadın karakterin tarafını tutması ya da ezilen bir kadının zaferi gibi yorumlamadım. Camille de neticede iyi diye niteleyebileceğimiz bir karakter değil. Kendine göre haklı gerekçeleri olsa da kocasını öldürmüş, kocasının ölümünün ardından ortaya çıkan sevgilisini bir miktar para vererek (nerede kadın dayanışması?) sepetlemiş, kısaca amaçlarına ulaşmak için her yolu mübah gören bir karakter. Ama neticede zekasıyla kazanan o oluyor. Bütün bunlar bana göre hikâyenin gerçekçiliğini artıran unsurlar… Çeviriye gelince çok başarılıydı. Emel kaynak metne aşırı sadakat ya da aşırı Türkçeleştirme gibi handikaplara düşmeden son derece dengeli, estetik bir çeviri yapmış. Umarım bir gün oyunu izleme şansı da bulurum.

Toplantımız sonraki toplantımızda hangi kitabı okuyacağımızı kararlaştırmamızla sona erdi. Biz keyifle tartıştık, umarız siz de aynı keyifle okursunuz. Bir sonraki toplantıda görüşmek dileğiyle.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar