Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

YeniSayı Çıktı

Polisiye Dergi Dedektif'in yeni sayısını şimdi ücretsiz okuyabilirsin!

GAZETECİ-YAZAR ELÇİN POYRAZLAR İLE GÖLGENİN ELİ VE SUAT ZAMİR ÜZERİNE

Diğer Yazılar

Emel Aslan
Emel Aslanhttp://www.onkajans.com/emel-aslan/
Yazar, çevirmen ve editör. 1975 yılında Antalya’da doğdu. ODTÜ’de Çevre Mühendisliği okudu. Uzun yıllar Ankara’da farklı disiplinlerde çalıştıktan sonra kurumsal hayata veda ederek serbest çevirmenlik yapmaya başladı, yazı-çizi işlerine bulaştı. Ankara’da bir dönem EskiYeni bünyesinde yayımlanan Mahalle Baskısı dergisinin kurucusu, editörü ve yazarlarından biriydi. ODTÜ Yayıncılık için çeşitli kitaplar çevirdi. ONK Ajans’a bağlı olarak Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve özel tiyatrolar için tiyatro oyunları çevirmeye ve yazmaya başladı. Bir gün yolu Türkiye’nin ilk polisiye e-dergisi Dedektif ile kesişti ve kendisini suç, gizem ve gerilim öyküleri yazarken buldu. Dedektif Dergi ve Herdem Kitap / Polisiye Serisi için editörlük yapmaya başladı. Türkiye Polisiye Yazarları Birliği (POYABİR) üyesi oldu ve ülkenin önde gelen polisiye yazarlarıyla birlikte birçok kolektif öykü seçkisinde yer aldı. İlk şahsi kitabı Suç ve Bela Öyküleri, 2023 yılı sonunda İthaki Yayınları etiketiyle yayımlandı. Yazarın öyküleri, deneme ve incelemeleri Dedektif Dergi’de ve çeşitli öykü seçkilerinde düzenli olarak yayımlanıyor. Türkçeye kazandırdığı tiyatro oyunları sahnelenmeye devam ediyor. Yazmaya, çevirmeye ve düzeltmeye aklı yettiğince devam etmeyi planlıyor.

Sevgili Elçin Poyrazlar, Dedektif Dergi sayfalarına bir kez daha hoş geldiniz! Sizinle en son 2020 yılında söyleşmiştik; ondan kısa bir süre sonra Suat Zamir hayatımıza girdi. Girmekle de kalmadı, peş peşe dört romanla polisiye edebiyatımıza adını perçinledi: Ecel Çiçekleri, Kayıp Yüz, Çıplak Kalp ve son olarak Gölgenin Eli.

GAZETECİ-YAZAR ELÇİN POYRAZLAR İLE GÖLGENİN ELİ VE SUAT ZAMİR ÜZERİNE 1

Beş yılda dört romanı okurla buluşturmak ciddi bir mesai gerektirir. Üstelik siz sürekli İngiltere-Türkiye hattında seyahat etmeye ve aktif şekilde gazetecilik yapmaya devam ediyorsunuz. Nedir bu üretkenliğinizin sırrı? İş, seyahatler ve özel hayat dengesini nasıl kuruyorsunuz?

Sadece roman yazarak yaşayan, bundan geçinen çok şanslı ve imtiyazlı yazarların oranının yüzde 1’den az olduğunu sanıyorum. Pek çoğumuz istediğimiz ya da mecbur olduğumuz için başka işler yapıyoruz. Ben romancılık-gazetecilik dengesinden faydalanmaya ve ilham almaya devam ediyorum. Çok sevdiğim mesleğim romancılığımı besliyor, romancılığım gazeteciliğime bir perspektif getiriyor. Her şey çok hızla ilerlerken bile detaylara, ufak işaretlere takılıyorum. Oradan hiç ummadığım bir hikâye çıkıveriyor. Belki de sizin üretkenlik dediğiniz şey benim vazgeçemediğim takıntımdır. Her gün, her saat, hayatın içinden binlerce öykü fışkırıyor. Bir tanesini yakalayıp kâğıda yerleştirmek için uğraşıyorum. Sürekli okuyorum, her gün yazmaya çabalıyorum bir yandan da aile ve anneliğin getirdiği sorumlulukları taşıyorum. Kolay değil. Hiçbir yazar kolay yaşamıyor ve yazmıyor. Özellikle de hayatın yükünü daha fazla sırtlanan kadın yazarlar…

GAZETECİ-YAZAR ELÇİN POYRAZLAR İLE GÖLGENİN ELİ VE SUAT ZAMİR ÜZERİNE 2
ELCIN POYRAZLAR
FOTOGRAF: VEDAT ARIK

Öncelikle bol bol Suat Zamir’den bahsedelim istiyorum. Ben bu dik başlı, kimseye eyvallahı olmayan, kadınlara biçilen standart kalıpları bir tekmede yıkan, hem maskülen hem feminen yanlarıyla çekici ve alışılmadık bir profil çizen karakteri çok seviyorum. Suat Zamir’i yaratmaya nasıl karar verdiniz? Karakterine cuk oturan bu ismi nasıl seçtiniz? Onu yazmaya başladığınızda seri romanlarınızın kahramanı olacağını biliyor muydunuz, yoksa olaylar mı öyle gelişti? 

Suat Zamir’i bilerek, isteyerek, iyice planlayarak kurdum. Karakterler pek de tesadüfen gelmez yazara. Başka bir karakter yaratmak istiyordum. Çünkü gazeteci Selin Uygar karakterim hem macerasının sonuna yaklaşıyordu hem de belli bir yere kadar olayları takip edebiliyordu. Gazeteci olarak gözlemciydi Selin, bir adalet uygulayıcısı değil. Suat böyle bir ihtiyaçtan doğdu. Elinde silahı, rütbesi, yetkisi olan bir kadın polis. İsmi çok düşündüm. Suat Derviş’i çok severim, hem gazeteci hem de yazar oluşu benim varoluşuma da ilham verir. Suat isminde kararlıydım. Zamir ise uzun araştırmaların sonunda geldi. Tekil, adıl ve iç yüzü temsil eden bir isim olsun istedim. 

Suat Zamir ilk macerası Ecel Çiçekleri’nde, yanlarına beyaz kasımpatılar bırakılarak vahşice öldürülen erkek cinayetlerini soruşturan bir komiser. İkinci macerası Kayıp Yüz’de teşkilatın asi ve sevilmeyen komiseri olarak intihar vakalarına sürülmüş olduğundan, düşerek ölen ve dosyası kapatılmaya çalışılan genç bir kızın cinayetini soruşturuyor. Elbette çomağını sokmaması gereken kovanlara sokuyor ve burnu beladan kurtulmuyor. Bu yüzden üçüncü macerası Çıplak Kalp, yeni sürüldüğü Çocuk Şube’de başlıyor. Bu sefer devletin, tarikatların ve çocukların iç içe geçtiği sarmalları çözüyor, çözdükçe olaylar daha çetrefilli hâle geliyor. 

Ve nihayet merakla beklediğimiz son macerası Gölgenin Eli’ne kavuşuyoruz: Suat artık İstihbarat’ta başkomiser ve bu sefer kendi geçmişine doğru bir yolculuğa çıkıyor. Derin devlet çukuru iyice derinleşiyor, geçmişin izleri ise bu çukurun en dibinde.

Tüm bu yolculukta Suat’ın (hatta Selim’in de) karakterinde birtakım değişimler/dönüşümler gözlemliyorum ki bu durum seri romanların en lezzetli tarafıdır bana göre. Suat’ın keskin köşeleri birazcık törpüleniyor mu? Geçmişini çözümledikçe kendisiyle daha barışık bir Suat mı göreceğiz? Selim’de de bazı (tabirimi affedin) yontulma emareleri görüyorum sanki? 

Suat kendisiyle barışabilir mi emin değilim. Suat her macerasında o ‘kadın öfkesi’ denilen ağır yükü daha fazla sırtlanıyor. Geçmişini araştırdıkça kendisiyle ilgili daha fazla öngörüye sahip oluyor ama bu aynı zamanda büyük sorumlulukları da getiriyor. Gölgenin Eli, Suat’ın en kişisel macerası ama her vakayı kişisel algılıyor Suat. “Birileri ölmüş, bazı çocuklar sömürülmüş, kadınlar öldürülmüş aman bana ne,” demiyor. Vicdanı buna elvermiyor. O yüzden ne kendisiyle ne de sistemle barışıyor. Herkesle barışmak zorunda da değil üstelik. İnsan çelişkileri, kırılganlıkları ve kusurları ölçüsünde gerçek. Selim’de ise Suat konusunda bir kararlılık var. Artık ona âşık olduğunu kabul ediyor. Bu maceraya kadar hırsıyla, kıskançlığıyla, erkek bakışıyla Suat’a saldırıyordu. Artık Suat onun gözünde başka bir mertebede. Aşk bir erkeği yontar mı emin değilim. Ama neden olmasın?

Suat Zamir’le ilgili bugüne kadar ne tür tepkiler aldınız? Aldığınız en ilginç yorum neydi?

Nefis tepkiler alıyorum Suat’la ilgili. Bursalı bir okur son macerada “Artık Suat Zamir benim dostumdur,” dedi. Bayıldım buna. Emniyet’te görevli bir kadın komiser bana yazıp “Suat Zamir benim,” demişti ve bana polislik yapıp yapmadığımı sormuştu. Çünkü Suat’ın yaşadığı ayrımcılığın bir benzerini o da yaşamış. Bir yazar için en büyük övgü bu tür yorumlar olsa gerek. 

GAZETECİ-YAZAR ELÇİN POYRAZLAR İLE GÖLGENİN ELİ VE SUAT ZAMİR ÜZERİNE 3
ELCIN POYRAZLAR
FOTOGRAF: VEDAT ARIK

Sizce günümüzde Emniyet’te veya devletin başka bir kurumunda Suat Zamir gibi bir kadın görev yapabilir mi? Başına neler gelir? Kurgu bir karakter olmasına rağmen Suat’ı bu kadar gerçek kılan şey nedir?

Elbette yapabilir. Hayal ettiğimiz her şey gerçeğin bir temsilidir. Böyle bir kadının başına belki bu derece sert olaylar gelmez –sonuçta bu bir roman– ama büyük olasılıkla çoktan disiplin cezası alır, görevden alınır ya da tali bir göreve verilirdi. Bu, o kişinin nasıl bağlantıları olduğuna da bağlı. Suat’ı gerçek kılan onun başına gelenlerden ziyade içinde yaşadığı çalkantılar. Kafasının karışması, tereddütleri, inadı ve yere yıkılsa bile ayağa kalkıp devam etmesi. Hayat da böyle değil mi? Biz kusurlarımızı kabul ettikçe doğruya ulaşmıyor muyuz?

Suat Zamir’in bir süper gücü olsaydı bu ne olurdu? Peki, Elçin Poyrazlar nasıl bir süper güce sahip olmak isterdi?

Suat Zamir bence zaten bir şövalye. Onun süper gücü tek başına bir kadın olarak müthiş bir düşmanlık ve adaletsizlik karşısında mücadele etmesi. Her şeye rağmen savaşması, vazgeçmemesi. Benim doğaüstü bir gücüm olsaydı bir süreliğine insanların akıllarını okumak isterdim. Sürekli olması bir cehennem hayatı olurdu. 

Belçika’da politik ekonomi doktorası yaparken gazeteciliğe başlayıp İstanbul, Brüksel, Washington, Londra ve Madrid’de saygın medya kuruluşlarıyla çalışmış bir gazetecisiniz. Polisiye yazarlığı bu sürecin neresinde hayatınıza dâhil oldu? Gazetecilik damarınız yazarlığınızı ne şekillerde besliyor?

Gazetecilik bence dünyanın en güzel ve en zor mesleği. Gerçeği aramak ve bunu bir kamu görevi olarak halka sunmak. İşte bu yüzden önce gazeteciler öldürülür ve hapse atılır. Çünkü iktidar doğruların ortaya çıkmasını istemez, ya da bunu kendine göre şekillendirmek ister. Gazetecilik, polisiye yazarlığına en yakın meslek bana göre. Polisiyede de gerçeği ararsınız, sadece bunu kurmaca üstünden yaparsınız. Hikâye anlatıcılığının temelidir suç edebiyatı. En yalın, en hızlı, en direkt yoldan suç, adalet ve vicdanı inceler. Bu anlamda farklı metinlere yaklaşımımda temel olarak benzer yöntemleri, farklı araçlarla kullandığımı görüyorum. 

Kurgularınızı oluştururken en sevdiğiniz/zorlandığınız kısımlar nelerdir? Nasıl bir rutinle çalışırsınız? Olmazsa olmazlarınız var mıdır?

Kurguda en sevdiğim şey bütün yapıyı kurmak. Bunu adeta bir bina inşa eder gibi yapıyorum. Gözümün önünde temeli, katları, iç odaları canlanıyor. En zorlandığım konu ise zaman ve mekân bulabilmek. Çünkü hayat sizin yazmamanız için elinden geleni yapıyor. O yüzden interneti ve telefonu kapatırım yazmadan önce. Sabahları yazarım ve bu zaman dilimi konusunda kıskancımdır. Acil bir durum olmazsa o zamana kimseyi almam. 

Elçin Poyrazlar’ın sıradan bir günü nasıl geçer? Yazmadan/okumadan geçen bir gününüz olur mu? Gazeteci-yazar olmasaydınız hayatınızın merkezinde ne olurdu? Gönlünüzde yatan başka bir aslan var mıydı?

Sıradan bir gün hep yazmak ve okumakla geçiyor. Bunu ben iş olarak görmüyorum. Bu ihtiyaç duyduğum bir şey. Eğer romanın içinde değilsem, haberleri tararım. Köşe yazım için konu seçerim. Yabancı medya için Türkiye’deki gelişmeleri incelerim. Sabahlar taze kalsın diye angarya işleri öğleden sonraya bırakırım mesela. Çocuklar okuldan gelince biraz onlarla zaman geçiririm sonra yine yazıya girerim. Eğer bu işi yapmasaydım müzisyen olmak isterdim. Gençken klasik gitar, daha sonra piyano çalmış ve müzik akademisine gitmiştim. Bence en yüksek sanat formu müziktir. 

GAZETECİ-YAZAR ELÇİN POYRAZLAR İLE GÖLGENİN ELİ VE SUAT ZAMİR ÜZERİNE 4
ELCIN POYRAZLAR
FOTOGRAF: VEDAT ARIK

Sizce Türkiye’de kadın bir gazeteci olmak mı daha zor, kadın bir polisiye yazarı olmak mı, yoksa sadece kadın olmak mı? 

Kadın olmak her yerde zor. Bunu yazıp söyleyince bazı okurların burun kıvırdığını biliyorum. Ama sürekli cinsiyetiniz nedeniyle aşağılanan, dışlanan, tehdit altında yaşayan ve öldürülen bir kesim olduğunuzu düşünün. Sadece kadın olduğunuz için bunların yapıldığını düşünün. Ne büyük bir gericilik, ne büyük bir suç! Dünya nüfusunun yarısının bunları sistematik olarak yaşamak zorunda olduğunu düşünün. Bugün bu en sert haliyle ABD’de, Afganistan’da ve Ortadoğu’da yaşanıyor. Savaşların en büyük kaybedeni kadınlar ve çocuklardır. Neden diye sorduğunuzda tek bir yanıta ulaşırsınız: Kadın, kadın olduğu için hiyerarşinin altında görülür çünkü. Pek çok kültürde alt tür, işçi, köle, hizmetçi, damızlık, öteki ve şeytan görülür kadın. Sadece buradan baktığınızda bile ne büyük bir suçla karşı karşıyayız anlarız. 

Uzun yıllardır yurtdışında yaşayan biri olarak kendinizi nereye ait, nerede daha huzurlu ve güvende hissediyorsunuz? 

Benim yurdum, dilim. Elbette köküm Türkiye’de. Ailem, geçmişim, dostlarım, çocukluğum oraya ait. Ama ömrümün yarısından fazlası yurtdışında geçti. Ben artık o genç kız değilim. Bu bazen bir kayıp duygusu getirse de romanlar ve makalelerimde aidiyet aradığımı görüyorum. Yazım sesim oluyor, sesim ise şimdiye kadar yaşadığım, dönüştüğüm, olduğum kişi. O kişi de bir kadın. Kendimi en huzurlu ve güvende kadınların dostluğunda hissediyorum. Şu vahşi dünyada en büyük sığınağın kadın dayanışmasında olduğuna inanıyorum. 

2016 yılında İngiliz Polisiye Yazarları Birliği’ne (CWA) kabul edildiniz. Nasıl bir süreçti, biraz anlatır mısınız? Ne tür kriterleri karşılamanız gerekti? Birliğin yazarlarına sağladığı imkânlar neler? İngiliz yazarlar arasındaki dayanışma kültürü nasıl?

İngiliz yazarlar arasında büyük bir dayanışma var. Kimse, kimse üstünde hüküm kurmaya, aşağılamaya ya da dışlamaya çalışmıyor. Birlik, yazarların ve yayıncıların bir araya gelmesi, ödüllerle adlarının duyulması, editörlük destekleri, toplantılar, festivallerle sosyalleşmesi gibi faydalar sağlıyor. Buraya taşınınca başvurdum ve Türkiye’den bir yazarın aralarında olmasına hem şaşırdılar hem sevindiler. 

2017 yılında Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin (POYABİR) kurulmasına önayak olan kurucu üyelerdensiniz. Bu yola çıkarken neler hayal etmiştiniz? Bunların ne kadarı gerçekleşti? Varsa eksikliklerimiz ve bunların nedenleri nedir sizce? 

POYABİR’in yurtdışındaki gibi polisiye yazarları destekleyen bir birlik olması hayaliyle yola çıktık. Bazı imkânsızlıklar nedeniyle bunların hepsi gerçekleşmedi. Kimi yazarlar dışlanmış hissetti, bunun farkındayım. Bu işler zaman ve sabır ister. Umarım POYABİR de ileride yazarlar için daha kapsayıcı daha güvenli bir liman olur.

On yılı aşkındır polisiye camiasının içindesiniz. Yerli polisiyemizin ilerleyişini, geldiği noktayı nasıl buluyorsunuz? Sesimizi daha fazla duyurmak için neler yapmalıyız? Okura neden yeterince ulaşamıyoruz?

Daha yürüyecek çok yolumuz var. Onu görüyorum. Öncelikle yazarlar olarak çok daha iyi romanlar yazacağız. Çünkü polisiye okuru affetmez. Sallapatiyi, hatayı, kandırmacayı sevmez. Üstelik dışarıda nefis polisiye romanları da çok yakından takip eder. O yüzden bize düşen çok çalışmak. Okur da ‘sadece yabancı polisiye okurum’ seçkinciliğinden vazgeçerek yerli polisiyeye şans vermeli. Yani on polisiye alıyorsanız bir yılda bunun en azından üçü yerli olmalı. Okur da yazarını aramalı. Çünkü yazar sürekli okurunu arıyor.  

Suat Zamir’in maceraları devam edeceğe benziyor. Bu serinin bir şekilde sonu gelecek mi? Aklınızın bir köşesinde yeni bir karakter var mı? Yoksa daha uzun süre Suat Zamir’le birlikte olacak mıyız?

Suat Zamir devam edecek. Aklımda bir sürü karakter ve macera da var. Mesele oturup yazabilmek.

Sayfalarımıza konuk olduğunuz için çok teşekkürler sevgili Elçin. Gölgenin Eli’nin yolu açık, okuru bol olsun. Suat Zamir’in yeni maceralarını dört gözle bekliyoruz…

Ben teşekkür ederim. Sevgili Dedektif Dergi ekibine ve polisiye okurlarına içten sevgilerimi iletiyorum. 

En Son Yazılar