Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

YeniSayı Çıktı

Polisiye Dergi Dedektif'in yeni sayısını şimdi ücretsiz okuyabilirsin!

OZAN ILGIN 28: İSTİLA

Diğer Yazılar

Tuğba Turan
Tuğba Turan
1972, Ankara doğumlu olan Turan, 1990 yılında Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni bitirip devlette çalıştıktan sonra 2008'de Karabük-Eflani ilçesine serbest eczane açtı. Kendisini 2003 doğumlu bir erkek evlat, üç köpek, on (zaman zaman daha fazla) kedi annesi olarak tanımlamaktadır. Safranbolu’da yaşıyor. Zalifre Yazıları isimli basılı dergide makaleleri yayınlanan yazarın Gölge e-Dergi'nin son yirmi sayısında fantastik hikâyeleri yer almıştır. Dedektif Dergi’nin kuruluşundan beri yazdığı 30 bölümlük Tilda ve Diğerleri isimli polisiye hikayeleri kitap haline gelmiştir. Kişisel sayfası olan tugbaturan.com'da tüm yazılarını yayımlayan yazar aynı zamanda Türkiye Polisiye Yazarları Birliği üyesidir. Eserleri: Adı Cemre Olacak (Roman) 2020, Herdem Yayınevi Dedektif Tilda ve Diğerlerinin Olağanüstü Maceraları (Polisiye Hikâye) 2021, Herdem Yayınevi Dedektif Dergi (Polisiye Hikâye Seçkisi, Kolektif) 2018, Paradigma Akademi Kırmızı Battaniye (Polisiye Hikâye, Kolektif) 2018, Paradigma Akademi Dark Polisiye – İkinci Kitap 2021, Dark İstanbul Yayınları

Sultanat Eyalet-Şehri’m içinden nehir geçen tüm başkentler gibi eşsizdi. Ama artık ben, Tangsuk Ozan Ilgın, Sultanat Şehri Özel Kuvvetler-SSOK polisi, bu şehirde nefes alamıyordum. Bir tokmakla sürekli köstebeğin kafasına vurulan o oyundaki gibi kötü adamlardan birinin kafasına vuruyordum, diğer delikten başka bir kötü adam fışkırıyordu. Süper polis, süper kadın, süper insan filan olmam artık kâr etmiyordu. Yorulmuştum ve “gitme kal bu şehirde” diyenim de olmadığı için nefes alabileceğim bir yerde görevlendirilmeyi talep etmek üzere SSOK amirim Hayri Kozak’ın makamına gittim.

“Gel Ozan. Kalp kalbe karşıymış demek. Ben de seni çağıracaktım. Tam işime yarayacak kişisin şu anda!”

“Öyle mi amirim? Size bu konuda ümit vermek istemem. İşe yaramaz bir hâletiruhiye içindeyim çünkü.”

“Önce beni bir dinle, ondan sonra karar ver. Madem Sultanat’ta nefes alamıyorsun, okyanus ötesi bir yolculuğa çıkmaya ne dersin?”

“İyi derim, hoş derim elbette. Peki, nedir bu okyanus ötesi yolculuk işinin aslı, esası Amirim?”

Amirim Kozak Hayri anlatmaya başladı. Gözümüzün içine baka baka şehrimizde terör estiren ve elimizden kıl payı kaçırdığımız mafya anası Güvercin Ana ve kızı Uçan Kaçan Rüçhan’ın bile alt basamaklarında olduğu tahmin edilen bir piramit sisteminden bahsetti. Tüm Sultanat Eyalet-Şehri vatandaşlarını Matrix filmindeki gibi enerji veren ve sömürülmesi gereken birer pilden ibaret gören, dolandırıcılık, faiz ya da vergi yoluyla legal ya da illegal olarak kazanılan her kuruştan payını almak üzere ağzını kocaman açmış bir timsahtı bu sistem. Kendi bekası uğruna madenlerde ve inşaatlarda iş kazası adı altında ölenlerle sistemin askeri gücünü göstermek için yapılan çatışmalarda yok yere ölen veya terör çatışmalarında can veren vatandaşları için timsah gözyaşlarını esirgemeyen bir timsahtı.

Bu sistemde büyüyüp de on yedine geldiğinde baban sana baskılar, işkenceler, kelepçeler, gözaltılar, zindanlar alabilirdi. Bu sistemde büyüyüp de on yedine geldiğinde baban sana idamlar alabilirdi. Gazeteci Yusuf Pulisterler gerçekleri yazdığı için tutuklanıp Cyvilry Cezaevi’ne konabilirdi. Muktedir tarafından Her Emre Amade Şaşkın Hatta İşi Başından Aşkın Askerler İnisiyatifi- HAŞHAŞİ’ler isminde askerî birlik kurulabilir ve zırh delici mermilerle teçhiz edilebilirdi.

Bu sistemde 17 yaşındaki bir genç kız, zeki olmasından ötürü toplum normlarına uyum sağlayamamasının bedelini idama mahkûm edilerek ödeyebilirdi. Üstelik bu genç kızın yaşı anne-babasının imzası alınarak mahkemeyle kanun önünde ceza alabilecek yaşa yani 18’e büyütülebilirdi. Adliyelerinin yüksek makamlardaki odalarını ve meclis salonlarını dolduran bütün büyük adamlar gözlerini hiç kırpmadan ellerini kana bulayabilirlerdi. Her nasılsa göklerden bin yıllardır erkeklere inmek üzere programlanmış olan bir koç, bu sefer bir dişi mahlûk için indi ve bütün büyük adamların akıllarına Hayriye isimli bu genç kızı asmamak ama beslemek için bir çıkar yol geldi.

Ben bu sistemin içine sızacak ve mümkünse kaleyi içten fethedecektim. Kozak Hayri Amirim SSOK binasının toplantı odasında bu bilgileri vermekteyken kapı açıldı ve içeri bir genç kız girdi.

“Folder Folder Hayriye ile tanış Ozan. Aramıza yeni katıldı. Müthiş bir hacker azılı bir suçludur kendisi. Suçlarının affedilmesi karşılığında bize çalışacak.”

“İdam cezasıyla yargılanıp sonra bir Temel fıkrası gibi affedilen kişi sensin demek.”

“Karıştırma ortalığı Ozan. İmzaladığı anlaşma böyle.”

“Ortalığı ben karıştırmıyorum. Bu genç hanımefendi ortalığı epeykarıştırdı zaten. Borsa-Sultanat’ın toparlaması aylar alacak diyorlar. Hoş bana ne! Milyonlarca dolarını borsaya yatırmış olanlar düşünsün!”

“Hah şöyle! Sen karışma etliye sütlüye! Şimdi gelelim gizli görevimize. İkinizi okyanus aşırı bir yere göndereceğiz. Böylece bu piramidin en üstündeki Dinero Negro adlı adamın inine sızacaksınız. Ama tek bir şartımız var; giderken nereye gönderildiğinizi bilmeyeceksiniz. Size birer siber maske verilecek. Uyutulduktan sonra yola çıkacaksınız. Siber maske sayesinde yolculuk süresince başka bir yerdeymiş hissini yaşayacaksınız. Şimdiden iyi eğlenceler.”

***

Hayriye’nin, masmavi gözleri, kısacık simsiyah saçlarının altında kristal bilyeler gibi pırıl pırıl parlıyordu. Uzun boylu ve sıskaydı fakat kıvrımları benden daha kadınsıydı. Yeni neslin oversize dediği kırmızı kareli bir oduncu gömleğinin içine kalın askılı siyah bluz ve altına dizleri yırtık pırtık dapdar siyah bir kotla bacaklarının inceliğine tezat oluşturan kocaman botlar giymişti. Onu ilk gördüğüm anda zorluklar içinde yetişmiş, muhtemelen benim gibi varoştan gelmiş biri diye yaftaladım. Bilgisayarlardan çok iyi anladığı ve hacker olduğunu öğrenince fakir ailesine bankalardan üç beş kuruş para hacklerken yakalanmıştır diye senaryo da yazdım. Fakat hikâyesini öğrenince ne kadar yanıldığımı gördüm.

Hayriye, Sultanat Eyalet-Şehri’nin Savunma Bakanlığı için danışmanlık yapan uçak mühendisliğinde profesörlüğe erişmiş bir anne-babanın tek çocuğuydu. Bu iki zeki insanın birleşiminden tabii ki ortaya bir dâhi çıkmıştı. Babası ve annesinin çeşitli dünya üniversitelerindeki görevleri nedeniyle Amerika, Japonya, Afrika’daki birkaç ülke, İngiltere ve Rusya gibi ülkelerde çeşitli okullara yazdırılmıştı. Fakat bu okullardaki bilgi işlem sistemini hackleyip kendisini okul birincisi yaptığı için hiçbir okuldan mezun edilmemişti. Cıva gibi bir gençti. Ele avuca sığmıyor, hiçbir otoriteye boyun eğmiyor, bir yerde uzun süreyle kalamıyordu. İstese Microsoft’un veri tabanına 8 dakikada, Tesla’nın veri tabanına 13 dakikada erişebiliyordu. Bu yüzden dünyanın ileri gelen güvenlik kuruluşlarıyla özel bir saldırmazlık anlaşması imzalamıştı. Karşılığında da onlardan her ay aldığı ödemelerle refah içinde yaşıyordu. Durum böyle olunca canı sıkılmış, çareyi bütün hackerlık becerileriyle doğduğu şehir olan Sultanat Eyalet-Şehri’nin finans işlerini karıştırmakta bulmuştu.

Borsa-Sultanat’ı iki kez batmanın eşiğine getirmişti. İkincisinde ipuçları bırakmasına rağmen devletin bilişim suçları bu işin kimin tarafından yapıldığını ortaya çıkaramayınca dayanamamış ve bilgisayar sistemine kendisine ulaşabilsinler diye ipuçları yerleştirmişti. Sonunda yakalanmıştı tabii ki. Artık bütün sistemler ona göre çocuk oyuncağı olduğu için farklı büyüklükteki rengârenk plastik küpleri iç içe koymaktan bıkmış, bu küplere bir tekme savurmayı yeğlemişti.  Bunun sonucunda sistemde para kaybeden bütün büyük adamlar sırf bu genç kız için idam cezasını geri getirmişlerdi. Hatta yaşı küçük olduğu için anne ve babasından nüfusa bir sene geç yazdırıldığına dair imza bile almışlardı.

“Bakma annemin de babamın da profesör olduğuna. Bölümde iyi derecede İngilizce bilen başka kimse yoktu. Kafaları diğerlerinden iki gram fazla çalıştığı için önlerinde bir bir açılan kapıları değerlendirmekte gecikmediler. Yalakalık seviyeleri de en üst düzeydedir ha! Böylece profesör kadrosu alabildiler. Yoksa Boeing ile Concorde arasındaki farkları say desen ikisi de sayamazlar! Ulaştıkları kadroyu yalakalıkla elde edince, artık en üst seviyeye geldikleri için yalayacak göt kalmadı sandılar. Bir de baktılar ki benim idamım için mahkemenin yaşımı büyütmesine izin vermezlerse kendi götlerinden olacaklar. Atıverdiler imzayı! Şimdi üniversitelerarası meşhurlar! Bir vatan hainini kızları bile olsa kodese gönderecek kadar dürüst oldukları için! Hahaaaayt! Pabucumun profesörleri! Boş veeeeer. Pek saygıdeğer abimiz Arap Sado, Kolera Sokağı’nda bıçaklanmadan önce ne demişti: Âlem göt oldu!”

Benim bu ele avuca sığmaz genç kızla sisteme entegre olmam gerekiyordu. Birimiz standart ısı ve basınçta sıvı ve zehirli bir metal olan cıva gibi bir genç kadın, diğerimiz bukalemun gibi şekil değiştiren bir süper polis, bakalım okyanus ötesi memleketlerde başımıza neler gelecekti?

***

Hayriye ile ben, siber maskelerimizi takıp görev yerimize doğru yola çıktık. Hayriye, yolculuk boyunca siber maskeyle yaşayacağı hayalî tatil için Alp Dağları’nda kayak yapmayı istemişti. Bense ayağımı uzatacağım bomboş bir kumsal, bir de yanı başımda altılı mavi kutu Efes. Bindirildiğimiz havayoluyla mı denizyoluyla mı karayoluyla mı gittiğini bilmediğimiz taşıtımızdan indirilip otelimize yerleştirildik. Bembeyaz çarşaflı yataklarda uyandık. Odalarımızın açık kapılarından içeriye dolan sıcak rüzgâr ve dışarıdan gelen inanılmaz parlak gün ışığı oldukça sıcak iklimli, havadaki nem ise muhtemelen dünyanın tropikal bölgelerinde yer alan bir ülkede olduğumuz bilgisini kulaklarımıza, gözlerimize ve vücudumuza fısıldadı.

Nereye gideceğimizi bilmediğimiz için SSOK tedarik birimi tarafından özel olarak hazırlanmış bavulumuzdan en ince kıyafetimizi ve en kısa şortumuzu bulup üzerimize geçirdikten sonra kendimizi otelden dışarı attık. Palmiye ağaçları? Bu deniz? Bu koy? Bu koydaki palmiye ağacı şeklindeki adalar? Bu rengârenk ve değişik tarzlarda deniz kıyafetleriyle kumsalda güneşlenen insan topluluğu?  Birleşik Akrep Emirliği’nin başkenti Abov Dabi’de miydik acaba?

Gündüzleri kırklara kadar çıkan ısı akşamları serinliyordu. Böyle olunca Ortadoğu’da bir yerde olduğumuzu düşündük. Ama garsonlar, otel çalışanları ve taksicilerin çoğu İspanyolca konuşuyorlardı. Hâl böyle olunca acaba Güney Amerika’da mıyız dedik. Bu arada tüm sorularımıza ‘hoş geldiniz, tatilinizin keyfini çıkarın diye cevap alıyorduk. Diğer müşteriler de bizim gibi dünyanın hangi meridyen ve paralelinde olduklarından bihaberdi. Ellerimizdeki elektronik aletlerin konum ve harita bilgisi çalışmıyordu. Demek ki burada kalmanın ilk şartı cahil olmaktı. İkinci şartıysa ultra ultra zengin olmak.

Kozak Hayri’nin neden bizi böyle bir yere gönderdiğini henüz anlayamamıştık. Bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu anlamak için dahi olmamıza gerek yoktu tabii. 

Burası bakir bir koyun içinde yapay gibi duran palmiye şeklindeki adalara yayılmış, mutedil dalgalı denizi, muhteşem iklimlendirilmiş oteliyle cennetten kopup dünyaya düşmüş bir küçük şehirdi. Asıl soru herkesin sanki yarın olmayacakmış gibi keyifli bir tatil sürdüğü bu mutluluklar diyarına neden geldiğimizdi. Martinilisiyle, mojitosuyla, rengârenk kokteylleriyle renklenen akşamlarda danslar ediliyordu. Ateş etrafında toplanmış six-pack’lerini göstererek gezen bir örnek vücutlu yakışıklı delikanlılar, genç ve güzel kadınlar, gündüzleri denize girip akşamları ışıklandırılmış havuzlarda sefa yapıyor, muhteşem yemeklerin keyfini çıkararak şen kahkahalarıyla oteli dolduruyorlardı. Her şeyin bu anlamsız mükemmelliği beni de Hayriye’yi de hiç mutlu etmemişti. Üstelik sözde takip etmek için yollandığımız Dinero Negro isimli adam, görünürde havuz başında içki içip sohbet ediyor, akşamları da poker oynamaktan başka hiçbir tehlikeli iş yapmıyordu.

Her sabah kalkıp denize girmek, içecekleri kocaman şapkaların altında kumsalda içmek, dondurmaları havuzda yüzen tepsilerde yemek giriştiğimiz en zor işlerdi. Akşama doğru gece konuklardan birinin kendi şerefine vereceği partinin temasına göre hazırlık yapmak için odalara çekilmek, otel tarafından odalarımıza gönderilen kuaförler yardımıyla Külkedisi misali baloya hazırlanmaksa benim için çok zahmetliydi. Keşke Külkedisi gibi saat gece yarısını vurunca evime pardon odama dönmek zorunda kalsam ama merdivenlerde ayakkabımı unutmasam ve prens de beni bulamasa diyordum içimden. Maalesef balo isimli partiler kraliyet ailesi zarafetiyle başlasa da gece sabahla birleştikten sonra insanların o pahalı balo kıyafetleriyle içki ve deniz banyosunu aynı anda yapmaya soyunduğu ama kelimenin tam anlamıyla soyunduğu çılgın partilere dönüşüyordu. Ve ben Tangsuk Ozan Ilgın, ömrünün ilk yirmi beş yılını üç beden kotu üzerinden düşen, eskimiş siyah deri montuyla erkek mi kadın mı anlaşılamadan gezmiş biri olarak bu çılgın eğlence hayatından, süslerden, makyajlardan ancak bir kedinin yıkanmaktan aldığı keyif kadar keyif alıyordum.

Hayriye, dünyanın çeşitli ülkelerinde gittiği okullarda böyle partilemeye alışkın olduğu için hayatından memnun görünüyordu. Tabii ki onun da hoşuna gitmeyen şeyler vardı. Beşinci gün bana şu soruyu sordu:

 “Sen de sürekli aynı güne uyanıyormuşuz hissi yaşamıyor musun Ozan? Bu his benim midemi bulandırıyor.”

“Haklısın Hayriye. Burada Truman Show gibi bir mizansen yaşanıyor.”

“Neden dersin?”

“Nedenini henüz bilmiyorum ama öğrenmek için bu tatil köyünden dışarı çıkmalıyız gibime geliyor. İçindeyken anlayamayız ama uzaktan bakınca içinde bulunduğumuz ‘big picture- büyük resmi görebiliriz.

“Ben de sana bisikletle gidip etraftaki doğal köylerde yaşayanlar ne yapar ne eder bir bakalım diyecektim Ozan.”

“Allah vere de bu işin içindeki bit yeniği bizim düşündüğümüzden daha büyük olmasa Hayriye.”

Otel personeli bize ikiletmeden iki bisiklet tahsis etti. Havuz başında eğlenmekte olan genç kadınlar ve erkeklerin şaşkın bakışları altında gıcır gıcır bisikletlerimize atladığımız gibi dışarı fırladık. Otelin sınırlarından dışarı çıkmamıza engel olmaya çalışan otel görevlilerini tam gaz pedal çevirerek atlattık. İki kilometre kadar gitmiştik ki aklımıza gelen başımıza geldi. Truman Show’daki gibi kâğıttan ve yırtılan sahte bir gökyüzüne değil, elimizi değdikçe renk değiştiren elektronik bir membrana denk geldik.

İçinde bulunduğumuz otel, palmiye şeklindeki adalar, palmiye ağaçları ve denizin içinde bulunduğu yaklaşık on kilometre karelik bir alan, bu çok özel elektronik membran tarafından kaplanmıştı. Bu yapay sınıra gündüzleri güneş ve rüzgâr, geceleri de yıldızlar ve ay efekti veriliyordu. O yüzden o güzelim otelin bulunduğu bakir koyda hava her gün ve her gece aynı sıcaklıktaydı. Bu membranlı ada, güzel manzaralı, eğlenceli, yemesi içmesi beş yıldızlı teknolojik bir hapishaneydi. Asıl mesele şuydu: Buradan nasıl çıkacaktık? 

***

Bir süper polis ve bir Hacker’a hapishane mi dayanırdı? Hayriye ve ben adayı yerle bir ettiğimizde, henüz İkram Papazoğlu’nun milyon dolarlarını da çöpe attığımızı bilmiyorduk. İkram Papazoğlu beni süper polis olarak SSOK birliğine katmıştı fakat sonradan ben dürüstlüğümle, çalışkanlığımla ve süper polis becerilerimle her seferinde Vali-başkanın ayağına takılan bir engel olmuştum. O yüzden nereye gittiğimi ve nerede olduğumu anlayamayacağım şekilde yolculuk çıkarılıp süper zenginlerin hiç para harcamadan kalmayı tercih ettikleri, zamanı yavaşlatan bu özel adaya gönderilmiştik. Bu ada, Sultanat Şehri’nin Mer Noire denizi kıyısına milyon dolarlar harcanarak özel olarak inşa edilmişti.

Hayriye ve benim yapay membranlı Abov Dabi benzeri koyda geçirdiğimiz beş gün, gerçek Sultanat Eyalet-Şehri’nde üç yıla tekabül etmişti. Geri geldiğimizde, Sultanat’taki yargı, eğitim ve sağlık sistemini zaten avucunun içine almış olan Papazoğlu’nun bütün asker, polis, haberleşme ve bilişim sistemlerini de ele geçirdiğini gördük. Üstelik bu üç yıl boyunca çok zekice bir yöntemle beni ayakaltından uzaklaştırmıştı. Tek adam, tek bayrak, tek millet ideası için ona engel olabilecek Ozan Ilgın isimli bir süper polis de yokken bütün emellerini gerçekleştirmişti. Biz adada beş gün geçirdik sanıyorken Sultanat’ta geçen üç yıl boyunca neler yaşanmamıştı ki?

Mesela 2023 yılında…

6 Şubat’ta Sultanat Eyalet-Şehri’nin uzak komşuları olan Güneydoğu bölgesinde deprem olmuştu. 53 binden fazla insan hayatını kaybetmişti. Arama kurtarma çalışmaları gecikmiş ancak hiçbir devlet adamı hata veya ihmal vardır dememiş, kimse istifa etmemişti.

28 Mayıs SEVAP lideri İkram Papazoğlu yeniden Vali-başkan seçilmişti. CEVAP lideri Klaus Klaudiusson kendisine çok güvenmesine rağmen bir kez daha kaybetmişti.

1 Haziran’da eski Her Daim Ezilen Vatandaş Partisi-HEWAP lideri hükümlü Selocan Ironstone siyasetten çekildiğini açıklamıştı.

4 Haziran’da Lightning McQeen Pleasury ve Fiance Bakanı olmuştu.

7 Ekim Filistinli örgüt Jamas’ın, Gazze sınırını aşıp İsrail’e düzenlediği saldırıda 1200 kişi öldü, 120 kişi esir alındı. İsrail- Filistin savaşı başlamıştı. Aynı gün İkram Papazoğlu partisinin 4. olağanüstü kongresinde yeniden SEVAP genel başkanı seçilmişti.

12 Ekim’de İkram Papazoğlu dünya liderleriyle telefonda konuşmuş, İsrail- Filistin savaşının durdurulmasını istemişti.

4 Kasım’da CEVAP 38. Genel Kurultay’ı yapılmış, 13 yıllık Klaus Klauduisson’un başkanlık dönemi sona ermişti. Free Pharmacia genel başkan seçilmişti.

Mesela 2024 yılında…

19 Ocak’ta pilot Alper Huntergatherer halkın vergileriyle uzaya çıkan ilk Sult olmuştu. 

31 Ocak İşçisin Sen İşçi Kal Partisi-İİKP milletvekili John Atelier, Jhezi Park davasından dolayı 18 yıl hapis cezası almıştı.

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde SEVAP partisi kan kaybetmiş, deniz kenarı ve komşu eyalet şehirlerin çoğunu CEVAP partisine kaptırmıştı.

26 Nisan’da bebekleri ölüme terk eden Newborn Çetesi su yüzüne çıkmış, çeşitli hastanelerden 47 sağlık personeli gözaltına alınmıştı.

12 Haziran’da Birleşememiş Milletler-BM Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu İsrail’in Gazze’de savaş suçları işlediğini bildirmişti.

7 Temmuz’da Sultanat ve Muriye eyalet-şehirleri normalleşmeye gidecekti. İkram Papazoğlu her an Muriye devlet başkanı Beşer Şaşar’ı Sultanat’a davet edebilecekti. Fakat aynı yılın 8 Aralık’ında Beşer Şaşar Şam’dan Urusya’ya kaçtı. 1971’de babası Hafız Şaşar’la başlayan Şaşar yönetimi 53 yıl sonra sona ermişti.

14 Temmuz’da Kapitalist Birleşik Devletleri-KABD devleti başkanlık seçimi için halka konuşma yapan başkan adayı Donald McDuck’a konuşması sırasında yedi el ateş edilmişti. Ölmemişti yumruğunu havaya kaldırmış ve konuşmuştu.

24 Temmuz’da N’ettinYahu KABD kongresinde konuşurken 56 kez ayakta alkışlanmış, “Gazze’nin refah bölgesinde hiç sivil öldürülmedi,” demişti.

28 Temmuz’da sokak hayvanları kanunu Sultanat meclisinden geçmişti. İki ayaklı itler salınmış, maalesef dört ayaklı masumlar içeri alınmıştı.

31 Temmuz’da Jamas lideri İran’da suikasta uğramıştı.

14 Ağustos’ta Filistin devlet başkanı, İkram Papazoğlu’nun davetiyle Sultanat’a gelmiş ve Sultanat Millet Meclisi-SMM‘de üyelere hitap etmişti.

16 Ağustos’ta komşu eyaletlerde tam 72 bölgede yangın çıkmıştı.

23 Eylül’de İkram Papazoğlu Birleşememiş Milletler 79. Genel Kurulu’nda “Filistin’i tanımayan devletler tarihin yanlış tarafında yer alıyorlar!” demişti.

5 Kasım’da Donald McDuck KABD başkanı seçilmişti.

17 Kasım’da Rio de Jeneratör kentinde yapılan G20 liderler toplantısında İkram Papazoğlu “Bu zulme sessiz kalanları tarihi affetmeyecektir!” demişti.

21 Kasım’da Uluslararası Olayları Çekirdek Çitleyerek İzleyen Mahkeme-UÇM N’ettinYahu ve İsrail savunma bakanına tutuklama emri çıkarmıştı.

22 Kasım’da ismini Her Daim Ezilen Vatandaş Partisi-HEWAP’tan Devran Dönse de Ezilen Vatandaş Partisi- DEWAP olarak değiştiren partinin Tunceli, Van, Mardin, Batman, Halfeti ve CEVAP’ın Ovacık ilçelerine kayyum atanarak, kayyum atamada ısınma turları atılmıştı.

Mesela 2025 yılında…

20 Ocak’ta, Sultanat Merkez Camisi İmamı diğer deyişle İmam-ı Merkez Mahalle-İMM ve Victory Partisi-VP başkanı Hope Mountain hakkında soruşturma açılmıştı. Mountain gözaltına alınmıştı.

21 Ocak’ta şehrimize komşu bir eyalet şehrin kayak sporuyla meşhur Kartalkaya bölgesinde bir otel yanmıştı. 78 kişinin ölümüyle sonuçlanan yangın sonrası hiçbir yetkili hataları ya da ihmalleri kabul edip istifa etmemişti.

31 Ocak’ta Sultanat Karada Havada Denizde Komutanlığı-SKHDK, mezuniyet töreninde kılıç kaldıran ve “Mustafa Kâmil Atasult’un  askerleriyiz,” diye slogan atan yeni mezun teğmenlerini askerlikten ihraç etmişti.

18 Mart’ta İMM’nin diploması iptal edilmişti.

19 Mart’ta İMM, Beylikdüzü ve Şişli belediye başkanları dâhil 84 kişi gözaltına alınmıştı.

23 Mart’ta İMM tutuklanmıştı.

6 Nisan CEVAP olağanüstü kurultayında Free Pharmacia yeniden genel başkan seçilmişti.

12 Mayıs’ta MEVAP lideri Etat LeJardin Tulsa Tulslarındır Özel Kuvvetleri-TTOK’un (yasadışı örgüt) tutuklu lideri Goodman Vanjör’e barış çağrısı için teşekkür ettiğini açıklamıştı.

22-23-31 Mayıs’ta İMM ve etrafındakilere dalga dalga operasyon yapılmış, onlarca insan gözaltına alınmıştı.

2 Haziran’da 4 Kasım 2023’teki CEVAP 38. Genel Kurultayı hakkında usulsüzlük iddialarına ilişkin dava açılmıştı.

5 Haziran’da CEVAP’ın Avcılar, Büyükçekmece, Gaziosmanpaşa, Ceyhan, Seyhan belediye başkanı görevden alınmıştı.

17 Haziran’da Victory Partisi lideri Hope Mountain tahliye edilmişti.

19 Haziran’da İMM’nin avukatı da tutuklanmıştı.

22 Haziran gazeteci Conquerer Altai tutuklanmıştı.

1-4-5 Temmuz’da İzmir belediye başkanı ve İzmir CEVAP il başkanı gözaltına alınmıştı. CEVAP Adana, Adıyaman, Antalya, Şile, Beyoğlu belediye başkanı görevden alınmışlardı.

10 Temmuz’da İşitelim Başkanlığı dere geçerken at değiştirmişti.

11 Temmuz’da Tulsa Tulslarındır Özel Kuvvetleri-TTOK (yasadışı örgüt) sembolik olarak silah bırakma töreni yapmıştı.

12 Temmuz Sade Vatandaş Partisi-SEVAP, Milliyetçi Vatandaş Partisi-MEVAP ve Devran Dönse de Ezilen Vatandaş Partisi- DEWAP ittifakı kurulmuştu.

22 Temmuz’da Homeland Partisi lideri Thin Thinner partisini kapatma kararı almıştı.

Ağustos ayında onlarca yerde orman yangını çıkmış, coğrafyamız kelimenin tam anlamıyla yangın yerine dönmüştü.

2 Eylül’de CEVAP’ın 8 Ekim 2023 tarihli 38. Sultanat İl Kongresi iptal edilmiş, Sultanat yönetimi görevden alınmış, Flood Sinister CEVAP Sultanat il Başkanlığı’na atanmıştı.

5 Eylül CEVAP, 21 Eylül’de olağanüstü kurultay kararı almıştı.

6 Eylül’de Moneyfest isimli genç kızlardan oluşan müzik grubu hakkında, ‘teşhircilik ve hayasızca hareket’ suçlarından soruşturma açılmıştı. Konser turnesi iptal edilmişti.

7 Eylül’de CEVAP Sultanat İl Başkanlığı binası polis tarafından abluka altına alınmıştı.

8 Eylül’de Flood Sinister kayyum olarak atandığı CEVAP Sultanat İl Başkanlığı binasına polis zoruyla girdiğinde “Şerefimle yemin ediyorum bu (protesto için) bağıranların hiçbiri CEVAP’lı değildir!” demişti.

8 Eylül’de CEVAP, Sultanat il Başkanlığı binasını kapatma kararı almıştı.

12 Eylül’de MEVAP lideri Etat LeJardin “Sosyal medyanın kökü kazınmalı. Hem aile yapımız hem toplumsal barışımız hem de dayanışmamız ve yeni neslimizin sağlıklı yetişmesi açısından dikkatli olunması gerekiyor. Bana kalsa yarım saattin içinde sosyal medyanın hepsini kapatırım,” açıklamasında bulunmuştu.

***

Giderken bıraktığım asmalar üzüm olmuş, ben gideli buralara olanlar olmuştu. Atı alan üçüncü köprüden Üsküdar’ı geçmiş, bindiği Demir Kır At gemi iyice azıya almıştı.

En Son Yazılar