Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

YeniSayı Çıktı

Polisiye Dergi Dedektif'in yeni sayısını şimdi ücretsiz okuyabilirsin!

SOYGUN

Diğer Yazılar

Banka şubesi olarak kullanılan iki katlı tarihi bina, işlek caddenin sonunda yer alır. Ön cephede park yapmak mümkün değil. Arka sokağa açılan kapısı, malzeme ve para giriş çıkışı için kullanılmakta. Sabah saatlerinde zırhlı para aracı da buraya, tenha ve kamera olmayan girişe, yanaşır. İki görevli ağır para balyasını uçlarından tutarak güvenlik görevlisinin açtığı kapıdan içeri girer. Balya birinin elinden kayacak gibi olunca şubenin güvenlik görevlisi destek vermek için uzanır, kolunu çektiğinde açık tuttuğu kapı kapanacaktır. Bundan sonrası çok hızlı gelişir. Omzuna astığı hafif makineli tüfekle aracın arkasında duran güvenlik, kanatlı arka kapıları kapatırken önce başına sonra bacaklarına aldığı sert darbeyle yere düşecek, makine omzundan çıkarılırken karnına iki tekme daha yiyecektir. Aynı anda şoför kapısı birden açılmış ve sürücü alaşağı edilmiştir. Yedi sekiz metre ilerde duran eski bir kamyonet geri geri gelerek hızla aracın arkasına yanaşır. İkisi tam, üçü yarım dolu hurçlar ve birkaç çanta, kamyonetin kasasına atılır. Kamyonet hareket ederken hâlâ şoför ile boğuşmakta olan kişi, nihayet kendini kurtarıp kamyonete koşar ama yetişemeyecektir. Şube kapısından çıkan görevliler müdahale etmeye fırsat bulamaz, köşeyi dönüp ana caddeye çıkanın arkasından koşmaya başlarlar. Kamyonet gözden kaybolmuştur. 

3.

Lanet olsun! Nasıl da derine indi? Elimi çektiğim anda kanama başlıyor. Yara bandı tutmaz bunu. Dursun biraz daha, pıhtılaşsın, sonra sararım. Doktora gitsem hemen dikiş atmaya kalkar. Başlarım salatasına! Kesme tahtası böyle pis, böyle bulaşık mı bırakılır? Elimde halledivereyim derken başparmağımın ortası ikiye ayrıldı neredeyse. Nasıl da sızlıyor anasını satayım. Salata hazırlayıvereymişim. Erken gelsene kadın!  Neymiş, içli köfte yapmış anası, uğrayıp getirecekmiş. İçine de köftesine de! İçli köftenin yanına salata mı olur? Çıkar şuradan yoğurdu, tamam. Zaten bütün gün perişan oldum, karakolda sorguydu, ifadeydi derken. Hep o serseri herifin yüzünden.

Banka mı zırhlı araç mı ne haltsa, soymaya kalkmışlar. Arkadaşları kaçmış. Bu it boşuna geberdi gitti. Ne ölüm ama! Balıklama uçtu vitrine, camın içine saplandı kaldı. Boynunun iki yerinden şah damarı kesilmiş. Debelendi durdu. Ne bileyim, kimse müdahale edemedi işte. Herkes benim gibi bakakaldı. Bağırış çığrış, feryat ama hepsi o kadar. Bir iki dakika sürmüştür en fazla. Nasıl kan fışkırdı, göl oldu vitrinin içi, kaldırıma taştı. Ne korkunç manzaraydı Tanrım! Anlamadığım, o vitrin camının nasıl kolayca kırıldığı. Tamam, biraz iri yarıydı ama öyle filmlerdeki gibi hemen kırılmaz cam çerçeve. Hızlı çarptı canım. Elinde tabanca mı tüfek mi ne varmış. Belki onun sert darbesiyle kırılmıştır. Gerçi ben görmedim. İnsan o anda ona dikkat edemiyor. Nasıl göreyim ki zaten önce bana çarpıp yere düşürdü sonra tökezleyip olanca hızıyla cama girdi. Çarpmasaydı aptal, yönünü vitrine çevirmezdi.  Yine de kötü, çok kötü. Bunu unutmam mümkün değil.

Bir anda koşarak karşıma çıkınca ellerimi göğsüme siper etmişim. Buna rağmen neredeyse göğüs göğse çarpıştık. Olanca gücümle iterken kıç üstü düştüm. O da durmadı, hızını alamayıp cama girdi. İtmeseydim hafif yana doğru, cama çarpmaz mıydı? Yok canım!  Tökezler gibi oldu zaten ondan. Hem benimki refleks, gayriihtiyari oldu yani. Karakolda yan dükkânın kamera görüntülerini gösterdiler. Ben gözükmüyorum. Tam olarak yani. Birisine çarptığı belli ama dar kaldırımda sadece yere düşerken ayaklarım var görüntülerde. Bodur ağacın arkasında kalmışız. Çarpışma anı birebir gözükmüyor. “Çarptı, beni yere düşürdü,” dedim. Görgü tanıkları da var, hepsi doğruladılar zaten. Aman ya! Memleket it uğursuz doldu. Onun da kaderi buymuş. Banka, kasa, soygun nedir ya,  filmlere özeniyor bu aptallar.  Devir dolandırıcılık devri oysa. Oturdukları yerden ne paralar kazananlar var. Değiştireyim şu gazlı bezi, kanlanmış iyice. Çok sızlıyor, of ya!

2.

Off! Kahretsin! Kaç kez söyledim şu herife, yaptıramadı şurayı. Güya kendi yapacakmış. Yap o zaman, yap! Yay mı amortisör mü neyse al tak yenisini. Ne sallayıp duruyorsun? Kapanmıyor, ittirsen de açık kalıyor işte! Tam da köşede, kapağı açık olunca… O kadar hızlı doğrulmasaydım… Kendi girmez tabii, kadınların ya mutfak, ciddiye almaz. Uf! Bu sefer çok fena çarptım kafamı, kanamadı ama. Hemen buz dayasam da şişti bile. Ne kadar oldu, geçmedi.  Hâlâ zonkluyor. Kaç gün çekerim bunun ağrısını, acıya dayanamam zaten.

Onun da canı çok acımış mıdır? Sanmıyorum. Son anda gördüm. Uyduruk motosikletinden fırlayıp kırılmış korkuluğun ucuna başını çarptı. Arkasından motosikleti. Beraber düştüler deniz tarafına. On, on iki metrelik uçurum. Yuvarlanmış olamaz, eğim falan yok orada.  Doğrudan kıyıdaki kayalıkların üstüne düşmüştür. Durup bakmadım ama biliyorum çünkü az geride, yol bariyeri başlamadan önce sağa çekip birkaç kez manzarayı seyretmişliğim var. Keskin virajı alamayıp devrilen kamyonu da hatırlıyorum. Parçalanmış bariyerleri hâlâ yapmamışlar. Hemen ölmediyse de kayaların üstüne düşünce… Şiddetli ve ani acı ama kısa sürmüştür. Sadece saniyeler.  İşte benim gibi günlerce çekmeyecek acıyı salak.  Nasıl bir aptallıksa artık öndeki cılız farından başka ışığı yok. Kaskı da.

Alkollü sayılmam, iki kadehten biraz fazlası belki. Eski okul arkadaşları buluşması dediklerinde çay kahve sanmıştım. Öyleydi zaten, kızlar gecesi fikri sonradan çıktı. O nasıl ısrar öyle, illaki içeceksin diye. İyi de eğlendik aslında, güzel akşamdı. Sözde, kocam olacak herif gelip alacaktı. Ne gezer!  Dönüşte o yolda trafik olmaz, kontrole yakalanmayayım diye girdim. O aptal virajı nasıl unuttum. Daldırmadım canım,  hızlı girmedim. Tam önümdeki çukurdan kaçayım derken hafif sağa kaydım. Son anda gördüm. Sadece dokundum. Savrulmadım, korkuluklara değmedim bile. En ufak çizik,  bir iz yok arabada. Abartıyorum tabii şimdi bu kafayla. İnsan dediğin öyle çabuk ölüvermez.  Bir iki metre aşağıya yuvarlanıp kendine gelince sersem sepelek çıkmıştır motosikletini de toparlayıp. Ders olsun ona.  Kimseye, benim adama da anlatmaya gerek yok. Pireyi deve yapar zaten. Unutmuştum neredeyse. Aklıma gelmezdi şu başımı çarpmasaydım.  Biraz olsun hafifledi sanki acısı. Of ya!

1.

Oh be! Rakı gibisi yok. İyi gitti töbossun. Ne öyle bira iç işe, iç işe. Ağzımın tadı da kaçmıştı dün akşam.  Yok! Ondan değil. Şu muhtar ve müteahhit bozuntusu yüzünden. Başka iki üç kişi daha vardı ama önemli değil, yalaka kısmı işte. Olsun, şahit şahittir. Her şey olur biterken onlarla beraberdim. Gerçi beni olaya bağlayacak bir şey de yok.  Dün sabah da öyle! Ninemin mezarını göstermek için yanındakiyle gelmedi mi? Soygun yapılırken beraber dua ediyormuşuz işte. Muhtar arayıp haber verdi, dedi,  ninen öldü. Ben İstanbul’dan gelinceye kadar defnetmişler. Toprağı bol olsun. İyi kadın, sağlam kadın, son ana kadar dipdiri kadınmış. Öyleydi! Hatırlarım, her zaman öyleydi.  Evi bana kaldı. Kimsemiz olmadığını bilirdim de, veraset ilamı çıkınca resmileşti. Müteahhit bozuntusu paraya kıysa kendi alacak. Alıcı bulmuş tavlamış, taş ev yapacak. Ben satarsam tabii!  Satacağım gayri de biraz nazlanıp pazarlık yapmak hoşuma gitti. Ya değilse… Dün akşam da teselli için ağırladılar sözde. Biralı ağırlama mı olurmuş? Dayanamadım çıktım, elimde bir,  çantamda iki şişe bira daha. Temiz hava iyi geldiydi. Yürüdüm köy meclisine ait deniz manzaralı kafeteryaya. Bu mevsimde kapalı tabii, bakımsız! Kimseler yok hâliyle. Bir baktım bizimki. Çocukluk arkadaşımı zor tanıdım.  Zil zurna. Kafayı bulmuş ki o kadar olur. Bir yandan iki gözü iki çeşme! O da tanıdı, sarıldık öpüştük bir bir anlattı ayrıntısıyla.

Korkmuş, paniklemiş, kahrolmuş üzüntüden. Pişmanlık, yalnızlık… Çökmüş resmen. Birisine anlatacak, anlatmasa olmayacak. Ben olmasam başkasına anlatır mıydı? Bilmiyorum. Yıllar sonra çocukluk günlerinden konuşunca… Ben bile duygulandım bir ara. Aslında o zamanlar bile serseri, haytaydı bunlar, meyilliydiler. Ama bu kadarını tahmin etmezdim. Sen nakliye durağından kıçı kırık kamyoneti sabah sabah çal, git şehirde bankanın önünden zırhlı aracı soy. Pes yani! Amad atlayamamış kamyonete. Vurulmuş, bir dükkânın camına mıhlanmış kalmış. Bunlar telaşlanıp basmışlar gaza. Kestirmeden şehir dışına dağ köylerinden birine vurmuşlar. Orman kıyısında kamyoneti bırakıp amcasından ödünç aldığı Şahin görünümlü Doğan arabayla devam etmişler. Balyaları terk edilmiş, ıssız, harabe bir Rum köyünün ağılına gömmüşler.  Beraber görünmeyelim diye ayrılmışlar. Bizimki arabayı amcasına teslim edip köye dönmüş. Motosikletimi alıp gelirim diyen Şaner ortalıkta yokmuş. İhbar üzerine Jandarmanın Yarkıyı’da ölüsünü bulduğunu duyunca panikleyip buraya damlamış. Bizimkilerden aldım, dediği iki şişeyle! Kim o bizimkiler dediği, bilmem. Bilmek de istemem. Herhâlde kaçak imalat yapan birileri olmalı. Bütün bunları anlattıktan sonra sızdı kaldı. Kaldıramadım. Kuytuya çekip bıraktım. Sabah cesedi bulunmuş. Sahte içki yüzündenmiş. Zavallı aptal Necdet! İyi ki bana ikram ettiklerini içmedim, yanımdaki biraları hüpledim. Şişeleri de bırakmadım orada. Eldivenliydim, izim de yok.

Paraları söylediği yerde buldum. Aptallar!  Bulunmayacak yer değil sonuçta. Hadi bulunmadı diyelim, börtü böcek, fare yer, hiç bilemedin toprağa karışır. Bez hurç sonuçta,  muşamba gibi bir şeye sarmayı da akıl edememişler.  Sabah erken saatte gittim tabii. Gece araba farı daha çok dikkat çeker buralarda. İyi ki almışım zamanında bu külüstürü. Bagaja sığmadı da arka koltuğa, hatta ön koltuğa tıkıştırdım zorla. Elbette bilirim nereye saklayacağımı. Ben onlar gibi değilim. Buralarda kalsaydım belki. Ekmek parasıdır, büyük şehirdir deyip gittim İstanbul’a zamanında. Sanayide lastik mi takmadım, orda burada garsonluk mu?  Neler neler! En son halde getir götür işleri yaparken hesapları da takip et dediler de ön muhasebe tutar oldum. Ama daha dönmem oralara. Buralarda da durmam. Aklım Antalya’ya git, diyor. Kimse tanımaz, bilmez. Belki oralarda sebze meyve işi yaparım. Ya da sanayinin birinde dükkân alır lastik servisi ya da neyse iste. Bu kadar parayla ne iş yapsam olur. Nerden buldun diyen olursa, ninemden miras kaldı derim, yalan mı?  Aslında iş yapmasan da olur. Dikkat çekmeyecek şekilde harcamak en iyisi. Öyle gösterişe lükse gerek yok. Zamana yaymalı, bir kısmını arsa ev dükkân gibi yerlere yatırmalı. Evet! Hayat güzel, her şey çok güzel olacak. Sağ olun diyeceğim de artık ölüsünüz. Yine de teşekkürler arkadaşlarım. Teşekkürler Tanrım!

En Son Yazılar