Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

YeniSayı Çıktı

Polisiye Dergi Dedektif'in yeni sayısını şimdi ücretsiz okuyabilirsin!

YAYINLANMASINDAN 50 YIL SONRA TINKER, TAILOR, SOLDIER, SPY

Diğer Yazılar

Bülent Tunga Yılmaz
Bülent Tunga Yılmaz
1975 yılında Samsun’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde siyaset bilimi, sosyoloji ve kültürel çalışmalar alanında lisans ve yüksek lisans derecelerini aldı. Weitz Center for Sustainable Development’dan Yerel Kalkınma ve Kamu Yönetimi konusunda diploması bulunuyor. Çalışmaları ağırlıklı olarak AB-Türkiye İlişkileri, toplumsal araştırma, akademi-endüstri ilişkileri ve proje yönetimi alanında yoğunlaşan Yılmaz evli ve Kerem isminde bir çocuk babasıdır. Aİlesiyle birlikte Dubai’de ikamet etmektedir.

Casus Edebiyatının Gelmiş Geçmiş En İyi Romanı Üzerine

Geçen sayıdaki yazımda da belirttiğim üzere, casus edebiyatına merakımı doğuran ve zamanla bir John Le Carré hayranı olmamı sağlayan yapıt, bir kitap değil, bir diziydi. Daha doğrusu, casus edebiyatının gelmiş geçmiş en iyi romanı olarak gördüğüm Le Carré’nin Tinker, Tailor, Soldier, Spy başyapıtından BBC tarafından televizyona uyarlanan ve Türkiye’de 80’li yılların başında, çok da doğru ve güzel bir çeviriyle Köstebek adıyla yayınlanan (roman da aynı adla çevrilmiştir ve bu yazıda okuyucu için kolaylık olması açısından romandan bu Türkçe çevirideki başlığıyla bahsedeceğim) dizi, beni hâlâ büyük bir heyecan ve gerilimle devam ettiğim; soğuk ama tutkum sayesinde içimdeki sıcaklığı koruyabildiğim bir seyahate başlattı. Bu seyahatte pek çok başka yapıma uğrasam da, aralarda tekrar tekrar döndüğüm bir durak oldu bu dizi ve roman.

YAYINLANMASINDAN 50 YIL SONRA TINKER, TAILOR, SOLDIER, SPY 1

10 Eylül dizinin BBC’de yayınlanmaya başlamasının 45. Yıl dönümüydü. Bir televizyon klasiğine dönüşen ve benim de aralarında bulunduğum pek çokları için, başta George Smiley rolünde Sir Alec Guinness olmak üzere, televizyon tarihinin gördüğü en iyi oyuncu ve oyunculuklara şahitlik eden dizi, romanın yayınlanmasından sadece beş sene sonra uyarlanmıştır. Demek ki roman da tıpkı benim gibi yarım asrı devirmiş.

Köstebek’ten yayınlanışından 50 yıl sonra hala bahsedilmesinin nedeni ve onu büyük ve önemli bir roman yapan nedir? Casus edebiyatı kanonunun en üstünde yer almasının ve onun da ötesinde bir büyük edebi başyapıt olmasının arkasındaki sebepler nelerdir?

Kişisel hikayelerle örülmüş derin karakterler ve o karakterlerin kişisel özelliklerinin mevcut politik ve toplumsal konjonktür ile mükemmel uyumu; onu, bazıları için fazla karışık -adeta bir labirenti andıran- ama ustaca tasarlanmış kurgusu ve bir polisiyeyi andıran gerilimi ve şüphesiyle, başarılı bir casus romanı olmanın ötesinde, bir büyük edebiyat başyapıtı haline getirir. Evet, roman özünde bir ihanet romanıdır. Smiley ve ekibinin MI6 içindeki Sovyet köstebeğini arayışları konunun özünü oluşturur ama başta Smiley olmak üzere, romandaki tüm karakterler ayrı birer romanın karakteri olacak kadar derindir. Karakter yaratma ustası Le Carré, bu romanda tüm dehasını ortaya koyar ve bu anlamda, yine pek çokları tarafından asıl başyapıtı olarak görülen The Spy Who Came in From the Cold (Soğuktan Gelen Casus) romanındaki Alec Leamas düzeyinde, hatta yaşamına dair detaylarla ondan daha ilgi çekici ve keşfedilmeye değer bir Smiley sunar bizlere. Smiley ve etrafındaki karakterler sayesinde de yapıt; vatanseverlik, göreve bağlılık, sadakat, silah arkadaşlığı, aşk, melankoli ve yitirilmiş idealler gibi insani konuları da kapsayan devasa bir ‘insanlık romanına’ dönüşür.

YAYINLANMASINDAN 50 YIL SONRA TINKER, TAILOR, SOLDIER, SPY 2

Romanın bu ‘insani’ derinliği ve yukarda sözünü ettiğim insana ve insanlığa dair büyük olguların yanında, yan temalar da romanı derinleştirir ve farklı okumalara açık hale getirir. Romanın Smiley’den sonraki iki ana karakteri Jim Prideaux ve Bill Haydon arasındaki ‘gizli aşk’, aynı zamanda hem dönemin eşcinsel ilişkilere bakışındaki muhafazakâr yaklaşımı, hem de herhangi bir ‘karşılıksız kalan romantik duyguların sonucunda oluşabilecek ihanet ve intikam hislerinin’ insancıllığını ortaya koyar. Bir noktada, bastırılmış eşcinselliğin getirdiği psikolojik baskıyla ülkeye/göreve ihanet arasında bir tür neden-sonuç ilişkisi kurar.

Üsluba geldiğimizde de, özellikle anlatımın yapısı ve zamanın akışına bakıldığında, roman doğrusal olmayan, karmaşık bir anlatım yapısı içinde kaleme alınmıştır. Olaylar kronolojik sırayla ilerlemez; Smiley’in soruşturması, geçmişe dönüşler, anılar ve dedikodular aracılığıyla ilerler. Bu hem okuyucuyu Smiley ile aynı zihinsel süreçten geçmeye zorlar ve bir şekilde kendini ‘onun yerine’ koymasını sağlar, hem de anlatının labirent hissini güçlendirir. Le Carré’nin bu bilinçli edebi tercihi, onu bir edebi başyapıt haline getiren unsurlardan biridir.

Le Carré’nin dili ve ayrıntı kullanımı, romanın edebi düzeyini yükseltir ve kesinlikle dikkate değerdir. Romanın karamsar ve melankolik atmosferini güçlendirmek için sis, yağmur, grilikler ve kasvetli mekânlar gibi ayrıntıları kullanışı mükemmeldir. Ayrıca, yarattığı kendine özgü jargonla (“mole” – köstebek, “lamplighter” – lambacı, “scalphunter” – kafa derisi yüzücü vb.) sadece espiyonaj dünyasının kendine özgü argosunu oluşturarak romana gerçekçilik katmakla kalmaz, aynı zamanda bu kapalı, erkek egemen dünyanın dilini de okuyucuya yansıtarak ikna edici bir dünya yaratır.

Roman, Britanya İmparatorluğu’nun çöküşünün tamamlandığı ve artık ABD ve Sovyetler’in ardından dünya hegemonya savaşlarında ikincil bir oyuncu; daha doğru ve amiyane tabirle ABD’nin bir yancısı ve yardımcısı olduğu bir dönemi anlatıyor. Bu açıdan roman Dünya politika tarihi açısından da önemli bir yere sahiptir. Romanın, espiyonaj tarihinin en büyük olayı ve skandalı olarak kabul edilen ‘Cambridge Beşlisi’ olayından esinlenildiği de dikkate alındığında, karşımızda Soğuk Savaş’ın arka planının nasıl sağlam bir tarihsel bağlama oturtulduğu görülebilir. Bu tarihsel bağlam, romandaki melankolik hissin de nedenlerinden biridir. İmparatorluğun çöküşüyle beraber kişisel idealler, dostluklar, aşk ve vatanseverlik gibi yüce duygular da yozlaşmış ve yitirilmiştir. Ondan sonra da Circus (MI6), artık asil bir amaç için çalışan; imparatorluğu, Britanya çıkarlarını ve kralı/kraliçeyi korumaya yemin etmiş bir kurum değil, kirli işler çeviren, içi boşalmış bir bürokratik aygıta dönüşmüştür. Smiley’in kişisel hayatındaki kayıp (karısı Ann’in sadakatsizliği) ile mesleki hayatındaki kayıplar (ajanlık idealinin çöküşü) birbirini yansıtır. Bu evrensel “kayıp” teması, romanı zamansız kılar; 50 yıl sonra, Soğuk Savaş bitmiş olmasına rağmen, onu hâlâ geçerli bir hale getirir ki romanı bir kanonik eser yapan unsurlardan biri de budur.

Circus, içinde yaşanılan dünyanın küçük bir modeli olarak anlatılır romanda. Teşkilat’a sızmış köstebeğin aranışı en yüksek makamlara sızmış ikiyüzlülüğün arayışına dönüşür. Bu sadece bir Sovyet ajanını bulma çabası değil, İngiliz toplumunun ve hatta daha geniş anlamda Batı’nın içindeki çürümeyi, güvenin nasıl kemirildiğini gösterme gayretidir. Köstebek sadece “düşman” değil, aynı zamanda sistemin doğurduğu bir sonuçtur.

Gerek karakterlerin derinliği ve gerçekliği, gerekse de tarihsel bağlamın sağlamlığı elbette Le Carré’nin Gizli Servis yıllarında yaptığı gözlemlerin ve edindiği deneyimlerin bir sonucudur. Gerçeklere dayanan deneyimin edebi dehayla birleşimi, romanın bu düzeye yükselmesinde kilit bir rol oynar.

YAYINLANMASINDAN 50 YIL SONRA TINKER, TAILOR, SOLDIER, SPY 3

2011 yapımı uyarlamanın Oscar adayı yönetmeni Tomas Alfredson, film hakkında The Guardian’a verdiği bir röportajda “romanın uyarlanmasının imkânsızlığından bahseder.” Yönetmenin bu sözlerine rağmen, bir Le Carré hayranı ve romanı iki kere okumuş, uyarlama filmi ve diziyi defalarca seyretmiş biri olarak, daha önce okumamışlara önerim; ana metni okurken eşzamanlı olarak filmi ve diziyi de seyretmeleri. Romanın yayınlanmasının 50. yılı dolayısıyla The Le Carré Podcast’in roman ve uyarlaması üzerine yapılan bölümlerinin de dinlenmesi, bu eşsiz yapıtı anlamak; onun farklı temalar arasında kurduğu zekice ve derinlikli ilişkileri nasıl edebi bir anlatıya dönüştürdüğünü görmek açısından çok ilginç bir yolculuk ve deneyim sunacaktır.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar