
ŞEYTANIN GÖZLERİ – SABRİ SAYDAM
Yayınevi: Herdem Kitap Yayın/Herdem Polisiye
Basım Tarihi: Mayıs 2024
Sayfa Sayısı: 302
Tür: Polisiye/Öykü
Şeytanın Gözleri yönetmen, senarist ve yazar Sabri Saydam’ın ikinci kitabı. Herdem Polisiye etiketiyle çıkan kitabın editörlüğünü yazar Emel Aslan üstlenmiş. Sayfaları çevirdiğimizde yazarın kitabı hakkındaki duygu ve düşünceleri, ardından Gencoy Sümer’in önsözü karşılıyor okuru.
Üçleme olacağı önceden belirlenmiş polisiye hikâyeler serisinin ilk kitabı olan Şeytanın Gözleri daha ilk sayfalarda hayata veda etmiş olduğunu okuduğumuz Başkomiser Eray Gürhan’ın anı defterlerinden derlenmiş vakalardan oluşuyor. Vakalar Başkomiser Eray’ın -kitapta kimliğine dair hiçbir ipucu verilmeyen- eski yardımcısı tarafından hikâyeleştiriliyor. Gizemli anlatıcı eski amirinin annesi Vuslat Hanım’dan vaka defterlerini ve en önemlisi Eray Gürhan’ın özel hayatından kesitlerin yer aldığı hatıra defterini alıp heyecanla ilk sayfayı açtığında Başkomiserinin hiç bilmediği dünyasına ilk adımı atıyor. Gizemli Komiser defterleri okudukça, Başkomiserinin vakalara bakış açısına, çözüm şekillerine, hayat hikayesine, özel hayatındaki iniş çıkışlara, ikilemlerine, hesaplaşmalarına bazen hayretler içinde, bazen hüzünle şahit oluyor. Kitaptaki sekiz öykünün oluşması da bu şekilde gerçekleşmiş oluyor. Her öykü bir vakayı anlatıyor ve her öykü birbirinden bağımsız gibi görünse de aslında sıkı sıkıya birbiriyle bağlantılı bir şekilde ilerliyor. Sabri Saydam’ın sinemacı kimliğinin yanı sıra, adım adım ilerlediği polisiye yazarlık serüveninde ilk kitabı 4 (DÖRT)’te yakaladığı başarıdan sonra çıtayı daha yukarıya taşıdığının ispatı olan Şeytanın Gözleri’ni herkese tavsiye ederim.
Öyküler:
Çadır: Emekli Büyükelçi Sulhi Nadir Çalahan, eşi Dürdane, kızı Sibel, kız kardeşi Leman ve hizmetçisi Lena evinin geniş salonunun üçte ikisi büyüklüğünde şeffaf, naylondan bir çadırın içinde öldürülmüş olarak bulunur. Başkomiser Eray ve yardımcısı Filiz bu soruşturmanın derinlerine indikçe görünenin ardındaki sırlar da bir bir ortaya çıkar.
Neveser: Başkomiser Eray’ın yakın arkadaşı Profesör Semih Yarka’nın, Başkomiserin de hayran olduğu güzeller güzeli karısı Neveser evde öldürülmüş olarak bulunur. Bu durum sadece karısının cesediyle karşılaşan profesörün değil Eray’ın da üstesinden gelmekte zorlanacağı bir acı olacaktır. Komiser yardımcısı Filiz ve Başkomiser Eray bu vakada hayatlarının sınavından geçerken bir yandan da birbirlerine karşı hissettikleri duyguları sorgulamaya başlarlar.
Küf Kokulu Battaniye(ler): Gizemli bir kadın cesedi, eski ve küf kokan bir battaniyeye sarılmış olarak, bir gecekondu mahallesindeki boş bir arsada bulunur. Kadın çıplaktır ve sol kulağı kesilmiştir. Aradan üç gün bile geçmeden bir ceset daha bulunur ve aynı şekilde o da çıplak, kulağı kesilmiş, küf kokan battaniyeye sarılmıştır. Soruşturma içinden çıkılmaz bir hal alırken, Eray Başkomiser farklı bir olayı daha deşmeye başlar.
Şeytanın Gözleri: Bir sinema salonunda, alelade hatta sıkıcı bir filmi izlerken aynı anda kalp krizi geçirerek ölen dört kişinin soruşturmasında Eray Gürhan’ın işi daha da zorlaşmıştır zira maktullerin korkudan öldükleri tespit edilmiştir. İzledikleri filmde korkmalarına sebep olacak küçücük bir sahne bile yokken neden başlarına böyle bir olayın geldiğinin sırrını çözmek kolay olmayacaktır.
Kızıl Gelinlik: Genç bir kız kendi düğününde evindeki odasında kalbinden bıçaklanmış olarak bulunur. İlk incelemede genç kızın katiline direnmediği belirlenir. Bu da ölmeyi istediğini düşündürmektedir. Damatla ve ev halkıyla yapılan görüşmelerden elle tutulur bir delil elde edilemese de Eray Başkomiser işin ucunu bırakmaz ve yine keskin tahmin gücü ona doğru yolu gösterir.
Sütanne: Çok sevdiği süt annesinin vefat haberiyle yıkılan Eray Başkomiser sütannesinin yaşadığı Tekirdağ’ın Malkara ilçesine bağlı Başpınar köyüne gider. Cenazeye katılıp anne yarısına son görevini yapmaktır niyeti fakat olaylar orada da yakasını bırakmaz ve mezarlıkta ilginç bir vaka karşılar Eray’ı. Eskiden birlikte çalıştıkları meslektaşı Haluk ve Olay Yeri İnceleme görevlileri iki mezarın başında araştırma yapıyorlardır. Bu garip tesadüften sonra meslektaşı Haluk olayı anlatır. Bir miras sorunu yüzünden açılması gereken mezarlar açılmış fakat içlerinin boş olduğu görülmüştür. Eray Başkomiserin bu gizemli vakaya el atması gerekecektir.
Çocukluğum Öldü: Başkomiser Eray daha önceki vakaların birinde, yirmi yıldır görmediği çocukluk arkadaşı ve kan kardeşi Agop Krikyan’la karşılaşmış, aralarındaki kopmaz bağ o günden sonra daha da sağlamlaşmıştır. Kaybolan yılların acısını çıkarırcasına dostluklarını sürdürmeye devam ederler. Günlerden bir gün kan kardeşi Agop’un intihar ettiği haberi gelir. Eray’ın buna inanmaya hiç niyeti yoktur. Tanıdığı Agop canına kıyacak bir adam değildir. Tüm deliller intiharı işaret etse de o bu ölümün ardında bir cinayetin gizlendiğine inanır ve araştırmaya başlar.
El Ele: İki gencin cesetleri kıyıya vurmuş olarak, deniz kenarında bulunur. Maktuller ikişer kurşunla, yakın mesafeden vurulmuşlardır. Soruşturma başlar. Kısa sürede öldürülen genç adamın Topal Ferhat lakaplı bir mafya babasının oğlu olduğu öğrenilir. Önce mafyanın hesaplaşmasına kurban gittiği düşünülen gencin el ele öldüğü genç kızla değil de başka bir kadınla nişanlı olduğu ortaya çıkar. Yine çok geçmeden diğer maktulün de kimliği belirlenir ve adı Sema Bedre olduğu öğrenilen kızla ilgili ortaya bambaşka bir gerçek çıkar.

KANALDAKİ KADIN – PER WAHLÖÖ ve MAJ SJÖWALL
Yayınevi: Ayrıksı Kitap
Basım Tarihi: 09.09.2019
Sayfa Sayısı: 336
Çeviri: Bige Turan Zourbakis
Tür: Polisiye-Roman
Per Wahlöö ve Maj Sjöwall’i, İsveç polisiye edebiyatının en önemli yazarları arasına katan ve kült klasiklerden olan Kanaldaki Kadın, modern polisiye türünün öncülerinden kabul edilen Martin Beck serisinin ilk kitabıdır. Roman, klasik bir polisiye olma özelliğinin yanı sıra İsveç toplumunun çürümeye yüz tutmuş yanlarına, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, yoksulluğa ve bürokrasiye eleştirel bir dille yaklaşıyor. Romanda aralara ustaca serpiştirilen eleştiriler 1960’lı yılların İsveç’inde yaşayan insanların sorunlarına ve sıkıntılarına adeta ayna tutuyor.
Roman boyunca kadınların toplumdaki konumu ve karşılaştıkları zorluklar sık sık vurgulanıyor. Cinayet kurbanı olan genç kadın, toplumun gözünde değersizleştirilmiş bir figür olarak sunuluyor. Bu durum, o dönemki İsveç toplumunda kadınların maruz kaldığı ayrımcılığa dikkat çekiyor. İsveç toplumundaki büyük gelir eşitsizliğini ve sınıf farklılıklarını gözler önüne seren romanda cinayet soruşturması sırasında, farklı sosyal sınıflara mensup insanların yaşam koşulları ve karşılaştıkları sorunlar detaylı bir şekilde anlatılıyor. Bu durum, toplumdaki adaletsizlikleri ve yoksulluğun etkilerini ortaya koyuyor. Polis teşkilatının bürokratik engellerle karşılaşması ve soruşturmanın yavaş ilerlemesi, sistemin yetersizlikleri konusunda önemli bir eleştiri olarak kitapta yerini alıyor. Ayrıca medyanın olaylara yaklaşımı ve kamuoyunu yönlendirme çabaları, cinayet haberlerinin basında nasıl manipüle edildiği ve kamuoyunun yanlış yönlendirildiği aynı gizli dille eleştiriliyor.
Klasik polisiyelerdeki gibi hızlı ilerlemeyen romanda detaylara odaklandığınızda Martin Beck’in olayları nasıl parçalara ayırıp sonra yeniden birleştirdiğini görecek, sade ve kısa diyaloglar, gerçekçi anlatım, az fakat etkili betimlemelerle romanda gereksiz hiçbir detaya yer vermeyen Per Wahlöö ve Maj Sjöwall’in zekalarına hayran kalacaksınız.
Hikâye, İsveç Stockholm’de bir kanalın dibinde genç bir kadının cesedinin bulunmasıyla başlıyor. Çıplak olarak bulunan cesedin kimliği belirlenemiyor. Komiser Martin Beck ve ekibi, kadının kimliğini tespit etmekle işe başlıyorlar. Kadının geçmişi ve bağlantıları hakkında elde hiçbir bilgi olmadığı için bu süreç epey zorlu ilerliyor. Beck, sabırlı ve sezgileri güçlü bir dedektif olarak, ipuçlarını bir araya getirerek kadının kimliğini ortaya çıkarmayı başarıyor. Ardından, onun son günlerini ve çevresini araştırarak katile ulaşmaya çalışıyor. Tespit ettiği şüphelinin sıradan bir suçlu olmayabileceği şüphesi Beck’i, onu yakalamak için zekice bir tuzak kurmaya itiyor. Sürükleyici bir soruşturmanın ardından, Martin Beck’in sabrı ve risk alarak uyguladığı stratejisi sayesinde katil ortaya çıkarılıyor.

İNCİ KÜPELİ KADINLAR – ARMAĞAN TUNABOYLU
Yayınevi: Oğlak Kitap / Maceraperest Kitaplar
Basım Tarihi: 2024
Sayfa Sayısı: 212
Tür: Polisiye/Roman
Armağan Tunaboylu’nun geçtiğimiz yıllarda polisiye dünyasına kazandırdığı roman karakteri Komiser Berkun İstanbullu’nun yeni macerası İnci Küpeli Kadınlar’da onu biraz değişmiş, sanki biraz daha sinir bozucu biri olarak buldum. Zaten kendisini nevi şahsına münhasır biri diye bir önceki macerası Polisiye Yazarının Ölümü romanının tanıtımında yazmıştım. Bu sefer sanki kendine özgü olmada çığır açmış, daha bi’ gıcık mı olmuş ne? Biraz da bencilleşmiş sanki. Ben Berkun’a sallayıp durayım, Emniyet’teki ekip arkadaşları her sayfada ona daha yakın hissetsinler kendilerini. Hatta hakkında ettikleri nahoş dedikodulardan bile pişmanlık duysunlar. Oh ne âlâ. Adam seviliyor mu nefret mi ediliyor anlayamadım ya, vazgeçilemediğine emin oldum. Tıpkı benim Enver Başkomiser gibi hem övülüyor hem de sövülüyor. İşini iyi yaptığı kesin yalnız. Orada duralım ve hakkını teslim edelim. Yeni macerasında da allem ediyor kallem ediyor sonunda katili buluyor. Bu arada da gönül işlerinde kararsızlıklarıyla Funda’yı elinden kaçırıyor.
Altay KÖKEN iktidara yakın, Komiser Berkun’un da yazılarını takip ettiği ve sevdiği ünlü bir gazetecidir ve Etiler’deki evinin yatak odasında, kesilmeyen yeri kalmamış bir şekilde hunharca öldürülmüş olarak bulunur. Komiser Berkun, Sezai Amir tarafından apar topar olay yerine gönderilir. Yardımcıları Semra ve Ercan Komiser Berkun’un oldu olası kanlı olay yerlerini, delik deşik edilmiş cesetleri sevmediğini bildiklerinden önceden olay yerine gelmişler ve araştırmalara başlamışlardır bile. Durum vahimdir çünkü ortada ne cinayet aleti ne tek bir delil ne de tanık vardır. İnandıkları tek gerçek Altay Köken’i ancak ona kin güden birinin bu şekilde doğramış olduğudur.
Maktul iktidarın sevdiği gazetecilerden biri olunca Emniyet’e dolayısıyla da Berkun’a vakayı bir an önce çözmeleri için baskı yapılır. Elde olan birkaç delile göre Altay Köken’le husumeti olduğu tespit edilen başka bir gazeteci Uğur Bosnalı baş şüpheli olarak belirlenir fakat adam ortadan kaybolmuştur. Berkun mecburen kaçak gazetecinin peşine düşer. Ne var ki onun aklı Altay Köken’in hepsine aynı inci küpeleri hediye ettiğini cenazede gördüğü, dördü eski, beş eşindedir. İnci küpelerin hikayesini öğrendiğindeyse bu durum daha da ilgisini çekmiştir. Altay Köken beş karısına da aynı inci küpeden hediye etmiş ve hepsine günün birinde ölürse cenazesinde bu ince küpeleri takmalarını vasiyet etmiştir.
Nedense içinden bir ses bu kadınların soruşturma esnasında doğruyu söylemediklerini fısıldamaktadır Berkun’a. Bir yandan da maktulün son karısının cazibesi karşısında, günden güne dirayetini yitirdiğini sezmek Berkun’un canını iyiden iyiye sıkmaktadır. Berkun’un kayıp gazeteciyi bulup olayı kapatması için sabırsızlanan Sezai Amir’e inat o maktulün eşlerini soruşturmaya devam eder. Soruşturma derinleştikçe Altay Köken’in hiç de sandığı gibi bir adam olmadığı gerçeğiyle yüz yüze gelir. Bu kadınların onu öldürmek için onlarca sebebi vardır.
Bir yandan inci küpeli kadınları mercek altına alan Berkun’un başı sadece cinayetlerle değil geçmişten gelen düşmanlarla, bitmek tükenmek bilmeyen bürokrasiyle, sevgilisi Funda’yla ve en önemlisi de Altay Köken’in güzeller güzeli son eşi Eyşan’la beladadır.

KAYIP YÜZ – ELÇİN POYRAZLAR
Yayınevi: Doğan Yayınları
Basım Tarihi: 1.baskı Kasım 2022 / 2.baskı Aralık 2022
Sayfa Sayısı: 271
Tür: Polisiye/Roman
Kayıp Yüz daha önce Ecel Çiçekleri romanında tanıştığımız Komiser Suat Zamir’in yeni macerasını anlatıyor.
Suat Zamir, klasik erkek dedektif figürünün karşısına dikilen güçlü bir kadın karakter. Ancak gücünü sadece zekâsına borçlu değil. O, gerçekleri ortaya çıkarmak için kişisel bedeller ödese de adalet arayışındaki ısrarından asla vazgeçmeyen, erkek egemen teşkilat içinde yalnız bırakılan ama yılmayan bir figür. Suat Zamir serinin ikinci kitabı olan Kayıp Yüz’de de teşkilat içindeki erkek egemen yapıyla mücadele etmeye kaldığı yerden devam ediyor. Elçin Poyrazlar kitaplarının genelinde rastladığımız özellik elbette bu romanda da kendini gösteriyor ve kadına yönelik şiddet, kadınların toplumda maruz kaldığı görünmez baskılar, güzellik normları, eril sistemin adaletsizliği ve cinsiyet eşitsizliği gerçekçi ve çarpıcı bir dille anlatılıyor. Olayları kadın karakterlerin iç dünyalarından aktarmayı ustaca başarabilen yazar ayrıca aile içi şiddet, cinsel istismar ve mobingi de yine ustaca yedirmiş kurgusuna. Kayıp Yüz’de suçun yalnızca faili ve mağduru değil tüm toplumu ne derece etkileyebildiğine şahit oluyoruz.
Bu kez Suat son vakada (Ecel Çiçekleri) gösterdiği başarısızlık gerekçesiyle Cinayet Büro’dan alınarak İstanbul Emniyeti’nin İntihar Birimi’ne verilmiştir. Bu durum Suat için bir atamadan çok aslında bir cezadır. Genç bir kızın evinin balkonundan atlayarak intihar ettiği bir vaka gelir. Herkes aksini iddia etse de intihar ettiğine inanılan bu genç kız bir cinayete kurban gitmiştir ve Suat Zamir de bu fikirdedir. Amirlerinden gelen vakayı kapatma baskısına aldırmaz çünkü o soruşturmasına çoktan başlamıştır bile. Üstelik ölümler devam ediyor ve her ne hikmetse, kaldırılan taşların altından çıkan her bilgi genç kızın intihar vakasıyla çakışıyordur. İntihar mı cinayet mi olduğu henüz açığa kavuşamamış vaka bir kenarda amirlerinden gizli yürütülürken Oya Camcı adında gizemli bir kadın Emniyet’e gelir ve “Kocam beni öldürdü, yine öldürecek,” diye ihbarda bulunur. Suat akli dengesinin yerinde olmadığını düşündüğü kadını evine gönderir fakat yardımcısı Beren Bahar’ın içi rahat etmediği için ertesi gün kadını Emniyet’e bıraktığı adreste ziyaret etmek isterler. Eve vardıklarında onlara kapıyı açan ve Oya Camcı olduğunu iddia eden kadının Emniyet’e gelip ihbarda bulunan kadınla uzaktan yakından alakası yoktur. Üstelik ev sahibi adının Oya Camcı olduğunda ısrarcıdır. Ne yazık ki üstlerinden o vakanın da üstünün örtülmesi için emir gelir. Komiser Suat Zamir, genç ve idealist yardımcısı Beren Bahar ile cinayetlerin ve kaybolan bir genç kızın ardındaki karanlık ağı çözmekte kararlıdır. Suat Zamir onca engele rağmen kadın bedenini kontrol etmeye çalışan karanlık bir zihniyete dur diyebilecek midir?

