Köpek Balıklarının Kayıp Şarkıları, Meskûn Zaman, Kırık Şehir, Küt Olmayan Kadınlar, Elsa Niego’nun Cenaze Alayı romanlarından kalemine aşina olduğumuz yazar Raşel Meseri, basılı çocuk kitaplarının yanına bir de çocuk polisiyesi ekledi. Dedektif Şerife- Kayıp Gölgeler Peşinde Dinozor Çocuk etiketiyle genç polisiye okurların beğenisine sunuldu.
Roman, hikâye içinde hikâye anlatarak kurgunun yazarın zihninde nasıl oluştuğuna canlı canlı şahit olmamızı sağlıyor. Pek çok kavramın (doğruluk, dostluk, farklılık, gerçek, önyargı vs.) anne kız diyaloğu sırasında irdelendiğini görüyoruz. Kayıp Gölgeler Peşinde heyecanı ve muamması azalmayan bir macera, son derece keyifli bir çocuk kitabı olmuş.

Hikâye anlatıcımız Menekşe, kendisi de yarattığı karakter gibi özel dedektiflik yapan bir anne. Öğrenmeye meraklı ve heyecanlı öyküleri dinlemeye doyamayan kızı Defne’ye kendi kurguladığı, gerçek hayatla harmanladığı öyküler anlatıyor. Meseri kitapta bunu şöyle ifade etmiş. “Menekşe bir kez daha hikâyelerin gerçek hayatı kopyaladığını, gerçek hayatın da hikâyelerle beslendiğini geçirdi aklından.”
Meseri ilk kitap taslaklarını kendi kızı için hazırlayıp evin farklı yerlerine sakladığı resimli notlarla oluşturduğunu ifade etmiş. Bu söylem düşünüldüğünde Menekşe karakterinin yaratılma sürecini az çok tahmin edebiliyorum. Yine de dönüp Raşel’e soralım…
Sevgili Raşel Meseri, dergimiz okurları adına öncelikle hoş geldiniz diyor, davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Konuya kitabın bütünü üzerinden girmek yerine anlatıcımız Menekşe’den başlamak istedim. Çünkü Menekşe kurgu ustası bir anne. Çoğumuz çocuklarımızı uykuya yatırırken içine hayal dünyamızı kattığımız hikâyeler anlattık. Bu nedenle onu kendime çok yakın buldum. Menekşe ve Defne nasıl doğdu? Anne kız ilişkisinde örnek aldığınız, etkilendiğiniz kişi ya da kişiler oldu mu?
RAŞEL MESERİ: Benimle bu sohbeti gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ederim. Polisiye türüne titizlikle masaya yatıran Dedektif Dergi gibi bir dergide Dedektif Şerife’yi konuşacak olmamız beni çok heyecanlandırıyor. Sorunuza gelecek olursam, kitaptaki anne kız ilişkisini işlerken örnek aldığım kendim dahil birçok kadın var. Sonuçta hikâyelerin karakterleri genellikle gerçek hayattan kurguya sızar. Bir öyküyü okunur kılan gerçeklikle olan bu temasıdır aynı zamanda. Okuyucu böylece metinde kendisinin veya tanıdıklarının hayatlarından parçalar bulur, onları dönüştürmeye heyecan duyar, oralardaki eksiklikleri tamamlamaya çalışır. Kişisel olarak ebeveynlikte en sevdiğim şey, çocukla ilişkide kişinin o yaşlardaki duygularını hatırlaması, çocukla kuracağı ilişkinin dinamikleri içinde bu belleğin sesine kulak vermesi. Çocukluğa ait o bellek, yetişkinlikte unutulmaya yüz tutabiliyor. Edep, korku, endişe gibi kıstaslar ve bazen de ebeveyn olmanın getirdiği iktidar pozisyonu çocuğun yaratıcılığına ket vurup düşünme özgürlüğünü sınırlayabiliyor. Dedektif Şerife’nin ana eksenlerinden birini oluşturan anne-kız, yani Menekşe-Defne ilişkisini kurgularken örnek aldığım ebeveynler bu sınırların dışında kalabilenler ve elbette merakta sınır tanımayan çocuklar.
VECİZİNİ KIRDIM*
Menekşe, Defne’ye o sırada ilgilenmekte olduğu kayıp vakasından esinlendiği bir öykü anlatmaya başlar. Ana karakterimiz Şerife özel dedektiftir, fena halde işsiz ve parasızdır. Yardımcısı Sardunya ile birlikte çalışmaktadır. Sardunya sakarlıkları ile Şerife’yi zor durumlara soksa da okuru bol bol güldürüyor. Meseri, karakterlerini kendilerine özgü iyi özelliklerle bezerken birtakım zayıflıklar eklemekten çekinmiyor. Belki de klasik yetişkin polisiyelerindeki mükemmel dedektif karakterlerin günümüzde karikatürize görülmesi ve insan tabiatında artı ve eksilerin bulunuşu gerçeği buna sebeptir. Güncel çocuk edebiyatında didaktik olmaktan kaçınmanın bir yolu da anlatmak istediğiniz tema ve kavramları konuya ve karaktere başarıyla yedirebilmekten geçiyor. Şerife’nin disleksisi, Sardunya’nın iflah olmaz sakarlığı buna iki güzel örnek oluşturuyor. Yine Raşel’e dönüp sormak istiyorum.
Benim gibi ellili yaşları devirmiş okurlar çocukluklarında yetişkin romanlarını okumak durumunda kaldı. O dönemlerde çocuk psikolojisi, etik, çocuk hakları kavramları zayıftı. Çoğumuz şiddet ve farklı zararlı içeriklere maruz kaldık. Gerçi şimdi de internet belası var ve çocukları ondan korumak gerekiyor. Şimdi en azından yaş gruplarına uygun metinler basılıyor ve çoğu ebeveyn kitap seçimini bilinçli veyahut çocuk gelişimi uzmanlarının, öğretmenlerin vs. yönlendirmesiyle yapabiliyorlar. Siz çocukken neler okudunuz? Okuduklarınızın bugün yazdıklarınıza etkisi oldu mu? Günümüzde değişen şartlar göz önüne alındığında çocuklara edebiyat üretmenin zorlukları veya avantajları neler?

RAŞEL MESERİ: Çocukluğumda okuduklarım tam da sizin örnek verdiğiniz türdendi ve son derece can sıkıcıydılar. Okurken içimden bu klasik öykü ve masallarla dalga geçtiğimi hatırlıyorum. Yıllar sonra onların bir kısmını ‘ters yüz ederek’ yeniden yazmaya çalışmam bundan olsa gerek. Bahsettiğim ters yüz masallardan biri, Haydi Rapunzel Bir Taş Daha, Obiçim Yayınlar tarafından birkaç sene önce basıldı. Rapunzel, toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında hayatının direksiyonunu eline alan bir karaktere dönüşüyor. Kendisinden beklenenleri sorguluyor, saçlarını kesiyor ve kuleden ayrılıyor. Günümüzde iyi ile kötüyü ahlaki kıstaslar üzerinden ayırmayan, alternatif dünyalar hayal eden birçok metin yazılmasına rağmen ülkenin siyasi ikliminden dolayı yazarlar gerek konu gerekse dil açısından kısıtlamalara maruz kalıyor. İster içerik ister hikâyenin işlenişi ve hatta kelime seçimleri, okul yönetimleri, öğretmenler veya ebeveynlerden alınacak tepkilerden çekinilerek yayınevleri tarafından sansürlenebiliyor. Sorunsuz, sıradan argo ifadeler ya da geleneksel değerlere uymadığı düşünülen temalar metinlerden çıkarılmaya çalışılabiliyor. Malum, gelecek bir şikâyet yazar veya yayınevi için türlü sorunlara neden olabiliyor. Bu konuda görece şanslı olduğumu belirtmeliyim. Kitaplarımın çoğu etik ve estetik olarak aynı sularda yüzdüğüm yayınevleri tarafından basıldı. Son kitabım Dedektif Şerife-Kayıp Gölgeler Peşinde de Dinozor Çocuk tarafından yayınlandı. Kendisi de yazar olan ve çalışmaktan büyük keyif aldığım, kitabın editörlüğünü üstlenen Nihal Ünver ile son derece yapıcı bir iş birliği içine girdik. Umarım kitap okullara ulaşır, 8+ yaş grubu sınıflarda okutulur. Çünkü çocuk kitapları okullara girmediği takdirde dar bir kitleye ulaşıyor; ne yazık ki böyle sektörel bir gerçeklik var. Ama bir yazar olarak abartısız söyleyebilirim ki, bana çocuklara yönelik yazmak kadar keyif veren çok az şey var; duyduğum sorumluluğun yansıra çok eğlenir ve çok mutluluk duyarım çocuklara yönelik metinler yazarken. Bu nedenle, bir roman yazma sürecinin ortasındayken bile çocukların seveceği bir fikir aklıma gelirse romana ara verip onu yazmaya koyulurum.
KAYIP BİR BİLİM İNSANI
Dedektif Şerife’nin ofisine genç, yakışıklı ve hayli zengin bir müşteri gelir. Sonunda Şerife ve Sardunya’nın cebi para görecektir. Can, Şerife’den bir gece sırra kadem basan üvey babası Necmi Bey’i bulmasını ister. Şerife, Sardunya’nın kahve dökerek yeni bir tarz yarattığı pantolonunu değiştirmeye fırsat bulamadan kendini Necmi Bey’in son teknoloji aletlerle donatılmış köşkünde bulur. Orada incelemeler yapar, Necmi beyin eşi ve Can’ın annesi Neval hanımla tanışır. Sardunya da köşke gelir, olay yeri fotoğraflanır ve ön ödeme alınır. İkili artık resmen bir araştırmanın içindedir.
Dedektif Şerife araştırmasını sürdürürken Menekşe de aslında sonunu bilmediği kurgusunu ilmek ilmek örmekte, bu sırada son derece dikkatle kendisini dinleyen Defne’nin eleştiri ve düzeltilerini de değerlendirmektedir. Romanın bir yerinde Defne annesine dostluk kavramıyla ilgili bir çelişki yakaladığını söylediğinde, Menekşe kızına “Esasen bu ayrıntıyı koymamamın iki nedeni vardı; birincisi dostlukta aradaki sevgiye rağmen bazen küçük çelişkilerin olabileceğini vurgulamak, ikincisi ise seni gülümsetecek küçük bir detay eklemek. Ama demek ki anlatıda bir hata yaptım, katmanlar ortaya çıkmadı,” diyor. Roman her ne kadar çocuk edebiyatına dâhil olsa da içerdiği bu tür detaylar nedeniyle postmodern edebiyat özellikleri gösteriyor ve ana hikâyeden bağımsız olarak bir alt katmanda yazarla okur arasında kurgunun nasıl oluştuğuna, nasıl geliştiğine, nerede hata yapıldığına dair bir tartışmayı da beraberinde yürütüyor. Kullandığı leitmotifler, mizahi söylemlerle metninin edebi anlamda kıymetini artırıyor.
Sevgili Raşel bu bakımdan sizi tebrik etmek isterim. Çoğu yetişkin polisiyelerinde hasret kaldığımız dil ve edebi derinliği bir çocuk kitabında oluşturabilmek ustalık işi. Dikkatimi çeken başka bir konu daha var. Ülkemizde az sayıda kelime kullanarak yaşayan, kitap okumayan insan sayısının arttığını üzüntüyle gözlemliyoruz. İnsanlar kolayca tüketilen, boş içeriklerin müptelası olmuş halde. Kitabınızda yeni neslin sık karşılaşmadığı kelimeler gördüm. Okurlarınız belki de bazı kelime veya deyimlerle bu kitap sayesinde tanışacak ve söz dağarcığını zenginleştirecek. Buradan da şu sonucu çıkarmayı umarım; Türkçenin doğru ve iyi kullanımı polisiye de dâhil olmak üzere edebiyatın her dalında zaruri ve hayatidir. Bu konudaki fikirlerinizi duymak isterim.
RAŞEL MESERİ: Benim için yetişkin romanı denilen türle çocuk kitabı denilen türü ayıran sınır keskin ve kalın değil. Yani her türlü konu her iki kategoride de benzer bir kurgu tekniğiyle işlenebilir. Örneğin Dedektif Şerife’nin ana izleğini alıp bir romana pekâlâ uygulayabilirim; hikâyeye katılacak ek örgüler ve yan karakterlerle. Kahramanların iç dinamiklerini biraz daha katmanlandırıp gerilimi yükselterek. Bütün bunlar mümkün. Yine de çocuk kitaplarında pedagojik yaklaşım ve dil seçimi konusunda başka kıstaslar ön plana çıkıyor. Dilin daha sade ve anlaşılır olması, konunun daha zahmetsiz algılanması, ilginin ayakta tutulması için belli bir mizah tonunun yakalanması gibi… Sonuçta her yaşın düşünce muhakemesi biraz farklı; okuyucunun kitabın konusuyla kuracağı bağ üzerinden konuyu özümsemesi, tartışması, onunla eğlenmesi yaşa has bilgi ve deneyim katmanları gerektiriyor. Yazar bu ayrımları gözeterek çocuğun kitaba bağlanmasını, kendi yaşadığı ortamlar dışında başka hayatların da var olduğunu hissetmesini, henüz duymadığı konulara ilgi duymasını sağlayabilir (aslında yetişkin romanlarının da asli amacı budur). Yani esasen yaklaşım ve dil konusunda farklı tonlar yakalamak gerektiğini düşünsem de çocuklara yazarken onlar bunu anlamaz noktasından bakmıyorum. Bakmadığım için de aslında hikâyelerin biraz da yaşsız olduğuna inanıyorum.
GÖLGELER KAYBOLUYOR
Menekşe “Bir olayı çözerken kuşku en büyük arkadaşımız olmalı,” diyor. Bu nedenle de Şerife karşılaştığı tüm karakterlere şüpheyle yaklaşıyor. Necmi Bey’in kaybında “gölgelerini yitiren” bir grup insanın parmağı olduğu anlaşılıyor. Şerife romanın bilge kişisi, bilim adamı amcasına başvurarak bulgularını ve düşüncelerini ilmi olarak da destekliyor. Her ne kadar gölgelerin yitmesi romana gerçeküstü bir yorum getirse de Meseri gölgelerimizle kötülük/suç arasında frekansların etkin olduğu (bana göre ise felsefi) bir bağlantı kurarak olayı sonuca bağlıyor. Bu noktadan sonra roman hakkında daha fazla detay vermeye gönlüm razı değil. Fark ettiğim birkaç ayrıntıyı yazara da sormak istiyorum.
Biliyoruz ki romanlar, öyküler yazardan çıktıktan sonra artık okurundur. Biz okurlar kendi birikimlerimizi yazarın cümlelerine katarak özde aynı, ayrıntıda bambaşka metinler okur, farklı yorumlar yapabiliriz. Kitap boyunca baba figürünü uzak tuttunuz. Hatta baba gayet soğuk ve ulaşılması zor bir yerde (Antarktika’da) çalışan bir bilim adamıydı. Kayıp vakasının konusu da bir babaydı ve o da bilim adamı. Bu bilinçli olarak yaptığınız bir seçim mi, yoksa kurgu bunu gerektirdi ve ben çok mu derinleri kurcalıyorum?
RAŞEL MESERİ:İlginç bir nokta! Tam da okuyucunun yaratıcılığına harika bir örnek. Babanın hikâyeye çok dahil edilmemesi konusunda haklısınız; fakat babanın geçici yokluğu ailede bir trajedi veya üzüntü kaynağı olarak deneyimlenmiyor. Menekşe mesleği olan, cesur, etik değerlere sahip, kendine yeterli bir kadın. Defne ise konuları mantık çerçevesinde ele alan, eleştirel süzgeci güçlü, mizaha ve yaratıcılığa yatkınlığı olan bir çocuk. Evde dayanışmaya dayalı, her birinin bireyselliğine imkân tanıyan özgür bir ortam mevcut. Böyle olunca babanın o an için evden uzak olması bir sorun değil. Kimsede bir eksiklik veya yoksunluk yaratmıyor. Menekşe ve Defne gündelik hayatlarını doğal akışında yaşamaya ve birlikte eğlenmeye devam ediyor. Amaç bireylerin sevdikleriyle bir arada olduğu kadar, uzağındayken de kendini eksik veya yetersiz hissetmemesi. Anne kızın sergilediği de bu kanımca. Yoksa tüm erkekleri hikâyeden uzaklaştırmaya çalışmıyorum ama bu kez de ön planda olan onlar değil kadınlar olsun, gerek dedektif gerek hikâye anlatıcısı gerek de dinleyicisi olarak.
Sonuç olarak Kayıp Gölgeler Peşinde benim çevremdeki çocuklara gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim bir polisiye kitap. Son zamanlarda polisiye yazarları arasında da çocuk edebiyatına ilginin arttığını gözlemliyorum. Çocuk ve gençler için polisiye yazarken dikkat edilmesi gereken önemli mevzular olmalı. Örneğin yazar hitap ettiği yaş grubunu tanımalıdır sanırım.
Siz bu konuda yazarlara neler tavsiye edersiniz? Unutmadan soruma ekleyeyim, Raşel Meseri yetişkinler için bir polisiye yazacak mı?
RAŞEL MESERİ: Edebiyat türleri arasında polisiye çok sevdiğim ve izlemeye çalıştığım bir tür. Bu tür, suç kavramını, suçlu ve suçla temas eden kişilerin failliklerini, adalet sisteminin eksik gediklerini, toplumun politik ve kültürel kodlarını tartışmaya açar kanımca. Kişinin edimlerinin içinde bulunduğu bağlam ile nasıl şekillendiğini ortaya koyar. Bu anlamda polisiye okuyucuda heyecan yarattığı kadar düşünme alanları da açar. Bir polisiye kitapta benim önemsediğim kıstaslar temelde kişisel olan ile toplumsal olanın ilişkisine dair düşündürmesi ve verili kabul ettiğimiz kavramları (iyilik, kötülük, suç, masumiyet gibi) tartışmaya açabilmesi. Tavsiye konusuna gelecek olursam, yazma serüveninde verilen tavsiyelerin pek işe yaradığını sanmıyorum. Herkes farklı kaynaklardan beslenir, kendine uygun seçimler yapar, kendi yolunu çizer. Ve evet, hayalimde bir polisiye roman yazmak daima var. Hatta şu anda yazdığım kitabın içinde az da olsa bir polisiye tınısı olmasını planlıyorum. Umarım bunu layıkıyla yapabilirim.
Bir polisiye okuru olarak Şerife’nin yeni maceralarını merakla beklediğimi söylemek isterim. Sabırla verdiğiniz yanıtlar için de ayrıca teşekkür ediyor, iyi çalışmalar ve bol okur diliyorum.
*Vecizini kırdım: Şerife’nin heyecanlandığında söylediği cümle. Disleksi nedeniyle harflerin yerini değiştirerek “Cevizini kırdım” yerine söylemektedir.