GAYRETTEPE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ
21.07.2017 – Gece saat 11 suları
“Mert, Birinci kaptanınız ve diğerleri dümen kilitlendi diyor, sen ne diyorsun bu işe?”
“Dümen mi kilitlendi dediler?”
“Evet”
“Hepsi mi dümen kilitlendi dedi?”
Ersin haspinallah çekip “Soruları ben soracam sen cevap ver lan niye tekrar edip duruyosun” diye höykürünce, Mert tizleşmiş sesiyle, “Komutanım, pardon komserim, dümen kilitlenmesi diye bir şey gemilerde yoktur,” dedi.
Ersin şaşırdı, “Nasıl yani?” diye sordu.
“Yani işte, teknik olarak öyle bir şey belki Vikingler zamanında olmuştur da, şimdi olmuyor.”
“Yani dümen kilitlenmedi mi?”
“Yoo, kilitlendi.”
“Lan sıçtırtma bacağına, demin kilitlenme diye bir şey olmaz demedin mi?”
“Dedim.”
“Yani dümen kilitlendi.”
“Hayır.”
“Yani kilitlenmedi?”
“Hayır. Kilitlendi.”
Ersin, Mert’in ensesine bir tane vurup “Şu suyu iç, bir kere daha geldiğimde benimle taşak geçersen toynağını sikerim senin!” diye bağırırken, Mert “Ama komiserim,” diyecek oldu.
Ersin, enseye bu sefer gerçekten okkalı bir tane daha geçirdi.
“Kes lan sesini!” deyip sorgu odasından çıktı.
Enseye son yediği şaplakla yıldızları saydı Mert. Gözleri yaşardı. İki damlası dudaklarına süzüldü. Tuzlu. “Arkadaş ben kamaramda uyuyordum, şimdi niye buradayım?” diye anlamaya çalışadursun, denizde sallanırken gemiden indiğinde liman değil de berjer göreceğini söyleseler hayatta inanmazdı. Denizcilik gerçekten maceralı. Karşılaşacakların belli değil. Tamam değil de, lan… Dantela mıydı sahi onlar?
Ersin, söylene söylene Erhan’ın odasına girdi, serçe parmağını ovalayarak. Erhan n’oldu diye eline baktı. Sinek savuşturdu Ersin. Kahve sol elinde. “Yine mi vurdun lan, oğlum yamuk yumuk oldu makine, sacdan mamul lan o.” Cevap vermedi Ersin. “Amirim delirtecek bu adam beni. Bir de sevimli pezevenk. Hırpalamaya da kıyamıyorum.”
“Lan nasıl kıyamıyorsun, tokadın sesini yan odadan duydum.”
“Tokat değil abi. Enseye… aman neyse. Bir dahaki girişimde görür o vatan haini”
“Hoppalaaa… Lan vatan hainine ne zaman geldik? Terörde değiliz oğlum. Cinayette de değiliz sayende. Vatan haini nereden çıktı?”
“Ama, amirim bu işte kesin bir iş var. Bu adam sorgulama tekniklerini biliyor. Soruya soruyla cevap veriyor. Konuyu sürekli teknik detaya çekip kafamı karıştırıyor. Casus olmasın? Başka nereden bilecek sorgu tekniklerini”.
Erhan, yumruk yaptığı ellerinin arasına çenesini alarak masaya dayanmış kollarıyla sordu,“Hımm, bu kanıya nereden ulaştın?”
“Ya ben buna, ‘Birinci kaptan dümen kilitlendi diyor, sen ne diyorsun’ diyorum, ‘dümen kilitlenmesi diye bir şey yoktur’ diyor. ‘E’ diyorum, ‘yani, kilitlendi dümen?’. ‘Hayır’ diyor. ‘Yani kilitlenmedi mi’ diyorum. ‘Hayır kilitlendi’ diyor”
“Sormadın mı ne demek istediğini?”
“Bizde hainlerin cezası oturduğu yerde kesilir amirim. Dua etsin emniyetin içindeyiz sıkmadım kafasına!”
Erhan ya sabır çekip gözüyle kapıyı işaret etti. “Lan siktirip çıksana dışarı, kapıyı da kapat.”
“Haa… Ben de kapıda bir şey var sandım amirim,” deyip başıyla selam verip çıktı Ersin.
Erhan da Mert’in olduğu sorgu odasına gitti. Gülümseyerek masaya oturdu. “Evladım, Ersin komiserini delirtmişsin. Ben onun kadar sabırsız değilimdir. Beklerim. Ama, dalga geçersen, soruma soruyla cevap verirsen, sorduğumdan başka bir şeye cevap verirsen ya da cevaplarını beğenmezsem, kaşının üstünde tozlar var ya…”
Mert, istemsiz yaladığını parmağını kaşına götürdü. Tozun ortası temizlendi, ıslak. Etrafı duruyor.
Erhan devam etti, “Kaşının üstündeki tozlar var ya, şu duvarı görüyor musun?”,
“Evet komiserim,” diye cevap verdi Mert.
“Komiser değil, amirim,” dedi sakince Erhan.
“Evet amirim.”
“Hah işte o duvara seni öyle bir çarparım ki, kaşındaki tozları kepçeyle temizleyemezler, anladın mı evladım?”
Mert, yavaş yavaş idrak ediyordu. Vardiya bitişi. Sallana sallana uyku. Bir gürültü sonra, sarsıntı. Şaşkın şaşkın bakınırken bir salondaydı.
“Anladın mı lan?” Erhan bağırınca yerinden sıçradı.
“Anladım komutanım!”
Erhan, işaret parmağı ile baş parmağı arasında burnunu sıkıştırıp bir gözleri kapalı bir süre bekledi. Gülmese iyi olurdu çünkü.
İki parmağı çenesinde, elin geri kalanı yanağına dayalı şekilde sordu. “Anlat bakalım. Nasıl oldu? Birinci kaptanın dümen kilitlendi diyor.”
Mert ağzını açacak oldu. Erhan çok sakin ve şefkatli bir sesle gülümsedi.
“Dümen kilitlenmesi diye bir şey yoktur dersen, götüne dümen bağlar, boğaza salarım seni. Şimdi anlat bakalım.”
“Amirim, dümende motor var, o motor durunca dümen çalışmaz. Siz buna dümen kilitlenmesi diyorsunuz. Teknik olarak… yani şey. Evet kilitlenmiş dümen.”
“Kilitlenmiş ne demek lan sen de kaptan değil misin?”
“Amirim uyuyordum ben, vardiyam değildi. Bir de dördüncü kaptanım ben.”
“Bu kadar mı?”
“Evet amirim bu kadar.”
Ersin, baskın yapar gibi girdi odaya. Girdiği gibi Mert’in ensesine bir şaplak daha indirdi.
“Lan amına kodumun ajanı, kimin için çalışıyosunuz lan siz, kaça sattınız lan?” diye bağırırken, Erhan odada attığı turu kapı arkasında tamamlamış, geriden Ersin’i izliyordu. Ersin tam yumruğu da indirecekken, aynalı camın yansımasında Erhan’ı gördü. Bakışı, yumruğu indirirse, aynısının kendine de ineceğini net şekilde ifade etmişti. “Tamam amirim.”.
İkisi birden çıktılar.
“Amirim bunlar kesin ajan.”
Erhan ters ters bakınca, “Ben odama gideyim, şu dosyalara bakayım,” deyip toz oldu Ersin.
GAYRETTEPE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ
22.07.2017 – Sabah saat 09:00
Erhan’la Ersin, durum değerlendirmesi yapıyordu. Tam o sırada olay yercilerin amiri Doğan kafasını uzattı. “Erhan, bilirkişilerle tekrar konuştum, anlatacaklarım var.” Erhan amir odaya davet etti. Çay söyledi.
Doğan amir “Poğaçanız kaldıysa verin kahvaltı etmedim,” deyince, Ersin “Abi nereden anladın, kokudan mı?” diye sordu.
Doğan dosyadaki kağıtların köşesini işaret etti. “Yağlı parmağınla çevirmişsin sayfayı koçum.”
Doğan poğaçasını kemirirken, “Ajan yakalamışsınız, hayırdır?” dedi.
Erhan elini beline atarak baktı Ersin’e. “Lan tüm teşkilata duyurmuş. Hâlâ MİT’le uğraşıyorum. Ekip çıkarmışlar. Tüm mürettebatı onlar da sorgulayacakmış,” diye Doğan’a açıklama yaparken ters ters Ersin’e bakıyordu.
“E, ajan değiller miymiş?”
Ersin atladı “Kesin ajanlar abi. Kesin.”
Erhan ya sabır çekip “Doğan!!! Bu herif seri katil diye anırıp dururken, başımıza gelenleri hatırla. Lan bari sen yapma. Bak şimdi halimize. Yalıya çarpan gemiyle uğraşıyoruz cinayeti bıraktık. Ama bu akıllanmıyor hâlâ,” dedi.
Doğan gevrek bir gülüş attı. “Hakkaten ha… ama o kadar inandırıcı anlatmış ki herkese, hepimiz şüpheye düştük lan.”
“MİT diyorum oğlum, MİT! MİT geliyor. Adamları ezecekler. Belki de ömürleri hapiste geçecek. Yaktı adamların başını.”
Birlikte güldüler.
Ersin gülmedi. “İçeride bir delikanlı halleder abi. Anlasınlar başka ülkeye ajanlık yapmak neymiş?” diye tıslayarak konuştu.
Erhan derin bir soluk aldı. Soluğunu verirken bitirdi cümlesini. “Tamam neyse ne. Kapatın lan ajan mevzusunu. Olaya bakalım biz… Neyine bakacaksak. Tüm mürettebatı sorguladık. Hepsi dümen kilitlendi diyor. Kılavuz kaptan almamışlar, çünkü birinci kaptan zaten sürekli boğaz aşırı sefer yaparmış, gerek görmemişler. Tamam işte dümen kilitlenmiş, çarpmışlar, akıntı makıntı güm… Gerisi savcının işi. Peki Doğan, bilirkişiler ne diyor?”
Doğan masada bir gerilimli ritim tutmaya çalışırken ortaya çıkan yandan yemiş dokuz sekizlik oldu. Fark ettiği için de ağzıyla da destek vermek ihtiyacı duyarak açıkladı “Dırım dırım dırım dırım… Dümen kilitlenmemiş lan. Akıntı da çarpmaya yeter güçte değilmiş, sanki isteyerek gidip vurmuşlar gibi diyor bilirkişiler.”
Erhan Amir daraldıkça daraldı. “Haydaa… Offf… Döndük mü başa… Doğan, sakın Ersin haklı olabilir falan deme, sakın bak…”
“Valla onu bilmiyorum, altından ne çıkar. Senin çocuklar da bakmıştır. Eski cinayetçilik, ben de mürettebatın hepsine baktım. Mert hariç, hepsi en az on yıllık denizci. Hemen hepsi, sürekli aynı hattalar. Trabzon – Magusa. En ufak da bir şey yok. Ajan olsalar bile ulaşabilecekleri bir bilgi yok ki lan… Ama belli olmaz…”
“Peki Mert?” dedi Ersin.
“İşte bir tek Mert yeni diğerlerine göre. Ama o da, Karadeniz’de sürekli sefer yapmış. Çocuk bunun eğitimini almış, okulunu okumuş. Sonra kaptan olmuş işte ama hep Karadeniz’de. Boğaz seferi ilk.”
“Offff” dedi Erhan, “Ooofffff… tekrar bakalım. Tüm mürettebatı sorguladık. Hepsi dümen kilitlendi diyor. Kılavuz kaptan almamışlar, çünkü birinci kaptan zaten sürekli boğaz aşırı sefer yaparmış gerek görmemişler. O sırada üçüncü sıraya kadar kaptanlar ile çarkçıbaşı şu bu hepsi köprüde. Mert istirahatte. Deniz durgun. Akıntıyla sürüklenme yok. Offf…”
Ersin, “Amirim, kesin yalıdaki bir şey için bunu yaptılar. Yalı sakinlerini de sorgulamak lazım,” deyince; “Koçum ben onu da araştırdım,” dedi Doğan. “Yalı sahipleri on göbek İstanbullu. Yalıda yaşayan hanım doksan sekiz yaşında. Bu ikinciymiş. Daha önce de 1964’de bir gemi çarpmış. İskele ile ön balkon yıkılmış. Bu kadar şiddetli değilmiş. Kadın iyi ki evde değilmiş lan. Gemiden bir şey olmasa kalpten giderdi. Neyse. Sonuçta, yalı sahipleri de temiz ama siz de bir bakın. Ya alakasız olacak ama Erhan, neden Kıyı Emniyet, Deniz Polisi falan değil de siz bakıyorsunuz buna?”
“Ne bileyim Doğan. Savcı aradı. İş sizde dedi. Kapattı. Olay yerine bile gelemedim. Gemiyi çekiyorlarmış. Ben de sorgulamadım daha fazla. Benim lanetim lan bu, yine karman çorman bir iş geldi başımıza…Nasıl çözeceğiz?”
Ersin, “MİT çözer abi,” deyip gevrek gevrek gülünce, bu defa Doğan’ın bakışı ile dili boğazına kaçtı. Doğan sadece bakmadı. Ensesine de bir tane indirdi. Süklüm püklüm çıktı odadan Ersin. Erhan ne olduğunu anlamaya çalışıyor ama bulamıyordu.
Akşamına tüm ekibi yeniden topladı Doğan’ı da çağırdı. “Üstünden bir kere daha geçelim. Çay içer misiniz?”
Çayları getiren Arif, “Amirim, Levent’teki kaza haberini gördünüz mü? Bence…” diyecekken Ersin, “Arif Abi, sağ ol hadi sen işine bak toplantıdayız,” dedi.
MEHMET PAŞA YALISI SALONU
21.07.2017 Saat Öğleden Sonra 16:05
Mert, yataktan fırlayamadı. İstese de başaramazdı. Öyle bir rüya görüyordu ki, sarsıntıyı, çarpışı anlamadı bile. Gemiden salona indi. Hâlâ rüyada sanıyordu kendini. Biraz üstünü başını temizledi. Bağıranlar, çağıranlar koşuşanlar. Hepsi gemi personeli. Etraftan gelenler, komşular. Evde kimse yokmuş, hah iyi. Evet iyi, tekrar uyunabilir çünkü. Gerçi ortada uyuyabileceği bir kamara kaldı mı tartışılır ya… Bir gemiye, bir kendine, bir de etrafa baktı. Liman değil, berjerli bir salon lan burası. Salonmuş yani, yarısı yıkılmadan önce. Allah Allah… Neden acaba?… Kendine gelmeye başladığında sorgu odasındaydı. Niye içtiyse o kadar? Ne olmuştu ki? Dantela mı lan o? Aaa… televizyona serili dantela mı var hâlâ? Hem de, 65 inç, 4k, Ultra Hd televizyona… Evladım iyi misin? İyiyim amca sen nasılsın? Şokta herhalde. Galiba. Selmiye Hanım evde değilmiş değil mi? Olsaymış kalpten de gidermiş. Amma büyükmüş lan gemi… Dantelalar da hep toz olmuş. Neyse, verilmiş sadaka varmış bak kimseye bir şey olmadı. Şu çocuğa bir su verin. Sağ ol teyze.
GAYRETTEPE EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ –
22.07.2017 Saat sabah 09:05
Ersin, Arif’e “Arif Abi, sağol hadi sen işine bak toplantıdayız,” diye ukalalık yapınca Erhan sakince ama seri, dosyayı rulo yapıp Ersin’in kafasına indirdi.
Arif’e dönüp “Arif kusura bakma. Ne diyordun? Hangi haber birader?” dedi. Erhan ile Arif’in hukukları yirmi senelik. Konusu uzun. Ama Arif’e dokunmaz dokundurmazdı. Ersin öğrenemedi hâlâ.
Arif, önemli değil dercesine gülümsedi. “Amirim, Levent’te, adamın biri telefonunda bir zamazingoya bakıcam diye, öndeki dolmuşa çarpmış kırmızı ışıkta. Bir temiz ıslatmışlar adamı. Sonra karısı meseleyi basından öğrenip hastaneye koşmuş. Adam yarı baygın yatarken adamın telefonunu kurcalamış. Bir uygulamada, bir sürü kadınla eşleştiğini, ama bir türlü halvet olamadığını görmüş. Sonra da, bu beceriksizle işim olmaz diye boşanma davası açmış. Çok komik.
Arif devam ediyordu, “Trafikte…” Sözünü bitiremeden Doğan ile Erhan fırladılar.
Erhan çıkarken “Ersin, Bilişim’den Şirin’i çağır hemen” diye bağırıyordu.
Şirin geldiğinde Ersin, “Abla kesin casus işi bunlar, bak telefonlarında dinleme aletleri falan bulacaksın,” diyordu.
TRABZON LİMANI –
19.07.2017 Saat 23 suları
“Abi, sabaha daha çok var ya… sen biraz anlatsan nerelere gideceğimizi, çok heyecanlıyım ben. İstanbul’a ilk defa gideceğim.”
“Lan bir saattir herkese aynı şeyi yapıyosun. Yangın söndürücüleri kontrol ettin mi?”
“Ettim abi, kumanyaya da baktım. Check listi de bitirdim. Gemi tamam. İstanbul’da ne yapcaz? Cihangir’e gidecek miyiz? Orada kadınlar rahat baya abi faceden, instadan biliyom”
“Mert evladım, Ukrayna görmüş adamsın, bu heyecan ne lan?”
“Abi, Ukrayna’da limandan çıkarmadınız ki beni. Sadece fotoğraflar gösterdiniz.”
“E çok küçüktün o zaman.”
“Şimdi büyüğüm işte. Ben kızlarla hep faceden falan konuşuyom. Öyle tanışıyom. Şimdi kendim tanışcam doğrudan. Telefon bilgisayar yok.”
“Hee… bütün kızlar seni bekliyodu zaten.”
“Abi benim planım hep vardır. Kendim telefonsuz tanışamazsam hazır ki zaten buluşacağım kişi”
“Nasıl lan?”
Mert telefonunu çıkardı. “Abi, şöyle bir uygulama var, bak bunlardan beğendiklerini sağa atıyosun. Onlar da seni sağa atarsa eşleşmiş oluyosun. Eşleşirsen konuşmaya başlayabiliyorsun. Bak, 5 eşleşme var, ikisini de bağladım. Bir gün biri bir gün diğeri anlarsın ya…” deyip göz kırptı.
Cemal Kaptan, Mert’i tersleyip gönderdi. “Mendebur herif.. yürü git len, gemiye de cenabet binersen…”
Yakışıklı çocuktu Mert. Şeytan tüy dökmüş, bu çocuğa yapışmış. İsteseler de çok kızamıyorlardı. Mert, uygulamayı tam anlatamadığı için biraz bozulsa da, hareket saatini beklemeye başladı; elinde telefon, beğendiği resimleri sağa ata ata.
BOĞAZ GEÇEMEYİŞİ / GEMİ KÖPRÜSÜ –
21.07.2017 Saat Öğleden Sonra 16:02
Pek alışıldık bir şey değil. Birinci, ikinci ve üçüncü kaptanlar, çarkçıbaşı, başmühendisler köprüde. Etraftan mevzuyu duyan kaptanın yanında.
“Kaptanım bize de anlat.”
“İşte yüklüyorsunuz, beğendiğinizi sağa beğenmediğinizi sola atıyorsunuz. Sağa attıklarınızdan sizi de beğenen olursa eşleşiyorsunuz.”
Köprüye çıkıp kaptan köşküne geçen, orada bir fotoğraf çekip profile ekliyordu.
“Denizcilerin çok gideri varmış kaptanım, fotoyu çekip makinanın başına dönüyorum.”
“Her denizcinin kaptan köşkünde fotosu olmalı kaptanım, hemen dönüyorum güverteye.”
Makine yağı. Kafa telefonda. Güverte temizliği, kafa telefonda. Harita seyri, radar kontrolü telefonda kafa. Boğaz geçişi devam ediyor hâlâ.
Kaptan telsizle bildirimlerini yapıp telefonu çıkardı. Dakikalarca baktı. Sağa atacakları için artık seçici davranmalı, kotası dolmak üzere. Hâlâ mı eşleşme yok? Neyse…
Lan bu bağırışlar ne? “Anaaam lan yalı!!! Funda demir, iskele alabanda!!! Bismillaahh… Allaaaaaahhh…”