Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Suç Hikayesi Dinle: Gülümse ??

Diğer Yazılar

KAMBUR

KAYIP

BİR EFSANE BİR CİNAYET

Yeşim Yörük
Yeşim Yörük
1977 yılında Almanya'nın Berlin şehrinde doğmuştur. İlk ve orta eğitimini Türkiye'de tamamladıktan sonra eğitimine Almanya'da devam etmiştir. Halen Almanya’da yaşamaktadır, tekstil ve dokuma sektöründe çalışmaktadır. 2018 yılında, Paradigma Polisiye Yayınları'nın düzenlediği Polisiye Öykü Yarışmasında, Misk-i Amber adlı öyküsüyle birinciliğe layık görülmüştür. 2019 yılından beri polisiye dergi Dedektif Dergi'de yazarlık yapmaktadır. 2020 yılında Dedektif Dergi’nin düzenlediği Zehirli Kalem polisiye öykü yarışmasında Çikolatalı Kurabiye adlı öyküsüyle mansiyon ödülü kazanmıştır. 2021 yılında ilk polisiye kitabı Kelimelerin Efendisi, 2022 yılında ikinci öykü kitabı Birtakım Cinayetler yayımlanmıştır. Çeşitli kolektif kitaplarda öyküleriyle yer almıştır.

Siyah elbisesinin etekleri rüzgârda dalgalanıyordu. Kumral saçları bir toka ile sımsıkı bağlanmamış olsaydı, ne güzel eşlik ederdi eteğine.

Yanına yaklaştım… “Merhaba,” dedi. Çekik gözleri gülünce daha da küçülmüş, göz bebekleri kirpiklerinin arasında kaybolup gitmişti. Az sonra öleceğini bilseydi yine böyle sıcacık gülümser miydi acaba? Niyetimi belli etmedim tabii. Son saatlerinde istediği kadar şımarmasına izin verdim. Bu onun hakkıydı…

Anlamışsınızdır, ben bir katilim… Polislerin beş yıldır yakalamaya çabaladığı fakat bir türlü yakalayamadığı bir seri katil. Katil kelimesini pek sevmem aslında. Ben kendimi sanatçı olarak tanımlarım. Kurbanlarım da sanat eserlerim. Onları bir sanat galerisinde sergilemesem de, herkesin görebileceği yerlere bırakırım.

İnsan neden birini öldürür? Kıskançlıktan mı? Kızgınlıktan mı? Hırstan mı? Hastalıktan belki de… Her katilin bir sebebi vardır mutlaka. Sebepsiz yere öldürmedim şimdiye kadar ya da her seferinde bir sebep yarattım diyelim biz ona. Hem, deli miyim kardeşim ben, durup dururken katil olayım.

Eh, şimdi soracaksınız “Neden katil oldun peki,” diye. Bazı insanlar küçükken polis olmayı ister. Hatta bazıları çıtayı daha yükseğe çıkarır, ajan olacağım der. Ben hep katil olmak istemiştim… Yok yok, boşuna beklemeyin, çünkü bu klişe cümleyi kurmayacağım. Günün birinde katil olacağımı rüyamda görsem, inanmazdım ben küçükken. Alelade bir çocuktum. Her çocuk kadar yaramaz, her çocuk kadar afacan, her çocuk kadar saftım işte. Benden bir baltaya sap olmayacağı daha o yıllarda belliydi. Zavallı anam az uğraşmadı beni adam etmek için. Şimdi kalksa da görse… Ülkeyi seri cinayetlere boğan oğluyla övünürdü belki de.

Uzun lafın kısası sonradan geldi bu istek bana. Ulan dedim  kendi kendime, bu yaşına geldin hâlâ dikiş tutturamadın. Anca karı kız peşinde koş. Bu cümleyi annem söylemişti de, oradan kalmış aklımda.

“Sen anca karı kız peşinde koş. Bu ay da bir iş bulamazsan, baban kapının önüne koyacak seni, bunu böyle bilesin.”

Sesi kulaklarımda hala rahmetlinin.

Neyse, dağıttım yine konuyu. Ne anlatıyordum? Haa, uzun lafın kısası diyordum…  Amaçsızca geçen hayatıma bir renk katma çabam bir gün izlediğim bir filmle değişiverdi. Gerçek hayat hikayesiymiş üstelik iyi mi? Daha bir etkilendim.

Adamın biri zevk için öldürüyor. Önce hayat kadını olan annesinden intikam almak için sadece hayat kadınlarını öldürürken, bir de bakıyorsun önüne çıkanı deşiyor adam. Polisleri bir ters köşe edişi var ki, evlere şenlik. Her cinayetini başka yöntemlerle işliyor. Ara ki bulasın yani… Bir de yardımcısı var. Valla, sanki yardımcısı adamdan daha fazla psikopat. Durun bakayım, neydi filmin adı?… Neyse neyse, film tanıtımına dönmesin iş. Ne diyordum? Hah! Gece rüyalarıma girdi katil. Ben de yardımcısıymışım. Altını üstüne getiriyorduk dünyanın. Artık nasıl eğlenmişsem rüyamda,  gözümü açtığımda sırıtıyordum. Olur mu ulan, dedim kendi kendime. Olur mu olurdu valla…

Tamam tamam çok ısrar ettiniz, anlatıyorum ilk cinayetimi. O aslında tam bir komediydi. Bir gecede damarlarıma doluveren öldürme isteğini bastıramayınca, harekete geçmeye karar verdim. Gecenin karanlığında sokaklarda öldürmeye müsait birini bulurum herhalde, dedim ve attım kendimi dışarıya.

Yok kardeşim… bir Allah’ın kulu da olmaz mı sokaklarda? Yok! Issız sokakta bir aşağı, bir yukarı, belki elli tur attım. Çıkmıyor karşıma hiç kimse. Hayır, çıksa sanki nasıl öldüreceksem? Ne bir plan var kafamda, ne de elimde bir cinayet aleti. “Olsun,” diyorum kendi kendime. “Bulurum ben onu haklamanın bir yolunu.”

Sessizliğine güvendiğim sokakta böyle diye diye iki saati devirdim. Sonra baktım, uzaktan salına salına bir adam geliyor. Burnunun ucunu zor görüyor; kafayı çekmiş belli ki. Tam benlik anlayacağınız.

Önünü kestim. “Zsen kimsinyy yahu,” gibi bir şeyler söyledi. Adamdan gelen alkol kokusuna zar zor dayanıyorum. Bir sivrisinek falan olsa karşısında, bir solumada gebertir. O derece içmiş herif.

Aklımca korkutmak için bir iki laf ettim. Şimdi hatırlamıyorum ne dediğimi. Adamda ufacık bir korku belirtisi yok. Bir de, hangi hayvana benzeteceğime karar veremediğim bir sesle kahkahayı basmasın mı? İyice elim ayağıma dolandı.

Elimle ağzını kapatmaya çalıştım. Tamam, etraf ıssız da, adamda da bir ses var, yedi mahalle öteden duyulur. Sımsıkı bastırtım elimi ağzına. Kahkahaları kıkırdamaya dönüştü ama susmadı bir türlü herifçioğlu.

Yuvarlanıverdik birden… Bir görseniz, adam üstte ben altta, ben üstte adam altta tıkır tıkır gidiyoruz. Sanki Kartal Tibet’le Hülya Koçyiğit çayırda, çimenlerin üzerinde yuvarlanıyor. Fonda bir şarkımız eksik, “Ah ne güzel, ne güzel seni sevmek. Ah ne güzel, ne güzel,” diye.

İyice kafam attı. İlk iş, yuvarlanmaya bir son verdim. Gavur ölüsü gibi mübarek. Sağa itiyorum, sola itiyorum, çıkamıyorum altından adamın. Onun hali benden beter. Sızdı kaldı üzerimde. Madem sızdın be adam; çeneni de kapatsana. Adam uykusunda bile konuşuyor yahu!

Uzatmayalım, çeşitli uğraşlardan sonra kurtardım kendimi. Yolun ortasında boylu boyunca yatarken, başladım yüzüne bakmaya. Hay Allah! Pek de şirin yahu… Öldürmesem mi ne yapsam? Olur mu canım öyle iş? Öldürmeye çıktık madem, öldüreceğiz. Sırıtma öyle pişmiş kelle gibi! İstediğin şirinliği yapabilirsin. Kafaya koydum seni bu gece öldüreceğim.

Önce boğazını sıkmaya başladım. Ben sıkıyorum, o sırıtıyor. Gözleri yuvalarından fırlayacak herifin, umurunda değil. Tepinmiyor bile… Böyle de hiç tadı çıkmaz ki. Baktım olmayacak, kaldırdım adamı yattığı yerden. Zar zor evinin adresini aldım ağzından. Şanslı adamım vesselam; evi dağın başında, müstakil bir ev çıktı. Allah’tan yalnız yaşıyormuş. Etrafta konu komşu da yok. Çöpsüz üzüm yani…

Tam yatağına yatıracağım “Çişim geldi,” demesin mi? Tuvalete de götürdüm. Sözde adam öldüreceğiz; bakıcı olduk resmen. Sabaha kadar başında bekledim. Gece bir kere daha tuvalete götürdüm. “Ulan sen bir ayıl, bak ben sana neler edeceğim.”

Sonunda sabah oldu. Adamın horlamaları azaldı. Hafif mahmur gözlerini araladı. Tam karşısındaki sandalye de beni görünce şaşırdı. Gece birlikte içtiği adamlardan biri sandı beni. Öyle olmadığını anladığında ise artık kaçışı kalmamıştı.

Dedim ya, ilk cinayetim komedi filmi gibiydi diye; bu yüzden diğerlerini uzun uzun planlayıp öyle çıktım yola. Prensipli adamımdır… Hiç yaşlı insan öldürmedim meselâ. Yaşlılar başımızın tacıdır. Canım dedem geldi aklıma şimdi. Oyy dedem…

Laf lafı açıyor ya, fazla karıştırmadan konumuza dönelim biz. Öldürdüğüm kişilerin öyle topluma zararlı, tacizci, tecavüzcü, hayat kadını falan olmaları da şart değil. Haa, öyleleri de vardı elbette. Öldüreceğim insanları seçerken, onlarda beni işkillendiren bir şeyler var mı diye bakarım. Ne konuşurlar, nasıl konuşurlar, bu çok önemlidir meselâ. Canımı sıkmalılar; tepemi attırmalılar; biraz da inatlaşmalılar. Gıcık olmalıyım anlayacağınız. Sinirden gözüm dönsün yeter. Bu yüzden kurbanlarımla önceden muhakkak bir samimiyet kurarım. Artık ondan sonra Allah ne verdiyse.

Aradan geçen yıllar boyunca bir sürü insanı öldürdüm. Saydım aslında başlarda. Cinayetlerimin sayısı iki haneli olmaya başladıktan sonra bıraktım ben de saymayı falan.

Önceleri sadece öldürürken, sonraları işin içine azıcık gizem de katmalıyım, deyip bir ritüel oluşturdum kendime. Neymiş efendim, kurbanlar her seferinde başka silahlarla ve yöntemlerle öldürülüyor fakat cesetler hep aynı pozisyonda bırakılıp, kucaklarına kırmızı bir gül bırakılıyor. Nedenini sormayın hiç. Onu da bir film de görmüştüm. Yoksa bir romanda mı okumuştum? Amaan neyse işte… Gizemli görünsün istedim. Bazen sıkılıyorum bu ritüelden. Keşke daha afili bir şeyler bulsaymışım diyorum. O kendini bilmez polisler güllü katile çıkardılar adımı. Böyle lakap mı olur yahu?

Düşünüyorum da, önemli olan lakabım değil aslında; önemli olan beni hâlâ yakalayamamış olmaları. Aslında polislerin bana teşekkür etmeleri gerekir. O monoton hayatlarına biraz renk getirdim. Vatandaş da sayemde seri cinayetler görüyor. Başka ülkelerin ilk seri katili kimdir bilmem de, övünmek gibi olmasın, bizim buralarınki benim.

Şimdi gelelim sana, etekleri ahenkle dans eden kız. Daha bir hafta oldu tanışalı ama çabucak sevdalandın bana. Aşkitomlar, tatlişkomlar; ıyyğğ, iğrenç… Kimseleri de beğenmez… Herkese bir kulp takar… En güzel kendisi… Tam bir gıcık… Tamı tamına benlik yani… Telefonumun karıştırılmayan bir köşesi kalmadı. Hayır, kolayını bulsa bir konum belirleme aleti takacak kıçıma, nereye gitsem yattığı yerden izleyecek beni.

Aslında bir ay kadar sürdürmeye niyetliydim bu aşk masalını ama yok arkadaş çekemeyeceğim. O tombul göğüsleri bile vazgeçiremez beni; bugün bu iş bitecek.

Bu ıssız deniz kenarında buluşma teklifi iyi oldu aslında. Hanımefendinin bana bir sürprizi varmış. İlle de burada buluşmalıymışız. Hay Allah’ın şaşkolozu… Asıl ben ona hayatının sürprizini yapacağım, haberi yok. Bir haftada canımdan bezdirdi şımarıklıklarıyla. Biraz sonra o da diğerlerinin yanında yerini alacak.

Bilmem hangi markanın, bilmem kaçıncı kreasyonu, bilmem kaç bin liralık koca çantasından çıkardığı kutudaymış sürprizi. Hey zavallım… İyi, haydi gönlün olsun; ver bakalım neymiş o?

“Aşkitom, bu kurabiyeleri senin için, kendi ellerimle yaptım. Hayatımda ilk defa mutfağa girdim. Bak, beğenmezsen söyleyeceksin ama tamam mı? Aslında eminim beğeneceğine. İlk kez kurabiye yapmış olsam da, bu işte de harika olduğuma karar verdim. Tadına bakmayacak mısın?”

Hay senin kurabiyeni!.. “Aaa beğenmez miyim hiç tatlişkom? Sen yaparsın da güzel olmaz mı hiç? Bak yedim bile bir tane… Al işte bir tane daha yiyorum. Mmmm nefis olmuş. Ellerine sağlık.”

Ne berbat tadı var yahu şu meretin. Böyle kurabiye mi olur? Yeter artık, tamam! Bitsin bu işkence. Haydi güzelim, şimdi sıra benim sürprizimde.

Ne oluyor lan? Nefesim kesiliyor. Öküz oturdu sanki böğrüme. Midem de bulanıyor. Böüğğğ, kusacak mıyım ne? Ter de bastı…  Ulan ne oluyor?..  Ne bakıyorsun kız? Yardım etsene! Bana bir şeyler oluyor; dizlerimin bağı çözüldü yeminle…  Sırıtıyor mu o öyle? Evet evet, sırıtıyor… Ulan, bir iş var bu işin içinde. Kızım ne yaptın sen bana?

“Şşşşt, korkma aşkitom. Hiç canın acımayacak. Sen de diğerleri gibi bir kaç dakikada öleceksin. Dur dur, panikleme hemen! Debelenmek kurtuluş değil, kaçamazsın artık. Ah siz erkekler ah, ne zaman öğreneceksiniz biz kadınlardan korkmanız gerektiğini. Hepiniz de aynısınız. Her seferinde de düşüveriyorsunuz tuzağıma. Dur dedim ya aşkitom… Çırpınma! Çırpındıkça daha çok acı çekersin. Akışına bırak… Son saniyelerinde bana söylemek istediğin bir şey var mı cicim?.. Yok mu? İyi… Zaten vakit de yok son söze falan. Daha son nefesini verirken fotoğrafını çekeceğim. Koleksiyonumda senin kadar karizmatiği yoktu… GÜLÜMSE AŞKİTOM!”

En Son Yazılar

EDİTÖRDEN

SUÇÜSTÜ

GECE YOLCUSU