Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Erkek seri katiller/3. Bölüm – karanlıktaki ışık

Diğer Yazılar

Arkın Gelişin
Arkın Gelişin
Arkın Gelişin, Almanya’da Suç Psikolojisi eğitimi almış bir polisiye yazarıdır. Eserleri: Bir Seri katilin Günlüğü (2012), Kansız (2014), Ted Bundy – Bir Seri Katilin Anatomisi (2014), Ted Kaczynski – Bir Seri Katilin Manifestosu (2014), Bir Suç Psikoloğunun Not Defteri (2015), Charles Manson – Bir Seri Katilin Felsefesi (2015), Seri Katiller Tarihi – İnsan Avcılarının İzinde (2015), Apokalips (2017). Arkın Gelişin 1976 doğumludur. Arkın Gelişin'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

Araştırmaların boyutunu değiştirecek buluş, adlî bilim adına da atılan ilk adım oldu. Parmak izini okuma sanatı… 700’lü yılların başlarında, Çinli bilim adamları, parmak izlerinin eşsiz olduğunu keşfetti. Bu buluştan sonra parmak izleri mühür olarak kullanılmaya başlandı. Parmak izleri 11. yüzyılda ilk adlî vakada kilit rol oynadı. Quintillian isimli Romalı bir avukat, bir cinayet davasında olay yerinde tespit edilen kanlı parmak izlerinden yola çıkarak katili resmen deşifre etti. Davada öldürülen yaşlı bir kadının katili, aslında kadının kör oğluydu. Diğer bir anlamla, ilk kez adlî bilimin o günkü yöntemleri ile bir dava sonuçlanmıştı. 1247 yılında ise adlî bilim ile ilgili ilk kez bir kitap yayınlandı. Kitabın yazarı Sung Tzu isimli Çinli avukattı. Hsi Duan Yu (Yanlışları temizleme sanatı) isimli eseri ile adlî bilim dünyasına ışık tuttu. Kitabın içeriği ise, intihar, cinayet ve doğal ölüm arasındaki farklılkları anlatmaktaydı. Bu kitap aynı zamanda adlî tıp adına da ilk bilimsel yayındır.

Artık üniversitelerde adlî bilimin farkına vardılar. Her ne kadar bilim dünyası gelişse de, o dönemin en güçlü otoritesi yine din ve inanç dünyasıydı. Ticaretin gelişim süreci ile birlikte, misyonerler de ticaret gemileri ile dünyanın dört bir yanına açılarak, Hristiyanlığı yaymak için büyük çaba harcılıyorlardı. Hâlâ çoğunlukla monarşik bir yapının hâkim olduğu dünyada, krallar elde ettikleri toprakları, kendi yakınlarına ve onlara yakın duranlara hibe ediyorlardı. Kralliyete dâhil olan topraklar ve o toprakların kabileleri, kralın bu cömert tavırları karşılığında savaşçılarını sunmaktaydılar. Ancak bazen bu durum ters tepmekteydi. Kraliyete bağlılıklarını ilan eden kabileler, zamanla güçlenerek, aynı kraliyeti tehdit etmekteydiler. Ya da iki ayrı kraliyet bir toprak uğruna karşı karşıya gelmekteydi. Örneğin İngiltere ile Fransa sık sık karşıya geliyordu.

Haçlı seferlerini de unutmamak lazımdı. Haçlı seferleri, tapınak şövalyelerinin önderliğinde başlayıp, sonrasında Hristiyan dünyasına tehdit oluşturdukları için işkence görerek idam edilmişlerdir. İlk haçlı seferi, 1096 yılında Müslüman’lara yönelik başlatılmıştı. Ancak kutsal toprakları fethetme girişimi sonuçsuz kalmıştı. Ardından düzenlenen iki haçlı seferi de başarısızlıkla sonuçlanmıştı. 4. haçlı seferi ile birlikte çok istenen Konstantinopolis fethedilmişti. İspanya’da bulunan İslâmî oluşuma karşılık olarak da haçlı seferleri düzenlendi. Son olarak 6. haçlı seferi ile birlikte Kudüs de fethedildi. Hristiyanlık âlemi git gide genişlemekteydi.

1387 yılında ise Avrupa’da geriye kalan son pagan ülkesi de Hristiyanlığı kabul etmişti. Gelişen ticaret dünyası her zaman olumlu gelişmelere yol açmamıştır. 14. yüzyılda Çin ile Avrupa arasındaki ticaret yolları, ticarî malların yanı sıra, Avrupa’ya vebayı, diğer adıyla kara ölümü de getirmişti. Siyah veba 25 milyonun ölümüne açmıştı.

Orta Çağın sonlarına doğru 4 ulus doğdu: Fransa, İngiltere, Portekiz ve İspanya. Ancak hâlâ kilisenin otoritesi ciddi bir şekilde hissedilmekteydi. Öyle ki Katolik dünyasının iki papası vardı. Biri Vatikan’da, diğeri ise Fransa’daydı. Yolsuzluk kilisenin merkezindeydi. Güç, inancın önüne geçmiş durumdaydı. Ancak hâlâ insanları etkileyebiliyordu. Ortodoks inancı hâlâ yayılmaktaydı. 906 yılında Başrahip Regen, büyücülük yapanları kınadı. Avrupa’yı kasıp kavuran dedikodular yayılıyordu. Anlatılanlara göre doğaüstü güçlere sahip olan insanlar Avrupa’nın dört bir yanına yayılmıştı. Başrahip Regen bu durumu, şeytanın işi olarak kınadı. Ancak bu kınama dedikoduların önüne geçemedi. Halk ilk kez Katolik dünyasını bu garip dedikodu sebebiyle sorgulamaya başladı. Katolik dünyası bu tehdit karşsında sessiz kalma niyetinde değildi. 13. Yüzyılın ortalarına doğru ilk kez resmen engizitörler kilise adına yola çıktılar. Yola çıkma nedenleri ise, büyücüleri ve cadıları tespit edip onları yakmaktı.  Engizitörlere dünyadaki kötülüğü yok etmek adına tüm yetkiler verilmişti. 1257 yılı itibariyle yine kilisenin tartışmalı bir yaptırımı ilan edildi. İşkence ile itiraf ettirmek kabul edilemekteydi. İşte tüm bu yapılanma içerisinden, birkaç satır önce bahsettiğim tapınak şövalyeleri de nasiplerini aldılar. Kendilerini Hristiyanlığı korumaya adayan bu savaşçılar, ne var ki siyasetin gücü karşısında kendilerini savunamadılar ve işkence altında kiliseye ihanet ettikerini itiraf ettiler ve yakılarak öldürüldüler. Bu olay aynı zamanda cadı avının resmi başlangıcı oldu. Aynı dönemde, yani Orta Çağ’da, seri katiller türemeye başladı. Kimi seri katiller kendilerini o dönemin karmaşası altında kamufle etmeyi başardı ve çeşitli nedenlerden ötürü karanlık zevklerini resmen icra edebildiler. Orta Çağ seri katilleri ise bugünkü modern çağ seri katil profillerine çok yaklaşmışlardı. Kurban sayısı arttıkça, aristokratik statüleri de artmaktaydı. Dolayısıyla bu seri katilleri deşifre etmek mümkün değildi. Trajikomik ama bu bahsi geçen insan avcıları ile Jeanne d’Arc arasındaki bağlantı oldukça ilginçtir.

KARANLIKTAKİ IŞIK ARKIN GELİŞİN ERKEK SERİ KATİLLER DEDEKTİF DERGİ

En Son Yazılar