Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

KAMBUR

Diğer Yazılar

EDİTÖRDEN

SUÇÜSTÜ

Katil’in demir kapıyı açması zor olmadı. İçeriye doğru ilk sinsi adımını attığında “Yumak, sen misin oğlum?” diye bir ses duydu. Hırıltısız, tertemiz bir sesti. Bir kadın sesi. Katil tereddüde düştü. Sesin sahibi iki üç saat önce karşılaştığı, çöp toplayan kambur olamazdı.

Kadın tekrar seslendi: “Yumak, gel oğlum.”

Dış kapıya uzanan küçük koridorun karanlığında, kadın ve katil burun buruna geldiler. Kadın “Kimsin sen?” diye bağırırken bir yandan da elini pürüzlü duvara sürterek ışık düğmesini bulmaya çalışıyordu. Sanki koridor aydınlansa, o karanlık gölge yok olacaktı. Öyle olmadı. Işığı açtığında elinde bıçak tutan Katil’i karşısında buldu. Kimsenin duyamayacağı, duysa da hiç oralı olmayacağı ümitsiz bir çığlık attı. O da yarım kaldı zaten. Katil anında kocaman eliyle sımsıkı kapattı kadının ağzını.

“Küçük kedin uyudu,” dedi Katil, bir yandan bıçağını kadının boynuna dayarken.

O koca kurt köpeğini bayıltmadan eve giremeyeceğini tahmin etmişti. Kambur’un evi, şehrin ışıklı kollarını uzatmaya erindiği bu mahallenin bile en sapa, en karanlık ucundaydı. Diğer gecekondularla arasındaki ağaçlar, çalılar ve çöp tepecikleri Katil’in pususunu daha elverişli hale getirmişti. Derme çatma bahçe kapısından girer girmez evin önünde nöbet tutan kocaman kurt köpeğini görmüştü. Köpek hafif hırıltılarla tehdit etmeye başlar başlamaz katil hızlıca atılıp bayıltıcı spreyi köpeğin yüzüne püskürtmüştü. Zavallı Yumak ince bir uğultu çıkarıp yıkılıvermişti olduğu yere. Galerici’nin kayıp kolu tam da tahmin ettiği gibi buradaydı.  Köpeğin parçaladığı uzun kemikten hâlâ kanlı et parçaları sarkıyordu. Ziyafetin dışında kalmış üç el parmağı verandaya saçılmıştı.

Katil, kadını evin tek odasına çekti. Tahta bir divan üzerinde ince bir şilte, bir sürü eski battaniye, su damacanaları ve teneke bidonlar etrafa saçılmıştı. Yanmayan küçük sobanın üzerinde çaydanlık ve yıkanmamış bardaklar vardı.

Kadının kısa kıvırcık saçlarından gelen sabun kokusunu içine çekti.

“Söyle Kambur nerde? Sen kimsin?”

“Yok evde. Bu gece gelmeyecek.”

“Yalan söyleme, öldürürüm seni. Nerde o?”

“Bilmiyorum.”

Kambur nerede olabilirdi başka? Bu bahçeye girdiğini görmüştü. “Eninde sonunda dönecek evine,” diye düşündü. Beklemeliydi. Şimdi Kadın’ı da öldürmesi gerekecekti. “Neyse,” dedi içinden. “En azından kadın.”

O pis Kambur’u öldürecek olmak hiç hoşuna gitmiyor, hatta midesini bulandırıyordu. Nerden de çıkmıştı karşısına, lanet herif.

Tam planladığı gibi bitirmişti Galerici’nin işini. Cesedi bir güzel parçalarına ayırmış, ayrı ayrı poşetlere doldurmuş sonra da arabasının bagajına atmıştı. Çöp tenekelerinin yanına geldiğinde, hazır etrafta kimseler yokken ceset parçalarından kurtulmak için acele ediyordu.  Üç poşetin sonuncusunu almak için arabasının bagajına doğru gidiyordu ki, karşı kaldırımda duran Kambur’u görmüştü. Üzerindeki bir hayli büyük ceket, bol pantolon ve başındaki kasket, bu ufak bedenin sırt kısmındaki yamuk yükseltiyi saklamaya yetmemişti. Göz göze gelmişlerdi. O karanlıkta birbirlerinin yüzünü seçemezlerdi elbette ama Kambur, Katil’in katilliğini sezecekti mutlaka. Er geç çöpü karıştırıp, poşetleri açacaktı. Üstelik arabanın plakasına da dikkat etmiş olabilirdi. Bu riski göze alamazdı.

Oracıkta işini bitirebilirdi aslında. Kimsecikler yoktu etrafta. Ama Kambur’un hemen arkasındaki o koca Alman kurdunu görünce cesaret edememişti buna. Yine de istifini bozmamış, poşetlerini çöpten geri çıkarıp, tekrar arabasının bagajına koymuştu. Güvenlik kameralarına yakalanmadan cesetten kurtulabileceği bir sürü yer biliyordu daha. Arabasına binip uzaklaşmıştı oradan. Sokağın karanlığına doğru sürerken bir yandan göz attığı dikiz aynasından Kambur’un arabanın arkasından baktığını fark etmişti.

Başka bir çöpün önüne gelip, ilk poşeti bagajdan çıkardığında ise öfkeden deliye dönmüştü. Poşetin dibi yırtılmıştı. Galericin iki kolunu aynı yere koyduğundan emindi. Poşette yalnızca tek kol vardı. Kambur’u öldürmeye de geri dönüp kolu bulamadığında karar vermişti. Kambur hala aynı sokaktaydı döndüğünde, arkasında köpeği uzaklaşmaktaydı. Evine kadar takip etmiş, bahçe kapısından içeri girdiğini görmüştü. Şimdi adamın evde olmaması garipti.  Arabayı karanlıkta park etmeye çalışırken kaçırmış olmalıydı evden çıkıp gittiğini.

Nefret ederdi fakirleri öldürmekten. Bir kere çoğu pis olurdu ve hiç paraları, değerli eşyaları yoktu elbette. ‘Ciğerleri beş para etmez hakikaten,’ diye düşünüp sırıttı. Biraz keyiflenir gibi oldu. Uzun zamandır öldürmeyi düşündüğü bir kadınla sevişmemişti. Heyecanlandı. Kulakları yanmaya başladı. Tahrik olduğunda kulakları yanardı. Bir de öldürmeden önce.

Boştaki elini kadının vücudunda gezdirmeye başladı. “Sen bu kamburun karısı mısın?” diye sordu, tam eli kadının sol memesini bulduğunda.

Kadın’ın midesi bulandı. “Dur,” dedi.

Katil’in eli kadının en derin korkusuna değiyordu. Yıllardır kamburunun altında sakladığı kadınlığına. Böğürmeye başladı. İki büklüm olmuş kusarken, Katil boş bulunup bıçak tutan elini aşağı indirdi. Tam bu sırada kadın toparlanıp ani bir tekme savurdu adamın bacaklarının ortasına. Katil iki eliyle apış arasını tutup sızlanırken kadın yere düşen bıçağı kaptığı gibi saplayıverdi boynuna. Sonra böğrüne, sonra defalarca göğsüne.

Kanlar içinde bir süre oturdu. Hiç pişmanlık ya da şaşkınlık yoktu gözlerinde. Şok geçiriyor da değildi. Aksine çok rahatlamıştı. Ne yapacağını çok iyi biliyordu. Sobasını harladı. Kendine bir çay demledi. Teneke bidonlara su doldurup sobanın üstüne koydu. Dışarı çıkıp Yumak’a baktı. Köpek uyuyordu. Şafak sökmeden kadın etrafı temizleyecekti, köpek de uyanınca üstüne düşeni yapacaktı.

Uzun uzun havlayacaktı önce. Bir müddet sonra havlayışları karşılık bulacak, gecekondu mahallesinin, hatta civar mahallelerin bütün köpekleri sırayla ve sonra hep beraber havlayacaklardı. Sonra hepsi Kambur’un evine gelip bir güzel ziyafet çekeceklerdi. Bu civarlarda yaşayan insanların havlayışlara, hırlayışlara dikkat kesilmeleri beklenemezdi. Zira her sabah günün ilk ışıklarıyla uyanan bu şehrin figüranları o sırada rüyalarının en çarpıcı sahnesinde başrolde olacaklardı.

Sabah olduğunda çöp tenekesinin yanından geçerken bir zahmet dikkat edilirse görülecek tek tük kemik parçalarının Katil’e ait olduğunu hiç kimse bilmeyecekti.

Sonra yine gece olduğunda Kambur’un evinden bir kadın çıkacaktı. Bu defa kamburunu sırtına takmadan. Yanında bir tek köpeği, üstünde yıllardır giymediği kadınlığı, cebinde Katil’in parasıyla o mahallenin sokaklarından son kez geçecekti.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar