Aaa bir de ne göreyim? Her hafta en az bir kere uğrarım bizim mahalle kütüphanesine. Çocuklar küçükken hiç çıkmazdık desem yalan olmaz. Küçücük şipşirin bir yerdir. Meğer Agatha Christie’nin kitapları basılalı 100 sene olmuş. O yüzden kütüphane çalışanları bir köşe hazırlamışlar. Sanmayın Londra’da bütün mahalle kütüphaneleri böyle. İşini zevkle yapmak diye bir şey var bu dünyada, değil mi?
Dile kolay tam yüz senedir Agatha Christie, okumayı seven – dikkat edin polisiye seven demiyorum – okumayı seven insanları eğlendiriyor. Bu gidişle bir yüz sene daha eğlendireceğe benziyor. Yine dikkat edin “eğlendiriyor” diyorum, “eğitiyor, öğretiyor, aydınlatıyor” demiyorum. Çünkü bütün kitaplar ansiklopediler de dahil olmak üzere aslında insanları eğlendirmek için yazılır. Çünkü kimisi bilgilenerek eğlenir, kimisi gülerek eğlenir, kimisi düşünerek eğlenir, kimisi korkarak eğlenir, kimisi heyecanlanarak eğlenir, hatta kimisi ağlayarak eğlenir. Agatha’nın okurları da kafalarını çalıştırarak eğlenenlerdendir. Tabii bu sudoku ya da bulmaca çözmek gibi değilse de onlardan izler taşır. Agatha Christie, insan ilişkileri muammasından tutun da kelime oyununa, saat aritmetiğine, güneşin hareketlerine, gölge oyunlarına, bitkilerin ve hayvanların davranışlarına, insanların sağ veya sol ellerini kullanmalarına, zehirlerin kimyasal özelliklerine, hizmetçilerin huylarına, insan zekasının karanlık dehlizlerinde yatan tehlikelere varana kadar muhteşem bir bulmaca ağını edebi betimlemelerle ve olay örgüleriyle donatarak okuyucunun gözleri önüne serer. Bakın “edebi” diyorum. Bugün bir telefon mesajı uzunluğunda hikayeler söz konusu edebiyatta, bilmem biliyor musunuz? “Flash fiction” deniyor, yani bildiğimiz 15-20 sayfa hatta daha uzun olan ‘kısa’ hikayeler değil, bir anda yanıp sönen bir kıvılcım kadar kısa, bir paragraflık bile olmayan hikayeler. Bunlar var bugünlerde yurt dışında. Her şey gibi edebiyat da değişiyor, anlayacağınız. Fakat Agatha Christie, her zaman bizi orada bir el uzatımı uzaklıkta bekliyor. Evinizdeki kitaplığınızda, mahalledeki kütüphanenizde, ya da kitapçınızda… Yüz yıldır sizleri eğlendirmek için beklemekte… Belki de internette veya elektronik okuma cihazınızda bir tıklık uzaklıkta… Agatha Christie’nin, eminim ilk kitabı Ölüm Sessiz Geldi (Mysterious Affair at Styles) çıktığında, gelecek yüz yıl boyunca bu kitabının hatta tüm kitaplarının baskıda kalacağı aklına bile gelmezdi. Hem de bütün dünyada en çok satan kitaplardan olacakları- elektronik baskıları da cabası.
Ben ise bugün onunla mahalle kütüphanemde karşılaşıverdim. Tabii hazırlanan köşedeki kitap ve filmler mıknatıs gibi çekti beni. Sanki evdeki kitaplıkta yoklar diyeceğim ama aynı şey değil işte. Eski bir dostu ummadık bir anda süslenmiş püslenmiş karşınızda görmek gibi bir şey. Bir gülümseme yayıldı yüzüme. Uzanıp tek tek onları elime aldım. Arka kapaklarını okudum. Konularını hatırladım. Ne kadar eğlendirici olduklarını düşündüm ve hem Agatha’ya bravo dedim hem de kütüphane çalışanlarına. Birkaç resim çektim, belki hakkında yazarım diye. Tabii aklımdan ilk geçen @dedektifdergi olduysa da önce instagram hesabımda (@necvagesen) paylaşmadan edemedim.
Resimde elimde tuttuğum kitabın adı Paddington’dan 4.50 Treni. Gayet heyecanlı bir Miss Marple macerası. Bilmem okudunuz mu? Miss Marple’ın arkadaşı olan, kendi gibi yaşlı bir bayan Londra’ya günübirlik alışverişe gider. Akşama şehrine geri dönerken trende bir cinayete tanık olur. Resmen gözlerinin önünde genç bir adam, genç sarışın bir kadını boğazlar. Fakat bu cinayet yaşlı kadının seyahat ettiği trende gerçekleşmez. Yanındaki raydan geçen bir trende olur. Bir anlık yavaşlama ve jaluzinin aniden açılması cinayeti sinema gibi gözler önüne serer. Tabii kadıncağıza kimse inanmaz, arkadaşı Miss Marple’dan başka. Miss Marple’ın ilk işi ertesi günkü gazetelerde cinayet haberini aramak olur ama bulamaz. Bunun üzerine kolları sıvar. Gerek polis teşkilatında gerekse genel olarak toplumda bulunan, kadınlara ve özellikle yaşlı kadınlara karşı yapılan olumsuz ayrımcılık, iki arkadaşı yıldırmaz. Umursamadan araştırmalarını sürdürürler…Okumadınızsa tavsiye ederim.
Bu gidişle daha önce de söylediğim gibi bir yüz sene daha Agatha insanları eğlendirmeye devam edeceğe benziyor. Yüz sene sonrasını hayal edebiliyor musunuz? Biraz zor değil mi? Ama sanırım bir tek şeyden emin olabiliriz: Agatha yine raflarda olacak, eğer hâlâ raflar kaldıysa tabii. Belki de başa takılan sanal bir ekranda, kim bilir? Sağlıcakla kalın, işinizi severek yapın.