Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Beğendiğim Polisiye Yazarları: Agatha Christie ve Arthur Conan Doyle whodunit polisiyesinin doruk noktası

Diğer Yazılar

Çağan Dikenelli
Çağan Dikenelli
Çağan Dikenelli, Sa­int Jo­seph Ko­le­ji’nde öğ­re­ni­mi­ni ta­mam­la­dık­tan son­ra, Do­kuz Ey­lül Üni­ver­si­te­si Gü­zel Sa­nat­lar Fa­kül­te­si Si­ne­ma Bö­lü­mü’nden mezun oldu. 1969, izmir doğumlu olan polisiye yazarı aynı zamanda senaristlik ve yönetmen yardımcısı olarak sinema ve televizyon sektöründe de çalışmıştır. Kör Fa­hi­şe Bı­ça­ğı Me­lek Tey­ze po­li­si­ye di­zisinin ilk kitabıdır ve oğlak yayınevinden çıkmıştır. Çağan Dikenelli'nin polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

Ben Agatha Christie ve Arthur Conan Doyle’u “whodunit” polisiyesinin doruk noktası olarak görüyorum. Bir yazar, büyük bir iddiayla ana karakterini dâhi olarak tanımlıyorsa ve işin ilginç tarafı gerçekten de bu iddianın içini tam anlamıyla doldurabiliyorsa onun önünde saygıyla eğilmek gerekir.  Doyle, sadece büyük bir gizem-entrika yaratıcısı değil aynı zamanda müthiş bir atmosfer oluşturma üstadıdır. Holmes’un da Poirot’nun da diyalogları felsefeyle psikolojiyi iddialı bir şekilde harmanlayan, çoğunluğu özlü söze dönüşebilecek, yine de oldukça günlük duran inanılmaz sohbetlerin yapı taşlarıdır. Macera ve diyalogla geçen hazırlık aşamaları Hollywood kurgucularının yüz yıl sonra ancak formüle etmeyi başaracağı bir dengededir. Ana karakterleri çok güçlüdür, fakat karşılarına konan suçlular da en az onlar kadar kuvvetli bir karizmaya sahiptir. Bu teknik onlarca yıl sonra, yine çok önemli bir polisiye olarak gördüğüm “Columbo” serisinin her bölümünde uygulanmış ve izleyicisini bir pinpon maçındaymışçasına ve huşu içinde iki büyük karakterin hamlelerini izlemek durumunda bırakmıştı.

Dashiel Hammett

Dashiel Hammett sadece büyük bir polisiye yazarı değil aynı zamanda büyük bir romancı ve dava adamıdır. Çözümlemeleri keskin, tahlilleri derin, karakterleri üç boyutlu, yarattığı akış ve kurgu mükemmeldir. Özellikle “Kızıl Hasat” ve “Kan Götürüyor” romanlarındaki, yaşlı bir pitbull olarak tanımlanabilecek şişko dedektifi favorimdir.

Hard-boiled romanın öncülerinden Raymond Chandler, Philip Marlowe karakteriyle bütünleşen, olayları ve insanları matrak bir üslupla delik deşik etme tarzını, stilize bir anlatımla ve sağlam bir iskeletle mükemmelliğe ulaştırmış, Hollywood’un (karikatürize kullansalar da) alaycı sert polislerine öncülük etmiştir. Dili oynak ve akıcıdır. Tek bir cümleye bezediği yaratıcı-vurucu betimleme, yarım sayfalık etki yaratabilir. Güç ilişkilerini yermekten, sistemi topa tutmaktan kaçınmaz.

Philip K. Dick  “Do Androids Dream of Electric Sheep?” ve Totall Recall’a esin kaynağı olan “We can remember it for you wholesale” hikâyeleriyle bize ne kadar büyük bir polisiye romancısı olduğunu göstermiştir. Tarif edilemez bir felsefi derinliği büyük bir hıza yedirebilmiş, okuru varoluşunu sarsacak soruların peşine düşürmüştür. Onda, dudak uçuklatacak olayları pek basit gerçeklermiş gibi gösterebilmenin tılsımı vardır.

Stanislaw Lem

Stanislaw Lem’in “Soruşturma”sı ise karanlık, kafkaesk bir evrende, “noir” tarza inanılmayacak bir derinlik getiren, yok olan ölü bedenler üzerinden yaşam döngüsünü sorgulayan bir başyapıttı. Polisiye edebiyatın kısır döngüye saplanıp kalma eğilimini, bir yandan macera ve gizem beklentisini de karşılayarak kırmayı başarmıştı.

Henning Mankell

Henning Mankell, Kurt Wallander karakteri çerçevesinde yarattığı yeni İsveç polisiye roman sistemiyle tarihe kalacak büyük bir yazar olduğunu gösterdi. Olayı tek bir ana-karakterin etrafında döndürmemesi, karakoldaki ekip arkadaşlarının çözüme katkısını büyütmesi, toplantılarda değişik fikirlerin çarpışmasına atfettiği önem onu farklı kılıyordu. Ana karakterin yaşamını bu derece gerçekçi sunması ve akışa uygun bir şekilde geliştirmesi de takdire şayandı. Beni en çok etkileyen teknik ise, toplantılarda ya da soruşturma sürecinde kafasına takılan, küçük bir ayrıntı gibi görünse de çözümün anahtarı olan o  “dilin ucundaki şeyin”, bir türlü ete kemiğe bürünmeyişi, okuru, bul artık, diye koltukta ya da rahatsız kıpırtılar içinde bırakmasıydı.

Eduardo Mendoza’nın Genç Kızlar Labirenti ve Zeytinli Labirent romanları, polisiye-komedi alt türü açısından doruk noktaları sayılabilir. Komik ve akıcıdırlar. Tiplemelerin ulaştırıldığı karikatüristik bütünlük bir Fellini filminin romanlaştırıldığı izlenimini doğurur. Barcelona’dan damıtılmış kişilikleri didik didik eden eleştirel bakış, temsil ettikleri sınıfları yerin dibine sokarken, İspanya’yı ve dolayısıyla dünyayı ele geçiren mantık yitimini harikulade bir şekilde özetler.

Daniel Pennac da inanılmaz bir laf cambazı, saygı duyulacak bir komedi kurgulayıcısıdır. Yarattığı atmosfer yoğun bir sis gibi kitabı sarmalarken olay örgüsü kuytularda bir yerde saklanır ve üstlendiği üzücü, saldırgan, korkutucu duygularla okuru sokmak için ağır soluklarla bekler. Pennac’ın olayları son derece komik olmaları yanında aynı zamanda ürkütücü bir şekilde gerçektirler. Bu çelişki okurun kafasını karıştırır ve duygusal bütünlüğünde hedefe nokta atışı yapan etkili sarsıntılar yaşamasını sağlar.

Umberto Eco Tarihi polisiyenin dehası

Entelektüel tarihi polisiyenin dehası ise Umberto Eco’dur. Polisiye edebiyatın sınırlarını o derece esnetmiştir ki, genelde okurları polisiye okuduklarının farkına varmadan bitirirler kitabı. Büyük bir kelime cambazı ve anlatım üstadıdır. Bestsellercıların pek sevdiği ve bir teknik olarak çoksatar tavsiye kitaplarına yerleştirdikleri “bilgi yükleme” olayını hafif abartması eleştirmenlerin tepkisini çekmiş, onu, polisiyeyi anlaşılmaz kılmak ve yavaşlatmakla suçlamışlardır. Ama o Umberto Eco’dur. Tarihin koridorlarında derinlemesine bir gezintiye çıkmaya, detaylara dalıp gitmeye hazır değilseniz uzak durmanız gereken adam.

En Son Yazılar

EDİTÖRDEN

SUÇÜSTÜ

GECE YOLCUSU