Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Hikaye: Buse Çetin Cinayeti

Diğer Yazılar

Erkan Öztürk
Erkan Öztürk
Erkan Öztürk 1985 yılında Ardahan’da doğdu. 2008 yılında Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünü bitirdi. Patika, Berfin Bahar, İnsancıl ve Güney Kültür Sanat gibi edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlanıyor. Ankara’da yaşıyor.

Telsizden geçen cızırtılı anons şarkıcı Buse Çetin’in evinin önünde vurularak öldürüldüğünü duyurdu. Adresi alıp olay yerine hareket ettik. Yardımcım Şefik donuk bir sesle “Üzüldüm,” dedi. “Güzel kızdı.” Ben pek tanımıyordum. Televizyonla aram yoktur. Gençlere hitap eden gürültülü müzik ilgimi çekmez.

“Yazık olmuş,” diyebildim sadece. “Çok genç daha.”

Buse Çetin magazin dünyasında oldukça popülerdi. Medya cinayete büyük ilgi göstermiş, binanın önü muhabir ve kameraman ordusuyla sarılmıştı. Paparazzilerden hoşlanmazdım. Sorularını yanıtsız bırakıp çevik hareketlerle ilerledik. Maktul beton zeminde yüz üstü yatıyordu. Sırtından tek kurşunla vurulmuştu. Gördüğüm manzara canımı sıktı. Fark eden Şefik, “Bunu da hallederiz Amirim,” dedi. “Sıkmayın canınızı.” “Umarım Şefik,” dedim. “Genç ölümlerinden yoruldum.”

***

Buse’nin annesi Melahat Hanım’ın evinde aldık soluğu. Gösterişli bir evde oturuyordu. Sonradan zengin olduğu evinin abartılı, aşırı lüks dekorasyonundan belli oluyordu. Geçmişinden öç alır gibi bir tavrı vardı. Ama ne kadar zorlasa da şehirli, modern kadın imajı üzerinde yapmacık duruyordu. Zümrüt yeşili gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Ani bir hareketle ayaklarıma kapanıp, “Tahir öldürdü kızımı! Bulun onu!” diyerek yalvarmaya başladı.

“Kim bu Tahir?” diye sordum

“Buse’nin abisi.”

“Neden öldürsün kardeşini?”

“Yavrumun hem parasını alır, hem döverdi. Aldığı paraları kumara içkiye yatırdı. Kızı rahat bırakmazdı. Parayı kesince öldürdü kızımı.”

Kızı öldürülen bir anne, oğlunun katil olduğunu söylüyordu. Şefik’le göz göze geldik. Acılı anneyi daha fazla yormanın anlamı yoktu. Tahir’in evine gitmek en doğrusuydu. Yenidoğan’ın yıkıntılarından, izbe sokaklarından geçip köşedeki ilk gecekonduya baskın yaptık. Tahir’i uyurken enseledik. Kirli sakallı, psikopat görünümlü bir serseriydi. Her tarafı faça izi. Kendisine gelemeden Şefik’in okkalı tokadıyla neye uğradığını şaşırdı. Dudağının kenarından süzülen kanı elinin tersiyle silerek “Kimsiniz, ne istiyorsunuz benden?” diye cıyaklamaya başladı.

“Buse Çetin’i tanır mısın?” dedim.

“Tanımam,” dedi.

Şefik ikinci tokadı patlatacakken elini tuttum.

“Nasıl tanımazsın, kardeşin değil mi?”

“Benim öyle bir kardeşim yok!” dedi sertçe.

“Dün gece öldürüldü.” dedim.

Hiçbir duygu belirtisi olmadı yüzünde. Yastığının altından sigara paketini çıkarıp bir sigara yaktı. Derin bir nefes çekti. “Asuman bize yanlış yaptı,” dedi. “Namusumuzu kirletti. Yıllar önce ünlü olma hayaline kapıldı, yüzümüzü yere getirdi. Eski mahallesinden, bizlerden utanıyordu. Adını bile değiştirdi sonunda. Görüşmüyordum ne zamandır, ne annemle ne Asuman’la.”

“Kızı dövüyormuşsun, para isteyip tehdit ediyormuşsun?”

Alaycı bir gülümsemeyle yüzüme baktı genç adam.

“Annem mi söyledi bunları?”

“Bırak kimin söylediğini de soruma cevap ver.”

“Evet, öfkeme yenik düşüp hırpalardım kızı; ama kumarı da içkiyi de bıraktım. Taksicilik yapıyorum namusumla. Benim bir suçum yok inanın.”

***

Buse’nin sahne aldığı mekânın sahibi Gaffur’la tanışsak iyi olacaktı. Sıcaktan kavrulduğumuz bir öğleden sonra ofisine gittik. İki tane çam yarması duruyordu binanın önünde. Bizim Şefik içeriye hamle yaptığı sırada sarkık bıyıklı olanı müdahale etti. Kimliğimizi gösterince dondular. Gaffur’un olduğu odaya girdik. Gösterişli bir mekânda oturuyor, kehribar tespihini parmaklarının arasında dolaştırıyordu. Terleyen alnını ve ensesini mendiliyle silerek sıkılgan bir tavırla “Ne istiyorsunuz?” dedi. Uzatmadan konuya girdim.

“Buse Çetin cinayeti nedeniyle ifadenize başvuracağız,” dedim.

“Polise saygımız vardır, ama bir yanlış anlaşılma olmasın Amirim?” dedi.

“Bildiklerinizi anlatın yeter.”

“Buse en sevilen şarkıcımdı. Kim böyle bir şey yapar aklım almıyor.”

“Ona en yakın insanlardan biri sizdiniz. Şüphelendiğiniz biri var mı?”

“Hayır. O gece mekân gene tıklım tıklımdı. Herkesin keyfi yerindeydi.”

“Anlıyorum,” dedim. “Siz gene de buralarda olun. Size ihtiyaç olabilir.”

***

Feodal kültürle yetişmiş, namusu sadece bacak arasında arayan tipik bir lümpendi Tahir. Kardeşinin öldürülmesine zerre üzülmüyordu. Sorguda perişan etti bizim çocuklar Tahir’i. Israrla cinayetle ilgisinin olmadığını söylüyordu. Elimizde iki adres daha vardı. Çapkın futbolcu Tuncay ve sosyetik menajer Berke.

Buse öldürülmeden bir hafta önce kameralara Tuncay’la yakalanmıştı. “Yeni tanışmıştık, bir yerde oturup iki kadeh bir şey içtik,” diyen genç adam cinayetle ilgisinin olmadığını, adının böyle bir olayda geçmesinin dahi kariyerine zarar vereceğini söyledi. “Hem ben cinayetin işlendiği gün şehir dışında maçtaydım. O maçta gol bile attım,” dedi. Bencil herif tam dayaklıktı. Sıra Berke’nin ifadesini almaya gelmişti. Kırmızı pabuçlu, imaj gözlüklü Berke zorlama bir edayla konuştukça sinirleniyordum. Bu tipler hep böyle mi olmak zorundaydı? Alnına düşen perçemini zarif bir hareketle geriye atıp, çıtkırıldım bir tavırla, “Kıydılar Buse’me, nasıl kıydılar?” diye otomatiğe bağladı. “Sadece sorularıma cevap ver!”  dedim öfkeyle. “Buse tehdit alır mıydı, düşmanı falan var mıydı?” diye sordum. Gözlerini kısarak düşünmeye başladı. Bu haliyle daha da sinir bozucuydu. “Düşmanı yoktu Buse’nin,” diye mırıldandı. “O bir melekti. Kim bir meleği öldürmek ister ki?”

***

Tam uyumaya hazırlandığım sırada telefonum çalmaya başladı. Bıkkın bir sesle açtım. Şefik’in heyecanlı sesi duyuldu.

“Amirim, yeni gelişme var Buse cinayetinde.”

“Neymiş bakalım?”

“Geliyorum, zaten yoldayım.”

“Peki, öyleyse gelince konuşalım.”

Çok geçmeden zile basıldı. Kapıyı açar açmaz karga tulumba içeri daldı. Nefes nefeseydi.

“Asansörlü bir daire tutamadın gitti Amirim.”

“Bırak şimdi asansörü de anlat.”

“Buse sosyal medya üzerinden tehdit mesajları almış, N.S.O.Z rumuzlu âşık son zamanlarda “Seni kimseye yar etmem,” tarzı tehditler göndermiş kıza.”

“Neden son zamanlarda?”

“Topçu Tuncay’la adı anıldıktan sonra tehdit edilmiş.”

“Bu durumdan kimseye bahsetmiş mi. Polise başvurmuş mu?”

“Hayır, anlaşılan pek önemsememiş. Sanal bir sapık deyip geçiştirmiş.”

***
“Buse Çetin cinayeti” sabah akşam televizyon ekranlarına malzeme oluyor, katilin halen bulunamamış olması eleştiri konusu yapılıyordu. Yüksek yerlerden telefonlar almıştık. Sayın müdürler, güçlü bürokratlar, kurnaz politikacılar ve iş dünyasının kalantor birkaç ismi…

“Bu işi en kısa sürede çözmemiz gerek,” dedi Şefik, kaygılı bir sesle.

“Sus lütfen,” dedim. “Beynim karıncalanıyor.”

Önümdeki evrakları incelerken odaya bilişim bürosundan Arif girdi. Kral çocuktu, severdim Arif’i. Elindeki dosyayı uzatarak, “Buse’ye tehdit mesajlarının yazıldığı IP’leri tespit ettik Amirim.” dedi.

“İşte bu güzel haber.” dedim sevinçle. “Hemen gidiyoruz.”

Adres Cebeci’de bir internet kafeyi gösteriyordu. Kamera kayıtlarını alıp incelemeye başladık. Görüntü ilerledikçe merakımız artıyordu. Ekranda aniden Melahat Hanım’ın belirmesiyle ne diyeceğimi bilemedim. IP’leri tespit edilen bilgisayarlara oturuyordu. Şefik’le birbirimize bakakaldık. İkimiz de şaşkındık.

Melahat’ı hemen sorguya aldık. İnkâr ediyordu. “Ben neden kızımı tehdit edeyim?” diye ağlamaya başladı. “Biz de onu merak ediyoruz,” dedim. “Neden bir anne böyle bir şey yapar?” Konuşmamakta kararlıydı. Sadece ağlıyordu.

Kafam allak bullak olmuştu. Melahat kızını öldürmüş olabilir miydi? Şefik’e göre mümkündü. Ortada ne bir silah vardı, ne bir parmak izi, ne de en ufak bir ipucu. Bu durum beni tatmin etmiyordu. Bu işi öyle kolayından Melahat’a yıkamazdık, ama bu tehdit işi de neyin nesiydi? “Melahat’ın hesap hareketlerini bir inceleyin bakalım,” diyerek talimat verdim.

***

Buse’nin evine giden cadde ve sokaklardaki bütün kamera kayıtları incelendiğinde ortaya ilginç bir detay çıkmıştı. Buse’yi olay gecesi evine Gaffur bırakmıştı. Gerçekten de Buse otomobilini bir hafta önce bakım için servise teslim etmişti. Gaffur bu detaydan bize bahsetmemişti. Sakladığı bir şeyler vardı, çözecektik nasılsa. Yazıhanesine girdiğimde yorgun gözleriyle buldum onu karşımda. Bitkin görünüyordu.

“Keyifler nasıl Gaffur Bey?” dedim.

“Nasıl olsun Amirim,” dedi. “Olayın şokundayım halen.”

“Neden Buse’yi olay günü evine bıraktığını sakladın?”

Bu detayı anlamsız bulmuş gibiydi. Kendinden emin bir tavırla konuştu. “Buse bazen alkol alırdı. Ben bırakırdım evine. Bu gayet doğal Amirim,” dedi. Haklıydı belki ama bu durum canımı sıkıyordu. O sırada elinde çantasıyla içeriye genç bir çocuk girdi. Çantayı açıp içindeki malzemeleri çıkarmaya başladı.

“Hayrola rahatsız mısın?” diye sordum.

“Yok Amirim,” dedi, yüzündeki acıyı bastırmaya çalışarak. “Dövme yaptırmıştım. Arkadaş pansuman için geldi.” Gömleğini çıkarıp koltuğa uzanmaya hazırlanıyordu ki omzundaki afili karakterlerle yazılı dövmeyi fark ettim o an. Nereden Sevdim O Zalimi yazıyordu omzunda. Dövmeci Gaffur’un omzuna pansuman yaparken birden beynimde çakan bir şimşeğin etkisiyle yerimden fırladım. “N.S.O.Z” rumuzu bu şarkı sözünün baş harflerinden oluşuyordu.

***

Gaffur’u sorguya alıp Melahat’la yüzleştirdik. Başta inkâr etmeye çalıştılar ama hesap hareketlerinin dökümünü görünce çaresiz kaldılar. Gaffur, Melahat’ı parayla kandırıp Buse’yi tehdit ettiriyordu.

“Melahat, Buse’yi sahneye çıkarmam için bana getirmişti. Onu bataktan, yoksulluktan, o virane mahalleden kurtardım. Sahip olduğu her şeyi ona ben kazandırdım. Para kazandıkça, şöhreti arttıkça beni beğenmez oldu. Bu işi bırakıp sakin bir yere yerleşeceğini, artık çalışmayacağını söylüyordu. Melahat’ın paraya olan zaafını bildiğimden bu yola başvurdum. Çünkü Buse işi bırakırsa Melahat konforlu yaşamından, ben de Buse’den olacaktım. Körkütük âşıktım ona. O gece sahnesi bittikten sonra evine bıraktım.  Zaten şu züppe topçudan sonra da kafam bozuktu. Yol boyu tartıştık. Ona karışamayacağımı, kiminle isterse onunla beraber olacağını söyleyip durdu. Dayanamadım, otomobilden indiği sırada çektim tetiği,” diyerek itiraf etti suçunu.

Kısa bir sessizlikten sonra, “Onu çok sevmiştim Amirim,” dedi. “Keşke bu kadar sevmeseydim.”

En Son Yazılar