Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Makale: Polisiye Romanlar Çevrilirken…

Diğer Yazılar

Ramazan Atlen
Ramazan Atlen
1984 yılında Uşak’ta doğdu. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Doktorluğun yanı sıra İngilizceden polisiye roman çevirileri yapıyor. Türkiye’nin Polisiye Dergisi Dedektif Dergi’nin 2021 yılında düzenlediği 2. Zehirli Kalem Öykü Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. Öykü, deneme ve incelemeleri Dedektif Dergi’de ve çeşitli öykü seçkilerinde yayınlanmaya devam ediyor. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Polisiye edebiyatın diğer roman türlerine göre dikkat çekici özelliklerinden birisi de genellikle seriler halinde -A. Conan Doyle’un Sherlock Holmes’u, Maurice Leblanc’ın Arsen Lupen’i gibi- yayınlanmış olmasıdır. Günümüzde de polisiye yazarları bu geleneği daha da geliştirerek sürdürmekteler.

Öyle ki günümüz suç edebiyatında olayın geçtiği mekân ve zamanın gerçekçiliğine verilen önem kadar ana kahramanın tıpkı gerçek yaşamdaki sıradan bir insan gibi yıllar içinde fiziksel ve ruhsal açıdan da değişmesi karakterin stereotip olmaktan sıyrılarak her romanda değişen bir karakter olmasını sağlıyor ve hikâyenin etkileyiciliğini artırıyor.

Bu noktada yerli olsun yabancı olsun polisiye serilerin belli bir sıra gözetilerek yayınlanması önem kazanıyor. Polisiye duayeni Erol Üyepazarcı bir söyleşisinde Peyami Safa’nın Cingöz Recai serisinin sırasıyla yayınlanmadığı için okur tarafından yeterince anlaşılamayacağını hatırlatmıştı (neyse ki artık bu seri sırasıyla yayınlanıyor). Yabancı dillerden dilimize çevrilen polisiye romanların pek çoğunun bu hususa dikkat edilmeden yayınlanması polisiye severlerin her daim mustarip olduğu bir sorun. Hakan Nesser’in Türkçeye çevrilen ilk romanı Van Veeteren serisinin yedinci kitabıydı. Jo Nesbo’nun dilimizdeki ilk romanı Harry Hole serisinin üçüncü romanıydı. Neyse ki bu iki yazarın ve İan Rankin, Philip Kerr gibi pek çok yazarın kitapları son yıllarda sırasıyla yayınlanmaya başladı ama örneğin Arnaldur İndridason’un kitapları için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Bu önekleri çoğaltmak mümkün ancak neticede her romanda ilişkileri, karakterleri, hayata bakış açıları yaşadıkları olayların etkisiyle değişip başkalaşan dedektif ya da polis karakterlerimizin hikâyelerini sırasıyla okumak hem serinin bütününü daha iyi anlamak hem de okuma zevkini eksiksiz tatmak açısından olmazsa olmaz bir gereklilik.

Polisiye serilerin sırasıyla yayınlanması dışında yabancı romanların dilimize kazandırılırken ihmal edildiğini düşündüğüm bir noktaya değinmek istiyorum ki bu az önce bahsettiğim meseleyle de bağlantılı. Bu konuyu çok sevdiğim bir yazar olan Henning Mankell’in Huzursuz Adam romanını okurken fark ettim. Huzursuz Adam Kurt Wallander serisinin son kitabı. Bu kitapta artık yaşlanmış ve bir anlamda kızağa çekilmiş bir polis olan Wallander biz okuyucularına veda ederken sık sık geçmişini hatırlayarak serinin önceki romanlarına da göndermelerde bulunuyor. Kitabın bir yerinde de Hintli bir delikanlıdan bahsediliyor. Bunu okuduğum zaman önce bir anlam veremedim çünkü serinin önceki kitaplarında Hintli birisiyle ilgili hiçbir olay yoktu. Biraz düşündükten sonra deyim yerindeyse jeton düştü. Burada bir çeviri sıkıntısı söz konusuydu. Hintli kelimesinin İngilizcesi ‘indian’dı ve hem Hintli hem de Kızılderili anlamına geliyordu. Wallander serisinin üçüncü romanı olan Yanlış Yol’daki katil kendini Kızılderili zanneden birisiydi. Dolayısıyla burada ‘indian’ kelimesi Hintli şeklinde değil Kızılderili olarak çevrilmeliydi. Peki, bunda çevirmenin bir hatası mı söz konusuydu? Hayır, çünkü Huzursuz Adam kitabında çevirmenin bu iki kelimeden ‘Kızılderili’ olanı seçmesi gerektiğine dair bir işaret yoktu. Ama yazarın önceki kitaplarını da aynı çevirmen dilimize kazandırsaydı durum farklı olurdu.

Sonuç olarak orijinali seri halinde yayınlanan polisiye romanların bir taraftan sıra gözetilerek yayınlanmasının yanında aynı çevirmen tarafından çevrilmesinin, bu mümkün değilse çevirmenin yayınevinin talebiyle veya kendi isteğiyle önceki kitapları da okumasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Böylece aynı eseri yabancı dilde okuyan bir okurla ikinci bir dilde okuyan okurun aldığı lezzet mümkün olduğunca birbirine yaklaşmış olacaktır.

En Son Yazılar