Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Felaket Senaryoları : Bir Zamanlar İzmir’de

Diğer Yazılar

BİR EFSANE BİR CİNAYET

DURU GÜZELLİK SALONU

KARMANIN RENGİ: TURUNCU

İbrahim Kaymak
İbrahim Kaymak
1977 yılında Sivas'ta doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat bölümü mezunu. Uzun yıllar özel sektörde Dış Ticaret alanında çalıştı. Lgbtinewsturkey oluşumunun kurucu üyelerinden ve İngilizce çevirileri ile projeye destek verdi. Üniversite yıllarından itibaren şiir, öykü yazımı ve kara kalem çizim konularına ilgi duydu. Ankara'da yayınlanan Mahalle Baskısı dergisinde Vedat Yaşar mahlası ile şiir, öykü, masal ve deneme türlerinde yazıları yayınlandı.

Akşamüzeri zamansız grileşen bulutlarla dolu gökyüzü, üzerindeki yükü boşaltırcasına İzmir’in üstüne sağanak olarak yağıyordu. Gültepe’de deniz manzaralı, küçük bir bahçesi de bulunan, tuğla kızılı gecekondunun sarı ışıkla aydınlatılan salonunda, yerel bir Ege kanalı açık olan televizyonda, İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşu üzerine olan bir programın tekrarını izliyordu. Konuşmacılardan her birinin Mustafa Kemal’in büyük komutanlığına övgüler yağdıran konuşmaları üzerine göğsünü gere gere bir yandan televizyona bakıyor, diğer yandan oturduğu yeşil kanepenin önünde yer alan kahverengi sehpanın üzerindeki rakı dublesinden bir yudum alarak iç çekiyordu. Rakısının yanında meze olarak beyaz peynir ve bir de hazır aldığı fava vardı. Favanın tadı meyhanede yediklerinden çok uzaktı. Bu yüzden de yerken ara ara yüzünü ekşitiyordu. Bir küçük rakıyı bitirmişti şimdiden. Yarın izinliydi nasıl olsa, rahat rahat içebilirdi. Televizyondaki programın bitmesi üzerine eline kumandayı alıp, kanalı değiştirdi. Kral TV’de Tarkan şarkı söylüyordu. İyiden iyiye keyiflendi. Şarkıya eşlik etmeye başladı. Bir tane sigara daha yaktı. Sehpanın üzerindeki kül tablası artık doluluğu nedeniyle neredeyse taşmak üzereydi, aldırmadı. Sigarasından derin bir nefes aldı. “Yolla kaderim yolla, acıları bana yolla” diye coşkuyla şarkıya eşlik etmeye çalıştı. Tam bu sırada telefonu çaldı. Arayan mahallenin gediklilerinden Murat’tı. Telefonu açtı.

“Alo Murat, neredesin lan?”

“Merhaba Volkan komiserim. Mahalledeyim, ne yapıyorsun diye bir arayayım, dedim.”

“İyi ne olsun? Evde rakı içiyorum. Gel istersen.”

“Abi ne yapacağız evde cuma akşamı. Gel seni de alayım Alsancak’a gidelim.              Kafaları dağıtırız biraz.”

“Olur aslında, yarın izinliyim nasıl olsa.”

“Tamam komiserim bir yarım saate gelir alırım seni.”

Volkan, memleketi Sakarya’dan iki yıl önce tayini çıktığı için İzmir’e gelmişti.  Sakarya’da başladığı polis okulundan mezun olduktan sonra yine Sakarya’da Çevik Kuvvet olarak göreve başlamıştı. Daha sonra da tayini çıktığı İzmir’de Çevik Kuvvet polisi olarak çalışmaya devam ediyordu. Asabi yapısı nedeniyle birkaç disiplin cezası almıştı. Otuz yaşında, esmer, kaba saba bir adamdı. Komiser değildi, ama Murat, ona yaranmak için “komiserim” diye hitap ederdi.

Oturduğu kanepeden ayağa kalktı, iyice bir gerindi. Sol elindeki bandajı kontrol etti. Televizyonu kapattı. Bardağındaki rakıyı kafasına dikti. Mutfağa geçip elindeki kadehi mutfak tezgahının üzerine bıraktı. Tezgâhın üzerinde dün geceden ve sabahtan kalan kirli tabak ve bardaklara bir göz gezdirdi. Bunları da makineye yerleştirmek lazım, diye geçirdi içinden. Ortalığı bir toparlasam mı, diye düşündü. Sonra “Sikerler,” dedi, “yarın toparlarım.” Banyoya geçti. İhtiyacını giderdi; elini, yüzünü yıkadı. Aynada saçlarını düzeltti. Yatak odasına geçip siyah deri ceketini üzerine geçirdi.  Beylik tabancasını beline soktu. Tam o sırada telefonu çaldı yeniden.

“Geldin mi Murat?”

“Geldim komiserim. Arabada bekliyorum.”

“Geliyorum birkaç dakikaya,” dedi ve kapattı telefonunu.

Arabaya bindiğinde Murat’ın elinde bir şişe bira vardı, onu içiyordu. Radyoda arabesk bir kanal açıktı.

“Komiserim birkaç bira aldım. Önce bizim şu tepede bunları bir ezelim, ne dersin?”

“Olur aslanım, ezeriz,” dedi Volkan.

Ayaklarının yanındaki siyah bakkal poşetinden kendine bir bira aldı ve kapağını açıp bir yudum içti. Murat, bu arada arabayı çalıştırdı ve birkaç sokak yukarıda, İzmir körfezini kabak gibi gören bir tepeye çekti arabasını. Kontağı kapattı, radyonun sesini biraz daha açtı. Ümit Besen’in “Seni Unutmaya Ömrüm Yeter mi” şarkısı çalıyordu. Murat, Volkan’ın sol eline sarılı bandajı fark etti.

“Hayırdır komiserim? Geçmiş olsun, ne oldu eline?” diye sordu.

“Geçenlerde komünist piçler Cumhuriyet Meydanı’nda bir eylem yaptı. Onlara müdahale ederken, bir tanesi salladığım copu tuttu. Ben de elimle kafasına indirdim yumruğu ya kafası sertmiş puştun.”

“Aman komiserim dikkat et kendine, sen bize lazımsın.”

“Boş ver, geçer gider,” dedi Volkan sol elinin parmaklarını açıp, sıkarak.

“Karıya gidelim komiserim bugün Alsancak’ta. İyi gelir sana da. Kafanı dağıtırsın biraz.”

“Olur gidelim lan. Dağıtalım biraz bu gece anasını satayım,” dedi Volkan.

İkinci biralara geçtiklerinde, Murat, arabayı çalıştırdı. Gültepe’den aşağı Alsancak’a doğru sürmeye başladı. Gecekondu mahallesinin ara sokaklarında, yavaş yavaş ilerlerken, mahalleden birkaç tanıdık gençle karşılaştı. Arabayı durdurdu. Camdan onlarla muhabbet etti. Sonra yoluna devam etti. Alsancak’a geldiklerinde yağmur hala devam ediyordu. Arabayı Alsancak Garı’nın karşındaki sokakta bir otoparka park etti. Arabada bir tane şemsiye vardı, onu yanlarına aldılar ve barlar sokağına kadar yürüdüler. Hareketli gördükleri ilk bara girmek istediklerinde, kapıdaki görevli genç kendilerine damsız alamayacaklarını söyledi. Volkan polis kimliğini gösterince çocuğa, “Kusura bakma abi. Buyurun.” dedi çocuk kenara çekilerek. Bara oturdular. Birer bira söylediler. Yanlarında yalnız başına içen kumral, genç, güzel bir kadın vardı. Volkan, kadına fors atmak için bara oturduğunda;

“Serseriye bak, bir de beni içeri almayacak,” dedi.

Kadın, “Neden serseri olsun ki? Ayrıca sizin özelliğiniz nedir?” diye konuya girdi.

Volkan, “Ben polisim,” dedi.

“E ne olmuş polis isen?” diye sordu kadın.

Volkan biraz gevşekçe sırıtarak, “Ne olacak canım,” dedi ve hemen ardından “Yalnız mısın?” diye sordu.

Kadın, “Yalnızım ama bu sana, bana asılma hakkı vermez,” diye cevapladı.

“Neden canım? Beğenmedin mi?” diye sırıttı Volkan.

“Beğenmedim. Seninle yatmam ben,” dedi kadın ve bardan kalktı.

Volkan, “Siktir git!” dedi kısık sesle ve Murat’a dönerek. “Bunların da götü çok kalkık canım’ diye ekledi.

Murat, ‘Boş ver komiserim. Sana hatun mu yok?” diye cevap verdi ve içkisini içmeye devam etti.

Volkan’ın canı sıkılmıştı. Birasını içerken yine etrafında ki kadınlara bakıyordu. Yüzündeki gerginliği görenler ondan uzak durmayı ve Volkan’a arkalarını dönmeyi tercih ediyorlardı. Bunun üzerine hızlı hızlı birasını bitirdi ve Murat’a dönüp, “Hadi başka bir mekâna gidelim,” dedi.

**** * ***

Alsancak’ın arka sokaklarında kimisi kırık dökük, kimisi yeniden restore edilerek iş yeri ya da kafe yapılmış olan eski Levanten evlerinin olduğu sokakta bekliyordu. Bilen bilir, İzmir’de bu mevsimde yağmurlar hiç bitmeyecek gibi günlerce sürerdi. Sadece zaman zaman biraz hafifler, bazen kısa bir süre, güneş açar, sonra sert lodosun da etkisiyle yine, aniden bulutlar gökyüzünü kapatır, ardından yeniden sağanak şeklinde yağmaya devam ederdi. Levanten evlerin çatısından, akşamüzeri patlayan sağanak yağışın artık sonlarına geldiğini de gösteren suların sokak zeminine düştüğünde çıkardıkları seslerin arasında, hafif esen lodosun üzerinde bıraktığı serinliğe aldırmadan bekliyordu. Geceleri çalışmaya alışmıştı. Artık eskisi kadar korkmuyordu gece saatlerinde karanlıkta yaşamaktan. Seks işçiliğinde, müşteriler genellikle gece düşerlerdi.

Hande, sokakta sigarasını içerken içinden bir ürperti geçti. Üşüdüğünü düşünüp, elleri ile kollarını ovaladı. Zaman zaman kaygılı, zaman zaman da merakla sokaktaki evlere, kafelere ve insanlara bakıyordu. Kahverengi gözlerinin üzerine sürdüğü pembe far gecenin karanlığı içinde parıldıyordu. Ailesinin ona verdiği ismi Burak’tı, ama o kendisine Hande denmesini istiyordu. Yanında birlikte aynı evde yaşadığı arkadaşı Lale vardı. Akşamüzeri başlayan yağmur duraklamıştı da sokak biraz olsun hareketlenmişti. Dün gece polis yine birkaç arkadaşını karakola götürmüştü. Sabaha kadar tutacaklar, belki sözlü ve fiziksel şiddet uygulayacaklardı. Sonra da ‘Toplumu Rahatsız Etme’ suçundan ceza kesip bırakacaklardı. Üzerinde bunun huzursuzluğu vardı. Her an bir polis ekibi gelecek ve kendisini de karakola götürecek diye endişeleniyordu.

“Ne olmuş bizim kızlara, öğrendin mi? Bırakmışlar mı sabah?” diye sordu Hande.

“Bırakmışlar, bırakmışlar,” dedi Lale.

“Var mı bir şeyleri?”

“Yok canım aynı terane, küfür kıyamet sonra da sabaha kadar hücrede tutmuşlar. Sabahta bırakmışlar. Düşerler birazdan sokağa.”

Kendi oturdukları evin önü de olsa geceleri tekinsiz oluyordu bu sokaklar. Evleri yine bu Levanten evlerinden biri idi. İki katlı, bakımsız, eski, birkaç kez yangın tehlikesi atlatmış evlerden. Beş trans arkadaş birlikte kalıyorlardı. Hande, elinde sigarası, üzerinde pembe askılı elbisesi, kırmızı çantası ve topuklu ayakkabıları ile sokağın en güzellerinden biriydi.  Ailesi Aydın’da yaşıyordu. Trans kimliği nedeniyle ailesi, kendisi ile görüşmüyordu. Yalnızca annesi ile zaman zaman, o da gizli kapaklı bir görüşme yapıyordu. O annesinin, annesi de onun halini, hatırını soruyordu. Tek hayali yeterince para biriktirdiğinde, kendisine İzmir’de bir butik açmak ve orada güzel elbiseler tasarlamaktı.

Lodos biraz daha sertleşti gecenin ilerleyen saatlerinde. Yağmurun yeniden hızlanmasıyla sokağın hareketliliği de kısa sürdü. Diğerleri de indi sokağa. Hep birlikte sokakta biraz gullüm yaptılar. Kendi durumları ile eğlendiler. Arada biri madilik yapıyor, diğerini sinirleniyordu. Sonra da bir şekilde tatlıya bağlıyorlardı. Eski tanıdıklardan birkaç müşteri geldi sokağa sadece, ki onlar da her hafta sonu muhakkak düşerlerdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde de pek iş olmadığı için birer ikişer ayrılıp evlerine çıktılar.

Hande ve Leyla, belki bir iş çıkar diye beklemeye devam etti sokakta.

*******

Gecenin sonuna kadar Alsancak’ta, kordon kenarındaki barlarda oturarak biralarını içtiler.  O bardan diğerine geçerek de geceyi tamamladılar. Yine de Volkan’ın keyfi yerine gelmiyordu. İçtiği içkilerin etkisi ile daha bir rahat davranıyordu. Arada bir garsonlarla münakaşa ediyor. Murat’a küfürler sıralıyordu. Çünkü Murat da tüm gece kimseyle tanışamamış, bir muhabbet geliştirememişti.

“Hani oğlum bu gece aksiyon olacaktı, dallama,” diye saydırıyordu Volkan.

“Abi istersen arayalım hatunları gelsinler hemen.”

“Belki biz gideriz? Basmahane ’de oturmuyorlar mı bu orospular hala?

“Evet abi orada oturuyorlar. Seninle daha önce gittiğimiz evde.”

Bu şekilde arabaya kadar gittiler. Arabayı alıp, Alsancak’ın arka sokaklarında dolaşırlarken, trans kadınların iş tuttuğu sokağa geldiler. Araba sokakta yavaşça ilerlerken, Lale arabaya yaklaştı.

“İyi geceler beyler? Yardımcı olalım.” dedi. Hemen arkasından da Hande yaklaştı arabaya.

Volkan, Murat’tan arabayı durdurmasını ve camı açmasını istedi.

“Kaç liraya veriyorsun?” diye sordu Volkan.

“250 olur sana,” diye cevap verdi Lale.

Volkan pis pis gülerek “150 olmaz mı?” diye sordu.

Bir yandan da Murat’a devam etmesini söyledi. Bu sırada Hande, Volkan’ın dalga geçmesine sinirlendi ve ayağıyla arabanın arka sol tekerine bir tekme salladı. Tekere hafifçe vurduğunda çıkan ses gecenin üzerindeki sessizliğe düşmüştü. Volkan, Murat’a, “Bir tur atalım. Sokağa geri dönelim. Ben gösteririm şimdi onlara. Aslında karıya gideceğimize, bunları sikelim biz bu gece,” dedi. Sokağın başına aracı park ettiler. Yürüyerek Hande ve Lale’nin yanlarına geldiler. Volkan yine para pazarlığı yaptı. Ücrette anlaştılar ve eve çıktılar. Volkan, Hande’yi alıp alt kattaki yatak odalarından birine geçti. Murat, Lale ile salonda kaldı. Bu sırada Hande ile Volkan arasında ücretin peşin yapılması ile ilgili bir tartışma çıktı. Volkan aniden sinirlendi ve içindeki nefreti kusarcasına Hande’ye bir tokat attı. Sonra silahını belinden çekip, Hande’ye iki el ateş etti. Hande ayağından ve omzundan yaralanmıştı. Buna rağmen kaçarak salona geçti. Volkan’da arkasından “Hani lan erkeklik yapıyordunuz biraz önce,” diye bağırarak salona girdi. Ve birkaç el daha silahını ateşledi. Bu sırada Hande’nin arkasına saklandığı Lale de kolundan vuruldu. İçeride bağırış çağırış kopuyordu. Gürültüyü duyan üst kattaki kadınlar da aşağı indiler. En son yine tavana ateş ederek herkesi susturdu Volkan. Murat, “Abi yapma ne yapıyorsun?” diyordu.

Lale, “Abi ne istersen yapalım öldürme bizi,” diye sayıklıyordu.

Volkan ise “Kimse çıkmayacak lan bu evden!” diye bağırıyordu. Ardından da evdeki tüm kadınlardan ne kadar paraları varsa getirmelerini istedi. Yoksa Lale’yi ve Hande’yi öldürmekle tehdit etti. Tüm kadınlar biriktirdikleri ne kadar para varsa Volkan’a verdiler. Sonrasında Volkan, Lale ve Hande dışında herkesin evden çıkmasını istedi. Diğer kadınlar ve Murat dışarı çıktılar. Bu arada dışarı çıkanlar, hemen polisi aradılar. Murat, bir an önce arabasına binerek oradan uzaklaştı.

Volkan, suratında nefretin biçim almış ifadesiyle yerde kanlar içinde, yaralı olarak yatan Hande’ye, “Öldüreyim mi seni?” deyip üç el daha ateş etti. Lale, gözleri önünde ölen arkadaşının üzerine kapaklanıp bir yandan avazı çıktığı kadar bağırmaya, diğer yandan içi geçercesine ağlamaya başladı. Bu sırada Volkan, silahı Lale’ye dayayıp “Çıkar lan üzerindekileri. Göstereceğim ben şimdi size, erkeklik neymiş?” diye tehdit ederek Lale’nin üzerindeki elbiseyi çıkarttırdı. Daha sonra Lale’nin arkasına geçerek, onu becermeye çalıştı. Lale evine, ruhuna, bedenine yapılan bu tecavüzün şoku ile bayılmak üzereydi ki sokaktan gelen bir polis arabasının sesi ile bir an için kendisine geldi. Volkan, polis arabasının sesini duyunca Lale’yi olduğu yerde bıraktı. Lale’nin kanlar içinde kalmış çıplak bedeni, hemen yanı başında yatıyor olan arkadaşının cesedinin yanına yığıldı.

Volkan kıyafetlerini giydi. Silahını beline soktu ve polis kimliğini çıkardı.

 

  • İzmir’de Hande Şeker adlı trans seks işçisi kadın, bir polis tarafından 9 Ocak 2019 tarihinde öldürüldü. Cinayeti işleyen polise, kasten öldürme, silahlı yağma, kişinin hatırasına hakaret ve nitelikli cinsel saldırı dahil dört suçtan dava açıldı. Soruşturma aşamasında dosyaya ‘gizlilik’ kararı getirildi. Hande Şeker’in ve nefret cinayetleri nedeniyle ölen tüm kadınların anısına saygılarımla…

En Son Yazılar