MAVİ KUŞ
Aradan 30 yıl geçti ve soruşturma grubu şefi Kerstin Skarp kameralar karşısına geçti. Herkes bu sert görünümlü kadının neler söyleyeceğini merak ediyordu. Nefesler tutuldu, göz bebekleri büyüdü. Bayan Skarp, aradan geçen bunca zaman zarfında, cinayet ile ilgili 10000 kişinin şüpheli veya tanık sıfatıyla dinlendiğini. bu kişiler arasından 133 kişinin cinayeti üstlendiğini ve soruşturma dosyaları raflarının uzunluğunun 250 metreyi bulduğunu, aradan geçen sürede edinilen tüm bilgilerin tekrar gözden geçirileceğini ve cinayet hakkında bilgi veren kişiye verilecek 5 milyon Euroluk ödülün hala geçerli olduğunu bildirdi. Sonuç olarak her şey yeniden başa dönüyordu.
31 Ocak 1927’nin soğuk gecesinde Stockholm’de Hollanda kökenli bir baba ve Baltık-Alman kökenli bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir Olof Palme. Ailesi İsveç’in üst sınıf ailelerindendir. İsveç’in 1. Dünya Savaşı’nda tarafsız kalması, kısıtlı İsveç ekonomisiyle yetinebilmesi gerçekliğini gözler önüne sermiştir. Bu nedenle Palme eğitimini tamamlayabilmek için ABD’ye Ohaio Kenyon Kolej’e gitmek zorunda kalmıştır. 1947 ve 48 yıllarını ABD’de hukuk eğitimi alarak geçiren Palme, kapitalizmin anavatanından tam aksi yönde; büyük sosyalist donanımla Stockholm’e dönmüştü.
Sosyal demokrasiyle olan tanışıklığı onu, toplumun yoksul kesimine karşı daha fazla ilgili hale getirmişti. Eski bir liberal milletvekili olan büyükbabası ve kendi ilgisi ile birlikte siyasete atılmaya karar verdi.
Dönemin başbakanı Erlander’in fark ederek Sosyal Demokrat Parti’nin raportörlüğüne getirdiği Palme, Stockholm ‘deki eğitimi esnasında radikal öğrenci grupları arasında tanınan biri haline gelmiş, mezun olduğu yılda İsveç Öğrenci Birliği başkanlığı yapmıştı. 1957 yılında parlamentonun en genç vekili unvanını almış, henüz 33 yaşında iken Özel Görevler Bakanlığı’na getirilmişti. 42 yaşında İsveç Sosyalist İşçi Partisi başkanlığına geçişi de ayrı bir genç başarı hikayesi olarak yansıdı dünya sahnesine.
Sert üslupluydu Palme. Sosyalist görüşlerinden dolayı 3. dünya ülkelerinin yıllardır çıkmayan, kimseye duyuramadıkları sesi olmuştu. Palme için Vietnam’ın, Filistin’in veya Güney Afrika’nın İsveç’ten hiçbir farkı yoktu. Onun döneminde Avrupa’da yükselen sosyalizmin merkezi olmuştu İsveç. Olof Palme, zekası, hitabet ustalığı, başarılı eğitimi, bilgi ve politik yaratıcılığıyla gönülleri fethetmişti. Ötekilerin umudu olmuştu.
Palme Cinayeti
28 Şubat 1986 gecesi Stockholm’de Palme çifti, alanı 24 saat canlı yayınla gözleyen kameraların 45 dakikadır çalışmadığını bilmeden çıktılar Grand sinemasından. Sveavagen sokağında yürürlerken gençlik dönemlerinde yapmaktan en çok zevk aldıkları şeyi yapmanın çocuksu sevinci vardı yüzlerinde; Bröderna Mozart(Mozart Kardeşler) filmi gecelerini renklendirmişti. Birazdan binecekleri metroya doğru yürümeye başladıklarında soğuk kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı. Dekorimo mağazasının önüne geldiklerinde Lisbet Palme her kadının içsel dürtüleri gibi yüzünü vitrine döndü, rengarenk vitrinde gözlerini hızlı hızlı gezdirdi. Olof Palme hafif tebessümle baktı Lisbet’e. Sırtında bir sıcaklık hissetti, kalbi hızlı hızlı çarptı, gözleri karardı ve yaşadığı şeyin aşk kaynaklı olmadığını anladığında yere yığıldı. Lisbet Palme sese döndü ve gözlerine inanamadı. Olof Palme’nin sırtına sıkılan 2 kurşun 3. dünyayı yere vurdu, Filistin’i ağlattı, Güney Afrika’yı yıktı, Vietnam’ı sarstı. Ötekilerin umudunu vuran katil, hızlı adımlarla oradan uzaklaşarak Malmskillnad Sokağı’nda gözden kayboldu. Lisbet Palme’nin çığlığı sessiz kaldı. İçine haykırdı acısını, yardım istedi; ilk gördüğü polis otosuna doğru koştu. İsveç polisi vurdumduymaz bir tavırla kimlik sordu. Bu tavır karşısında ikinci kez vuruldu. Katil Magnum 357 marka silahıyla iki el ateş etmiş, biri Olof Palme’nin sırtına isabet ederken diğeri de Lisbet Palme’nin mantosunu sıyırmıştı ama Lisbet polisten yardım isterken aklında bir tek Olof vardı. Olof Palme apar topar götürüldüğü Sabbatsberg hastanesine gitmek üzere yola çıkmadan 00.06da ölmüştü.
Dünyanın yaşanılabilir bir yer olması için üç sorunun çözülmesi gerekiyor diyordu Olof Palme; ABD’nin yayılmacı politikasını durdurması, 3. dünya ülkelerinin ekonomik durumunun düzeltilmesi ve ırksal ayrımcılıklar. Sırtından vurulan dünyanın yaşanabilirliğiydi belki de.
Ne oldu da böyle oldu şıkları:
a- ABD’nin emperyalist siyaset anlayışına tamamen karşı olduğu bilinen Palme, BM toplantısında bu ülkenin Vietnam politikasına getirdiği sert eleştiriler, emperyalist ABD’nin en büyük karşıtlarından Fidel Castro Küba’sı ile yakınlaşarak “ Büyük ülkelerin nükleer silahlanmalarının karşısında durması, İsveç içindeki ABD yanlıları ve emperyalist ABD’nin çok da hoşlanacağı şeyler değildi.
b- Dünyanın ısrarla tanımaktan kaçınarak, dilsiz ve kör politika uyguladığı FKÖ lideri Yaser Arafat’ın devlet başkanı sıfatıyla İsveç’e davet edilerek ağırlanması, ABD ve İsrail gibi ülkelerin büyük tepkisini çekmişti.
c- Palme, Güney Afrika’da beyaz ırkın üstünlüğünü savunan Aportheid siyasetini adeta yerden yere vurmuştur. Bununla da kalmayarak eşitlik ilkesi bağlamında Güney Afrikalı zenci çoğunluğun liderlerini ülkesinde ağırlamıştır. Bu durum Güney Afrikalı beyaz ırka hizmet eden ajanları Palme’nin düşmanı haline getirmiştir.
d- Palme’nin evrensel hemen hemen her soruna çözüm arayan siyasi anlayışı ve mutlak eşitlik ilkesi ile sosyalist çizgide sergilediği siyaset İsveçli sağcı fanatiklerin büyük tepkisini çekmiş. İsveç içerisinde de hatırı sayılır bir hasım kitlesi oluşmasına sebep olmuştur.
e- İsveç’in mültecilere tanıdığı sığınma ve demokratik haklardan o dönemde Avrupa yapılanmasını tamamlayamamış PKK da faydalanmıştır. İleriki dönemde PKK’nın eylemlerini İsveç’te planlaması, Palme’nin toleransını bitiren etken olmuş ve örgütün üst düzey yöneticilerini sınır dışı etmiş, kalan üyelerinin de tüm hareket alanını kısıtlamıştır. İleriki yıllarda PKK itirafçısı, eski Jitemci Abdülkadir Aygan, Palme cinayetini Hıdır Sarıkaya isimli PKK’lının işlediğini söyleyecekti.
Cinayet tarihinden sonra yapılan geniş çaplı polis soruşturmasında ve gelen ihbarlarda, Christer Petterson adlı alkol ve uyuşturucu bağımlısının şüpheli tavırlar sergilediği anlaşılmış ve tutuklanmıştır. Cinayet silahı Magnum 357 bulunamamış olsa da Lisbet Palme’nin de teşhisi ile Christer Petterson 1988 yılında tutuklanmış ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır.
Tutuklandıktan 1 yıl sonra kendisine ceza aldıran suça itiraz etmiş, Lisbet Palme’nin güvenilir ifadesine rağmen, cinayet silahının bulunamaması ve delil yetersizliği gibi sebeplerle serbest bırakılmıştır. Petterson bununla da kalmayıp, polis tarafından kötü muamele ve aşağılamaya maruz kalarak yanlış yere, hakkı yenerek tutuklandığını öne sürerek 50000 dolar tazminat almaya hak kazanmıştır. Bundan sonra katıldığı televizyon programları ve verdiği röportajlarla gelirini arttırmış olsa da kazandığı paralar alkol ve uyuşturucu bağımlılığı uğruna tüketilmiştir. TV 3 kanalında katıldığı bir yayında Olof Palme’yi öldürdüğünü itiraf etmiş, fakat daha sonra kendini yalanlamıştır.
Christer Petterson, Olof Palme’nin oğlu Marten Palme’yi arayarak cinayetin gerçek sorumlularını anlatmak istediğini belirtmiş fakat bu görüşme gerçekleşmeden kısa bir süre önce Petterson, esrarengiz bir biçimde komaya girmiştir. Ardından Karolinska Üniversitesi Hastanesi’nde komadayken geçirdiği beyin kanamasıyla yaşamını yitirmiştir.
Aradan geçen 30 yıllık zaman zarfında, cinayeti CIA, MOSSAD, M 16, PKK, Güney Afrika İstihbaratı, İsveçli sağcı fanatikler veya yoldan geçen bir uyuşturucu bağımlısı; Christer Petterson da işlemiş olsa sonuç Kerstin Skarp’ın da belirttiği gibi kocaman bir sıfırdır.
Belki günün birinde masmavi kuşlar konar adaletin camına, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Abdi İpekçi, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Gaffar Okkan veya Olof Palme’nin katillerini söyler ne dersiniz?