Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

POLİSİYENİN BÜYÜK USTASI: LAWRENCE BLOCK

Diğer Yazılar

Ramazan Atlen
Ramazan Atlen
1984 yılında Uşak’ta doğdu. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Doktorluğun yanı sıra İngilizceden polisiye roman çevirileri yapıyor. Türkiye’nin Polisiye Dergisi Dedektif Dergi’nin 2021 yılında düzenlediği 2. Zehirli Kalem Öykü Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. Öykü, deneme ve incelemeleri Dedektif Dergi’de ve çeşitli öykü seçkilerinde yayınlanmaya devam ediyor. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Bu sayımızda, suç, gizem ve gerilim romanlarının büyük ustası, altmış yılı aşkın bir süredir yayımlanmış yüzden fazla kitabın yazarı, Matt Scudder, Bernie Rhodenbarr, Evan Tanner ve Keller gibi unutulmaz karakterlerin yaratıcısı Lawrence Block ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

POLİSİYENİN BÜYÜK USTASI: LAWRENCE BLOCK 1
Lawrence Block photo by Amy Block

Merhaba, Lawrence Block. Dedektif Dergi’ye röportaj vermeyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Öncelikle kitaplarınızın Türkçe baskılarına değinmek istiyorum. Aslında bunun uzun denebilecek bir geçmişi var. Ölüm Çıkmazı isimli kitabınız Amerika’dan üç yıl sonra 1972’de Türkiye’de yayımlandı. Bu kitabı okudum ve çok sevdim, çevirisi de iyiydi. Ardından Harold King ile birlikte yazdığınız Kara Şifre 1982’de yayımlandı. Oğlak Yayıncılık 1997’den itibaren Matt Scudder ve Bernie Rhodenbarr romanlarının çoğunu yayımladı. Maalesef 2009’dan beri yeni kitaplarınızı okuyamıyoruz. Umarım bu röportaj kitaplarınızın Türkçeye kazandırılmasına vesile olur. Şu anda yayın haklarınızı elinde bulunduran bir yayınevi var mı merak ediyorum. Eğer varsa Lawrence Block hayranları olarak bizi kitaplarınızdan mahrum bıraktıkları için onları protesto etmek istiyoruz.

Utanarak söylüyorum Türkiye’yi bir defa ziyaret ettim, o da 1998’deki bir gemi seyahati sırasında Bodrum’da çok kısa bir moladan ibaretti. Orada geçirdiğimiz birkaç saatten hatırladığım şeylerden biri de sokakta kitap satışı yapan bir tezgahta kitaplarımdan bazılarının Oğlak baskılarının bulunmasıydı. Onları gören diğer yolcular çok etkilenmişti! Bir süredir kitaplarım Türkiye’de yayınlanmıyor ve bütün yayın hakları iade edildi. Bir Türk yayıncının eserlerimi yayınlamakla ilgilenebileceğini umuyorum.

Romanlarınızın dışında, yazma sanatına dair kitaplarınız da var. Birkaç cümleyle anlatmanın zor olduğunu biliyorum ama yine de sormadan edemiyorum; iyi yazmanın sırrı nedir? Yazarlıkta ilhama mı inanıyorsunuz yeteneğe mi? Yoksa işin sırrı her daim sıkı çalışmak mıdır?

Yazmanın bir sırrı varsa bile maalesef bu benim için de bir sır. Gerçekten de yazarlara yönelik birkaç kitap yazdım ve bunlar çok iyi karşılandı, ancak tek yaptığım kendi deneyimlerimi ve gözlemlerimi paylaşmaktı. Bana göre yazmak çok bireysel ve herkes için farklı olan bir mesele, bu bakımdan doğru ya da yanlış bir yol olduğunu düşünmüyorum.

Bize yazma rutinlerinizden bahsedebilir misiniz? Yazmaya başlamadan önce araştırma yapar mısınız? Yazarken müzik dinlemek gibi rutinleriniz ya da belli bir mekân dışında yazamamak gibi olmazsa olmazlarınız var mı? Yazarken en çok zorlandığınız hususlar nelerdir, örnek verebilir misiniz?

Sanırım, aslında yazmayı bıraktığımı söyleyerek başlamalıyım; ikisi de iki yıl önce yayınlanan The Autobiography of Matthew Scudder ve The Burglar Who Met Fredric Brown, Matthew Scudder ve Bernie Rhodenbarr serilerinin son kitaplarıydı. Dolayısıyla şu anda altmış yılı aşkın kurmaca yazarlığından sonra emekliliğin tadını çıkarıyorum. Yani bugünlerde rutinim YAZMAMAKTAN ibaret.

Altmış küsur yıl önce yazarken bazen müzik dinlemeye meyilliydim, ancak kısa süre sonra sessizliğin daha çok işime yaradığını fark ettim. Bunun dışında, rutinim yıllar içinde bir hayli değişti. Faydalı bulduğum bir başka yöntem, bir kitap üzerinde çalışmak için bir yere gitmekti, genellikle bir yazar kampına[1], bazen de sadece başka bir şehirdeki bir otele veya daireye. İzole olmak yararlı görünüyordu.

Suç, gizem ve gerilim gibi farklı türlerde yazdınız. Hangisi favorinizdi ve neden? Aralarındaki farklar, benzerlikler veya avantajlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Yazım tarzınızı farklı türler için nasıl uyarlıyorsunuz?

Bu terimler üzerine ciddi anlamda kafa yormadım. Eserlerimin çoğu suç edebiyatının geniş çatısı altında bir yuva buldu. Tek yaptığım her kitabımı, anlatmaya çalıştığım hikayeyi en iyi aktaracak şekil ve tarzda yazmaya çabalamaktı.

Yazar tıkanıklığının üstesinden nasıl geliyorsunuz? Tıkandığınızı hissettiğinizde size yardımcı olan belirli teknikleriniz veya rutinleriniz var mı?

Çok yakın bir arkadaşım olan merhum Jerrold Mundis bu konuda bir otoriteydi; konuyla ilgili bütün uzmanlığını kısa bir kitapta özetlediği Break Writer’s Block Now! isimli kitabını hiç tereddütsüz tavsiye ediyorum.

Birçok polisiye yazarı için siz hem kitaplarını keyifle okudukları bir yazar hem de nasıl gerçekçi karakterler yaratılacağını öğreten bir ustasınız. Peki sizin ustalarınız kimlerdi? Onlardan neler öğrendiniz? Polisiye edebiyata yaklaşımınızı hangi yazarlar ya da kitaplar şekillendirdi?

Polisiye roman yazmaya başladığımda okuduğum yüzlerce roman ve hikayenin yazdıklarımı büyük ölçüde etkilediğinden eminim.

Karakterden bahsetmişken, sizce ilgi çekici bir karakteri ne oluşturur? Okurlarla bağ kuran karakterleri nasıl geliştiriyorsunuz? Karakterlerinizi yaratırken kullandığınız belirli bir metot veya teknik var mı?

Bana göre, karakterlere hayat vermek kurmaca yazarının en önemli görevidir. Okurlar kitaplarımı beğeniyorsa, bunun karakterlere karşı güçlü duygusal tepkiler vermelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Ancak bir karakteri inandırıcı kılan şeyin ne olduğuna gelince, bunu açıklamakta zorlanıyorum. İyi yazmayla ilgili çoğu meselede olduğu gibi, bu da büyük ölçüde sezgisel ve bilinçsiz bir şekilde yapılır.

Maalesef yalnızca iki romanı Türkçe yayınlanan Keller, çok özgün ve aynı zamanda bazı okuyucuların rahatsız edici bulabileceği riskli bir karakter çünkü o bir kiralık katil. Ona ilham veren neydi ve böyle bir karakteri yaratmanızın ahlaki ikilemleri ele almakla bir ilgisi var mıydı?

Keller karakteri, Answers to Soldier adlı bağımsız bir kısa öykünün başkahramanı olarak başladı. Bu öykü çok beğenilse de o sıralar Keller hakkında daha fazla yazacağım hiç aklıma gelmemişti. Öykünün yayımlanmasından iki yıl sonra kendimi Keller’ı düşünürken buldum ve onun akıl hastanesini boylayacak türden bir Şehirli Yalnız Adam olduğunu düşündüm. Böylece Keller’s Therapy adlı başka bir hikâye yazdım ve gerisi geldi.

Ahlaki ikilemlere gelince, bir gün imza gününde bir kadın benim ahlaki açıdan yıkıcı bir şey yaptığımı düşündüğünü söyledi. “Tetikçinin Listesi’ni okuyordum,” dedi. “Kendimi kitabı bırakıp boşluğa bakarken buldum ve sonra dedim ki, ‘Demek insanları öldürüyor. Bunda kötü olan ne?’”

Bir diğer önemli karakteriniz olan Matthew Scudder seri boyunca gerçek zamanlı olarak yaşlanıyor, oysa Bernie Rhodenbarr’ın yaşlandığına asla şahit olmuyoruz. Bu en başından beri bilinçli bir karar mıydı ve sizce hikayelerini nasıl etkiliyor?

Scudder serisinin, karakterin bir kitapta yaşadıklarından diğerinde etkilenmesini zorunlu kılan bir gerçeklik düzeyinde işlediğini başından beri biliyordum, bu yüzden Scudder gerçeğe uygun ve gerçek zamanlı olarak yaşlanmalı ve gelişmeliydi, öyle de oldu. Rhodenbarr kitapları ise kategorik olarak farklıdır; bu serinin temel dayanağı yalnızca Bernie’nin seri boyunca vazgeçilmez biçimde değişmeden kalması durumunda işe yarar.

Karakterlerinizden size en çok benzeyen hangisi? Kişisel deneyimlerinizin ne kadarı onların hikayelerine yön veriyor?

Sanırım hepsi de yazarlarının farklı yönlerini taşıyor. Rahmetli arkadaşım Peter Straub bir keresinde Keller’ın iç monologları ve gözlemlerinin ona en çok beni hatırlattığını söylemişti.

Matt Scudder, serinin son romanlarında, özellikle de hayat kadını Elaine ile evlendikten sonra biraz huzur bulmuş olsa da yanlışlıkla küçük bir kızı öldürdüğü için suçluluk duyan ve vicdan azabını bastırmak için alkole sığınan huzursuz bir adamdı. Sizce kusurları ve geçmişi göz önüne alındığında Scudder’ın okuyucularla bağ kurmasını sağlayan nedir? Polisiye romanlarda karakterlerin ahlaki belirsizliklere sahip olması ne kadar önemlidir?

Bu sorunun cevabını gerçekten bilmiyorum.

Yeri gelmişken 2023’te Matt Scudder’ın otobiyografisini yine onun dilinden anlatan bir kitap yazdınız. Bize bu ilginç ve benzerinin olmadığını tahmin ettiğim kitaptan bahsedebilir misiniz?

The Autobiography of Matthew Scudder’ın ortaya çıkışı tuhaftı. Bir diğer arkadaşım, Otto Penzler, benden Matthew Scudder hakkında birkaç bin kelimelik bir biyografi yazmamı istedi. Karakter hakkında yazmak istemediğimin farkındaydım. Romanları ve öyküleri ben yazmıştım ve müdahalemin bu kadarla sınırlı kalması gerektiğini düşünüyordum. Eğer birisi Scudder hakkında yazacaksa, bu kendisi olmalıydı. Bu fikir beni cezbetti ve kitabı yazarken harika vakit geçirdim.

Her ikisini de büyük bir heyecanla okuduğum Ölmeyi Bekle ve Çiçekler Ölürken isimli kitaplarınızla ilgili merak ettiğim bir şey var. Bu kitaplarda, önceki Matt Scudder romanlarınızdan farklı olarak, hikâyeyi yalnızca kahramanın bakış açısından anlatmakla yetinmeyip katilin eylemlerini de üçüncü tekil şahıs anlatımıyla aktarmayı seçtiniz. Hikâyeyi yalnızca Matt Scudder’dan duymaya alışkın olan okuyucuların yadırgamasına neden olabilecek böyle bir anlatı değişikliğinin sebebi neydi?

Bu iki kitaptaki hikayeleri anlatmanın en doğru yolu bu gibi geldi bana.

Kitaplarınızda bireysel meseleler öne çıkmakla birlikte toplumsal sorunlara da değiniyorsunuz. Bu tür temaları sıkıcılaştırmadan hikayelerinize yedirmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Kitaplarımda toplumsal meselelere değiniyorsam, bunun nedeni hikayenin bir parçası olmalarıdır. Kimseye bir mesaj vermek niyetinde değilim. Ben sadece roman yazıp hikayeler anlatıyorum.

Sosyal medya ile ilişkiniz nasıl? Gücüne inanıyor musunuz? Sosyal medyanın okurlarla doğrudan etkileşim sağladığı kesin ama diğer yandan günümüzde bu kadar kolay erişilebilir olmak konusunda ne hissediyorsunuz? Sizce yazarlar sosyal medya ile nasıl ilişki kurmalı? Kullandığınız sosyal medya araçlarından olumlu sonuçlar alıyor musunuz?

Bir süredir sosyal medyadan elimi eteğimi çekmiş durumdayım. Bırakın paylaşım yapmayı, artık Facebook’a bile bakmıyorum ve Twitter’dan da nefret etmeye başladım. Birkaç ay önce açtığım bir Instagram hesabını -Allah bilir neden- 4000’den fazla kişi takip etmeye başladı. İşin aslı bir arkadaşımın paylaşımlarını takip edebilmek için üye olmuş ve tek bir paylaşım bile yapmamıştım. Muhtemelen uygulamayı silmeliyim.

Polisiye ve gizem türlerinde yazmaya başlayan yazarlara neler tavsiye edersiniz?

Çok fazla beklentiye girmeyin. Dünya değişiyor ve genç nesiller keyif için okuma fikrine hiç rağbet göstermiyor. Sonsuza dek kızağa çekilmeye mahkum bir gemide yer ayırttığınızdan kuşkulanıyorum.

Üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı?

Hayır, olmasını da istemem.

Cinayetleri soruştururken New York’u adım adım dolaşan Matt Scudder gibi sizin de yürümeyi sevdiğinizi bir yerlerden okudum ya da dinledim (ya da belki hayalimden uydurdum). Yazmak ve yürümek arasında bir ilişki olduğunu düşünüyor musunuz? Eğer öyleyse, bunun nedeni birbirlerini dengeleyici eylemler olmaları mıdır?

Hmmm. Sanırım ikisi de oyalanmanın makul ve keyifli yolları.

Matt Scudder ve Bernie Rhodenbarr beni polisiye roman tutkunu yapan karakterlerdi. Sizi de böyle etkileyen kurgusal karakterler varsa öğrenebilir miyiz?

Kesinlikle vardır ama aklıma hiçbiri gelmiyor.

Yazarlık kariyerinizdeki en tatmin edici an neydi? Şu ana kadar okurlarınızdan aldığınız en ilginç ya da unutamadığınız geri dönüş nedir?

Hayatımı yazarak geçirmek benim için çok tatmin ediciydi. Bir an için bile bu işin benden sonra da devam edeceğini düşünmüyorum, çünkü hemen hemen hiçbir şey devam etmiyor, yine de bu durum benim için sorun değil. Geri bildirim konusuna gelince, yarım asır önce bir kadın okuyucumdan mektup aldım, olaylar birbirini izledi ve sonunda onunla tanışıp biraz vakit geçirdim. Bir ara bana ilk mektubu nasıl yazdığını anlattı. “Bir arkadaşımla konuşuyordum, sana yazmalıyı mıyım diye düşünüyordum, o da bana, ‘Yazdığı kitap birkaç kötü geceyi atlatmanı sağladı, neden ona yazmayasın ki?’ dedi.” Yani kitaplarımdan biri en azından bir kişinin birkaç kötü geceyi atlatmasını sağlamıştı, bunu bilmek beni hala mutlu ediyor.

Kitaplarınızdan birkaçı filme uyarlandı, ancak A Walk Among The Tombstones adlı romandan uyarlanan filmin hem Matt Scudder karakterini doğru bir şekilde tasvir etmesi hem de mümkün olduğunca kitaba sadık kalması açısından harika bir film olduğunu düşünüyorum. Hatırladığım kadarıyla romandaki bir sahnede Scudder’ın yardımcısı TJ, “Bu bir film olsaydı, kamyonetin arkasında kalırdım, ancak bu bir film değil…” diyor ve roman, TJ’nin katillerin kamyonetinde kalmadığı bir şekilde ilerliyor. Filmi yazan ve yöneten Scott Frank’in, kitaptaki senaryo yerine TJ’nin bahsettiği seçeneği tercih etmesi dikkatimi çekti. Bu seçimi nasıl buldunuz? Yönetmen romandaki senaryonun daha az heyecan verici olacağını mı düşündü, yoksa bu tercih romanla film senaryosunun farklı yapılara sahip olması yüzünden miydi? Kitaptaki bu sahneyi yazarken muhtemel yönetmen adaylarına yol göstermeyi amaçlamış mıydınız?

Filmi özellikle de Liam Neeson’ın performansını beğendim ama Scott Frank’in olay örgüsüyle ilgili seçimlerine bayılmadığımı söyleyebilirim.

Evan Tanner’ın ilk romanı olan The Thief Who Couldn’t Sleep’i okuma fırsatım olmadı ama içeriği hakkında yazılanlara baktığımda romanın bir kısmının Türkiye’de geçtiğini öğrendim. Yazarların var olmayan insanlar ve olayları anlatabildiklerini hesaba katınca bir yeri görmeden de yazabileceklerini biliyorum ama yine de romanı yazarken Türkiye’yi görüp görmediğinizi merak ettim.

1960’larda Tanner romanlarını yazdığımda Kuzey Amerika ve Britanya Adaları dışında hiçbir yere seyahat etmemiştim, ayrıca çok da fazla araştırma yapmamıştım. 

Polisiye edebiyat, başlangıcı sayılan Edgar Allen Poe’dan beri büyük değişimler geçirdi. Son yıllarda gördüğünüz değişiklikler ve bu türün geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gerçekten de önemli değişiklikler oldu. Türün nereye gittiğine gelince, bunun cevabını verebilecek kişi ben değilim.

Okuyucularınızla ya da yazar adaylarıyla paylaşmak istediğiniz başka bir şey var mı?

Aklıma pek bir şey gelmiyor.

En sevdiğim polisiye yazarıyla röportaj yapma fırsatını verdiğiniz için minnettarım ve Türkiye’de yayınlanacak yeni kitaplarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.


[1] Writer’s Colony

En Son Yazılar