Polisiye yazarları ile yaptığımız röportajları bu sayımızdan itibaren yayınlamaya başlıyoruz. İlk konuklarımız Ulaş Özkan ve Emrah Poyraz.
İki yazar tarafından yazılan polisiye kitapların sayısı bütün dünyada oldukça azdır. Luis Borges ve Adolfo Bioy Casares, Ellery Queen, Maj Sjöwall ve Per Wahlöö gibi yazarlar hemen ilk akla gelenler.
Ulaş Özkan ve Emrah Poyraz da hem ortaklaşa polisiye hikayeler kaleme alıyorlar, hem de birlikte yazıp yayınladıkları Uzunyuva’da Uyanış adında bir polisiye romanları var. Gelin bu ikiliyi daha yakından tanıyalım.
1. Önce sizi biraz tanıyabilir miyiz?
UÖ-Ben, 1979 İzmir doğumluyum. Babamın memur olması sebebiyle ilk ve orta öğrenimimi başladığım hiç bir yerde bitiremesem de, liseyi, Muğla/Milas’ta bitirdim. Babam emekli olunca da, tabiri caizse oraya demir attık. Daha sonra, kazandığım turizm işletmeciliği bölümünü okumak için için Tokat/Zile’ye gittim. Emrah ile de orada tanıştık. Dört yıl boyunca aynı sınıfı,aynı evi ve odayı paylaştık. Mezuniyet ile birlikte havalimanı ve oteller olmak üzere turizmin bir çok dalında çalıştım. Halen daha da turizm sektöründe çalışmaktayım. Ayrıca üniversite döneminde merak salıp öğrendiğim keman ile de, yine amatör de olsa müzik yaparak geçimimi sağlamaktayım. Milas’ta ikamet ediyorum, evliyim ve Masal dında bir kızım var.
EP- 1983 İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimimin tamamını İstanbul’da gördüm. 97 yılı yazında esnaf olan babam iş yerini Marmaris’e taşıdı. Bu tarihten sonra ailece tüm yazları Marmaris’te geçirir olduk. 2001’de Ulaş’la okulda, hatta okul henüz açılmadan öğretmen evinde tanıştık. İlk ortak paydamız ikimizin de kalacak yeri olmaması olunca, tanıştığımız gün birlikte ev tutmaya karar verdik. O gün bugündür ayrılmayız. Son 7 yıldır Ankara’da yaşıyorum ve özel bir şirkette yöneticilik yapıyorum. Evliyim ve Kartal Rüzgar adında bir oğlum var.
2. Roman/hikâye yazmaya neden/nasıl karar verdiniz? Ve neden polisiye?
UÖ-Açıkçası en büyük ortak ilgi alanımız olan kitaplara ikimiz de fazlasıyla düşkün olsak da, yazma konusunda Emrah biraz daha tecrübeli. Çünkü okul döneminde de sürekli bir şeyler karalardı. Ancak daha çok deneme türüydü sanırım. Ben şahsen, yazabileceğimi pek düşünmüyordum o dönem. Ortak kitap projesine gelince bu tamamen spontane gelişti. Hatta polisiye aklımızda bile yokken, bir bakmışız polisiyeci olmuşuz. Emrah’ın yazamaya devam ettiğini biliyordum. Benim de kafamda yazma konusunda, daha çok dinler tarihi üzerine yaptığım araştırmaları toparlayacağım, okuyana konuyu sorgulatacak bir derleme ortaya koymak vardı. Bu arada yaşadığım kent Milas’ta, National Geographic’in bile kapağına çıkacak, yüzyılın en büyük tarihi eser kaçakçılığı yaşandı. Kafamda uzun bir süre kurdum; buradan bir polisiye hikaye çıksa ne güzel olur diye. Çok sonraları okuduğum Ahmet Ümit’in Patasana’sı, bu konuda biraz daha ilham verdi. Konuyu Emrah ile konuştuk ve yazmaya başladık.
3. Dedektifiniz nasıl bir karakter? Yeni maceraları olacak mı?
-EP-Sanırım bizim kafamızda, o alışılagelmiş, üstün yeteneklere ve öngörüye sahip, her olayı çözebilen, kültürlü ve espritüel, iyi bir dedektif karakterini hayata geçirmek gibi bir niyetimiz yok. Bugün suç tarihine baktığımızda, asıl yazılan ana karakterlerin suçlular olduğunu görebiliyoruz. İz bırakan karakterler, onları yakalayan polis ya da dedektifler değil, suçu işleyen seri katiller. Onun dışında bir kaç yerde okumuştum, ne kadar doğru bilmiyorum bu analiz ama şöyle diyordu; “polisiyelerdeki ana karaktere hayat veren iyi polis, aynı zamanda halkın gözündeki kötü polis imajını da biraz daha düzeltebiliyor.” Bizim öyle,sevimli göstermek gibi bir kaygımız da yok. Suçlunun biraz daha ana karaktere büründüğü hikayeleri daha çok görebilirsiniz(suçu överek değil tabi ki).
4- Bu romanı yazma sebebiniz neydi? Okuyucuya ne anlatmak istediniz?
UÖ-Bizim Emrah ile kitap okuma alışkanlıklarımız, beğenilerimiz dışında hayata bakışımız ve ideolojimiz de neredeyse aynı. Biz, bu kitabın diğer tüm benzerlerinden farklı olmasını istedik yazarken. Örneğin arkeolojiden beslenen bir hikayeye polisiyenin ne kadar yakıştığını, ne kadar cezbettiğini söylemeye gerek yok. Ama biz Dan Brown’un yaptığı gibi, hatta onun da bir tık ötesine geçerek dinler tarihini de semboller ve simgeleri de kullanarak hikayenin içine eleştirisel bir dille yedirmeye çalıştık. Örneğin katilin bıraktığı ipuçlarından birisi kurbanların üzerine çizilen hilal şekli. Buradan yola çıkarak, “Hilal”in, Sümerler’den çıkıp nasıl İslamiyet’in sembolü olup çıkıverdiğine kadar, okuyucuyu sarsacak bir çok konuya, tabuya dokunarak, yer yer eleştirerek değindik. Kutsal kitaplardaki hikayelerin kökenlerini araştırdık, efsanelere sahip çok tanrılı inançların bugünün dinlerine nasıl kaynak teşkil ettiğini anlatmaya çalıştık. Belki de polisiye okuyucusu, ilk kez, Turan Dursun, İlhan Arsel, Muazzez İlmiye Çığ, ya da Arif Tekin gibi aydınlıkçı yazarlarla tanışacak. Bu yüzdendir ki, kitabımızın isminin de, özellikle Uzunyuva’da UYANIŞ olmasını istedik.
5- Uzunyuva’da Uyanış, tarih, mitoloji ve efsanelerle iç içe bir polisiye roman. Arkeoloji ve mitolojiye ilginiz nereden geliyor?
UÖ-Bunda yaşadığımız bölgenin etkisi su götürmez bir gerçek. Emrah zaten Marmaris’li. Kitabımıza da ilham kaynağı olduğu gibi, bu topraklar bir dönem Karya medeniyetinin hüküm sürdüğü topraklardı. Her köşe başında karşınıza çıkan antik kalıntı sizi etksi altına alıyor hemen. İstemeseniz bile kendinizi o büyüye kaptırıyorsunuz.
6- Eserlerinizi birlikte yazıyorsunuz. Bu edebiyatta ender rastlanan bir durum. Birlikte yazma sürecinizi bize anlatır mısınız?
UÖ-Evet ender rastlanan bir durum. Ancak müthiş de keyifli olduğunu söyleyebilirim. İkimizin farklı özelliklerini harmanlayıp yazabiliyouruz. Başarıyı paylaşmak ikimize de mutluluk veriyor. Ben değil, biz diyebilmek daha tatmin edici. Ben zaten Emrah’ın yazılarını okuyordum. Ara sıra bana gönderiyordu. Sonra ben de bir şeyler karalamaya başlayınca, birlikte denemek istedik ve ortaya bu kitap çıktı.
7- Nasıl bir araya geldiniz ve nasıl birlikte yazmaya karar verdiniz?
EP- Bir araya gelmek için ayrılmış olmak lazım. Biz arada mesafeler de olsa söylediğimiz gibi Ulaş’la hiç ayrılmadık.
8- Sizce polisiye roman nedir? Polisiye romanı nasıl tanımlarsınız?
EP- Biz, okunduktan sonra insana bilgi ve görüş olarak birşeyler hediye eden eserlerden hoşlanırız. Açıkcası yazarken de buna çok önem veriyoruz. Bu noktada tarzımız klasik polisiye romanlardan biraz ayrışıyor. Bize göre polisiye kriminal bir olay veya olaylar etrafında dönen kovalamacanın ötesinde her sayfada okuyucuya yeni bir zihin jimnastiği yaptırma sanatıdır. Diğer romanların aksine tempo neredeyse hiç düşmez. Bir süre sonra okuyucu sadece okumakla yetinmez, özümsediği karakterle suçu ve suçluyu deşifre etmeye çalışır.
9- Toplumsal gelişmeyle suç arasında bir bağ var mı sizce?
EP-Toplumlar geliştikçe suç ve suçluyla mücadele daha sofistike bir hal alıyor. Okuyucu da toplumsal gelişmeyle birlikte basit kriminal olayların ötesinde kendisini şaşırtan hikayeler okumak istiyor diye düşünüyorum.
10- Polisiye edebiyat, toplumsal değişimi/gerçekliği yansıtmalı mı? Yoksa, uzak mı durmalı?
EP Bu konuda bir genelleme yapmak doğru olmayabilir. Kimi okuyucu dönemsel gelişmelerden bağımsız hala klasik polisiye hikayeleri sahipleniyor olabilir. Bana göre yazılanlar sadece toplumsal değişimi yansıtmaktan ziyade çağının ötesinde, her dönem okuyana birşeyler katacak kadar zengin olmalıdır. Eskimeyen ne var derseniz, iyi kitaplar derim.
11- Türkiye’de ve dünyada polisiye edebiyatın bugünkü durumunu nasıl buluyorsunuz?
UÖ-Şahsen Türkiye’de kitap okuma alışkanlığını zaten dünya genelinde çok geride buluyorum. Hal böyle olunca polisiye de aynı şekilde biraz daha gerisinde.
12- Türkiye’de polisiye edebiyatın geç gelişmesinin sizce sebebi nedir?
EP Sadece polisiye değil Ulaş’ın da değindiği gibi edebiyat alanında topyekün geç kalmış bir toplumuz. Avrupa’da insanlar metroda, uçakta, tatilde plajda kısaca her fırsat bulduğu yerde kitap okur. Biz telefonumuzla oynarız. Uçakta bile tekerlek yere değdiği anda hemen telefonlarımızı uçuş modundan çıkartırız. Bir Ortadoğu ülkesi olarak sorgulayan insanı sevmez bizim devlet. Bu nedenle eğitim sistemimiz sorgulamayan bireyler yetiştirir. Bu yapının temeli okumamak üzerine kurulmuştur. Okuldan başlayarak çocuklarımız kitaptan nefret eder hale gelir. Ders kitapları vs hep çok sıkıcıdır. Eğitim modeli okuduğunu anlamak üzerine değil ezberlemek üzerinedir. Böyle olunca aynı sıkıcı şeyleri defalarca okumak zorunda kalan ezberci çocuklar bir süre sonra okumaktan tiksinir hale geliyor. Bu genel durumun dışında spesifik olarak polisiye kitaplara karşı önyargılar olduğunu düşünüyorum. Edebiyatın en alt sınıfında çerez kitaplar olarak görenler var. Fakat insanlar fırsat verip okudukça polisiyeye daha da ısınıyor. Günümüz pazarlama dünyasında okur eğilimleri değişmese de polisiye türler kendisini yenileyerek daha geniş kitlelere ulaşacaktır.
13- Beğendiğiniz yerli ve yabancı yazarlar kimlerdir?
UÖ-Zülfü Livaneli’ye ayrı bir hayranlığım var. Yaşar Kemal, Uğur Mumcu, Sebahattin Ali, ve hayata bakışımı baştan aşağı değiştiren Turan Dursun, İlhan Arsel, Muazzez İlmiye Çığ dışında, yabancılardan Sam Harris, George Orwell, Richard Dawkins, Dan Brown, Cristopher Grange’ı beğeniyorum.
EP-Ben de Ulaş’ın saydığı değerli isimlerin yanına İhsan Oktay Anar’ı eklemek isterim. Yerli romancılarımızdan Yusuf Atılgan ve Turgut Uyar’ı atlamak istemem. Nazım’ı hatırlatmaya bile gerek yok sanırım
14- Favori polisiye romanlarınız nelerdir?
Şahsen kitabımızda ilham kaynağı olduğu için, Melekler ve Şeytanlar ile Da Vinci Şifresi ile son zamanlarda okuma şansı bulabildiğim türk polisiyelerden; Günay Gaffur’un Kahin ve Doruk Ateş’in Mabet.
15- Roman yayıncılığı konusunda ne düşünüyorsunuz? Romanlarını yayınlamayı düşünen yeni yazarlara tavsiyeleriniz nedir?
EP-Çok sabır gerektiren zor bir süreç. Ben bu konuda şanslı olduğumuzu düşünmüyorum. Etiketsiz bir yazarsanız işler daha da zor. Sanırım bizim de büyüklerimizden tavsiyelere ihtiyacımız var.
16- Bugüne dek bir suça tanık oldunuz mu?
UÖ-Ben olmadım, umarım olmam da.
EP- Ben oldum. Gerçi günlük hayatımızda hepimiz büyük veya küçük suçlara tanık oluyoruz. Ben bizzat kendim çocukken kaçırıldım. Yani çocuk kaçırmaya bizzat şahit oldum.
17- Asıl mesleğiniz nedir?
UÖ-turizm sektöründe çalışoyorum.
EP- ben sigorta/finans sektöründeyim.
18- Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?
UÖ-Kitap okurum, müzik yaparım ve kızımla ilgilenirim.
EP-Boş zaman demek ne kadar doğru bilmem. Çalışmadığım anlarda okurum, yazarım, cross fit yaparım. İyi Beşiktaş’lıyımdır. Deplasman dahil fırsat buldukça maçlara giderim. Seyahat etmeyi severim.
19- Burcunuz nedir? Burcunuzun özelliklerini taşıdığınızı düşünüyor musunuz?
UÖ-Yengeç ama inanın hiç bir özelliğini bilmiyorum.
EP- Benim burcum aslan. Ben de bu işlerden pek anlamam.
20- Önümüzdeki dönem için yeni projeleriniz nelerdir? Sırada yeni bir roman var mı?
EP-Bu dergiye hikaye yazmak dışında, üzerinde çalıştığımız yine polisiye bir kitap projemiz var. Bu sefer, yakın bir zamanda kaybettiğimiz ve üniversite döneminde bize babalık yapmış olan, bizde ayrı bir yeri olan bir abimizi ana karakter olarak canlandırarak yad etmek istiyoruz. Kendisi aynı zamanda benim keman hocamdı. Bu yüzden ilk kitaptan biraz farklı olacak.
UÖ-Ancak bu yeni kitap projesi, biraz uzun sürecek bir süreç gibi. Çünkü bizler, yeri geldiğinde günün on iki – on üç saati çalışıp, geri kalanında, aileye ve özel hayata ayırabildiğimiz zamanın dışında bir şeyler üretmek zorunda kalıyoruz. Bu nedenle de bir bakmışssınız haftalarca ne kitap okuyabiliyoruz ne de bir şeyler yazabiliyoruz.
Verdiğiniz röportaj için her ikinize de teşekkürler Ulaş Özkan ve Emrah Poyraz. Yeni hikaye ve romanlarınızı merakla bekliyoruz.