Evet, sevgili Dedektif okurları. Nihayet sıra geldi, geçen sayıdaki bulmacamızın doğru cevabına.
Dedektif dostlarımızın çoğu Komiser Mitat’tan önce katilin kim olduğunu bildiler. İçlerinde cinayet sebebini bulanlar da oldu. Ancak, katilin neden o kişi olabileceği konusunda hemen hemen herkes yanıldı. Anlattığımız öyküde çok önemli çelişki vardı ve bu çelişkinin sahibi de katilin kendisiydi. Daha doğrusu katil yalan söylüyordu. Peki onun yalan söylediğini biz nereden anlıyorduk? Olgulardan tabii ki. Olgular, soruşturmaya dahil olan kişilerden birinin ifadesiyle çelişiyordu. Olgular yalan söyleyemeyeceğine göre, yalancı olan, tanığın kendisiydi. Sözü fazla uzatmadan açıklamamızı yapalım.
Bakın, Komiser Mitat ne demişti?
Eve vardıktan bir iki dakika sonra büyük bir fırtına koptu. Ama ne fırtına! Ardından da yağmur boşandı.
Demek ki fırtına ile birlikte yağmur da başlamış.
Komiser Mitat daha sonra cesedi tarif ederken bize şu bilgiyi verdi:
Maktulün giysilerinde bol bol kan ve çamur kalıntıları vardı.
Peki, tanıklardan Haydar ne dedi?
O gittikten iki, üç dakika sonra çıktı fırtına.
Yani, kız henüz yoldayken başlamış fırtına ve yağmur. Ve cinayet de o sırada işlenmiş.
Ceset uzun bir süre yağmurun altında kaldığına göre, cesette bol bol kan olması nasıl açıklanabilir?
Tek bir şekilde: Seren saldırıya uğradığında yağmurun dinmiş olmasıyla. Yani genç kız fırtınadan önce değil, fırtına dindikten sonra dışarıya çıktı.
Komiser Mitat, yardımcısı “şemsiye”den söz edince gerçeği kavradı. Şemsiye yağmurda açılırdı. Cinayet yağmur yağarken işlenmiş olsaydı, cesette bu kadar çok kan olamaz, yağmurla birlikte akıp giderdi. Cesette bol kan olduğuna göre cinayet yağmur dindikten sonra işlenmişti.
Kısacası, Haydar yalan söylüyordu!
Elektrikler kesilince, komşunun gelmesini fırsat bilen Haydar, bu sayede muhteşem bir alibiye (cinayet sırasında başka bir yerde olduğunu kanıtlama) sahip olduğunu düşündü. Komşu, Seren’i görmemişti. O saatte Seren’in evde olduğunu kendisinden ve oğlundan başka bilen yoktu. Fırtına dindikten sonra, genç kızla birlikte, oğlunun durumunu konuşma bahanesiyle dışarı çıktı. Parkta, karanlıktan ve ıssızlıktan yararlanarak cinayeti işledi, eve geri döndü, cinayet aleti olan bıçağı yıkayıp yerine koydu.
Seren, eniştesinin kendisini öldüreceğinden asla şüphelenmedi. Bu yüzden Haydar’ın onu bıçaklaması kolay oldu. Cinayet sebebi, çoğunuzun tahmin ettiği gibi, oğlu ile ilgili beklentilerinin Seren tarafından engellenmek istenmesiydi. Haydar’ın buna tahammülü yoktu. Oğlunu askeri okula göndermek onda bir saplantı halini almıştı. Karısını da bu sebeple öldürmüştü. O olay da bir intihar değil, cinayetti.
Burada, katilin tek zayıf noktası oğlu Feridun’du. Babasının cinayeti işlediğinden emin olmasa bile yalan söylediğini farkındaydı. Ağır bir baskı altında olduğundan gerçekleri polise anlatamıyordu. Ancak, Komiser Mitat, Haydar’ı köşeye sıkıştırınca, Feridun’un dili de kolayca çözüldü.
Katili bulan okurlarımızdan üçü Yaprak Öz’ün Tilki Baykuş, Bakire adlı romanını kazandılar.
Talihli dedektiflerimiz: Kubilay Erda, İpek Pamukoğlu ve Yasemin Deneri.
Kendilerini kutluyoruz.