Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜNDE BU AY

Diğer Yazılar

Gamze Yayık
Gamze Yayık
Gamze Yayık. 1972 yılında doğdu. Babasının memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin farklı şehir ve okullarında süren eğitimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezuniyetiyle son buldu. İşsiz bir mühendis olarak başladığı yetişkinliğini Ying Yang mahlasıyla DivxPlanet sitesinde polisiye dizi ve filmlere gönüllü altyazı çevirmenliği, altyazı editörlüğü yaparak geçirdi. En büyük tutkusu olan kitaplardan ve okuyup öğrenmekten asla vazgeçmedi. İzmir’de yaşıyor. Halen Handan Gökçek’in “Yaratıcı Yazarlık” Atölyesi’nde polisiye okuma tutkusunu yazma uğraşına çevirmeye çabalayan bir öğrenci.
DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜNDE BU AY 1

BÜYÜK UYKU- RAYMOND CHANDLER

Dedektif Dergi yazarları olarak polisiye metinler üretmek için hem güncel hem de eski edebiyat eserlerini okumak kadar tartışmak gereğini hissetmiş ve kendi kitap kulübümüzü kurmuştuk. Kasım 2023 tarihinden itibaren iki ayda bir yaptığımız toplantılarımıza ait notlarımızı sizinle paylaşmıştık. Okumayanlar veya tekrar okumak isteyenlere önceki sayılara bir göz atmalarını salık veririz.

Bu sayı için büyük usta Raymond Chandler’ın Büyük Uyku romanını okuyup konuştuk.

Sekiz Dedektif Dergi yazarının katıldığı toplantıdan hem okur hem de yazar olarak büyük keyif aldık. Sözü uzatmadan Gencoy Sümer’in sunumunu yaptığı kulüp toplantımızın sadeleştirilmiş metnini sizlerle paylaşmak isteriz. Kitabı okumak isteyen okurlar için sürpriz bozan uyarısı vererek başlayalım. Keyifli okumalar.

Gencoy Sümer: Raymond Thornton Chandler, 1888’de Chicago’da dünyaya gelmiş. Yedi yaşındayken annesiyle babasının ayrılmaları üzerine, annesiyle İngiltere’ye gitmiş. Londra’da Dulwich College’da, Kıta Avrupası’nda çeşitli okullarda öğrenim görmüş. Mezun olduktan sonra bir süre devlet hizmetinde çalıştıysa da 1908 yılından itibaren “serbest” yazar, gazeteci ve çevirmen olarak hayatını kazanmaya başlamış. 1959’da, ardında The Poodle Springs Story (Poodle Springs Macerası) adlı bitmemiş bir roman bırakarak La Jolla’daki evinde ölmüş.

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜNDE BU AY 2

Bu ay okuduğumuz roman Chandler’ın ilk polisiyesi 1939’da Big Sleep adıyla yayımlanmış. Türü; dedektif romanı, gizem, kara roman olarak söylenebilir. Birinci tekil bakış açısıyla Chandler’ın ünlü özel dedektifi Philip Marlowe’un ağzından dinliyoruz hikâyeyi. Okuduğumuz çeviri Fatih Özgüven’e ait. Yazar zamanı 1930’ların sonu, mekanı ise Los Angeles şehri olarak seçmiş..

Karakterlere kısaca bir göz atalım.

Philip Marlowe: Romanın kahramanı, özel dedektif. Sert, zeki, dürüst ve iyi niyetli biri. Sokakların adamı. Alaycı küstah ve esprili.

General Sternwood: Sorunlu iki kızı olan zengin ve çok hasta bir petrol baronu. Yozlaşmış biri ama duygusal bir yanı da var. Kızlarının davranışlarının yanlış olduğunu farkında ama gerçek kötülüklerinin farkında değil. Romanda olay örgüsünü başlatan kişi.

Arthur Gwynn Geiger: Antika kitapçı kisvesi altında yasadışı porno kitap kiralama dükkânı işleten bir eşcinsel.

Terrance Regan: Eski bir kaçak içki satıcısı ve General’in Büyük kızı Vivian’ın kocası. Kısa bir süre önce ortadan kaybolmuş.

Vivian Sternwood: General Sternwood’un büyük kızı. Baştan çıkarıcı, tehlikeli, kumarbaz, içkici, her zaman istediğini elde eden şımarık,  zalim bir kadın. Tam bir femme fatale örneği.

Carmen Sternwood: Generalin küçük kızı. Cilveli, kışkırtıcı, psikopat, nemfomanyak bir kişiliğe sahip.

Eddie Mars: Kumar şebekesinin yozlaşmış lideri. Acımasız bir adam, ancak ellerini asla kanla kirletmiyor.

Owen Taylor: Generalin şoförü, genç bir adam. Carmen’e aşık.

Carol Lundgren: Pornocu Geiger’ın genç ve yakışıklı sevgilisi.

Joseph Brody: Geiger’ın porno çetesini ele geçirmeye çalışan bir adam.

Agnes Lozelle: Geiger’ın porno kitap dükkânında çalışan sarışın kadın. Brody ile ortak iş çeviriyor.

Harry Jones: Suça bulaşmış ama iyi bir adam. Agnes’in sevgilisi.

Taggart Wilde: Yerel Bölge Savcısı.

Bernie Ohls: Bölge Savcılığı’nın baş dedektifi.

Müfettiş Cronjager: Marlowe’la rekabet halindeki polis şefi.

Komiser Gregory: Kayıp Şahıslar Bürosu’nda görevli bir polis.

Mona : Eddie Mars’ın sadık ve güvenilir eşi. Mona’nın Regan’la kaçtığı söyleniyor.

Canino: Eddie Mars’ın zalim, pervasız tetikçisi.

Norris: Generalin uşağı.

Romanı kısaca anlatalım.

Roman, ekim ayının ortalarında bulutlu bir sabahta başlıyor. Özel dedektif Philip Marlowe, petrol zengini, yaşlı ve hasta General Strenwood’la görüşmek için onun Los Angeles’daki malikanesine gider.

Görüşmeden önce, daha sonra generalin küçük kızı olduğunu öğreneceği Carmen’le karşılaşır. Başparmağını ısırma ve kıkırdama alışkanlığı olan Karmen, aleni bir biçimde dedektifle flört eder.

Uşak Norris, Marlowe’u görüşmenin yapılacağı seraya götürür. Sera anormal sıcaktır. Orkideler ve diğer bitkiler bir cangıl gibi her yeri kaplamıştır. Tekerlekli sandalyedeki general, ancak orkideler gibi bu sıcakta yaşayabildiğini söyler.

General’e daha önce Joe Brody adında biri tarafından şantaj yapılmış, adam şantajcıya beş bin dolar ödemiştir. Şimdi ise, antika kitap satıcısı olduğunu söyleyen Arthur Geiger adında biri Carmen’in kendisine kumar borcu olduğunu iddia etmekte, kanıt olarak da Carmen’in imzaladığı senetleri göstermektedir. Sternwood, Geiger’ın ne bildiğini öğrenmesi ve meseleyi olabildiğince ucuza halletmesi için Marlowe’u görevlendirir.

Konuşma esnasında General büyük kızı Vivian’ın eşi olan Rusty Regan’dan da söz eder. İçki yasağı döneminde kaçak içki satışı yapan damadı, bir ay süren bir evliliğin ardından ortadan kaybolmuştur. General, onunla yaptığı sohbetleri özlemektedir. Ve eğer o yanında olsaydı bu şantajı yapmaya cesaret edemeyeceklerini düşünmektedir.

Marlowe, şantaj meselesini araştırmayı kabul eder. Evden çıkmadan Vivian’ın talebi üzerine, odasında bir görüşme olur. Vivian güzeldir, Carmen gibi cilvelidir fakat kardeşinden daha güçlüdür ama Marlowe onun da sorunlu olduğunu düşünür.

Vivian’ın babasının dedektifi neden çağırdığını öğrenmek ister. Aslında, konunun kaybolan kocasıyla ilgili olup olmadığını merak etmektedir. Rusty, bir gün hiçbir şey söylemeden arabasına binip gitmiştir. Arabası bir garajda bulunmuştur. Marlowe bu ifadeden, kaybolmanın polise bildirildiği sonucunu çıkarır. Vivian’ın ısrarı ve merakı onu kuşkulandırır ve rahatsız eder. Rusty Regan’ı aramak için işe alınmadığını söyler, asıl görevinin ne olduğunu açıklamaz.

Marlowe, Geiger’ın kitapçı dükkanına gider ve onun aslında pornografi ticareti yaptığını ve bu yasadışı faaliyetini antika kitapçı kisvesiyle perdelediğini keşfeder.

Gece Geiger’ı evine kadar takip eder. Carmen de oraya gelir. Silah sesi duyan Marlowe eve girer. Geiger öldürülmüştür. Carmen bir koltukta çırılçıplak ve yarı baygındır. Odadaki bir kamera burada uygunsuz fotoğraflar çekildiğini göstermektedir. Marlowe kameradan filmleri almak ister ama içinde film yoktur. Etrafı araştırdığında şifreli yazılmış mavi deri kaplı bir defter bulur.

Marlowe, Carmen’i malikaneye bırakır. Yürüyerek Geiger’ın evine geri döner. Ancak ceset kayıptır. Evi araştırırken kilitli bir yatak odası daha bulur. Bu yatak odası, diğerine göre “erkeksi”dir. Defterdeki şifreyi çözmeye çalışır, çözemez. Ancak bunun bir adres ya da müşteri listesi olduğunu tahmin eder.

Ertesi gün, Lido balıkçı iskelesinde, General’e ait bir Buick bulunur. Görünüşte olay kaza gibi görünmektedir. Marlowe arabadaki cesedin malikâneye ilk gelişinde onu gördüğü şoför Owen Taylor olduğunu anlar. Taylor, Carmen’e âşıktır ve onu evlenmek amacıyla Arizona’ya götürmüştür. Vivian peşlerinden gitmiş, kız kardeşini Los Angeles’a getirmiş Taylor’ın da tutuklanmasını sağlamıştır. Ancak Taylor ertesi gün serbest bırakılmış ve malikânede şoför olarak çalışmaya başlamıştır. Bu sebeple Marlowe olayın cinayet olabileceğini düşünür.

Tekrar Geiger’ın dükkânına giden Marlowe oradaki kitapların Joseph Brody adlı bir adamın dairesine taşındığını görür. Bu kişi, General’den beş bin dolar koparan şantajcı Joe Brody’dir.

Marlowe ofisine döndüğünde Vivian kendisini beklemektedir. Yeni bir şantaj mektubu gelmiştir. Kız kardeşinin çıplak fotoğrafları karşılığında 5.000 dolar istenmektedir. Taylor’un kendi arabasını alıp gittiğinden haberi yoktur. Beş bin doları Eddie Mars’tan alabileceğini söyler. Kocasının, Eddie Mars’ın karısı Mona Mars’la kaçtığını açıklar. Bütün bu konuşmaları cilveli bir şekilde, sırnaşarak yapar. Asıl amacı Marlowe’un, Rusty’i arayıp aramadığını öğrenmektir. Marlowe’un soğuk davranışları üzerine bozulur, oradan ayrılır.

Marlowe, suç mahalline gidince Carmen’le karşılaşır. Ona Geiger’i kimin öldürdüğünü sorar. Kız tam hatırlamaz, Joe olabileceğini söyler. Kız gitmek üzereyken Eddie Mars gelir. Mars, Carmen’in gitmesine izin verir. Geiger’in evsahibi olduğu ortaya çıkar. Geiger’a ne olduğunu bilmek için geldiğini açıklar. İkili arasında sert bir sohbet olur. Marlowe, Mars’a kim olduğunu bildiğini, onun, Geiger’a porno işinde ihtiyaç duyduğu korumayı sağladığını söyler. Mars, yerde kan izleri görür. Ancak Marlowe ona hiçbir bilgi vermez.

Marlowe, Joe Brody’nin apartmanına gider. Brody onu içeri alır ama elinde bir silah vardır. Geiger’ın dükkanındaki sarışın Agnes’da oradadır. Marlowe, Brody’yi porno işini ele geçirmek için Geiger’ı öldürmekle itham eder. Ayrıca Vivian’a şantaj mektubunu gönderenin de o olduğunu söyler. Yani, Marlowe’a göre, Brody, Geiger’i öldürmüş, kameradaki negatifleri almış ve onları tabederek şantaj mektubunu yazmıştır. Brody Geiger’ı öldürmediğini söyler. Marlowe onun doğru söylediğini düşünür. Brody elindeki fotoğrafları vermeye razı olur. Tam bu sırada kapı çalar.

Carmen, elinde silahla fotoğrafları almaya gelmiştir. Bu tabanca eniştesi Rusty’nin ona hediyesidir. Evin içinde bir arbede yaşanır. Arbedenin sonunda Marlowe bütün silahları eline geçirir. Brody’yi negatifleri teslim etmeye zorlar ve alır. Carmen’i evine gönderir.

Marlowe, Carmen gittikten sonra Brody’yi sorguya çekmeye devam eder. Birtakım kaçamak cevaplardan sonra, Brody, gerçeği anlatır. Porno işine ortak olmak niyetiyle Geiger’i takip etmektedir. Cinayet akşamı o da evin yakınındadır. Silah sesinden sonra birinin (Taylor’ın) mavi Buick’e binip kaçtığını görmüş, peşine takılmıştır. Taylor durduğunda ona polismiş gibi yaklaşmış, bayıltıp arabayı ve üstünü aramıştır. İçinde ne olduğunu bilmeden negatifleri almış, tabedince durumu anlamıştır.  Ertesi gün Geiger iş yerine gelmeyince onun öldürüldüğünden emin olmuş, porno kitapları dükkândan aldırıp kendi evine getirmiştir. Marlowe, ona cesedi yok edip etmediğini sorar. Brody bu konuda bir şey bilmediğini söyler. O sırada kapı tekrar çalınır. Brody kapıyı açarken vurularak öldürülür. Marlowe katilin peşinden koşar ve onun daha önce dükkanda gördüğü delikanlı olduğunu anlar. Bu çocuk Geiger’in eşcinsel sevgilisi Carol Lundgren’dir. Cesedi saklayan da odur.

Marlowe bütün hikayeyi, Carmen kısmını atlayarak polise ve savcıya anlatır. Geiger ve Brody cinayetlerinin General’e bildirilmesinin gerekmediği konusunda Savcı’yla anlaşır. Konu bir şekilde Rusty Regan’a gelir. General’in ahbabı olan Savcı, olup biten her şeye Rusty’nin de dahil olduğunu düşünmektedir.

Ertesi gün gazeteler şantaj hikâyesini bambaşka bir biçimde yayınlarlar. Marlowe’un işi teknik olarak bitmiştir. Ancak, Rusty Regan’ın nerede olduğunu hâlâ merak eden Marlowe, davayı bitmiş olarak görmez.

Eddie Mars’ın karısı Mona Grant’in yakında bir yerde saklandığını öğrenen Marlowe, Mona’nın aslında Regan’la kaçmadığını; bunun yerine kocası Eddie Mars’ın, herkesin Regan’ın hayatta olduğunu ve karısıyla kaçtığını düşünmesini sağlamak için onu sakladığını Agnes ve Harry Jones sayesinde keşfeder. Jones bu süreçte Eddie Mars’ın silahlı adamı Lash Canino tarafından öldürülür.

Marlowe, Mona’nın nerede olduğunu öğrenince bulmak için yola koyulur. Orada Canino tarafından dövülür ve kelepçelenir. Platin peruk taktığı için Gümüş Peruk diye hitap ettiği Mona’ya ilgi duyar. Mona iyi bir insan gibi görünür, ancak Marlowe onu Eddie Mars’a olan sadakatinden vazgeçirmeyi başaramaz. Buna rağmen Mona, Marlowe’un kaçmasına ve Canino’yu öldürmesine yardım eder.

Marlowe, daha sonra Carmen Sternwood’un tabancasını geri verir.

Carmen, Marlow’dan ona ateş etmeyi öğretmesini ister. Strenwood ailesine ait terk edilmiş petrol sahasında, silahını Marlowe’a doğrultur ve onu öldürmek için birkaç el ateş eder. Ancak Marlowe, olayların buraya varacağını önceden görmüş ve silahı boş mermilerle doldurmuştur. Sonunda, Carmen’in Regan’ı öldürdüğü ve Vivian’ın cesedi saklaması için Eddie Mars’ın adamı Canino’ya para ödediği ortaya çıkar. Dolayısıyla Regan, aslında roman boyunca ölüdür ve Sternwood sahalarındaki bir petrol kuyusunun dibinde yatmaktadır.

Bulmacayı çözen Marlowe, Carmen’i tedavi ettirdiği sürece Vivian’ın serbest kalmasına izin verir. Marlowe ve Vivian, General’e Regan’dan bahsetmeme kararı alırlar.

Roman, Marlowe’un ölüm ve Mona hakkındaki düşünceleriyle sona erer.

Evet, roman özetle böyle. Genel bir değerlendirme yapayım.

İç içe gibi görünen ama aslında birbirinden tamamıyla ayrı ve kopuk iki entrikadan oluşan bir roman Büyük Uyku. Bu, romanlarda görmeye alışık olduğumuz bir durum değil. 18. bölümün sonunda entrika çözülüyor katiller yakalanıyor. Artık romanın devam etmesi için bir sebep yok. Ancak Marlowe’un takıntısı, romanın bitmesini engelliyor ve ikinci bir soruşturma başlıyor.

Romanda neden böyle bir yapı var? Çünkü bu roman aslında iki öyküden oluşmuş. Chandler bu romanı yıllar önce yazdığı ve Black Mask dergisinde yayınlanan The Curtain ve Killer in the Rain hikayelerini birleştirerek meydana getirmiş. Yani eşine pek rastlanmayan bir durum söz konusu. İlk hikâye şantaj, ikincisi kayıp koca konusu için kaynak materyal. İki hikayede ortak hiçbir karakter yok. Sadece her iki hikâyede de ahlaksız kızından endişe eden bir baba var; bu yüzden Chandler onları bir araya getirmenin mantıklı olduğunu düşünmüş.

Roman edebi bir dille yazılmış. Karakterler ustaca oluşturulmuş. Özellikle Marlowe karakteri son derece iyi çizilmiş. Diyaloglar ustalıkla yazılmış. Chandler, anlatısında sık sık metafor ve diğer edebi teknikleri kullanıyor. Hikaye boyunca sık sık kancalar var, cesedin kaybolması gibi twistler var. Hikayenin karanlık ve boğucu atmosferi ustalıkla resmedilmiş. Roman boyunca kendinizi Los Angeles’ın kasvetli ortamında hissedebiliyorsunuz. Roman, Humprey Bogart ve Lauren Bacall’lı filmin de etkisiyle kitleleri ve türün sonraki yazarlarını etkilemiş. Tıpkı Poe gibi, Chandler da sert polisiyenin dedektif karakterini bu romanla ortaya koymuş. Büyük Uyku, Amerika’nın en önemli 100 romanından biri kabul ediliyor. Üstüne birçok makale, kitap yazılmış, araştırmalar yapılmış. 

Roman bize, yoz bir dünyadaki dürüst dedektifi anlatıyor. O, gerçeği aramak için günde 25 dolara çalışmaya razı biri, bir modern zaman şövalyesidir. Roman, Marlowe’un Sternwood malikânesindeki bir vitraya bakmasıyla başlar. Vitray, bir şövalyenin ağaca bağlanmış bir kadını kurtarmaya çalışmasını tasvir etmektedir. Bu pasajın en önemli yönü, Marlowe’un şövalyenin tam da başarılı olamadığı yolundaki  gözlemidir. Bu boşuna çabalama imgesi, Marlowe’un kendi kendine, eğer Sternwood malikanesinde yaşasaydı, er ya da geç vitraylara tırmanıp şövalyeye yardım etmek zorunda kalacağını düşünmesine neden olur; çünkü şövalye gerçekten çabalamıyor gibi görünmektedir. Marlowe’un buradaki düşünceleri iki nedenden dolayı önemlidir. Birincisi, Marlowe’un çıplak Carmen’i “kurtardığı” sahneleri önceden haber verirler; ikincisi, Marlowe’un önüne konulan görevlere kendini tamamen adayacağını fark etmemizi sağlarlar. Dedektif, görevini yetersiz ücret için değil, yapması gerektiğini hissettiği için yapar.

Romanın konusu oldukça karmaşık ve anlaşılması zor. 

Bazı karakterlerin romanda neden yer aldıkları belli değil. Çünkü hiçbir işlevleri yok. Romandaki bazı bölümler de işlevsiz. Kumarhane sahnesi, Eddie’nin olduğu tüm sahneler, kumarhane sonrası Vivian’la olan sahneler buna örnek.

Bazı karakterlerin davranışları tutarsız. Bunların başında Vivian ve General var.

Romanda sık sık metafor kullanılmış. Bu güzel ama aşırıya kaçtığı da bir gerçek. Öyle ki karakterler bu metaforlar yüzünden şiirsel bir dille konuşuyorlar. Başta Marlowe olmak üzere pek çoğu adeta bir şair.

Büyük Uyku için harika bir kitap olduğu, bir başyapıt olduğu söyleniyor. Eğer başyapıtsa, kusursuz bir yapıya sahip olması gerekirdi. Mükemmel diyaloglar, harika betimlemeler, ustaca üretilmiş metaforlar ve edebi tekniklerle donatılmış bir roman sadece bu yönleriyle kusursuz sayılabilir mi? Kurgusal sorunları olan bir roman her şeye rağmen başarılı ve harika sayılabilir mi? Bence sayılamaz. Bu nedenle Büyük Uyku harika bir roman değildir. Bir başyapıt hiç değildir. Çünkü kitapta kurgusal hatalar, olay örgüsünde boşluklar var. Karakterler tutarsız, hikâyenin karmaşıklığı başlı başına bir kusur. Roman o dönem yazılan klasik polisiyelerin incelikli olmayan bir taklidi gibi. Chandler bunu umursamamış olabilir ki öyle görünüyor. Ancak bir polisiye romanı kusursuz yapan şey, mükemmel bir edebi dile sahip olması değildir. Kusursuz bir olay örgüsüne sahip olmasıdır. Kusursuz bir olay örgüsünde boşluk bulunmaz.

Bu romanı 80 yıl önce okumakla bugün okumak arasında büyük farklılıklar olması gerektiği kanısındayım. Örneğin, evli ve üst sınıfa mensup bir kadının Marlowe’a arabanın içinde “Sık beni kollarında, hayvan,” demesi ve kendisini onun kollarına atması (23. Bölüm), herhalde seksen sene önce şoke edici bir şeydi. Bugünse ancak skeçlerde rastlanabilecek türde bir komedi olabilir. Eşcinsellik üzerine yazılanları 80 sene önce pek kimseyi yadırgamamış belli ki. Fakat günümüzde bu söylemler nahoş. Marlowe hikâyedeki iki eşcinsel karakterden iğreniyor ve aşağılayıcı yorumlarda bulunuyor. Chandler, Marlowe’u ihanet, bencillik, açgözlülük ve sefahat dünyasında nadir bulunan düzgün ve dürüst bir insan olarak takdim ettiği için onun eşcinsellere karşı olan empati ve nezaket eksikliği bugünün okuru için rahatsız edici.

Gamze Yayık: Gencoy hocam söylenebilecek her şeyi söyledi sanırım. Şunu eklemek isterim. Romanı hayatımızın hangi döneminde okuduğumuzun önemi burada ortaya çıktı. Çocukluk, gençlik ve olgunluk çağlarında romanın insanda bıraktığı etki muhakkak farklıdır. Şayet ben 12 yaşında bir çocuk olsam bu romanı bir macera olarak okur, aksiyon sahnelerine odaklanırdım. Gençlikte de keza öyle. Ancak bizler artık polisiye kurgunun nasıl olması gerektiğini bilen yazarlar olarak romanı farklı bir şekilde okuduk. Sıradan bir okur büyük ihtimalle tespit ettiğiniz aksaklıkları fark etmeyecektir. Homofobik söylemlerle ilgili düşüncenize katılıyorum. Romanda bazı işaretler vardı. Örneğin Marlowe’un General’e görevin ötesinde düşkün ve duyarlı davranması şaşırtıcıydı. Aynı şekilde General’in de bir aylık damadına bağlılığı baba oğul ilişkisinden farklı bir durum sezmeme neden oldu. Marlowe cinsiyetçi olduğu kadar seçkinci bir adam. Alt tabakadan, fakir, çirkin insanları sevmiyor. Her ne kadar parayla işim yok dese de, seçkin ailelere yakın olmak, onlar için çalışmak onu hem madden hem manen tatmin ediyor. Malikânenin doberman köpeği gibi hareket ediyor.

Romandaki tüm kadın karakterler, seks objesi, aptal. Başka yazarlar en azından dedektifin yanına akıllı, erdem sahibi bir sekreter yerleştirir, burada o da yok. Tüm bunlar bana Marlowe’un gizli bir eşcinsel olduğunu düşündürdü.

Bahsettiğiniz bazı detayları kaçırdığımı itiraf edeyim. Karmaşıklık yüzünden kim kimi vurdu notları aldım. Sonunda katilin uşak çıkmasını da bekledim doğrusu. Çünkü uşak karakteri bu romanda neden vardı hiç anlamadım.

Romanda en hoşuma giden kısım şu, Kayıp Şahıslar Bürosu komiseri Al Gregory neden suçlulara yakın olduğu sorulunca, Eddy Mars gibilerin asla yakalanamayacağını anlatıyor Marlowe’a.  Bu, tüm dünyada genel bir durumu tespit ediyor aslında. Büyük suçlar cezasız kalır.

Bu kadar çok karakter kullanıp böyle girift bir hikâye anlatınca Chandler’ın hata yapmaması mucize olurdu.

Gencoy Sümer: Şunu söylemeyi unuttum. Sert polisiye için toplumsal meseleleri irdeler denir. Bu romanda cinayetler aynen klasik polisiyede olduğu gibi şahsi meseleler nedeniyle işleniyor. Karakterleri o suç ortamına getiren sebepler belki toplumsal nedenlerdir tabii.

Gamze Yayık: Vivian, Eddy Mars ile aşk yaşasa ve kocasını bu nedenle öldürmüş, suçu akıl sağlığı dengesiz kız kardeşine atmış olsaydı bence roman için daha tatminkâr bir çözüm olurdu bu.

Gencoy Sümer: Zaten ikinci komplonun çözümü hiç tatminkâr değil.

Gamze Yayık: Bundan böyle macerasına odaklanarak Marlowe maceralarını okuyabilirim sanırım. Ancak maço karakteri beni rahatsız edecektir.

Güneş Barguş: Kitabın karışıklığı ve büyük suçluların serbest kalışı yüzünden romanı Türkiye’ye benzettim.

Reha Avkıran: Ülkemizde karışık bir şey yok, her şey çok açık.(Gülüşmeler) Chandler acaba yayıncısının ilk hikâyeyi kısa bulmasından dolayı mı diğer hikâyeyi kurguya ekledi?

Gencoy Sümer: Yok, öyle olmamış. İki öyküyü birleştirmeyi planlamış ve romanı üç ayda yazmış. Diğer romanlarını da hikayelerini genişleterek yazmış. Bu onun ilk romanı. Yazarlığa biraz geç başlamış, kırklı yaşlarında. Hammett o sıra emekliliğe ayrılmıştı.

Emel Aslan: Çevirisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben beğendim. Güzel ifadeler vardı.

Gencoy Sümer: Çeviride bazı yerler beni rahatsız etti. Türkçesi fena değildi yine de.

Reha Avkıran: Daha romanın başında Marlowe’un neyi araştıracağını anlayamadım. Bir sürü detay anlattı ama o kadar karışıktı ki hiç tat alamadım romandan.

Gencoy Sümer: Sorun aslında şurada; Chandler romanı planlamış ama sahneleri planlayamamış. Sahneler dağılıyor. Sürekli silahlı birileri kapıda. Olay örgüsüne hizmet eden tüm bilgileri görerek değil diyaloglardan öğreniyoruz. Bütün kritik olaylar hep sahne dışında gerçekleşiyor. Zaten sinemaya aktarılınca durum daha iyi anlaşılıyor. Film sürekli diyalogla ilerlemiş.

Reha Avkıran: ‘Anlatma göster’ ilkesine aykırı bir şey bu.

Gencoy Sümer: Dedektifin takip sahnesinin olduğu bölüm çok iyi. Bu tür sahneler Chinatown’da, Vertigo’da, Temel İçgüdü filminde falan da vardır. O kısmı çok güzel yazmış.

Metaforlar güzel dedim ama daha giriş cümlesinde bile aksaklıklar vardı.

Mehtap Sezer: Okumakta zorlandığım bir romandı. Cinsiyetçi cümleler beni de rahatsız etti. 30’lu yıllarda Los Angeles’ın nasıl bir suç şehri olduğunu, atmosferi anlattı bize. Toplumsal aksaklıkları yazmak açısından polisiye romanın uygun bir tür olduğunu anladım. Kör Pusula romanımda ben de bu tür toplumsal gerçeklere değindiğim için bu romanda o kısımlar daha çok dikkatimi çekmiş olmalı.

Ramazan Atlen: Romanı beğendim ama beğenmediğim kısımları da var. Yazarın dilini sevdim. Argoya kaçan, bıçkın bir tarzı var. Özellikle diyaloglarda bu kendini daha iyi gösteriyor. Tasvirleri yoğun buldum. O kısımlarda okumakta zorlandım. Dedektif çok heyecanlı sahnelerde bile mekân tasvir ediyordu. Oralarda okuma zevkimi yitirdim. Marlowe karakterini başarılı buluyorum. Alaycı, melankolik, dürüst. Kitabın en iyi kısmı romana da adını vermiş. Son bölümde şöyle deniyor “Bir kere öldükten sonra nerede yattığın ne fark ederdi. Ha pis bir bataklıkta ha yüksek bir tepede mermer kaidenin altında. Ölüydün, büyük uykuyu uyuyordun. Böyle şeyler seni üzemezdi artık.” Bu paragraf çok güzeldi.

Marlowe anlatıcı olarak bazı sonuçlara varıyor ancak roman onun bakışından anlatılmasına rağmen aklından geçenleri okur öğrenemiyor. Bu onu güvenilmez bir anlatıcı yapmaz mı?

Gencoy Sümer: Doğru, Marlowe kafasından geçenleri bütün açıklığıyla bize anlatmıyor. Yardımcı bir karaktere de anlatmıyor hislerini, düşüncelerini. Marlowe’un arkadaşı yok. Geçen bir makale okudum. Marlowe neden yalnız? Çünkü müttefik istemiyor. Kadınlarla, eşcinsellerle, zayıf ve çirkinlerle irtibat kuramıyor zaten. Erk sahibi kişilere yakınlık duyuyor ama onlar da suçlu. Sevgilisi yok, evlenmiyor. Yalnız ve acı çekiyor.

Reha Avkıran: Kahramanın yalnız oluşu yazarı da zorlar. Bir yardımcı karakter olsa onunla olayları tartışır, hipotezlerini söylerdi. O şekilde kurgunun akışı kolaylaşırdı.

Gamze Yayık: Sonuç olarak zorlu ama faydalı bir okuma oldu. Metinlerimizde neyi yapacağımızı, neyi yapmamamız gerektiğini gördük. Katılımınız için teşekkürler.

Toplantımız önümüzdeki sayı için okuyacağımız romanın seçimiyle sonlandı. Biz okurken, dinlerken ve yazarken keyif aldık. Umarım sizin için de öyle olur.

En Son Yazılar