Dedektif Şemsi Arar, kurgusal bir karakter. İlk kez 1950 yılında basılan, Refik Halit Karay’ın Bu Bizim Hayatımız adlı romanında ortaya çıktı. En büyük özelliği, tamamen yerli bir dedektif tipi olmasıydı.
Polisiyeseverler, 1950 yılında sessiz sedasız bir Türk dedektifle tanıştılar. O güne dek yaratılan yaratılan belki de en sağlam yerli dedektif karakteriydi bu. Tepeden tırnağa Türk’tü bir kere. En ufak bir yabancı katkı yoktu. İçimizden biriydi.
Şemsi Arar’dı dedektifimizin adı. Önceleri gazetelerde zabıta muhabirliği yapmış, Pire Mehmed’in Maceraları başlığı ile bir seri polis hikayeleri yazmıştı. Daha sonraları ise, Arar-Bulur adıyla hususi bir dedektif bürosu açmışsa da hükümet zorluk çıkardığından kapatmıştı. Şimdilerdeyse fırsat buldukça emlak komisyonculuğu yapıyordu ama dedektiflik işleri geldiğinde de geri çevirmiyordu. Çevresi bir hayli geniş olduğundan müşteri bulmakta pek zorlanmıyordu.
Şemsi Arar, Edebiyatımızın büyük ustalarından Refik Halit Karay’ın Bu Bizim Hayatımız[1] adlı romanında yarattığı bir karakter. Güçlü bir yazarın kaleminden çıktığı için, Özel Dedektif Şemsi’nin kişiliği mükemmel bir biçimde oluşturulmuş. Yazar, bize Şemsi’nin dünyasını vermek, duygularını ve alışkanlıklarını anlatmak için mümkün olduğunca ekonomik davranmasına rağmen, onun hakkında söylenmedik ya da bilinmedik hiç bir şey bırakmamış.
Herşeyden önce bir İstanbul çocuğudur Şemsi. Gelenekleri, görenekleri, eski usul ve adabı çok iyi bilir. Ama aynı zamanda modern ve çağdaş bir kafa yapısı vardır. Kısacası eski ile yeniyi harmanlayabilmiş, ideal bir vatandaş tipidir.
Liseyi bitirememiştir ama ansiklopedik bilgisi çok fazladır. Fransızca bilir. Rumca konuşur.
Garson, hizmetçi ve umumhane lehçesinde, eski tatavla palikaryasına taş çıkarır.[2]
Geçim derdi yoktur. Babasından kalan gelir ve kendi kazancı ona fazlasıyla yeter. Belli bir işte dikiş tutturamayıp sürekli meslek değiştirse de işini yaparken dürüstlükten ve ciddiyetten asla şaşmaz.
Spora, ava meraklıdır. İyi yürür, iyi koşar, mükemmel yüzer. Eskiden biraz futbolculuk, biraz da boksörlük yapmışlığı vardır. Otomobil kullanır, ‘motörden’[3] de anlar. Bunların hiçbiri için eğitim almamış,tamamen doğuştan gelen yeteneği sayesinde başarmıştır.
Yaratılış itibariyle sevimli olmasının yanı sıra, kendisini sevdirmeyi de bilir. İnsana güven veren, halden anlayan, dostane bir görünüme, temiz bir yüze sahiptir.
Koruyucu, hediye getirici, nihayet bir şefkatle yanak okşayıp geçici, hoş, babacan bir akraba tipi.[4]
Onun, kendi halinde, küçük zevklerle oyalanan ve hayatı, insanları, hayvanları seven, aklı şeytanlıklara ve ince karışık işlere yatmaz bir adam[5] gibi görünmesinde orta boylu, tıknazca, toparlak yüzlü, sevimli ve yumuşak hatlı biri olmasının da rolü büyüktür. O nedenle, Sherlock Holmes karakterinde biri olsa da, fiziksel olarak, bu ünlü dedektifi sinemada canlandıran Basile Rothbone’a hiç benzemez.
Yaşlanırsa daha ziyade o dedektifin beyaz perdedeki can yoldaşı Vatson’u andıracaktır.[6]
Dışardan bakıldığında onun zeki, güçlü ve uyanık biri olduğunu anlamak neredeyse imkansızdır. Aksine, biraz bön, dalgın ve kolay kandırılacak biri gibi durur. Oysa cin gibidir. Bir tür küçük Churchill’dir o.
…tombul bebek suratı ve hayatını koltuğa gömülü geçirdiği zannını veren dolgun vücudu; enerjik ve zeki bir adam sanılmasına mani olur.[7]
Şemsi Arar, sıradan bir vatandaş gibi görünmesine rağmen, dedektiflik yapabilmek için gereken yetenek ve becerilerin çoğuna sahipdir aslında. Öncelikle iyi bir gözlemcidir. Ayrıntıları çabucak yakalar. Konuşma esnasındaki çelişkileri hemen farkeder. Güçlü bir hafızaya sahiptir. İnsanlarla kolay ilişki kurar.
Her çeşit insanla ahbap olabilen Şemsi Arar’ın, İstanbul’un neredeyse her semtinde bir tanıdığı vardır. Eğer yoksa bile, yeni birini bulmakta asla zorluk çekmez. Görüştüğü kişi ilk kez karşılaştığı biri de olsa, onun nelerden hoşlanıp hoşlanmadığını, neleri sevip sevmediğini şıp diye anlayacak kadar da insan sarrafıdır. Nabza göre şerbet vermekte üstüne yoktur.
Şemsi bütün bir macera boyunca İstanbul’un semtlerini Nişantaşı’ndan Beyazıt’a, Doğancılar’dan Eyüp’e adım adım dolaşır. Haliç vapurlarına, Maçka-Beyazıt otobüslerine, Ankara-İstanbul yataklı trenlerine biner. Galata Köprüsü’nde, yalılarda, yokuşlarda, Büyük Kulüp’te, her yaştan ve sınıftan insanla konuşur, bıkmadan, usanmadan sorular sorar.
Onu dedektiflik yapmaya iten asıl sebep, çocukluğundan beri içinde var olan merak duygusudur. Bir kazancı olmasa bile, sırf merak uğruna araştırdığı bir meseleyi sonuçlandırmak için canla başla çalışır.
Şemsi’nin Dashiel Hammet romanlarına taş çıkartan hikayesi, Hayret Efendi Yalısı’nın sahibi, Mısır kapıkethüdası şair Hayret Efendi torunu Mazlum Sami’nin[8] yalısına gitmesiyle başlar. Mazlum Sami, ondan vaktiyle yalıda çalışmış olan bir arabacıyı bulmasını ister. Gerekçe olarak da Mısır’daki bir miras meselesini gösterir. Ama, aslında o bir zamanlar yalıda çalışan göçmen kızı Hüsniye’yi aramaktadır.
Gençlik yıllarında ikisi arasında bir aşk yaşanmış, ancak kız durumun farkedilmesi üzerine apar topar yalının arabacısı Ahmet ile evlendirilmiş, bir süre sonra da izi kaybolmuştur. Hüsniye’nin o sırada hamile olduğunu bilen Mazlum Sami, şimdi yana yakıla, yüzünü hiç görmediği oğlunun peşine düşmüştür.
Şemsi, İstanbul’un görmüş geçirmiş bütün semtlerini bir bir dolaşarak araştırmasını yaparken, savaş sonrası değişen eski ve yeni hayatlar da okuyucunun gözleri önüne serilir. Beslemelikten hanımefendiliğe, uşaklıktan paşalığa yükselenler, vurguncular, politikacılar ve değişime ayak uydurmayıp kaybolup giden iyi ve dürüst insanlar bu hayat galerisinin başlıca aktörleridir. Ankara-İstanbul yataklı vagon trenlerindeki seyahatlerle özdeşleşen bu sırlarla dolu hikaye, gene esrarengiz bir biçimde noktalanır.
Şemsi Arar, sonunda Mazlum Sami’nin sırrına vakıf olur. Ama bu gerçekten bir çözüm değildir. Muamma yeni sorularla yoluna devam ederken, her şey hala karanlık bir perdenin arkasında durmaktadır. Soruşturma bittiğinde şunu iyice anlamıştır artık: Gerçek hayat, Pire Mehmed’in Maceraları’nı uydurup uydurup yazmaya hiç benzememektedir.
Şemsi Arar, yeni bir macerada daha dikkatli olacağını söylese de, o macera asla yaşanmaz.
[1] Bu Bizim Hayatımız, Refik Halid Karay, İnkılap Kitabevi, Dördüncü Baskı, İstanbul, 1990.
[2] Sayfa:28, Aynı Kitap.
[3] Sayfa:27, Aynı Kitap.
[4] Sayfa:28, Aynı Kitap.
[5] Sayfa:28, Aynı Kitap.
[6] Sayfa:27, Aynı Kitap.
[7] Sayfa:28, Aynı Kitap.
[8] Sayfa:11, Aynı Kitap.