Metindilbilim, dilbilimin bir metni oluşturan öğeleri inceleyen bir alt ulamıdır. Beaugrande ve Dressler, bağlaşıklık, tutarlılık, amaçlılık, kabuledilebilirlik, bilgisellik, durumsallık ve metinlerarasılık olmak üzere yedi metinsellik ölçütü belirler. Bunlardan metinlerarasılık, 1960’lı yıllarda Kristeva tarafından ortaya atılmıştır. Kristeva’nın metinlerarası kavramı, Baktin’in söyleşimcilik kavramına dayanır ve yazınsal metinlerin çözümlemesinde kullanılırken kimi yönleriyle ortaklıklar göstermekle birlikte kimi yönleriyle de Kristeva’nın kavramı, Baktin’den farklılaşır. Metinlerarasılığı yazınsallığın temel ölçütü olarak kabul eden Kristeva, bir metnin, kendisinden önce yazılmış metinlerdeki göstergelerin değiştirilmesi, dönüştürülmesi ve sonuç olarak önceki metinlerden başka bir dizge oluşturulmasıyla ortaya çıkması sürecini metinlerarası olarak tanımlar. Bu tanımda da görüldüğü gibi metinlerarasılık, önceki metinlerin taklidi ya da bu metinlerdeki göstergelerin olduğu gibi yeni metinlerde kullanılması değil, bu göstergelerin başka bir bağlamda ele alınarak yeni bir metin oluşturulmasıdır. Roman ve benzeri metin türlerini kapalı bir metin olarak çözümlemenin yapılan çalışmayı tekanlamlılıkla sınırlandırdığını ileri süren araştırmacı, söz konusu türlerdeki çoksesliliğe gönderimde bulunarak yazın eleştirisinin eşsüremli değil, artsüremli bir yaklaşımla olması gerektiğini savunur. Bu nedenle Kristeva’nın kavramı, Baktin’le beraber Chomsky’nin “dönüşümsel çözümleme” yöntemine de dayanır. Araştırmacı, bu yöntemi, bir anlamda, üst-okumaya tabi tutar ve yeni bir yöntem geliştirir. Kristeva, Chomsky’nin yöntemine eşsüremli yaklaşım üzerinden bir eleştiri getirir ve yazın eleştirisinin eşsüremli bir yaklaşımla yapılması durumunda toplumsal ve tarihsel bağlamın göz önünde bulundurulmadan bir çözümleme yapılabileceğine, dolayısıyla böyle bir çözümlemenin eksik yönlerinin bulunacağına dikkat çeker (Aktulum, 2014: 34 – 45).
Kristeva’nın yazınsallığın temel ölçütü kabul ettiği metinlerarasılık kavramı üzerinden bir polisiye anlatısını çözümlemenin bize getirileri neler olur? Bir yazın kuramı çerçevesinde yapılan bir çözümleme, incelenen metnin yazınsallığı hakkında da bir sonuca ulaştırır ve artık akademide kendine yer bulsa da, uzun yıllar yazının (edebiyatın) “üvey evladı” muamelesi gören polisiye anlatıların da diğer tüm metin türlerinde olduğu gibi, nitelikli örneklerinin karşımıza çıktığını ortaya koyar. Bunun dışında, incelenen metnin metinlerarası ilişki kurduğu diğer metinlerdeki göstergelerin değişimi ve dönüşümünün çözümlenmesiyle söz konusu polisiye anlatısı için daha kapsamlı bir okuma önerisi sunmak mümkündür. Türk yazınında polisiyenin en üretken yazarlarından Ahmet Ümit, metinlerinde hem kendi yazdığı önceki metinlerine hem başka yazarların metinlerine ve elbette en çok da polisiye yazınının önde gelen yazarlarından Agatha Christie’ye gönderimde bulunur. Ümit’in anlatılarında karşımıza çıkan Başkomser Nevzat, Ali ve Zeynep’in yanı sıra önceden yayımlanan kimi metinlerindeki kahramanların da zaman zaman adı geçer; ancak kahramanlar, önceki metinlerden başka bir bağlamda yeni metne dahil olmazlar. Yazarın son yapıtıyla aynı adı taşıyan “Aşkımız Eski Bir Roman” adlı anlatısında ise Türk ve dünya yazınından birçok gerçek ve kurmaca kişi, anlatı kişisi olarak başka bir bağlamda yeni bir dizge oluşturarak var olurlar. Reşat Nuri Günteki’nin Çalıkuşu romanının Feride’si, Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnû’sunun Bihter’i ve bu defa “ete kemiğe bürünmüş” bir Agatha Christie, 2019 tarihli bu yeni anlatıda karşımıza çıkarlar ve tam da Kristeva’nın kavramında vurgulandığı gibi kaynak metinlerden bambaşka bağlamlarda.
Başkomser Nevzat ve ekibi, bu anlatıda Pera Palas’taki bir odada cesedi bulunan Edip’in katilinin peşindedirler. Tanıklar, Edip’in ilişkisi olduğu insanlar dinlenmeye başlanır. Otelin kat görevlilerinden biri, Edip’in öldürüldüğü gece, Agatha Christie’nin hayaletini gördüğünü söyler. Kat görevlisinin gördüğü, hayalet midir yoksa gerçekten Agatha Christie’ye benzeyen bir kadın, o gece otelde midir, bunu anlatı ilerledikçe öğreniriz. Ümit’in metinlerinde yapıtlarına gönderimde bulunulan bir yazar olan Agatha Christie, bu anlatıda bir anlatı kişisine dönüşerek metne girer. Metin dışında, nesnel gerçeklikte, var olmuş bir kişinin metin içinde, kurmaca gerçeklikte, anlatı kişilerinden biri olması, Agatha Christie’nin bir polisiye yazarı olması bir tarafa, bağlamı büsbütün değiştirmiştir. Bir anlatı kişisi olan Agatha Christie’nin kurmaca mekânda neden dolaştığının ipuçlarını Edip’in psikiyatrı ve yakın arkadaşı Zihni verir. Başkomser Nevzat, bu cinayet soruşturmasında gerçeklik algısını büsbütün yitirmiş bir patolojik vaka olan maktulle karşı karşıyadır. Edip, ya okuduğu romanlarda adı geçen bir kahramanın adaşı olan ya da roman kahramanlarının kılığına giren kadınlarla beraberlikler yaşamıştır. İlk evliliğini Feride ile yapmıştır. Reşat Nuri’nin metninde Anadolu’nun çeşitli yerlerinde görev yapan, idealist bir öğretmen olarak karşımıza çıkan Feride’nin yaşamı, nişanlısı Kâmran’ın onu aldatması nedeniyle değişir ve yaşamında kendi ayakları üzerinde durduğu yeni bir dönem başlar. Çalıkuşu’nun Feride’sini edilgen bir konumda yaşamını sürdürmek yerine harekete geçiren ihanet, “Aşkımız Eski Bir Roman”ın Feride’sini farklı biçimde etkiler. Başkomser Nevzat’a eski eşi Edip’le evliliklerinin çatışmasız sona erdiğini söylese de diğer tanıklar, başka başka ifadeler verir Feride – Edip arasındaki bağ üzerine. Evet, evlilikleri bitse bile, maddi nedenlerle iletişimleri devam etmiştir.
Kaynak metinlerdeki kahramanların yaşadıkları mekânlar da, anlatı kişileri gibi dönüşmüştür “Aşkımız Eski Bir Roman”da. Çalıkuşu’nun Feride’si, Anadolu’nun çeşitli kasabalarında yaşamını sürdürürken Ahmet Ümit’in anlatısında Feride’nin evi şöyle betimlenir: “Modası çoktan geçmiş mobilyaların olduğu genişçe salonun zemini kocaman bir İran halısıyla kaplıydı, duvarlarda Hoca Ali Rıza, İbrahim Çallı, Şeker Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey’in olduğunu tahmin ettiğim tablolar asılıydı. El yapımı uzun ahşap sehpaların arasından geçerek Hoca Ali Rıza’nın bir manzara resminin altındaki koltuğa yerleştim. Zengin bir evin gösterişli salonundan çok mütevazı bir müzeyi andırıyordu. Her zaman böyle karanlık mıydı, yoksa yas nedeniyle mi kalın kadife perdeler sıkı sıkıya örtülmüştü anlamak zordu” (Ümit, 2019: 20). İki anlatıda iki kadın da benzer deneyimler yaşamış, eşi ya da nişanlısı tarafından aldatılmıştır. İki kadının yaşamları birbirinden ayrı güzergahlarda ilerlemiştir. Çalıkuşu’nun idealist Feride’si başka insanların yaşamlarına dokunurken kendi yaralarını iyileştirmek üzere de o yola çıkmıştır. Oysa “Aşkımız Eski Bir Roman”ın Feride’si kalın kadife perdeler arkasında yaşamını sürdürmektedir. Kaynak metnin anlatı kişisi harekete geçerken o başka bir yol seçmiş ama girdiği yolun başında durup bekleyerek yaşamını dönüştürmek, diğer bir deyişle yeni bir sayfa açmak için eyleme geçmemiş gibidir. Belki de bu nedenle birini bekleyen mutlu son, diğerinin karşısına çıkmaz ya da başında beklediği yola devam edip yürümediği için o mutlu sona ulaşamaz. Bu farklı seçimlerde, öğretmen Feride’den yaşça epey büyük olan bu yeni anlatının Feride’sinin, yüksek olasılıkla, yaşı nedeniyle çevresinin ondan beklediği ve beklemediği davranışların da etkisi vardır. İhanet ya da başka bir nedenle ellili yaşlarında boşanan bir kadının mutlu olma hakkı ve ihtimali ne kadardır ataerkil toplumların gözünde? Bir polisiye anlatısı, kurduğu metinlerarası ilişkiler sayesinde, bana bu soruyu sordurdu örneğin. İki anlatının Feride’sinin kararları, seçimleri, ulaştıkları ve ulaşamadıkları, elbette toplumsal etkenler tarafından biçimlendirilmiştir. Bu da çözümlememizin kavramsal çerçevesini oluşturan ve bir metne tarihsel ve toplumsal bağlamları da göz önünde bulundurarak yaklaşmamız gerektiğini ileri süren yöntemin uygunluğunu ortaya koymaktadır. Farklı zaman ve mekânlarda yaşayan iki adaş kadından birini, yalnızca yeni anlatıyla sınırlandırılmış bir çözümlemeyle anlamak mümkün değildir.
“Aşkımız Eski Bir Roman”ın metinlerarası ilişki kurduğu bir diğer metin, Halid Ziya Uşaklıgil’in Aşk-ı Memnû adlı romanıdır. Romanın baş kişilerinden Bihter’in adaşı, Ahmet Ümit’in anlatısında maktul Edip’in ikinci eşi olarak karşımıza çıkar. Kaynak metinde on dokuzuncu yüzyılın sonlarında yaşayan, kendisinden yaşça büyük bir adamla evlenen ama bu evlilikte kendini yeni yeni tanımaya başlayan ve buna bağlı yaşadığı çatışmaların sonu intihara varan bir Bihter’le yalnızca kimi fiziksel özellikleri açısından benzerlik gösteren; ancak yaşadığı koşulları bambaşka olan bir polisiye anlatı kişisi Bihter, Ahmet Ümit’in anlatısına dahil olur. Yine kaynak metne göre değişmiş, dönüşmüş ve başka bir bağlamda var olmuştur. Polisiye anlatısında bir hikâye yazarı Bihter vardır. Aşk-ı Memnû’nun sonunda intihar eden Bihter’in yerine kocasını kaybetmiş, bitap düşmüş bir kadınla tanışırız Bihter’in Başkomser Nevzat’la konuştuğu ilk sahnede. Aşk-ı Memnû’daki ölüm, her ne kadar bir intihar da olsa Bihter’i intihara sürükleyen insanlar ve etkenler vardır. “Aşkımız Eski Bir Roman”da ise her ne olursa olsun hayatta kalmaya kararlı bir Bihter görürüz. Edip’in ilk eşi Feride’den de farklı bir yol izlemiş ya da izlemek zorunda kalmıştır bunun için. İki anlatının Bihter’inin ortak özelliği ise her iki kadının yaşamı da, farklı sonuçlansa bile, yaşamındaki erkekler sayesinde allak bullak olmuştur ama biri pes ederken diğeri, direnmeyi seçmiştir. İlk metindeki Bihter’in yaşamını, hiçbir sorumluluk üstlenmeyen, bedel ödemekten ve sahip olduğu olanaklardan vazgeçmekten korkan Behlül; ikinci metindeki Bihter’in yaşamını ise roman kahramanlarıyla ilişkiler kuran, hasta bir Edip kabusa çevirir. Behlül, Bihter’in intiharının baş sorumlusuyken “Aşkımız Eski Bir Roman”ın Bihter’i hayatta kalır; ancak Edip’in gerçeklik algısı büsbütün dağıldığında çatışmalar artar. Feride ve Bihter’den sonra Edip, başka roman kahramanlarını gerçeğe dönüştürmenin peşindedir. Feride ve Bihter gibi gerçek yaşamda adaşları karşısına çıkmadığında bu defa tamamıyla kurmaca bir dünyanın içine girerek yaşamını sürdürür.
Emma Bovary, Anna Karenina, Esmeralda, Maria Puder ve Lokaste, Edip’in birlikte olduğu kadınların girmek zorunda kaldıkları kılıklardır. Anlatı boyunca, yalnız bu anlatı kişilerinin karşımıza çıktığı metinlerin değil, Boris Vian’dan Sade’a birçok yazarın ve yapıtlarının adı geçer. Edip’in kendine ve yaşamındaki kadınlara verdiği zarar giderek artar ve bütün bunlar, Pera Palas’ın 411 numaralı odasında bir gün son bulur. Ahmet Ümit’in geçtiğimiz yıl yayımlanan romanı Kırlangıç Çığlığı, çocuklara yönelik şiddeti odağına alırken yeni yapıtıyla aynı adı taşıyan “Aşkımız Eski Bir Roman” da gerçekle tüm bağlarını koparmış bir adamın kendine ama daha önemlisi yaşamındaki kadınlara nasıl zararlar verdiğini gösteren bir öyküyü okura anlatır. Kırlangıç Çığlığı üzerine yazdığım yazımda da belirttiğim gibi, polisiye anlatıları yalnızca “Katil kim?” sorusunun neden olduğu merak duygusuyla okumazsak bu tip metinlerin iyi örneklerinde önümüze farklı katmanlar da açıldığını görmek mümkün. Ahmet Ümit, Türk ve dünya yazınından birçok yazar ve metinle metinlerarası ilişkiler kurduğu bu yeni anlatısında okurlara kaynak metinle yeni metindeki karakterler, mekânlar ve olaylar üzerinden karşılaştırma ve sorgulama olanağı sunarken bu yazının kavramsal çerçevesini oluşturan yöntemle yapılacak okumalar da polisiye okurlarının eline yeni anahtarlar verir.
Kaynakça:
Aktulum, K., Metinlerarası İlişkiler, Kanguru Yayınları, Ankara, 2014.
Ümit, A., Aşkımız Eski Bir Roman, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2019.