Artık sıradan vatandaşlar da suç olaylarının detaylarını öğrenmekteyken, adlî bilim ve polis teşkilatları daha dikkatli davranmalıydılar. Çünkü gözler onların üzerindeydi. İngiliz hukukçu Jeremy Bentham suçun önlemi, polis teşkilatının kapsama alanının genişletilmesi ve hapisahanelerdeki koşulların sıkılaştırılması konusunda bir bildiri ve program yayınladı. Polis teşkilatı her yerde tam zamanlı hizmet veriyordu. Halkın güvenliği artık ön plandaydı. 1839’da Fransa’da ilk kez olay yerinde tespit edilen sperm örnekleri üzerine çalışmalar başlatıldı. Ancak zehir bilimi olan toksikoloji İngiltere’de yaşanacak bir olayda çok kötü çuvallayacaktı.
1830’lu yılların başlarıydı. “Sahtekar Wainwright” lakabıyla tanınan Thomas Griffiths Wainwright’ın, akrabasını ve bir arkadaşını çıkar uğruna öldürmekten tutuklanmasına karar verilmişti. Tutuklanmadan önce Fransa’ya firar eden Thomas, Londra’ya tekrar dönme kararı aldı ve bir bankayı dolandırmaya çalışırken yakalandı. Öldürmek için kullandığı strikinin maddesi o dönemde zor tespit edilebilir zehirli bir maddeydi. Dolayısıyla elde bir delil yoktu. Thomas’ın da bilinen pişkinliği ile itiraf etmeye niyeti yoktu. Cinayetten yargılanamayan Thomas, dolandırıcılktan ötürü suçlu bulunup Avustralya’ya gönderildi. O yıllarda Avustralya, İngiltere’de dolup taşan hapishaneler için önemli bir alternatif olmuştu.
1840’da başka bir dava ise zehir ile ilgili araştırmaların ne kadar önemli olduğunu ispatladı ve bu alanda yapılacak araştırmalar için teşvikler yarattı. Maria LaFarge, eşi Charles LaFarge’ı arsenik ile zehirleyerek öldürmekten ötürü yargılanıyordu. LaFarge’ların evinde çalışan hizmetkârlar, Maria’nın eşinin yemeklerinin içerisine beyaz bir toz kattığını ifade etmişlerdi.
Uzmanlar Marsh testini uygulamaya karar verdiler. Ancak LaFarge’ın midesinde olması gereken zehire ulaşmaları gerekiyordu. Otopsi kararı çıktı. Yapılan testler sonucu, arsenik bulgusuna rastlanmadı. Bu sefer mahkemeye Mathieu Orfila davet edildi. Kendisi aynı testi bir kez daha uyguladı. Sonuç bu sefer olumluydu. LaFarge’ın midesinde arsenik bulgusunu ispatladığı gibi, adamın ölmeden önce öksürmesinden ötürü gırtlağında kalan bir miktar arseniği tespit etmeyi de başardı. Orfila’nın tespiti sayesinde Marie’nin suçlu olduğu ispatlandı ve Marie idam cezasına çarptırıldı. Daha sonra cezası ömür boyu hapis cezasına çevrildi.
Doktorlar ve patologlar ilk adlî bilimciler olarak kabul edildi. Özellikle zehirlenme şüphesiyle ölümlerdeki davalarda onlar uzman olarak boy gösteriyorlardı. LaFarge davası bilim ile adliyenin iç içe çalışması gerektiğini gösteriyordu.
1843’de suçluların resimleri ilk kez Suretè Publique tarafından Belçika’da yayınlanmıştır. Suçluların resimleri firar ettikleri zaman tekrar bulunmaları için çekiliyordu. 1850 sonrasında Amerika Birleşik Devletleri, bu durumu daha da geliştirdi. Artık yurt genelindeki tüm mahkûm olmuş suçluların resimleri polis kataloğunda arşivleniyordu. İhtiyaç duyulduğu taktirde meşhur “Wanted” afişleri üzerinde kullanılmaktaydı.
Adlî vakalara destek olacak alanlar sadece kimya ve fizik bilimleri değildi tabii ki. İngiltere’de görülecek bir dava neticesinde artık psikiyatri de adlî vakalarda vazgeçilmez bir destekçi olacaktı. Özellikle aşırı şiddet içeren vakalarda, psikolojinin önemi dikkat çekmeye başladı.
Türkiye’de Adli Bilimler
Türkiye’de adlî tıp uygulamalarının tarihsel gelişimi ile ilgili yeterli araştırma yapılmamış olmakla birlikte; çok eskilerde Hitit yazıtlarında hukuksal içerikli ifadelere, kurallara rastlamamız mümkündür. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde tıbbı ilgilendiren hukuksal metinler olduğu bilinmektedir. Adlî tıp gerçek anlamda, Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin kurulmasıyla birlikte başlamıştır. Bu okulda, Avusturya Viyana’dan getirilen Dr. Charles Ambroise Bernard, adlî tıp derslerini ilk kez 1841’de “Tıbb-i Kanunî” adı ile vermeye başlamıştır. Dr. Bernard’ın ısrarı üzerine Sultan II. Abdülmecit 1843 yılında kadavra diseksiyonuna ve Hıristiyan ölülerin otopsisine izin veren bir ferman çıkarmış ve böylece ilk otopsi, başına sırık düşerek ölen bir işçinin cesedine uygulanmıştır. O yıllarda dinî nedenlerle otopsiler Müslüman ölülerine uygulanamamış, günah sayılmıştır. 1844’de Dr. Bernard çok gençken, 36 yaşındayken, hastalanarak ölünce adlî tıp derslerini bir süre yardımcısı Dr. Spitzer vermiştir. 1846’da Servicen Efendi Askerî Tıbbiye Mektebi’nde Tıbb-ı Kanunî hocası olmuştur.