Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Erkek seri katiller/2. Bölüm – karanlık çağ

Diğer Yazılar

Arkın Gelişin
Arkın Gelişin
Arkın Gelişin, Almanya’da Suç Psikolojisi eğitimi almış bir polisiye yazarıdır. Eserleri: Bir Seri katilin Günlüğü (2012), Kansız (2014), Ted Bundy – Bir Seri Katilin Anatomisi (2014), Ted Kaczynski – Bir Seri Katilin Manifestosu (2014), Bir Suç Psikoloğunun Not Defteri (2015), Charles Manson – Bir Seri Katilin Felsefesi (2015), Seri Katiller Tarihi – İnsan Avcılarının İzinde (2015), Apokalips (2017). Arkın Gelişin 1976 doğumludur. Arkın Gelişin'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

Ayrıcalıklar Dönemi

İlk Avcılar

Dizinin giriş bölümünde de belirttiğim gibi, seri katiller insanlık tarihi boyunca var olmuşlardır. Kabullenmeliyiz ki, onlar da kültürel gelişmin bir parçasıdır. Tarih kitaplarından bildiğimiz farklı kültürlerin, savaşların ve olayların içerisinde yer aldılar. Seri katiller buz dağına benzerler. Bizim gördüklerimiz ve bildiklerimiz sadece su yüzünde olanlardır. Oysaki derinlerde gizlenmiş o kadar çok seri katil vardır ki… FBI istatistiklerine göre her yıl 35 ila 50 seri katil türemektedir. Bu rakam oldukça fazladır. Şu ana kadar tarih boyunca yakalananların sayısı sadece 2700 civarıdır. Çoğu seri katillerin hikâyesi bizlere sadece efsaneler vasıtasıyla aktarıldı. Çünkü seri katillerin çok az bir bölümü resmî kayıtlara geçmiştir. Oysa tarih, anlatılan kültürlerin, çağların ve dönemlerin karmaşalarından faydalanıp  kendi zevkleri uğruna öldürmüş seri katillerle doludur. Bir seri katil vakasının ilk resmî kaydına antik roma çağında rastlamaktayız.

Antik Roma denilince akla ilk gelen savaşlardır. Savaşlarda birçok masum insan ölür. Ancak cinayetler savaşlarla sınırlı değildir. Bu çağın çok daha karanlık bir yüzü var. O dönemde adlî bilim tekniklerinden ve yöntemlerinden bahsetmek mümkün olmadığından, zeki insanlar karanlık emellerini gerçekleştirirken bunu gizlemekte zorlanmamışlardır. Özellikle bu kana susamışlar aristokrat sınıfı mensubu iseler işleri çok daha kolay olmuştur. Bazıları kana susamışlıklarını aleni bir şekilde, bir tür eğlence gibi yaşarken, bazıları da karanlık yüzlerini gizlemeyi başarmışlardır. Cinayetleri işleme şekilleri, sebepleri ve kurban seçimleri bugünkü seri katiller tanımı ile örtüşmektedir. Modern çağ seri katilleri, eski çağ avcıları ile aynıdır. Roma ve Yunan Antik Çağı ile birlikte adlî, psikolojik ve tıbbî yöntemler gelişmiştir. En önemlisi bu gelişim sürecini kağıda dökmeye önem göstermişlerdir. Dolayısıyla ilk resmi seri katillere de bu çağlarda rastlamaktayız.

Yunan Çağı denince kuşkusuz ilk akla gelenler düşünürler ve bilgelerdir. Onlar sayesinde tıp, matematik, bilimsel düşünce, yasal yapılanma ve felsefe alanları gelişmiştir. Sokrates, Plato ve Aristoteles insanların ahlakî ve inançsal gelişimi adına yön vermişlerdir. Yunan mitolojisindeki tanrılar mükemmel insanı temsil etmekteydiler. Bunlar seri katillerin yoksun olduğu özelliklerdi.

Yunan imparatorluğu M.Ö IV. yüzyılda Büyük İskender’in katkılarıyla Asya’ya doğru açılırken, Roma imparatorluğu gücünü İtalya ve Orta Avrupa’da genişletti. Romalılar ilerleyen yüzyıllarda İspanya’dan Suriye’ye, Mısır’dan Britanya’ya genişleyerek; kanunlarını, alfabelerini, fikirlerini ve dillerini yaymayı ihmal etmediler. Kültürel açıdan da tüm dünyaya katkı sağlayan bu imparatorluk, Caesar ile birlikte bu kültürel gelişimden uzaklaştı. Çünkü Caesar hükümdarlığı ile birlikte zevk uğruna, vahşet de beraberinde geldi. İnsanlar zevk ve eğlence için arenalarda ölümüne dövüştürülüyorlardı. Köleler aslanlara yem oluyordu. Ancak Caesar döneminden önce de başka bir karanlık tür doğdu: Seri katiller. Hem de aristrokrat kesimin çıkarlarına hizmet eden seri katiller… Roma İmparatorluğu’nun doğuşu Roma’nın kuruluşu ile başlamıştır. Yani M.Ö 753’te. İmparatorluğun çöküşü ise bizleri de yakından ilgilendiren M.S 1453 yılını göstermektedir. Bu zaman dilimi arasında genişleyen ve güçlenen imparatorluk, altın çağına M.S. 503 yılında erişmiştir. Roma garnizonu Avrupa ve Kuzey Afrika olmak üzere her yerde gücünü fazlasıyla hissettirmekteydi. İmparatorluk, kanunlar ve yönetim şekli ile gücünü korumaktaydı. Bu kanunlara ve yönetime karşı gelen her kimse, acımasız bir şekilde cezalandırılmaktaydı. Roma İmparatorluğu’na bağlı askerî birlikler, farklı toplumları imparatorluğunun hükmüne almakla görevliydiler.

Yunan İmparatorluğu zihinsel ve felsefî gelişime önem gösterirken, Roma İmparatorluğu askerî strateji ve ticarî gelişime odaklanmış durumdaydı. Hiyerarşi yönetimi çabuk benimsenmişti. Senato tüm kararları alan büyük bir güçtü.

Forensic kelimesinin kökeni nereden geliyor?

Adlî bilimin doğuşu M.S. 50 civarını göstermektedir. Gelişim süreci M.Ö 54 ylında Caesar’ın tahta geçmesiyle durakladı. Roma İmparatorluğu’na acımasızlığı ve sapkınlığı beraberinde getirdi. Caesar, dünyanın tek hükümdarı olmak için her yolu deniyordu. Karşısında duran kim var ise, ya esrarengiz bir şekilde ölüyordu ya da aleni bir şekilde öldürülüyordu. Kendi elleriyle ektiği nefret tohumları, aynı zamanda sonu oldu. M.Ö 44 yılında bazı senato üyelerinin planladığı suikast girişimi neticesinde öldü. Ancak ölümü adlî bilime büyük bir katkıda bulundu. İlk kez bir tıp adamı Caesar’ın cesedi üzerinde bir otopsi gerşekleştirip bunu kayda geçirdi. Antistius isimli ilim insanı, yapmış olduğu otopsi neticesinde, Caesar’ın bedenine isabet eden 23 adet bıçak darbesinden sadece bir tanesinin ölümüne sebebiyet verdiğini rapor etti. Bu raporun önemi senatonun bir araya gelmeden önce resmî olarak Caesar’ın ölümü hakkında kesin bir sonuç çıkması ve bu sonucun bir sonraki senato toplantısında herkese sunulması açısındandı. Forensic kelimesinin kökeni de aslında buradan gelmektedir.  “Before the forum” (Mahkeme/Toplantı öncesi) demektir.

Caesar’ın ölümünden yaklaşık yüz yıl sonra resmi kayıtlara geçmiş ilk seri katile rastlarız. Kadın olması daha da ilginç bir durumdur. Çünkü seri katillerin erkek olduğunu düşünen büyük bir kitle bulunmaktadır. Az sonra bahsedeceğim kadın seri katil, Caesar’ın görkemi ve gücünden etkilendiği yöntemlerine bakılacak olursa, bu durum oldukça olasıdır. Caesar kendisini totaliter güce sahip bir tanrı olarak ilan etmişti. Yeğeni Octavian bugünün anlamıyla vali olarak göreve atandı. Doğuda Mark Antony ile girdiği savaştan sonra Augustus ünvanına hak kazandı. Octavian geçen zamanla daha da güçleniyordu. Sosyal yapılanmanın gelişmesi ile birlikte halk huzur ve refah içerisinde yaşıyordu. Ancak fakir halk ile aristrokat kesim arasındaki uçurum da git gide büyüyordu. Roma’da dünyaya gelen tüm erkek bebekler doğrudan vatandaşlığa alınıyordu. Çünkü askerî birliklerin geleceği güvence altına alınmalıydı. Asil kana sahip olanlar ise doğrudan toprak sahibi oluyorlardı. Ya da aileler para ile mükafatlandırılıyorlardı. Ancak paranın gücü farklı alanlarda da işliyordu. Rüşvet artık sıradanlaşmıştı. Statü sahibi kişiler, güçlerini para karşılığında kötüye kullanıyorlardı. M.S XIV. ile M.S XXXI. arasında Tiberius ve Caligula tüm sapkınlıklarını açık bir şekilde yaşıyorlardı. Ardından Claudius her şeyi kendi kontrolü altına aldı. Aynı dönemde Locusta ve ekibi zehirlerini tüm şehre salmaya başladı.

Locusta, tarihte resmi kayda geçmiş ilk seri katildir. Bu gerçek, birçok uzman tarafından da doğrulanmaktadır. (Detaylı bilgi için bkz. Kadın Seri Katiller yazı dizisi).

Geçiş ve Değişim Süreci

Roma İmparatorluğu artık kan kaybediyordu. İmparatorluk son 200 yılı içerisinde 80 imparator gördü. Barbarlardan kurulmuş askerler, Roma İmparatorluğu’nun merkezini ele gerçirmeyi başardılar. M.S. 268 yılında Atina’da Gothlar tarafından Roma İmparatorluğu’nun merkezi ele geçirildi. Ekonomik güç kaybıyla birlikte büyük göçler başladı. İnsanlar inançlarını yitirmek üzereydi. Sürekli fetihler gerçekleşiyordu. Düşman artık her yerdeydi. Tam o dönemde, yeni bir dinin tohumları atılmaya başlandı.

Caesar Augustus’un hükümdarlığı altında, Filistin topraklarında İsa isimli bir bebek dünyaya geldi. İsmi kısa zamanda her yere ulaştı. Ona inananlar kendisini Tanrı’nın oğlu olarak adlandırmaktaydılar. M.S. 29 yılında, tüm bu karmaşa içerisinde, bir din adamı olan Baptist John (Hazreti Yahya) Hazreti İsa’yı mesih olarak ilan etti. Yahudi rahipler bu durumdan oldukça rahatsızlardı. Takipçilerini her geçen gün arttıran bu adam, Yahudi din adamlarının oyunları ile çarmıha gerildi. Hazreti İsa’nın 12 müridi dünyanın dört bir yanına hikâyelerini yaymayı başardılar. İncil tüm kiliselere hızla ulaştı. Hazreti İsa her ne kadar çarmıha gerilerek idam edilmiş olsa da, ölümü yenebilmişti. Onun hikâyesi herkes tarafından bilinmekteydi. Hristiyanlık inancı hızla her yere yayılırken, Roma İmparatorluğu küllerinden doğmak üzereydi. M.S. 324 ile 330 yılları arasında Büyük Constantine önderliğinde İstanbul fethedilmişti. Konstantinopolis olarak ismi değiştirilen bu şehir, gücün sembolüydü. İstanbul, Bizans İmparatorluğunun merkezine dönüşmüştü. Ancak yeni din olarak adlandırılan İslâm dini hızlı bir şekilde yayılmaktaydı. Ortadoğu çatışmanın kalbine dönüşmüştü. O topraklar Müslümanlar ile Bizans İmparatorluğunun sıkça çatışmalarına sahne oluyordu.

M.S. 500 ile 1000 yılları arasındaki 500 yıl, tarihçiler tarafından, karanlık çağ olarak adlandırılmaktadır. Savaşçı topluluklar sürekli birbirleri ile çatışma içerisindeydiler. Düzen bozulmuştu. Hristiyanlar dinin tüm ayrıcalıklarını belli statülerde olanlara sunuyorlardı. Kilise sadece seçilmiş olanları himayesine alıyor ve koruyordu.

Bu yüzdendir ki Orta Çağ din merkezindeydi ve böyle yönetilmekteydi. Din aracılığıyla iyi ve kötünün savaşı her daim telkin edilmekteydi. Seri katiller de o dönemde böyle sosyolojik bir ortamda derinden ortaya çıkmaktaydı. O dönemin nice seri katilinden sadece bir kaçı kayıtlara geçmiştir. Hristiyanlık insanlığı günahlarla kuşatılmış olarak anlatmaktaydı. Batıda bulunan bütün büyük şehirlerde Hristiyanlık hakimdi. Kanunlar din üzerine gelişmekteydi. Roma şehri ise Hristiyanlığın merkezine dönüşmüştü. Yine Roma şehri bir güç gösterisine ev sahipliği ediyordu. Roma Piskoposu, Papa olarak ilan edildi. Papa, Hristiyanlar üzerinde totaliter bir güce dönüşmüştü ve tartışmasız bir otorite olmuştu. Kutsal Roma İmparatorluğu M.S. 800 yılında Büyük Şarlaman’ın papa tarafından taçlandırılması ile kuruldu. Yazar- okur olanların sayısı oldukça az olan bu dönemde, halk Papa’nın söylediklerine inanmakla yetinmekteydi. Papa “bir numaralı düşman” a çoktan işaret etmekteydi. Günahın sembolü düşen melek Lucifer’di. Şeytan, iyiliğin zıttı olan her şeyi temsil etmekteydi.

Peki şu ana kadar bu bölümde anlattıklarımın seri katiller ile ne ilgisi var? Seri katiller bu anlattıklarımın neresinde? Hristiyanlık âlemi insanlığın içerisindeki kötülüğü şeytanın işi olarak adlandırırken, resmî kayıtlara geçmiş tarihin ikinci seri katili, kötünün tarifine bire bir uymaktaydı. 5. Yüzyılın ortalarında Yemen topraklarında ortaya çıkan bir katile rastlamaktayız. Şüphesiz ilk 5 yüzyıl içerisinde birçok kişinin ölümüne sebep olmuş birçok seri katil vardır. Ancak hiçbir yerde resmî bir kayda ve kaynağa rastlamadığım için az sonra aktaracağım olayın kötü kahramanını insanlık tarihinin ikinci seri katili olarak ifade etmek durumundayım. Yoksa savaşın hâkim olduğu bu karmaşık dönemden faydalanmış katiller mutlaka olmuştur.

Yemen topraklarında Zu Shenatir isimli zengin bir adamın hikâyesi bu. Sokakta, kimsesiz ve aç olan çocukları sıcak bir tas çorba vaadiyle evine götürürdü. Ancak başta iyi niyetli gözüken bu adamın tek bir amacı vardı. Aç çocukları evine alıp onlara tecavüz ettikten sonra, bu kimsesiz çocukları evinin en üst katından aşağı atarak öldürmekteydi. Muhtemeldir ki bunu yaparken de zevk faktörü üst seviyedeydi. Birgün yine evine bir çocuk aldı Bu çocuk diğer kurbanlardan farklıydı. Zu Shenatir isimli seri katile karşılık verebilmişti. Çocuk, uzun süreli bir boğuşmanın ardından katili bıçaklayarak öldürmeyi başardı. O ana kadar kaç kurbanı olduğu bilinmemekteydi. Eğer kurbanı tarafından öldürülmeseydi, kötü emellerine devam edeceğini tahmin etmek çok zor değildi. Çünkü belli bir güce sahip olan bu adamlar, kanunları belirliyorlardı. İstedikleri bütün sapkınlıkları yaşanır bir hale dönüştürüyorlardı. Dolayısıyla Zu örneğinde olduğu gibi, gücünü parayla sergileyen birçok kötü örneğin geçmişte türediği de muhtemeldir. Tecavüzlerini ve cinayetlerini kendi kanunları ile yasallaştıran bu zenginlerin örnekleri her ne kadar kaynaklarda fazla bulunmasa da, sayılarının çok olduğu kolayca tahmin edilebilir. İçlerindeki sapkınlıkları ve kana susamışlıklarını gidermek oldukça kolaydı onlar için. O dönemde tekrarlama dürtüsünü tetikleyen psikonevroloji hakkında kimsenin bir bilgisi yoktu. Ancak birkaç yüzyıl sonra beyin üzerine bilimsel araştırmalar ciddi anlamda gelişti. Bugünün seri katilleri ile geçmiş dönemin birçok aristokratı arasındaki benzerlikleri görmek mümkündür. Ancak bu tespitleri ilerleyen bölümlerde daha detaylı bir şekilde irdeleyeceğiz.

En Son Yazılar

EDİTÖRDEN

SUÇÜSTÜ

GECE YOLCUSU