Amerika Birleşik Devletleri’ndeki “Prohibition” dönemi 1919’dan 1933’e kadar Amerika suç tarihinin altın çağıydı. ABD Anayasası Değişikliği doğrultusunda ülke çapında alkolün satılması, üretilmesi ile taşınmasının yasak olduğu bir dönem… Bu dönemin tanımlayıcı içki yasağı “Prohibition”‘un yanı sıra “The Noble Experiment” olarak da bilinir. Alkol karşıtı hareketin oldukça kuvvetli baskısı altında 18 Aralık 1917’de ABD Senatosu on sekizinci anayasa değişikliğini teklif etti. Otuz altı eyalet tarafından onaylanmasının ardından 16 Ocak 1919’da değişiklik onaylandı, bir sene sonra da yürürlüğe girdi. Bazı eyaletler daha önceden içki yasakları uygulamasını başlatmışlardı. Yaygın olarak Volstead Act ismi ile tanınan National Prohibition Act, Başkan Woodrow Wilson’un vetosuna rağmen 28 Ekim 1919’da ABD Kongresince kabul edildi. Bu yasa yasaklanan içkileri belirledi. Alkol artık yasak olmasına rağmen yasayı uygulamak için alınan önlemler zayıftı. Bu yüzden, alkolün yasadışı üretilmesi ile dağıtılması hızlı bir şekilde yayıldı. ABD’nin her köşesini denetleyebilmek için hükümetin ne vasıtası ne de isteği vardı. Polisler de dahil olmak üzere yolsuzluk her yerde hızla yaygınlaştı.
I. Dünya Savaşı esnasında John Edgar Hoover, araştırma bürosu (Bureau of Investigation) kurumunun başına geçti. Bu kurum 1924’de yaşanan birtakım skandallar sonrası köklü bir değişime uğradı. Büroya bağlı ülke çapında dört yüze yakın memur görev yapmaktaydı. Hoover’in kurumu profesyonelleştirme ve büyütme çabası neticesinde iç değişim ile birlikte isim değişikliğine de gidildi ve Federal Bureau of Investigation, yani F.B.I. kuruldu.
Organize suç büyürken, bireysel katiller de türemekteydi. Martha Wise, akrabaları genç sevgilisi ile olan ilişkisine karşı çıkınca, çareyi onları zehirlemekte buldu. Gözaltı esnasında itiraflar da geldi ve Martha idam cezasına çarptırıldı. Pennsylvania’da yaşayan Stella Williamson’ın ölümü ardından ortaya çıkan gerçekler ile gündemi meşgul etti. Ölümünün ardından evinde 5 bebeğe ait olduğu anlaşılan ceset kalıntıları bulundu. Ancak sır dolu keşifler bununla sınırlı değildi.
10 Kasım 1925’te gece evine dönmekte olan Frank Hall isimli kadın, evinin önünde arkadan saldırıya uğradı. Kafasına ve yüzüne defalarca darbe almasına rağmen ölmedi ama ağır yaralandı. Ancak aynı şekilde saldırıya uğrayan kadınlar onun kadar şanslı değildi. Yaklaşık iki hafta boyunca saldırılar devam etti. Polisin verdiği eşgal doğrultusunda gazetelerde çok korkunç görünümlü bir adamın resmi yayınlandı. Ancak saldırılar başladığı gibi aniden bitti ve kimse bu saldırganın kimliğini öğrenemedi.
Diğer bir “canavara” geçelim… 20 Şubat 1926’da San Fransisco’da altmış yaşındaki Clara Newman’ın cesedi odalarını kiraya verdiği evin çatı katında bulundu. Tecavüze uğramış ve boğularak öldürülmüştü. Katili bulunamadı, ancak bir yıl boyunca, buna benzer 22 cinayet işlendi. Cinayetlerin Philadelphia, Detroit gibi farklı şehirlerde, hatta Winnipeg-Kanada’da işlenmiş olması olayın çözümünü zorlaştırıyordu. Çoğu kurban tıpkı ilk kurban gibi oda kiralayan ev sahibeleriydi. Ölümleri de aynı şekilde gerçekleşmişti. Tecavüze uğrayan kurbanlar boğularak öldürüldükten sonra evlerinin bir köşesine ya da yataklarının altına tıkıştırılmıştı. Yine Kanada’da aynı bölgede on dört yaşındaki bir kız ve evli bir kadının cesedi yatağın altında bulundu. Cinayetlerin işlendiği dönemde, bir berber şüpheli bir kişiyi polise bildirdi. Şüphelenmesine sebebiyet veren olay ise, saçını kestirmeye gelen yabancının, saç tellerinde kurumuş kan olmasıydı. Berberin verdiği tarife göre Earle Leonard Nelson isimli kişi tutuklandı. Asla cinayetleri itiraf etmedi, ancak jüri üyeleri farklı düşünüyorlardı. Yargılamanın sonunda Earle suçlu bulunarak idam edildi.
Earle Leonard Nelson’un geniş alnı ve geniş çene yapısı, Lombroso’nun suçluların fiziksel özellikleri ile ilgili yapımış olduğu analizleri tasdikler gibiydi.
Seri katiller arasında kolayca unutulmayacaklar listesinde yer alan bir diğer cani de Carl Panzram’dı. On sekiz yıllık cinayet serisi 31 ülke ve 2 kıtaya dağıldı. Carl ilk kez henüz sekiz yaşında sarhoş olma sebebiyle tutuklandı. Hayatı hiç de kolay geçmedi. Otobiyografisinde kendisini şöyle tanımlamaktaydı: “ Alçak bir ruhun bedene bürünmüş hali”.
Panzram nefretle dolu karakterini ailesinden ve gardiyanlardan gördüğü şiddete bağlıyordu. Dinî unsurların kendisine küçüklüğünden itibaren dayatılmasını yine ayrı bir sebep olarak gösteriyordu. Kurbanlarına tecavüz ediyor, uzun işkenceler yapıyor ardından öldürüyordu. Batı Afrika’da altı Afrikalıyı avcılıkta yardımcı olmaları için para karşılığı tuttu. Çok geçmeden asıl avların kendileri olduğu anlaşıldığında çok geçti. Carl, altı Afrikalıyı adeta avlayarak öldürdü ve cesetlerini timsahlara yem olarak attı. Onun için öldürmek bir eğlenceydi. Yirmi bir kişiyi öldürdüğünü itiraf eden Carl, 1000’den fazla erkeğe de işkence yaptı. İdam cezasını duyunca hiçbir şekilde itiraz etmedi. Eğer kendisinin yaşamasına izin verirlerse öldürmeye devam edeceğini ısrarla tekrarladı. 1930’da dileği gerçekleşti ve asıldı.
Panzram olayı Amerika tarihinin en büyük travmalarından birisi ile çakışıyordu. Ekim 1929’da Amerika’nın istikrarlı ekonomisi çöktü. 5.000’e yakın banka kapanmak zorunda kaldı. Birçok işyeri iflasını bildirdi. İki yıllık sürede işçi istihdamı %30 geriledi. Büyük Bunalım Avrupa’ya da sıçradı. İşsizlik oranı kısa sürede %20’lere çıktı. Kapitalist sistem tenkit edilmeye başlanırken, siyasi nasyonalizm büyümeye başladı. Aileler evlerini kaybedip, arabalarında yaşamaya başladılar. Arabaları yoksa turist kamplarına akın ettiler. Yeni suçlar türemeye başladı. Motorize soyguncular, bankalara saldırılar gerçekleştirmeye başladılar. Jesse James-vârî asiler tekrar türedi.
Kötü gidiş, farklı dinamiklerin hareketlenmesine yol açtı. Sevgililer Günü Katliamı olarak anılan olay, 14 şubat 1929 tarihinde, çalıntı bir polis arabası ve çalıntı üniformalarla mafya lideri Bugs Moran’ın adamlarının çalıştığı depoya baskın yapan ünlü mafya babası Al Capone’un adamları, içerdeki 7 kişiyi duvara dizip öldürdüler. Chicago’da yaşanan bu olay, suç komisyonunu harekete geçirdi. Nisan 1930’da gangsterler resmen Public Enemy (halk düşmanı) ilan edildiler. 28 kişilik listenin ilk sırasında Alfphonso “Scarface” Capone yer almaktaydı.
O dönemin önemli olaylarının merkezinde Herman Drenth (asıl ismi Harry F. Powers) vardı. 1931’de Clarksuburg, West Virginia’daki bir evden kötü kokuların gelmesinin ardından yetkililer çağrıldı. Yapılan araştırmada ikisi kadın, üçü çocuk olmak üzere 5 tane çürümeye yüz tutmuş ceset bulundu. Polis, araştırmaları tamamlamadan, mobilyacı Drenth’i kayıp bir kişi hakkında sorgulamak üzere tutuklamıştı. Tutuklama esnasında Drenth’in çıkar uğruna evlenen bir psikopat olduğunu polisler bilmiyordu. Yani her şey tamamen bir tesadüften ibaretti.
Harry Powers takma adıyla iş seyahatlerine çıkan Herman, dul ve bekar kadınlarla tanışıp, evlenme vaadiyle evine getirmeye ikna ederdi. Hepsinin sonu aynıydı. Herman’ın evinin bodrum katında, kendisinin inşa ettiği bir gaz odası vardı. Kurbanları gaz odasında yavaş yavaş ölürlerken, Herman ölümlerini odanın içerisini bir camın arkasından gözetlemekteydi. Kesinleşmiş beş kurbanı vardır. Ancak bu rakamın elli civarında olduğu da söylenmektedir.
Sevgililer Günü Katliamında kullanılan silahların analizini yapan Calvin Goddard, başarılı bir şekilde doğru tespitlerde bulundu. Bu tespit ulusal anlamda suç araştırma laboratuvarlarının kurulmasına vesile oldu. İlk laboratuvar, bir iş adamı tarafından ticarî amaçlı kuruldu. Goddard 1932’de F.B.I. laboratuvar uzmanlarını adlî araştırma teknikleri konusunda eğitmeye başladı. O ana kadar F.B.I. labaratuvarlarında sadece mikroskop ve helixometer vardı. Parmak izi analizi ile ilgili de gelişmeler gerçekleşirken, suç araştırma ile ilgili bilimsel çalışmalar modern bir hal alma yolunda emin adımlar atıyordu.