Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

POLİSİYE EDEBİYATTA DENEYSEL BİR ROMAN GİRİŞİMİ

Diğer Yazılar

Gamze Yayık
Gamze Yayık
Gamze Yayık. 1972 yılında doğdu. Babasının memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin farklı şehir ve okullarında süren eğitimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezuniyetiyle son buldu. İşsiz bir mühendis olarak başladığı yetişkinliğini Ying Yang mahlasıyla DivxPlanet sitesinde polisiye dizi ve filmlere gönüllü altyazı çevirmenliği, altyazı editörlüğü yaparak geçirdi. En büyük tutkusu olan kitaplardan ve okuyup öğrenmekten asla vazgeçmedi. İzmir’de yaşıyor. Halen Handan Gökçek’in “Yaratıcı Yazarlık” Atölyesi’nde polisiye okuma tutkusunu yazma uğraşına çevirmeye çabalayan bir öğrenci.

“Deneysel edebiyat, teknik ve stil açısından yeniliklere büyük ölçüde vurgu yapan ve bunlarla karakterize olan edebiyat türü, yazındır,” diyor Vikipedi. Postmodernist çizgide yazılmış romanlarına farklı bakış açıları, teknikler, dil ve biçimler ekleyip edebi ögelerle oynayan Cortazar, Calvino, Stein ve Cummings gibi yazarlar günümüzde deneysel edebiyatın güçlü kalemleridir.  Türkçe karşılığı “Potansiyel Edebiyat İşçiliği” anlamına gelen OULİPO grubu da Fransa’da bilimdeki (özellikle matematik) gelişmeleri edebi eserlerle buluşturarak yine deneysel edebiyata hizmet veriyorlar. Grubu oluşturan on bir matematikçi, fizik ve edebiyatçı dilin anlam ve anlatım olanaklarını zorlayarak deneysel bağlamda birçok kural ve – başta lipogram olmak üzere- teknik belirlemişler, bu kural ve tekniklerin uygulandığı eserler üretmişlerdir. Elbette deneysel edebiyatta uygulanan her yenilik kabul görmek durumunda değil. Ancak bu cesur girişimler tıpkı bilimde olduğu gibi sanatta da yenilikler yaratmayı hedeflemekte.

Peki polisiye edebiyatta (kimileri hala edebiyat kısmını sorgulasa da) mevcut kalıpları zorlamak, yeni arayışlar içine girip farklı üsluplar yakalamak mümkün müdür? Bizler Sevim Burak, Leyla Erbil, Oğuz Atay’ın eserlerinde başardığını polisiye/suç öykü ve romanlarında başarabilir miyiz?

Bu soruya olumlu ve edebiyat severleri umutlandıran yanıtı İtalyan polisiyesinin iki usta ismi Andrea Camilleri ve Carlo Lucerelli, yazımı beş yılı aşan Kırmızı Balık Cinayeti (Acqua in Bocca) romanıyla veriyor.

POLİSİYE EDEBİYATTA DENEYSEL BİR ROMAN GİRİŞİMİ 1
Andrea Camilleri (1925- 2019) Carlo Lucerelli (1960)

Camilleri, kurgusal karakteriKomiser Salvo Montalbano ile polisiye okurlarının gönlüne taht kurmuş, İtalya’nın üvey evladı gibi görülen Sicilya’nın sosyal, tarihsel ve politik unsurlarını toplumsal gerçekçilik bağlamında metinlerine aktarmıştır. Sicilya Adası’nın yakın dönem tarihini, sosyolojik yapısını, kültürünü, dil özelliklerini, yarattığı kendine has polisiye anlatı biçimiyle bu derece başarılı aktarması aslında kendi coğrafyasını iyi tanıyışından ve edebiyatının gücünden kaynaklanır.

1960 doğumlu Lucerelli ise İtalya’nın yakın tarihindeki cinayetler üstüne yazılmış, gerçek hikâyelerden oluşan on iki eserle ödüller almış bir yazar ve televizyoncu.

Bu iki güçlü kalem 2005 yılında bir belgesel çekimi için Roma’da bir araya gelmiş. Editör Daniele di Gennaro kitabın son sözünde çekimler sırasında yazarları yakından gözlemlediğini ve uyumlu hallerinden etkilendiğini anlatıyor. Gennaro teknik bir nedenle verilen arada yazarlara şu soruyu yöneltmiş; “Karakterleriniz Salvo Montalbano ve Grazia Negro, önlerinde duran bir ceset karşısında nasıl davranırlardı? Bu soruşturmayı birlikte nasıl yürütürlerdi?”

POLİSİYE EDEBİYATTA DENEYSEL BİR ROMAN GİRİŞİMİ 2
Camilleri ve Lucerelli

İşte Kırmızı Balık Cinayeti romanının doğuşuna vesile olan soru bu olmuş. O ortamda hızlıca başlayan kurgu tam beş sene boyunca yazarların karşılıklı e-postayla yazışması, titiz düzenlemeler ve bolca eğlenceyle tamamlanmış. Aralarındaki yaş farkının kırk yılı aşması uyumlarını bozmamış, aksine iki rakip satranç oyuncusu gibi ince eleyip sık dokuyarak oluşturdukları deliller, raporlar, fotoğraflar ve mektuplarla ortaya sıra dışı bir metin çıkarmayı başarmışlar.

Klasik polisiyelerde bir anlatıcının ağzından dinlediğimiz hikâye, Kırmızı Balık Cinayeti’nde bize iki komiserin birbirlerine farklı şekillerde yolladığı mektuplar ve pusulalar aracılığıyla aktarılıyor. Olay yerini, cinayetin işlenişini, delilleri, görgü tanığı ifadelerini bu mektuplara iliştirilen belgeler, kartvizitler, hatta el ilanları üzerinden öğreniyoruz. Bu açıdan romanın formu da polisiye adına yeni… Benzeri bir girişimi 2019 basımı “Bence Katil Öldürdü” romanıyla Kurtcebe Turgul’da görmüştüm.  Turgul’un bu eseri bolca resim, döneme ait ek bilgi, şarkı sözü vs. ile bezenmiş oldukça sıra dışı ve ilgi çekici bir romandı. O kitaba da başka bir yazıda etraflıca yer vermekte fayda görüyorum.

POLİSİYE EDEBİYATTA DENEYSEL BİR ROMAN GİRİŞİMİ 3

Kırmızı Balık Cinayeti’ne dönersek, yazarlar hem yazım sırasında kendilerine hem metnin içinde kahramanlarına Jaz ezgileri dinletiyor. Başka bir sanat dalından alınan bu destek romanı elbette daha güçlü kılıyor. Lucerelli müziğin kendisine deneysel işler yapmada yardımcı olduğunu, Camilleri ise yazarken boş ve dolu ritimlerin hikâyenin nefesini tanımladığını söylüyor.

Ekip, farklı yazarlara ait iki kurgu karakterin bir cinayet vakasını nasıl anlatacaklarına dair epey kafa yorduktan sonra Camilleri’nin eşinin önerisi sorunu çözmüş. 1936 yılında yayımlanan Miami’de Esrarengiz bir Cinayet romanını örnek alarak uzun zamana yayılmış bir yazı serüvenine başlanmış. Eserin yazarı Dennis Wheatley rapor, fotoğraf ve mektup örneklerini metin içinde az da olsa kullanarak dönemine göre epeyce farklı bir girişimde bulunmuş. Camilleri ve Lucerelli araya giren pek çok film ve roman projesine rağmen Kırmızı Balık Cinayeti’ni 2010 yılında okuyucusuyla buluşturmayı başarmış. Kaçma- kovalama sahneleri de dahil maceranın tamamını mektuplardan öğrendiğimiz roman, kısa ve bir çırpıda okunabilecek kadar akıcı. Okuma keyfini kaçırmamak adına vakayla ilgili detaylara hiç girmiyorum.

Her iki yazarın hem İtalyan hem de dünya edebiyatına yadsınamaz katkısı bu deneysel metinle daha da büyümüş. Her ne kadar uçuk kaçık bulduğumuz, bazen okumakta bazen de anlamlandırmakta güçlük çektiğimiz girişimler çoğunlukta olsa da yazı sanatının ilerlemesi ve çağın gereklerini karşılaması adına son söz olarak şunu söyleyelim, “Yazmaya ve denemeye devam!”

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar