Gencoy Sümer kitapları, “İyi polisiye iyi edebiyattır,” düsturunun ete kemiğe bürünmüş hâli gibidir. Yazar, Türkçeyi en doğru şekilde kullanmak için azami özen gösterir. Yeri geldiğinde cümle içindeki tek bir kelimeye karar vermek için saatler harcadığını bilirim. İyi edebiyattan kastımız ağdalı bir dil kullanımı, bitmek bilmeyen açıklamalar, lastik gibi uzatılmış tasvirler değildir elbet. Kitaplarında hikâyeye katkısı olmayan gereksiz hiçbir detay yer almaz. Başı sonu belli olmayan cümlelere yer verilmez. Kendine has üslubu tertemiz, anlaşılır ve hantallıktan uzaktır. Tüm metnin dengesi öyle güzel ayarlanmış ve lüzumsuz ayrıntılardan arındırılmıştır ki aradan çekip çıkaracağınız tek cümle dahi ana iskeletin çökmesine neden olabilir.
Gencoy Sümer kitaplarında küfür ve argo kullanımı, seks ve şiddet sahneleri yer almaz. Kitabın hemen ilk satırlarında kancayı atar ve sizi doğruca hikâyenin içine çeker. Birkaç kitabının ilk cümlesini örnek olarak vermek isterim:
“1982 yılının soğuk ve karanlık bir 17 Mart sabahı aldığım mektupta şunlar yazıyordu…” (Feneryolu Cinayetleri, 2017)
“Sabah kahvaltısında annem ilginç bir olay anlattı…” (Mavi Kolye, 2020)
“O korkunç günün sabahında sandalımı küçük iskeleye bağlarken yalnız ve yorgundum…” (Bir Yaz Günüydü, 2024)
Kırmızı ringa balığı, en sık kullandığı tekniklerden biridir. Hikâye boyunca, kitapta yer alan hemen her karakterden tek tek şüphelenmeniz kaçınılmazdır. Katil o da olabilir, bu da. Ters köşelere, sürprizlere bayılır. Sizinle kedinin fareyle oynadığı gibi oynar. Finalde en ihtimal vermediğiniz kişinin, hiç ummadığınız bir planla cinayeti işlemiş olduğunu anlar, şaşıp kalırsınız.
Elinize bir Gencoy Sümer kitabı aldığınızda, ister roman olsun ister öykü, polisiyenin olmazsa olmazı muammanın hakkını vereceğinden emin olabilirsiniz. Gizemi son sayfalara kadar ustaca korumayı başaran yazar, Agatha Christie başta olmak üzere Altın Çağ yazarlarına muhakkak bir selam çakar. Kurgularında çözümü teknolojide aramaz. Hikâyeleri genellikle kamera kayıtlarının ve cep telefonlarının olmadığı dönemlerde geçer. Çoklu kişilik bozukluğu gibi klişelere kesinlikle başvurmaz.
Gencoy Sümer, oyunun adil şekilde oynanmasına çok önem verir. Okuru asla aptal yerine koymaz ve ondan hiçbir ipucunu saklamaz. Finalde birdenbire ortaya çıkan delillerle veya alakasız kişilerin yardımıyla cinayetin çözüldüğüne kesinlikle şahit olmazsınız. Hayretle fark edersiniz ki aslında her şey en başından beri gözünüzün önünde durmaktadır. Yazar hikâye boyunca bunu kıvrak bir beceriyle sizden gizlemeyi başarmıştır. Tüm kurgu sağlam ve gerçekçi bir temel üzerine oturur ve sonuçta açık hiçbir nokta kalmaz.
İlk kez Gencoy Sümer okuyacaksanız, ilk romanı olan Feneryolu Cinayetleri ile başlamanızı öneririm. Tadını bir kez aldıktan sonra devamını isteyeceğinize eminim…