Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

İnteraktif Hikaye: Oyuna Davet! – 2. Bölüm – Ahmet Yemenici Versiyonu

Diğer Yazılar

KAMBUR

KAYIP

BİR EFSANE BİR CİNAYET

Dedektif Dergi
Dedektif Dergihttps://dedektifdergi.com/
En çok aldığımız sorulardan biri, Dedektif’e yazı gönderebilir miyiz? Evet, elbette bize konusu polisiye olan öykülerinizi ve gene polisiye üzerine yazılmış denemelerinizi, incelemelerinizi, kitap/film eleştirilerinizi ve makalelerinizi gönderebilirsiniz. Öykü ve yazılarınız yayın kurulumuz tarafından değerlendirildikten sonra dergimizde yayınlanacaktır.

Bizimle bir oyuna var mısın?

Bu öyküyü birlikte yazmaya ne dersin?

Lütfen ilk iki bölümü dikkatle oku ve üçüncü bölümü sen yaz!

Detaylar bölümün sonunda!

Terlemeye başladı. Yazılanlara inanamadı önce. “Bu da ne böyle?” dedi yine. “Kimsin sen? Beni tanıyan birinin oyunu mu bu?”

Yıllardır suya sabuna dokunmadan sakin bir yaşamın içinde debelenip dururken şimdi onu maceraya sürüklemeye çalışan da kimdi? Satırları tekrar okudu.

Merhaba Osman!

Evet Osman Uzunkavak, senden bahsediyorum.

Hayatını değiştirmek ister misin?

Peki, buna gücün ve cesaretin var mı?

Cevabın evet ise bu Cumartesi saat 14.00’de aşağıda yazılı adreste ol.

Yalnız.

 

“Cumartesi ve yalnız… Ve cesaretin varsa… Hayat tarzımı bilen biri…”

Adres Ulus’ta bir yerdi. Ne bir isim, ne de bir telefon numarası vardı. Gitse miydi ki? Gitmezse başına bir çorap örerler miydi? İkilem içinde kaldı. Bu bir şaka da olabilirdi. İş yerinden arkadaşlarının bir oyunu ise yarın bürodaki hallerinden bir şeyler çıkarabilirdi belki. Cumartesiye daha iki gün vardı. Devirdiği kadehler biraz gevşemesini sağlamıştı. Heyecanı yatışmış, daha olumlu düşünmeye başlamıştı.

“Ne olacak canım,” dedi. “Yarın kokusu çıkar bunun. Beni bu kadar yakından tanıyanlardan çevremde olanları sıralayayım bakayım,” deyip gözlerini kapattı. “Bürodan tanıdığım beş-altı kişi, yönetici Selçuk Bey…  Ohoo, olacak gibi değil bu sıralamak. Boşver gitsin.”

Rakı şişesine baktı. Son bir kadehlik kalanı da bardağa koydu. Bir dikişte boğazına yuvarladı. Üzerine çöken ağırlıkla kalkıp tuvalete gitti. Bolca işedi. Rahatlayınca tekrar koltuğa döndü. Televizyondaki dizi hâlâ devam ediyordu. Uzaktan kumandayı alıp kanallarda gezinmeye başladı. Dizileri es geçip macera filmleri aramaya başladı. Bu gizemli mektup, içinde bir şeylerin uyanmasına neden olmuştu. Tekrarlardan başka bir şey yoktu kanallarda. Yayıncılara küfredip televizyonu kapattı. Saatine baktı, 22.00’yi gösteriyordu. Tam o anda cep telefonunun çalmasıyla ürktü birden. Tanımadığı bir numaraydı. Açıp açmamakta tereddüt etti önce, ama merakına yenilip tuşa bastı.

“Alo, buyurun?” dedi memurluğun verdiği uzun yılların alışkanlığıyla.

“Osman Uzunkavak, mesajımı aldın mı? Unutma, Cumartesi geleceksin,” diyen kısık bir sesti kulağına gelen.

Kısa bir an dondu, bir şey diyemedi. Sanki ekranda görüntü varmış gibi bir zaman baktı telefona. Ne diyeceğini bilemedi.

“Sen de kimsin, ne istiyorsun?” diyebildi sadece.

“Boşver benim kim olduğumu. Sana bir teklif sundum. Kendinde bu                                maceraya girecek cesareti görüyorsan, Cumartesi dediğim yere geleceksin. Unutma, yanında kimse olmayacak, Yoksa oyun bozulur. Tabii biraz da üzülürsün. Hadi bakalım göster kendini.”

“Beni nereden tanıyorsun? Adresimi nasıl biliyorsun? Derdin nedir be kardeşim? Ne istiyorsun benden? Git başka biriyle uğraş, tamam mı?”

“Yoo, özellikle seçildin. Kendini yaşıyorum mu sanıyorsun? Canlı cenaze gibisin. Hayatına biraz renk katmanın zamanı geldi. Cumartesi günü oraya gelince, beni nasıl bulacağını söyleyeceğim. Şimdilik bu kadar.”

Adamın konuşma tarzını beğenmemişti. Kendisinin cep telefonunu bile biliyordu. Sadece çok yakın dostlarında vardı numarası. Telefondaki listeye baktı, Önce gelen telefon numarasını tuşladı. Bakalım cevap alacak mıydı? Sanmıyordu ya! Uzun uzun çaldırdı. Sonunda o mekanik sesi duydu.

“Aradığınız numara kullanılmamaktadır.”

Bazı numaraları arayabilirdi. Gözüne kestirdiği numaraları tek tek aradı, fakat aldığı cevaplar olumsuzdu. Kimse onu aramamıştı. Kalktı, sanki dışarıyı rahatlıkla görebilecekmiş gibi cama gitti. Perdeyi araladı, pencerenin elverdiği kadar görebildiği sokağa baktı. Rutubet kokan bu sefil evden kurtulamamıştı bir türlü. Karanlık ev ve yalnızlık… Belki de bu evdi onu böyle gailesiz ve içine kapanık yapan. Bu mesajı olumlu yönden de düşünmesi gerekirdi. Belki de yaşamına bir canlılık katar, kendine güveni artardı. ‘Bir denesem ne kaybederim ki?’ diye düşündü. ‘Yalnızım ve beni düşünecek, arkamdan üzülecek kimse de yok.’ İçine bir rahatlama geldi. ‘Yarına Allah kerim,’ deyip yatak odasına geçti.

Sabah yine 200 metre mesafedeki otobüs durağına ayaklarını sürüyerek gitti. Bu sefer nedense çok beklemeden geldi otobüs. İş yerine yakın durakta indi. Binaya girerken tanıdığı kişilerin yüzlerini, bakışlarını inceledi. Bir mimik, bir hafif gülümseme aradı. Her zamanki gibi yılların alışkanlığı ile donuklaşmış yüzlerden başka bir şey göremedi. Odasında kimse yoktu daha. Masasına oturdu gözünü kapıya dikip bekledi. Eğer onlardan biriyse, bir açık verebilirdi. Fark ettirmeden ağızlarını arayacaktı. Yine gürültülü bir şekilde iki ofis arkadaşı şakalaşarak girdiler odaya. Sadece başını eğerek selamlaştı onlarla. Bakışlarında, duruşlarında farklılık aradı, ama değişen bir şey yoktu tavırlarında.

“Ne haber beyler?” dedi söze girmek için.

“Hiç,” dedi biri. “Bugün biraz yorgun görünüyorsun. İyi misin Osman Bey?”

“Öyle mi görünüyorum? Ama iyiyim. Dün akşam bir haber geldi de… Biraz geç yattım. Belki ondandır görüntüm.”

Bu söz üzerine iki kişi e dönüp ona baktı. Osman, o kısa an içinde yüzlerindeki ifadeleri görmeye çalıştı.

“Hayırdır, kötü bir haber miydi?” dediler hep bir ağızdan.

Adı Zekai olan arkadaşı sanki biraz manidar baktı gibi geldi ona.

“Bir mektup geldi tanımadığım birinden. Saçma sapan bir şeyler vardı içinde. Biraz canımı sıktı. Sonra yırtıp attım. Beni ilgilendiren bir şey değildi.”

Akşam altıdan bir saat önce şefinden izin isteyip çıktı. Niyeti Ulus’a gidip önceden o adresi bulmaktı. Adres, sahafların olduğu caddeydi. Caddenin adı vardı,  fakat bir bina numarası olmadığı için yol boyunca gidip geldi. İş dönüşü kalabalığı arasında sahaf pasajlarına girdi, çıktı. Akşam ayazı iyice bastırmıştı. Dolmuş ve otobüs duraklarındaki insanlar, kalabalıklar halinde onları evlerine götürecek araçları bekliyorlardı.

Yoldan bir yetmişlik ve yiyecekler alıp yorgun bir halde eve geldi. Yarın Cumaydı. Buluşmaya bir gün kalıyordu. Hem merak ediyor, hem de biraz korkuyordu. Bugün bürodan bir durum çıkaramamıştı. Getirdiklerini mutfağa bırakıp üstündekileri değiştirdi. Dış kıyafetle oturmayı sevmiyordu. Elini yüzünü yıkayıp mutfağa geçti. Sıcak yemekle uğraşacak değildi. Getirdiği mezeleri açtı masaya getirdi. Onu rahatlatacak şey, rakıydı. Yemeği bitirince kadehle birlikte koltuğa geçti. Çerezleri sehpaya koyup televizyonu açtı.

Gözü telefonda, ‘tekrar arar mı’ diye tetikteydi. İçine doğmuş gibi telefon çaldı. Ekranın metalik aydınlığı yüzüne vuruyordu. Yine tanımadık bir numara.

“Osman,” dedi telefondaki ses. “Bugün adresi araştırıyordun değil mi? O gün seni nerede karşılayacağımı söyleyeceğim. Merak etmene gerek yok. Unutma yalnız geleceksin!”

“Nereden biliyorsun adresi aradığımı? Beni takip mi ediyorsun? Bu kadarı da sıkmaya başladı artık! Böyle devam ederse polise giderim haberin olsun!”

“Hiç sanmam. Kuzu kuzu geleceksin. İnsanın merak dürtüsü her şeyden baskındır. Hem korkacak bir durum yok. Seni maceraya davet ettik, o kadar. Ama eminim geleceksin, çünkü buna ihtiyacın var. Bunu sen de biliyorsun. Görüşmek üzere Osman,” deyip kapattı.

“Adama bak ya! Beni yakından tanıyor. Kim ki bu? İhtiyacım varmış. O da nesi? Neye ihtiyacım var ki? Beni merakta bırakıp oraya çekmek istiyor. Madem öyle, senin oyununu oynayacağım. Bakalım altından ne çıkacak?

Cumartesi görüşmek üzere…”

 

– 2. BÖLÜMÜN SONU –

Bu oyuna var mısın? Öykünün üçüncü bölümünü sen yazmak ister misin?

Cevabın evet ise tüm yaratıcılığını kullan ve istediğin öykü seçeneğini 700 kelimeden az olmayacak şekilde devam ettir! İstersen final yapabilir veya kritik bir noktada bırakıp bir sonraki sayıda başka bir yazarın devam etmesini sağlayabilirsin. 

Öykünün devamı için önerilerini 5 Mayıs 2020 tarihine kadar [email protected]adresine gönder! En uygun bulunan metinler 22. sayıda yayınlanacak ve yazarlarına birbirinden güzel polisiye kitaplar hediye edeceğiz.

Haydi, bekliyoruz!

***

En Son Yazılar

EDİTÖRDEN

SUÇÜSTÜ

GECE YOLCUSU